Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bölgede donmuş sorunların ortaya çıkması nedeniyle, Gürcistan ve Rusya arasında yaşanan savaş sonrasını Kafkasya bakımından “yeni bir dönem“ olarak nitelendirmişti. Cumhurbaşkanı bu “yeni dönem“in beraberinde bazı fırsatları getirdiğini, fırsatlardan yararlanma adına çeşitli hamlelerin yapılacağını da ifade etmişti. Nitekim Türkiye, “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu“ adlı bir oluşum amacıyla hamle yapmış ve “yeni dönem“de bölgede barış, istikrar, güven, işbirliği ve dayanışma ortamının oluşmasına daha aktif bir şekilde katkıda bulunmak istemiştir. “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu“ ile ilgili bölge ülkeleri arasında yoğun bir diplomasi trafiğinin yaşanması ise tüm dünyanın büyük ilgi ve takdirini kazanmıştır. Girişime ilişkin takdire son olarak AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’nda da yer verilmiştir.
Öte yandan “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu“ girişimine olumlu yaklaşmakla birlikte, Rusya kendi öncülüğünde Ermenistan ve Azerbaycan liderlerinin katılacağı bir zirvenin gerçekleştirilmesi amacıyla girişimde bulunmuştur.
Rusya’dan (Karşı) Hamle (mi?)
Türkiye’nin “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu“ girişiminin ardından Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları arasında bir zirve olmasına ilişkin beklentiler henüz oluşum aşamasında iken Rusya kendi öncülüğünde Azerbaycan ve Ermenistan’ın yer alacağı üçlü bir zirvenin gerçekleşmesi amacıyla taraflara teklifte bulunmuş ve ardından Moskova’da Rusya-Ermenistan-Azerbaycan arasında üçlü zirve gerçekleşmiştir.
Ağustos ayında Gürcistan’da yaşanan son olaylardan sonra Güney Kafkasya’da ortaya çıkan durum, komşu ülkelerin bölgesel sorunların çözüme kavuşması için aktif politika yürütmesini gerekli kılmıştır. Zira Gürcistan ile Rusya arasındaki savaş sadece iki ülkeyi değil bölgede yer alan diğer ülkeler olarak Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye’yi de etkilemiştir. Rusya-Gürcistan arasında yaşanan söz konusu gelişmelerin ardından Yukarı Karabağ konusu da dahil olmak üzere bölgesel sorunların çözümü adına yeni bir fırsat ortaya çıkmıştır. Gürcistan’daki savaşla başlayan yeni dönemin yeni fırsatlarını değerlendirmek üzere Ermenistan dahil bölge ülkelerine sunduğu “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu“nun teşkili teşebbüsü ile harekete geçen Türkiye’nin ardından Rusya da harekete geçmiştir. Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in 16 Eylül’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e üçlü zirve teklifinde bulunmuştur. Medvedev’in girişimi ile 2 Kasım’da Moskova’da Rusya Azerbaycan ve Ermenistan liderleri üçlü zirvede bir araya gelmiştir. Moskova dışında yer alan devlet başkanlığı rezidansı Mein Dorf’ta gerçekleşen zirvede görüşmenin temel konusu Yukarı Karabağ sorunu olmuştur. Görüşme sonrasında ise Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ilişkin ortak bir deklarasyona imza atılmıştır.
Deklarasyon, 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasından bu yana devlet başkanları düzeyinde imzalanan ilk belge olma şeklinde bir öneme sahiptir. Deklarasyonda sorunun uluslar arası prensiplere göre ve barışçıl yolla çözümüne vurgu yapılırken, çözüm için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde oluşturulan Minsk Grubu’nun da yeniden aktif hale getirilmesi kabul edilmiştir.
Moskova’nın Hedefleri Nelerdir?
Rusya’nın bölgede istikrarın sağlanması konusunda samimiyeti noktasında elbette birçok endişe vardır. Endişelerin var olduğu bir ortamda Rusya’nın üçlü zirveye ve ardından Deklarasyon’un imzalanmasına öncülük etmesi ne anlam ifade etmektedir? Bu girişimle Rusya’nın muhtemel hedefleri şu şekilde sıralanabilir:
1. İnisiyatifi ele alma
Barış görüşmelerinde aktif bir politika izlemeye başlayan Rusya, bölgesel sorunların çözümünde başta ABD olmak üzere batıyı devre dışı bırakmak ve aktif olmak isteyen Türkiye’ye inisiyatif kaptırmadan sorunların çözümünü kendi tekeline almak istemektedir.
