Erdem EREN[1]
ÖZET
Bu bölümde azınlık kavramı çerçevesinde Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıklarının genel sorunları tarihsel perspektif ve güncel konular temelinde incelenmiştir. Osmanlı Devletinden ve Yugoslavya Federasyonundan çok etnik yapılı birçok Balkan devleti bağımsızlığı kazanmış, bu devletlerde Arnavut, Türk, Boşnak, Pomak, Torbeş, Slav Müslüman’ı, Roman/Çingene gibi Müslüman ve/veya Türk azınlıklar yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardır. Günümüzde Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıklar yaşadıkları ülkelerde; din ve dil eğitimi öğretimi, din hizmetleri, sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik haklar gibi noktalarda ciddi asimilasyon, dejenerasyon, benzeştirme ve dönüştürme politikalarına maruz bırakılmaktadır. Çalışmada ilk olarak uluslararası hukukta azınlık kavramı tanımlanmış, coğrafi, kavramsal ve dinsel açıdan Balkanlar kavramı incelenmiştir. İkinci olarak ise Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıkların karşılaştıkları sorunlar, hak ihlalleri ve uygulanan asimilasyon politikaları ülke ülke incelenmiştir.
GİRİŞ
1990’lı yıllarda hem Balkanlarda Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin hem de Çekoslovakya ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılmasıyla çok etnik yapılı devletler bağımsızlığını kazanmış, bu devletler özelinde azınlık sorunları çıkmaya başlamıştır (Taşdemir ve Saraçlı 2007, 29). Uluslararası hukukta azınlık, kökeni Latincede küçük / az anlamına gelen “minor“ kelimesine dayanan bir kavramdır (Oran 2005, 25-26). Azınlıklar birden çok farklılık özelliğine sahip olmalarından dolayı tür olarak üç kategoride ele alınmaktadır. Bunlar dinsel, etnik ve ulusal azınlıklardır (Özkanat 2013, 447).
Coğrafi, Kavramsal ve Dinsel Açıdan Balkanlar
Türkçe kökenli “Balkan“ kelimesi 19. yüzyıldan beri kullanılan ve “dağlık bölge“ anlamında bir kavram olup, batısında Adriyatik Denizi, doğusunda Karadeniz ve Rusya Federasyonu, güneyde Ege Denizi ile Türkiye’nin kuzeybatı sınırlarından Avrupa’ya doğru uzanan ve Tuna ile Sava nehirleri ile sınırlanan coğrafyayı kapsamaktadır (Kodaman ve Birsel 2014, 49). Balkanların batı ve güneyini çevreleyen sarp dağlarla geçit vermeyen arazi koşulları, toplumlararası irtibatı güçleştirmiş, farklı bölgelerde kendine özgü kültürel, dini ve çeşitliliğe sahip farklı toplumlar oluşmuştur (Karpat 1992, 27).
Balkanların Özellikleri
• Mevcut sınırlar çerçevesinde; Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kuzey Makedonya, Karadağ, Kosova, Sırbistan, Yunanistan toprakları bütünüyle Balkanlarda yer almaktadır. • Slovenya topraklarının %27’si, Romanya’nın %9’u, İtalya topraklarının ise %0,2 si de Balkanlardadır. • Türkiye’nin Doğu Trakya olarak adlandırılan kısmı da Balkanlara dâhil kabul edilmektedir (Kodaman ve Birsel 2014, 52).
Azınlık Kavramı
Birleşmiş Milletler İnsan Haklarının Korunması Alt Komisyonu raportörü Francesco Capotorti’nin 1978’deki tanımına göre azınlık; “Başat olmayan bir durumda olup, bir devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve dilsel nitelikler bakımından nüfusun geri kalan bölümünden farklılık gösteren ve açık olarak olmasa bile kendi kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan gruptur“ (Oran 2001, 67).
Balkanlardaki en büyük ikinci din grubu İslamiyet iken, bölge nüfusunun yaklaşık %15’i Müslüman’dır. Balkanlarda tahmini 9 milyon Müslüman yaşamakta, Türkiye’nin Trakya kesiminde yaşayanlarla 15 milyonu geçmektedir. Arnavutluk’un yaklaşık %70’ini, Kosova’nın yaklaşık %90’ını, Bosna Hersek’in yaklaşık %42’sini ve Bulgaristan’ın %26’sını Müslümanlar oluşturmakta, Yunanistan’da 250 binden fazla, Romanya’da 70 binden fazla Müslüman bulunmaktadır (Albayrak 2016, 360).
Balkanlardaki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
(Ülkeler ve Sorunlar) Türkiye haricinde Balkanlardaki 11 ülke; Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan, Bosna Hersek, Romanya, Hırvatistan ve Slovenya’da ciddi oranlarda Müslüman ve Türk azınlıklar yaşamlarını sürdürmektedir.
Balkanlardaki Müslüman ve Türk Azınlıklar
Balkanlardaki 11 devletin bünyesinde bugün Arnavut, Türk, Boşnak, Pomak, Torbeş, Slav Müslüman’ı, Roman/Çingene gibi Müslüman ve/veya Türk azınlık bulunmaktadır. Azınlıklara çeşitli anayasal haklar tanınmışsa da, diğer yandan azınlıklara yönelik asimilasyon politikaları da yürütülmekte ve hak ihlalleri yaşanmaktadır.
Bulgaristan’daki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Türkiye’ye komşu olan Bulgaristan, doğusunda Karadeniz, güneyinde Türkiye ve Yunanistan, batısında Kuzey Makedonya ve Sırbistan, kuzeyinde Romanya ile çevrilidir. 1993 yılı verilerine göre nüfusu yaklaşık 10 milyon olup, 800-900.000 kadarının Türk, 300-400.000 kadarı Pomak ve bir o kadarının da Roman / Çingene kökenli olduğu tespit edilmiştir (Oran 1993, 114). 2011 yılındaki sayımdaysa nüfus 7.364.570 olarak belirlenirken; Bulgarlar nüfusun %85,2, Türkler %9,1, Romanlar %5,2 ve diğer azınlıklar ise %1’e denk gelmiştir. Nüfusun %10’u kendini Müslüman olarak tanımlamıştır. Ülkedeki yaklaşık 1,5 milyon Müslüman’ın çoğunluğu Sünni iken yaklaşık 50-60 bin Alevinin bulunduğu da iddia edilmektedir (Cambazov 2016, 131). 604.246 kişi de anadilinin Türkçe, 280.979 kişi Romanca ve 47.071 kişi ise başka bir dil olduğunu ifade etmiştir (Yalınkılıç 2014, 261- 262). Türk azınlık yoğun olarak Sofya, Şumnu (Şeytancık), Kırcaali, Filibe ve Dobruca bölgelerinde yaşamaktadır (Gökdağ 2012, 10).
Bulgaristan’da Türk Varlığı ve Türklere Yönelik Olumsuz Uygulamalar
Bulgaristan’daki Müslüman ve Türk azınlığın hakları bazı antlaşmalarla garantiye alınsa da İkinci Dünya Savaşından günümüze kadar özelliklede komünizm yıllarında birçok alanda asimilasyon politikaları uygulanmıştır. Bu politikalar incelenirse;
- Zorunlu göç uygulamaları: 1950-1951 yılında 150.000 ve 1968 yılında Türkiye ile yapılan Göç Anlaşmasından dolayı 130.000 Türkün Türkiye’ye göç ettirilmesi, 1989’da 2500 azınlık aydınının sınır dışı edilmesi (Özlem 2008, 351; Bayraktar 2007, 84; Oran 1993, 114-115),
- Komünizm dönemi uygulamaları (1942-1989): “Yeniden Kültürel Doğuş Projesi“ ve “Bulgarlaştırma“ kampanyalarıyla ateizm ve komünizmin zorla benimsetilmeye çalışılması (Karaman 2018, 39-40),
- Eğitimdeki uygulamalar: Türkçe eğitimin yasaklanması (1971), Türk okullarının ve mülklerinin devletleştirilmesi (1946), Türk ve Bulgar okullarının birleştirilmesi (1952), Türk azınlık okullarının tamamen kapatılması (1959), tarih kitaplarında Bulgaristan Türklerinin düşman ve sadakatsiz bir topluluk olarak tanıtılması, öğretim kurumlarında öğretmen sıkıntısının çekilmesi, Türkçe “seçmeli“ ders olmasına rağmen okullarda okutulmaması (Gökdağ 2012, 10; Özlem 2008, 351; 365; İsov 2014, 44; İspova 2016, 538; Türk & Özlem 2016, 25).