Gürcistan ve Rusya arasında yaşanan savaş bölgedeki taşları yerinden oynatırken, Kafkasya’ya ilişkin sorunlar bölgesel olmakla birlikte küresel sonuçlar da doğurmaya başlamıştır. Nitekim Gürcistan’da yaşanan olaylardan sonra ABD bölgedeki ülkeler ile yakın bir ilişki kurmaya ve var olan ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu ise Rusya’yı bölgeye bakan yönüyle rahatsız eden bir gelişmedir.
Rusya’da gerçekleşen üçlü zirve ve ardından imzalanan deklarasyonun, ABD’de de yaşanan ekonomik kriz ve başkanlık seçimlerinden hemen önceye denk gelmesi de tesadüf değildir. ABD’nin ekonomik ve siyasi açıdan ülke içi gelişmelerde yoğunlaşmış olması Rusya için önemli bir fırsat olmuştur. Diğer taraftan başkanlık seçimleri sonrası ABD’nin bölgede daha aktif girişimlerde bulunma ihtimali öncesinde inisiyatifi ele almak bakımından da zamanlama önem taşımaktadır.
Azerbaycan’ın yanı sıra Ermenistan ile sorunlar yaşamakta olan Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerini daha çok Rusya üzerinden yürütmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgesel sorunların çözümüne ilişkin aktif politika yürütmesi Rusya’nın bölgede etkinliğini azaltma adına doğrudan Ermenistan ile işbirliği kurma şeklinde bir anlam da taşımaktadır. Böyle bir gelişme ile de bölgedeki etkinliğinin azalmasını istemeyen Rusya, Karabağ sorununun çözümü adına daha aktif bir politika izlemeyi hedeflemiştir. Moskova diğer yandan çözüme ilişkin adımların atılma sürecinde Türkiye’den, Ermenistan sınır kapılarını açmasını beklemektedir. Böyle bir durumda Moskova hem Türkiye’nin bölgedeki sorunların çözümünde inisiyatif sahibi olmasını engellemeyi hem de Türkiye’yi ödün vermeye zorlayarak yönlendirici etkide bulunmayı hedeflemiş olmaktadır.
Yapmış olduğu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Rusya gerçekleştirdiği girişimlerle tüm tarafların kabul edeceği bir anlaşmaya destek vermek ve sağlanacak uzlaşmanın da garantörü olmak istemektedir. Dolayısıyla Kafkaslarda inisiyatifi elde bulundurma amacının Moskova’yı harekete geçirdiği öncelikle dikkat çekmektedir.
Moskova ülkeler arası devam eden görüşmelerde üçlü zirve ile sorunun çözümünde daha aktif bir rol almak ve iki ülke arasında devam eden barış görüşmelerini kendi güdümünde tutmak istemesi, uzun vadeli siyasi hedeflerinin de bir yansımasıdır.
2. İmaj düzeltme
Gürcistan topraklarını işgal ederek, ayrımcı oluşumları desteklemesinin ve o bölgedeki ayrımcı devletlerin (Güney Osetya ve Abhazya) “bağımsızlığını“ tanımasının dünya kamuoyunda tedirginlik oluşturması üzerine, problemli bir ülke olarak gözükmek istemeyen ve izole olmanın da bölgesel ve küresel gelişmeler bakımından konumunu sarsacağını düşünen Rusya, söz konusu süreçte hem bölgede kaybettiği nüfuzunu yeniden elde etmek hem de uluslar arası arenada olumsuz şekilde etkilenen imajını düzeltmek istemektedir.
3. Aktif siyaset engelini aradan kaldırma
Tarihi süreçte bölgesel bir sorun olarak ortaya çıkan Yukarı Karabağ konusu Rusya’nın temellerini attığı ve yeşerttiği bir bölgesel sorundur. Bu sorunun bugün için bölgede aktif siyaset yürütmesini olumsuz şekilde etkilediği hatta ABD ve Türkiye’nin bölgede etkin rol almasına sebep olduğu şeklinde bir düşünceye sahip olma ihtimali de Rusya’yı, sorunun çözümü adına sözde de olsa bazı adımların atılmasında aktif rol almaya sevk etmiş olabilir.