- Türk adının kullanımı sorunu: “Türk“ teriminin reddedilerek “Türk asıllı Bulgar yurttaşı, Türkçe konuşan nüfus, Bulgar Türkü, Bulgar Muhammedi ve Bulgar Müslüman’ı“ ifadelerinin kullanılması, Başbakan Todor Jivkov’un “Ad Değiştirme Kampanyası“ ile Türklere asimilasyon politikası uygulanması (1984), Türklere ve Türk köylerine Bulgar adları verilmesi (Tunalı 2018, 125),
- Türkçenin kullanımı sorunu: Kamusal alanda Türkçe konuşmanın yasaklanması, Türklerin Türkçe kelime başına 20 leva ile cezalandırılması, Türkçe gazete ve radyoların kapatılması, belediyelerce Türkçe meydan ve yer adlarının değiştirilmesi (Özlem 2016, 100; Arslan 2015, 8; Türk & Özlem 2016, 11; 27),
- Dini baskılar: Camilerin kapatılarak mevlid ve sünnet törenlerinin engellenmesi, İslami kurallarla gömülmeye karşı çıkılması, Başmüftülüğe ve Türklere ait cami ve vakıf mallarının kamulaştırılması, Selefiler ve Vahhabilerin bölgede dinsel faaliyetlerini arttırması (Karaman 2018, 40; Türk ve Özlem 2016, 11; Dede 2014, 21; Özlem 2016, 197).
- Hukuki sorunlar: Azınlığın devlet kadrolarında iyi temsil edilmemesi, AB raporlarında Türklerin “Türk azınlık“ olarak ifade edilmesine rağmen, Bulgar devletince “anadili Bulgarca olmayan vatandaşlar“ olarak tanımlanması (Özlem 2008, 365),
- Medya alanındaki eksiklikler: Türkçe radyo ve TV yayınının sembolik sürelerde yapılması, sistemli baskılar ve finansal zorluklar sonucunda Türklerin ulusal gazetelerinin bulunmaması (Türk ve Özlem 2016, 23; 27),
- Ekonomik ayrımcılıklar: Azınlığın düşük istihdam ve yüksek işsizlikle boğuşması, AB tarafından aktarılan finansal yardımların sadece Bulgarlara kullanılması (Özlem 2008, 365).
Pomaklara Yönelik Olumsuz Uygulamalar
Bulgaristan’daki Müslüman azınlıklardan biri de Pomaklardır. Hollandalı Fred de Jong Pomakları; “Kökeni kesin olarak belli olmayan ve genellikle bir Bulgar diyalekti konuşarak Türkçeyi ikinci dil olarak kullanan Türkleşmiş bir Müslüman halk“ olarak tanımlamaktadır (Oran 1993, 112). Pomaklar da ciddi asimilasyon politikalarıyla karşılaşmakta olup bunlar;
- Pomak varlığının reddi: Pomakların Bulgar olarak kabul edilmesi, TV kanallarında “Pomak kimliği yoktur, onlar Bulgar’dır“ propagandası yapılması, Pomak kimliğini savunan aktivistlerin baskı ve gözaltına alınması (İspova 2016, 548-549),
- Zorunlu göç uygulamaları: Pomakların 1950 sonrasında Türkiye’ye göç ettirilmesi (Taşcan 2017, 387),
- Ad değiştirme politikaları: 1960-1976 yılları arasında yaklaşık 220.000 Pomak’ın adlarının zorla değiştirilmesi, Müslümanların mezar taşlarındaki isimlerin silinerek Hıristiyan isimleri yazılmasıdır (Karaman 2018, 40).
Romanların / Çingenelerin Karşılaştıkları Sorunlar
Bulgaristan’da önemli bir diğer azınlıkta Romanlar yani Çingenelerdir. 2011 nüfus sayımında nüfusları 325.343 olarak tespit edilmiş, ülkenin %4,9’unu oluşturdukları belirlenmiştir. Resmi olmayan verilere göre nüfuslarının yaklaşık 750.000 olduğu, sayımda kendilerini Türk olarak yazdırdıkları iddia edilmektedir. Romanların %18’i kendini Müslüman olarak tanımlarken, %37’si Ortodoks ve %10’u ise Protestan olarak ifade etmiştir (Özlem 2016-2, 75-76).
Romanlarda önemli sorunlarla karşılaşmakta; özellikle ekonomi, sağlık ve eğitim alanlarında ciddi asimilasyon politikalarına maruz bırakılmaktadırlar. Bunlar incelenirse;
- Toplumsal dışlanma: Romanların toplumun en yoksul, eğitimsiz, en zor iş bulan, dışlanan, ayrımcılığa ve nefret söylemlerine hedef olan grubu olarak öne çıkması (Atasoy 2010, 186),
- Ekonomik ayrımcılık: Romanların diğer azınlıklara oranla ekonomik olarak daha büyük baskı altında tutulması, Romanlar arasındaki işsizliğin ve sosyal güvenlik sahibi olmayanların %70’lerde olması, Romanların kötü şartlarda yaşaması, sağlık hizmetlerinden büyük oranda faydalanamamaları,
- Eğitimsizlik: Azınlıklar içinde eğitim düzeyi en düşük topluluğun Romanlar olması, Romanların yaklaşık %90’ının ilk ve ortaokul düzeyinde eğitim almış olması (Özlem 2016-2, 78- 84),
- Siyasi katılım sorunları: Temmuz 1990’da Demokratik Roman Birliği partisinin kaydedilmesinin engellenmesi, Roman siyasi partilerinin etnik siyaset gütmelerinde problemler yaşanabilmesi (Özlem 2016-2, 85-86),
Yunanistan’daki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Türkiye’nin sınır komşularından Yunanistan; kuzeydoğusunda Türkiye, doğusunda Ege Denizi, güneyinde Akdeniz ve batısında Adriyatik Denizi ile kuzeyindeyse Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bulgaristan’la çevrili bir devlettir. Nüfusu yaklaşık 10.800.000 olarak tespit edilirken, Batı Trakya bölgesinde resmi rakamlara göre yaklaşık 150 bin Müslüman ve Türk azınlığın bulunduğu belirtilmektedir (Gökdağ 2012, 13).