4.Ermenistan ile iletişim hattı oluşturma
Gürcistan’daki olayların ardından Rusya, Ermenistan ile arasındaki askeri iletişimi kaybetmiştir. Bu durumda Rusya, Yukarı Karabağ sorunun çözümüne ilişkin görüşmeler ve gelişmelerden faydalanarak Azerbaycan topraklarından Ermenistan’a iletişim kurmayı hedeflemektedir. Diğer yandan Gürcistan’daki olayların ardından dış dünya ile temasta büyük güçlükler yaşayan Ermenistan da soruna ilişkin olumlu adımların atılmasını her geçen gün daha fazla arzu etmektedir.
5.Güvenlik duvarı oluşturma
Yaşanan “yeni süreç“te, Rus medyasında Moskova’nın girişimi ile Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunları çözümü adına Yukarı Karabağ civarında yer alan ve Ermeni işgali altında olan illerin yeniden Azerbaycan’a bırakılması böylece işgalden kurtarılan bölgeye Rus barış gücünün yerleştirilmesi birinci adım olarak dile getirilmektedir. Sonraki adım olarak ise Karabağ’ın statüsü ile ilgili referandum yer almaktadır.
Karabağ sorununda çözüm açısından en önemli konu Yukarı Karabağ’ın statüsü ile ilgilidir. Azerbaycan, Karabağ’ın geniş özerklik haklarına sahip olmakla birlikte kendisine bağlı bir bölge olarak kalmasını, Ermenistan ise bölgenin statüsünün bir referandum ile belirlenmesini istemektedir. Bugünkü şartlarda yapılacak bir referandumdan, Ermenistan’ın istediği mahiyette ve bir süre sonra Karabağ’ın Ermenistan’a katılma kararını alacağı şekilde bir sonuç çıkacaktır. Göçe mecbur kalan Azerbaycanlıların yeniden Karabağ’a geri dönmeleri sonrasında bir referandumun yapılması da, riski dolayısıyla geri dönüşün etkin olmayacağı düşünüldüğünde, yine Ermenistan’ın isteği doğrultusunda bir sonuç verecektir.
Rus medyasının dile getirdiği çözüm adımları ile Medvedev’in Erivan ziyaretindeki açıklamaları ve imzalanan üçlü deklarasyon arasında mantalite birlikteliği dikkat çekmektedir. Aslında Rus medyasında dile getirilen plan 1993-96 yıllarında Rusya tarafından teklif edilmiş ancak Azerbaycan tarafından kabul edilmemiştir. O dönemde benzer şekilde Gürcistan’ın Rus barış gücü planına “evet“ demesi sonuçta anlaşmazlıkların yaşandığı bölgelerde kurulan yeni devletlerin bağımsızlığının Rusya tarafından tanınması ile sonuçlanmıştır. Dolayısıyla deklarasyon sonrası görüşmelerde Rusya’nın benzer bir planı yeniden teklif etmesi endişe verici olacaktır.
Gürcistan’ın NATO üyesi olma ihtimalinin her geçen gün artmakta olması da Rusya’yı endişelendiren bir başka konudur. Gürcistan’ın ardından Azerbaycan’ın da NATO üyeliğinin gerçekleşmesi durumunda, Kafkasya’nın ötesinde NATO’nun Orta Asya’ya uzanması Rusya açısından bir güvenlik endişesi demektir. Bütün bu ihtimalleri göz önünde bulundurması Rusya’nın bölgede askeri bir savunma hattı teşkil etme düşüncesinin olduğu ihtimalini artırmaktadır.
Öte yandan Yukarı Karabağ civarında işgal altındaki toprakların Azerbaycan’a bırakılma düşüncesini dile getirmesinden her ne kadar Rusya’nın sunduğu teklifleri ile tarafların menfaatlerini bir ölçüde dikkate aldığı anlaşılmakta ise de, bölgeye kendisine ait barış gücünün yerleştirilme düşüncesine sahip olma teklifini dile getirmesi halinde ise son dönemdeki aktif siyaseti ile bölgedeki gücünü korumayı temelde hedeflediği ortaya çıkmış olacaktır.