Ülkede Makedon, Bulgar, Yahudi, Ermeni ve Vlah azınlığın yanında Arnavut azınlıkta bulunmaktadır. 2006 yılı verilerine göre Güney Epir bölgesinde 95 bin, Arnavutlara göre ise yaklaşık 200 bin Arnavut yaşamaktadır (Progonati 2013, 172). Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubunun 2018 yılı verilerine göre 480,851 Arnavut, 75,917 Bulgar, 46,524 Roman, 34,178 Pakistanlı, 27,407 Gürcü ve 17,008 Ukraynalı oturma iznine sahiptir. Ayrıca 200,000 Ulah, 95,00 Arvanit Arnavut’unun, 100,000-200,000 arası etnik Makedon’un, 265,000 Çingene’nin, 90,000 Türk’ün, 35,000-40,000 Pomak’ın ve 5,000 Yahudi’nin varlığı belirtilmiştir (MRGI, 2018). Yunanistan’da yaklaşık 600.000’den fazla Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilmekte olup, toplam ülke nüfusunun yüzde 5’ine denk geldikleri düşünülmektedir (Hüseyinoğlu 2015, 70).
Batı Trakya Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Batı Trakya doğusunda Meriç nehri, kuzeyinde Rodop dağları, batısında Mesta-Karasu nehri ile güneyinde Ege Denizi’yle çevrili bir bölge olup üç ilden oluşmaktadır. Bunlar; Doğuda Türkiye sınırında Dedeağaç (Alexandroupolis), ortada Gümülcine (Komotini) ve batıda ise İskeçe (Xanthi)’dir (Arslan 2015, 2).
• Batı Trakya’daki azınlığın nüfusu Yunan makamlarınca 150.000 dolaylarında gösterilmektedir.
• 1923 tarihli Lozan Konferansında Türk heyetine göre bölge nüfusunun en az 129.120 olduğu iddiası ve aradan geçen zaman ve nüfus artış hızı düşünüldüğünde Batı Trakya Müslüman ve Türk azınlığının nüfusunun yaklaşık 1 milyon civarında olabileceği de iddia edilmektedir (Cin 2009, 149).
Azınlığı hukuken tanımlayan ve haklarını güvence altına alan ilk metin 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması olmasına rağmen Yunanistan’ın birçok hakkı ihlal ettiği görülmektedir (Ömeroğlu 1994, 29-35). Batı Trakya’da gerçekleşen ve başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Uluslararası İnsan Hakları İzleme Komitesi karar ve raporlarına geçmiş birçok sorun mevcuttur (IHFHR 1997, 1999, 2002). Bunlar;
- Türk kimliğinin reddi: Azınlığın Yunanistan tarafından “Müslüman Azınlık“, Türkiye tarafından ise “Türk Azınlığı“ olarak tanımlanması (Oran 1993, 111),
- Siyasal haklara ilişkin sorunlar: Dostluk, Barış ve Eşitlik Partisi kurucusu Dr. Sadık Ahmet’e yönelik yargılama ve tutuklamalar, %3 seçim barajı uygulaması,
- Dolaşım sorunları: Azınlık pasaportlarına el konulması, Batı Trakya Yasak Bölge uygulaması, seyahat engellemeleri,
- Yurttaşlığa ilişkin sorunlar: Yunan Yurttaşlık Yasasıyla yaklaşık 60.000 kişinin yurttaşlıktan çıkarılması,
- Din ve müftülük sorunu: Azınlık toplumunca seçilen müftülerin engellenerek yapılan müftü atamaları, başmüftülük kurumunun açılmasına izin verilmemesi, Batı Trakya ve Atina’daki ibadethane eksikliği, Osmanlıdan kalma camilerin müzeye çevrilmesi, camilere imam atamaları, camii, ibadethane ve mezarlıklara saldırılar yapılması, cami minarelerinin çan kulelerinden kısa olması zorunluluğu,
- “Türk“ adının ve Türkçenin kullanılması sorunu: Türk adının ve Türkçe terimlerin kullanımının yasaklanması, kamusal alanda Türkçenin kullanılamaması, Türkçe yer adlarının Yunancayla değiştirilmesi,
- Eğitimdeki sorunlar: Azınlık okullarının kamulaştırılması, Türk okullarının ve anaokullarının açılmasına izin verilmemesi, okul öncesi ve yükseköğretimde Türkçe eğitim yapılamaması, eğitimde Yunanca zorunluluğu, diploma denkliği sorunları, Türkçe eğitimin ve Türk okullarının sayısının azaltılması, Türkçe eğitmen ihtiyacı, yükseköğretimde kontenjan sorunu,
- Ekonomiyle ilgili sorunlar: Türklerin yaşadıkları Gümülcine ve İskeçe’de kamu kurumlarında Türklerin istihdam edilmemesi, mülk edinme kısıtlamaları, tarım araçlarına lisans verilmemesi, bölgeye yatırım yapılmaması (Hüseyinoğlu 2015, 86),
- Yargıyla ilgili sorunlar: Adil yargılama yapılmaması,
- İstimlâk ile kamulaştırma sorunları: Azınlık arazilerinin kamulaştırılması, mezarların istimlâk edilmesi,
- Vakıflar sorunu: Vakıfların taşınmaz mal edinmelerine izin verilmemesi, vakıf mallarının kamulaştırılması,
- Medya alanındaki sorunlar: Türk televizyonlarının izlenmemesi için sinyal engelleyici kullanılması, Türkçe yayın yapan radyolara yayınlarının en az yüzde 25’ini Yunanca yapma zorunluluğu getirilmesi gibi temel sorun başlıklarıdır (Oran 1999, 40; Sarıkaya, Ahmet ve Demirel 2013, 8-17; Hüseyinoğlu 2016, 103-129).
On İki Ada Müslüman ve Türk Azınlığının Varlığı ve Sorunları
Yunanistan’da yaşayan Müslüman ve Türk azınlıklardan biri de On İki Ada Türkleridir. 1947 yılı sonrasında On İki Adanın Yunanistan’a bırakılmasıyla Rodos ve İstanköy’deki Türkler Yunanistan vatandaşı olmuşlardır. Günümüzde nüfusları 5.000-8.000 arasında değişen Rodos ve İstanköy Türkleri Lozan Barış Antlaşmasına dâhil olamadıkları ve azınlık haklarına sahip olmadıkları için kolektif birçok haktan da mahrum durumdadırlar. Azınlık eğitim alanında; Adalarda Batı Trakya’ya benzer bir şekilde iki dilli okulların mevcut olmaması, 1970’lerden beri Türkçe eğitimin yasaklanmış olması, devlet okullarında Türkçenin öğretilmemesi gibi sorunlar yaşamaktadır (Hüseyinoğlu 2015, 87).
Pomak Kimliğinin Reddi
Yunanistan’daki Müslüman azınlıklardan biri de Pomaklar olup, ülkede Pomak kimliği ve kökeni reddedilmekte, “Büyük İskender’in zorla Müslümanlaştırılmış torunları“ propagandası yapılmaktadır. Üstelik Pomakların Yunan kanı taşıdıkları da iddia edilerek tıbbi yöntemlerle kanıtlanmaya çalışılmıştır (Oran 1993, 113). Son dönemde Pomaklara karşı farklı politikalar da izlenmeye başlanmış; Pomaklar ile Türkleri birbirinden uzaklaştırmak amacıyla Pomak kültürü, dili ve edebiyatı canlandırılarak Pomak kimliği inşa edilmeye çalışılmaktadır (Gökdağ 2012, 13).