<<>>
Aliyev’in Türkiye Ziyareti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 6-8 2007 Kasım tarihlerinde üst düzey bürokratlar ve özel sektör temsilcilerinden oluşan geniş katılımlı bir heyet ile Azerbaycan’a cumhurbaşkanı sıfatı ile ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmişti. Gül’ün ziyareti, hem bölgesel ve uluslar arası ilişkiler açısından hem de ortak dil, tarih, coğrafya ve kültürel değerler ile birbirine bağlı olan iki ülke arasında, Azerbaycan’ın bağımsızlığından itibaren ekonomik, siyasi ve kültürel bakımdan çeşitli alanları kapsayan, egemenliğe ve eşitliğe karşılıklı saygı temeline oturtularak devam ettirilen iki ülke arasındaki ilişkilere verilen önemin bir ifadesi bakımından büyük anlam taşımaktaydı. 5-6 Kasım 2008 tarihlerinde ise bu kez Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 15 Ekimde yapılan seçimlerde yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından ilk resmi yurt dışı gezisini Türkiye’ye yapmıştır. Aliyev’in 5-6 Kasım tarihlerinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği iki günlük ziyarette Dağlık Karabağ sorunu yapmış olduğu görüşmelerin, konuşmaların ve açıklamaların temel konusu olmuştur. Aliyev’in ilk resmi yurt dışı gezisini Türkiye’ye ve de Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in ev sahipliğinde 2 Kasım’da Rusya’da Ermenistan ile birlikte gerçekleştirilen üçlü zirveye iştirakin ardından yapmış olması nedeniyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Azerbaycan Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti iki ülke arasındaki yakınlık ve güçlü ilişkiler bakımından büyük bir anlam taşısa da, söz konusu ziyaretin hemen öncesinde Sayın Aliyev’in Moskova’ya gitmiş olması ve Moskova’da Rusya’nın öncülüğünde Ermenistan ile birlikte aynı deklarasyona imza atması, bir yandan Azerbaycan’ın Türkiye’ye yakın bir politika izlemekten daha çok, bölgesel dengeleri dikkate alan bir politika izlediğini çağrıştırmakta, diğer yandan da Moskova’daki gelişmeleri doğrudan ve öncelikle Türkiye ile paylaşmayı tercih anlamına da gelmektedir. Elbette Deklarasyon ve arka planındaki görüşmelerde Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren konuların paylaşılması bakımından da Aliyev’in Türkiye ziyareti önemlidir.
Sonuç
Rusya-Gürcistan savaşı ardından, ülkeler arası ikili ilişkilerin daha bir hassasiyetle ele alınmasını gerektiren karakter de taşıdığı “yeni dönem“in yaşandığı Kafkaslarda sorunların çözümüne ilişkin sonuca götürücü adımlar atılması adına önemli gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Elbette çözüm bekleyen sorunların başında Yukarı Karabağ sorunu gelmektedir.
Yukarı Karabağ’ın işgali bölge ülkelerini olumsuz şekilde etkilemektedir. En fazla zarara uğrayan ülke ise bölgeyi işgal altında tutmakta olan Ermenistan’ın kendisidir. İşgal altındaki Karabağ ve çevresindeki illeri kapsayan sorunun çözümüne ilişkin atılacak olumlu adımlar ise sadece Azerbaycan ve Ermenistan’ı değil şüphesiz bölgedeki her bir ülkeyi olumlu şekilde etkileyecektir.
Karabağ sorunun çözüme kavuşturulmasında birinci derecede irade sahibi olan tarafların Ermenistan ve Azerbaycan olduğunu söylemek tam olarak doğru değildir. Çünkü sorunun tarihi oluşum seyri dikkate alındığında gerçek irade sahibi taraf veya tarafların çeşitlilik, hatta farklılık gösterdiği görülmektedir. Sorunun gerçek taraflarından biri Rusya’dır. Rusya’nın istemesi halinde sorunun çözümüne ilişkin önemli adımlar atılabilir. Bu bakımdan yaşanan “yeni süreç“te Rusya’nın sorunun çözümüne ilişkin aktif politika izlemesi olumlu değerlendirilebilecek bir gelişmedir. Diğer yandan ise problemin esas müsebbibinin çözümde birinci derecede etken olmak istemesi ancak değişen konjönktürde kendi menfaatleri ile bağdaşması durumunda mümkün olabilecektir. Dolayısıyla Rusya’nın, kendi menfaatleri ile bağdaşması halinde sorunun çözümüne ilişkin olumlu adımların atılmasına öncülük edecek olması ise endişe vericidir.