Epir Bölgesi ve Arnavut Azınlığın Varlığı Sorunu
Yunanistan’daki Müslüman Arnavut azınlık Türk ve Vlahlardan sonra en geniş kitledir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’da Arnavutların Güney Epir, Yunanlıların ise Kuzey Epir dedikleri bölgede çok sayıda Arnavut kalmıştır (Türbedar 2004, 110). Asimilasyon politikalarına rağmen ülkede yaklaşık 100 bin Çamerya Arnavut’unun yaşadığı tahmin edilmektedir (Progonati 2013, 173-174). Bu asimilasyon politikalarına örnek verilirse;
- Zorunlu göç uygulamaları: Lozan Barış Antlaşmasınca Rumları ve Türkleri kapsayan mübadelede yaklaşık 85 bin Arnavut Müslüman’ın da Türkiye’ye göç ettirilmesi, 1944 Yunan İç Savaşında 30 bin ve 1994 yılındaysa 70 bin Müslüman Çamerya Arnavut’unun sınır dışı edilmesi (Progonati 2013, 172; Türbedar 2004, 113),
- Arnavut malvarlıklarına el koyulması: Güney Epir’e Yunanlı, Ulah ve Çingene nüfusu yerleştirilerek göç eden Çamerya Arnavutlarının malları ve mülklerinin yeni nüfusa dağıtılması ve ülkeye girişlerinin yasaklanması (Türbedar 2004, 113),
- Kayıt dışı çalışma sorunu: 1990-1993 yılları arasında ekonomik sorunlardan dolayı Arnavutluk’tan gelen yaklaşık 300 bin Arnavut’un kayıt dışı çalışmasıdır (Türbedar 2003, 115-117).
Yunanistan’daki Diğer Müslüman Azınlıkların Sorunları
Başta başkent Atina ve Selanik olmak üzere metropollerde yaşayan Müslüman toplulukların yaşadıkları en önemli sıkıntılardan biri bu şehirlerde resmi izinli camii ve mezarlığın/şehitliğin bulunmamasıdır. Atina’da Bangladeş ve Pakistanlı Müslümanlara ait sadece iki ibadethane mevcuttur (Hüseyinoğlu 2016, 163). Müslümanların yaşadıkları bölgelerde 70 civarında mescit olduğu tahmin edilmekte, çoğunluğunun ise ev, garaj, bodrum, dükkân gibi yerlerden bozma oldukları ve yalnızca Atina’da 3 adet mescidin resmi ve mescit formatında olduğu da bilinmektedir (Hüseyinoğlu 2016, 42).
Batı Trakya’daysa azınlığa ait 300’den fazla resmi ibadethane mevcuttur. Adadaki Türklerinse resmi bir camisi bulunmamaktadır. Yunanistan’daki Müslüman toplumca Atina’da bir camii inşası talep edilmiş, 2016 yılında bir camii inşasına başlanmış, 2017 yılında açılacağı beyan edilmişse de açılmamıştır (Hüseyinoğlu 2015, 74-75).
Arnavutluk’taki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Arnavutluk kuzeyde Karadağ, doğuda Sırbistan ile Makedonya, güneydoğuda Yunanistan ve batıda ise Adriyatik Denizi ile komşu bir devlettir (Özgöker ve Batı 2016, 55). Nüfusu yaklaşık 3.197.000 iken, çoğunluğunu Arnavutlar oluşturmaktadır (Karaman 2018, 23). Nüfusun %95’i Arnavutlara aitken, %1’in altında Yunan, Makedon, Ulah, Roman, Karadağlı azınlıklar da bulunmaktadır. Arnavutluk Yunan, Makedon ve Karadağlıları ulusal, Ulah ve Romanları ise kültürel azınlık olarak tanımlamaktadır (Dede 2014, 16). Kendini Müslüman olarak ifade edenlerin oranı %56, Bektaşiler %2.09, Katolikler %10.03 ve Ortodokslar ise %6,75’dir (SETA1 2014, 13-14). Ülkede %0,14 oranında Evanjelik Hıristiyan’da bulunmaktadır. Sonuçlar 1944 yılında başlayan Enver Hoxha (Hoca) döneminde uygulanan ateist politikalardan dolayı ateizme ilgi olduğunu göstermektedir. Arnavutluk’taki Müslümanların sorun yaşadığı Enver Hoca döneminden kaynaklanan ve günümüzde de devam eden olumsuz etkiler mevcuttur.
Bu bölümde azınlık kavramı çerçevesinde Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıklarının genel sorunları tarihsel perspektif ve güncel konular temelinde incelenmiştir. Osmanlı Devletinden ve Yugoslavya Federasyonundan çok etnik yapılı birçok Balkan devleti bağımsızlığı kazanmış, bu devletlerde Arnavut, Türk, Boşnak, Pomak, Torbeş, Slav Müslüman’ı, Roman/Çingene gibi Müslüman ve/veya Türk azınlıklar yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardır. Günümüzde Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıklar yaşadıkları ülkelerde; din ve dil eğitimi öğretimi, din hizmetleri, sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik haklar gibi noktalarda ciddi asimilasyon, dejenerasyon, benzeştirme ve dönüştürme politikalarına maruz bırakılmaktadır. Çalışmada ilk olarak uluslararası hukukta azınlık kavramı tanımlanmış, coğrafi, kavramsal ve dinsel açıdan Balkanlar kavramı incelenmiştir. İkinci olarak ise Balkanlardaki Müslüman ve Türk azınlıkların karşılaştıkları sorunlar, hak ihlalleri ve uygulanan asimilasyon politikaları ülke ülke incelenmiştir.
GİRİŞ
1990’lı yıllarda hem Balkanlarda Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin hem de Çekoslovakya ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılmasıyla çok etnik yapılı devletler bağımsızlığını kazanmış, bu devletler özelinde azınlık sorunları çıkmaya başlamıştır (Taşdemir ve Saraçlı 2007, 29). Uluslararası hukukta azınlık, kökeni Latincede küçük / az anlamına gelen “minor“ kelimesine dayanan bir kavramdır (Oran 2005, 25-26). Azınlıklar birden çok farklılık özelliğine sahip olmalarından dolayı tür olarak üç kategoride ele alınmaktadır. Bunlar dinsel, etnik ve ulusal azınlıklardır (Özkanat 2013, 447).
Coğrafi, Kavramsal ve Dinsel Açıdan Balkanlar
Türkçe kökenli “Balkan“ kelimesi 19. yüzyıldan beri kullanılan ve “dağlık bölge“ anlamında bir kavram olup, batısında Adriyatik Denizi, doğusunda Karadeniz ve Rusya Federasyonu, güneyde Ege Denizi ile Türkiye’nin kuzeybatı sınırlarından Avrupa’ya doğru uzanan ve Tuna ile Sava nehirleri ile sınırlanan coğrafyayı kapsamaktadır (Kodaman ve Birsel 2014, 49). Balkanların batı ve güneyini çevreleyen sarp dağlarla geçit vermeyen arazi koşulları, toplumlararası irtibatı güçleştirmiş, farklı bölgelerde kendine özgü kültürel, dini ve çeşitliliğe sahip farklı toplumlar oluşmuştur (Karpat 1992, 27).
Balkanların Özellikleri
• Mevcut sınırlar çerçevesinde; Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kuzey Makedonya, Karadağ, Kosova, Sırbistan, Yunanistan toprakları bütünüyle Balkanlarda yer almaktadır. • Slovenya topraklarının %27’si, Romanya’nın %9’u, İtalya topraklarının ise %0,2 si de Balkanlardadır. • Türkiye’nin Doğu Trakya olarak adlandırılan kısmı da Balkanlara dâhil kabul edilmektedir (Kodaman ve Birsel 2014, 52).
Azınlık Kavramı
Birleşmiş Milletler İnsan Haklarının Korunması Alt Komisyonu raportörü Francesco Capotorti’nin 1978’deki tanımına göre azınlık; “Başat olmayan bir durumda olup, bir devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve dilsel nitelikler bakımından nüfusun geri kalan bölümünden farklılık gösteren ve açık olarak olmasa bile kendi kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan gruptur“ (Oran 2001, 67).
Balkanlardaki en büyük ikinci din grubu İslamiyet iken, bölge nüfusunun yaklaşık %15’i Müslüman’dır. Balkanlarda tahmini 9 milyon Müslüman yaşamakta, Türkiye’nin Trakya kesiminde yaşayanlarla 15 milyonu geçmektedir. Arnavutluk’un yaklaşık %70’ini, Kosova’nın yaklaşık %90’ını, Bosna Hersek’in yaklaşık %42’sini ve Bulgaristan’ın %26’sını Müslümanlar oluşturmakta, Yunanistan’da 250 binden fazla, Romanya’da 70 binden fazla Müslüman bulunmaktadır (Albayrak 2016, 360).
Balkanlardaki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
(Ülkeler ve Sorunlar) Türkiye haricinde Balkanlardaki 11 ülke; Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan, Bosna Hersek, Romanya, Hırvatistan ve Slovenya’da ciddi oranlarda Müslüman ve Türk azınlıklar yaşamlarını sürdürmektedir.
Balkanlardaki Müslüman ve Türk Azınlıklar
Balkanlardaki 11 devletin bünyesinde bugün Arnavut, Türk, Boşnak, Pomak, Torbeş, Slav Müslüman’ı, Roman/Çingene gibi Müslüman ve/veya Türk azınlık bulunmaktadır. Azınlıklara çeşitli anayasal haklar tanınmışsa da, diğer yandan azınlıklara yönelik asimilasyon politikaları da yürütülmekte ve hak ihlalleri yaşanmaktadır.
Bulgaristan’daki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Türkiye’ye komşu olan Bulgaristan, doğusunda Karadeniz, güneyinde Türkiye ve Yunanistan, batısında Kuzey Makedonya ve Sırbistan, kuzeyinde Romanya ile çevrilidir. 1993 yılı verilerine göre nüfusu yaklaşık 10 milyon olup, 800-900.000 kadarının Türk, 300-400.000 kadarı Pomak ve bir o kadarının da Roman / Çingene kökenli olduğu tespit edilmiştir (Oran 1993, 114). 2011 yılındaki sayımdaysa nüfus 7.364.570 olarak belirlenirken; Bulgarlar nüfusun %85,2, Türkler %9,1, Romanlar %5,2 ve diğer azınlıklar ise %1’e denk gelmiştir. Nüfusun %10’u kendini Müslüman olarak tanımlamıştır. Ülkedeki yaklaşık 1,5 milyon Müslüman’ın çoğunluğu Sünni iken yaklaşık 50-60 bin Alevinin bulunduğu da iddia edilmektedir (Cambazov 2016, 131). 604.246 kişi de anadilinin Türkçe, 280.979 kişi Romanca ve 47.071 kişi ise başka bir dil olduğunu ifade etmiştir (Yalınkılıç 2014, 261- 262). Türk azınlık yoğun olarak Sofya, Şumnu (Şeytancık), Kırcaali, Filibe ve Dobruca bölgelerinde yaşamaktadır (Gökdağ 2012, 10).
Bulgaristan’da Türk Varlığı ve Türklere Yönelik Olumsuz Uygulamalar
Bulgaristan’daki Müslüman ve Türk azınlığın hakları bazı antlaşmalarla garantiye alınsa da İkinci Dünya Savaşından günümüze kadar özelliklede komünizm yıllarında birçok alanda asimilasyon politikaları uygulanmıştır. Bu politikalar incelenirse;
- Zorunlu göç uygulamaları: 1950-1951 yılında 150.000 ve 1968 yılında Türkiye ile yapılan Göç Anlaşmasından dolayı 130.000 Türkün Türkiye’ye göç ettirilmesi, 1989’da 2500 azınlık aydınının sınır dışı edilmesi (Özlem 2008, 351; Bayraktar 2007, 84; Oran 1993, 114-115),
- Komünizm dönemi uygulamaları (1942-1989): “Yeniden Kültürel Doğuş Projesi“ ve “Bulgarlaştırma“ kampanyalarıyla ateizm ve komünizmin zorla benimsetilmeye çalışılması (Karaman 2018, 39-40),
- Eğitimdeki uygulamalar: Türkçe eğitimin yasaklanması (1971), Türk okullarının ve mülklerinin devletleştirilmesi (1946), Türk ve Bulgar okullarının birleştirilmesi (1952), Türk azınlık okullarının tamamen kapatılması (1959), tarih kitaplarında Bulgaristan Türklerinin düşman ve sadakatsiz bir topluluk olarak tanıtılması, öğretim kurumlarında öğretmen sıkıntısının çekilmesi, Türkçe “seçmeli“ ders olmasına rağmen okullarda okutulmaması (Gökdağ 2012, 10; Özlem 2008, 351; 365; İsov 2014, 44; İspova 2016, 538; Türk & Özlem 2016, 25).
- Türk adının kullanımı sorunu: “Türk“ teriminin reddedilerek “Türk asıllı Bulgar yurttaşı, Türkçe konuşan nüfus, Bulgar Türkü, Bulgar Muhammedi ve Bulgar Müslüman’ı“ ifadelerinin kullanılması, Başbakan Todor Jivkov’un “Ad Değiştirme Kampanyası“ ile Türklere asimilasyon politikası uygulanması (1984), Türklere ve Türk köylerine Bulgar adları verilmesi (Tunalı 2018, 125),
- Türkçenin kullanımı sorunu: Kamusal alanda Türkçe konuşmanın yasaklanması, Türklerin Türkçe kelime başına 20 leva ile cezalandırılması, Türkçe gazete ve radyoların kapatılması, belediyelerce Türkçe meydan ve yer adlarının değiştirilmesi (Özlem 2016, 100; Arslan 2015, 8; Türk & Özlem 2016, 11; 27),
- Dini baskılar: Camilerin kapatılarak mevlid ve sünnet törenlerinin engellenmesi, İslami kurallarla gömülmeye karşı çıkılması, Başmüftülüğe ve Türklere ait cami ve vakıf mallarının kamulaştırılması, Selefiler ve Vahhabilerin bölgede dinsel faaliyetlerini arttırması (Karaman 2018, 40; Türk ve Özlem 2016, 11; Dede 2014, 21; Özlem 2016, 197).
- Hukuki sorunlar: Azınlığın devlet kadrolarında iyi temsil edilmemesi, AB raporlarında Türklerin “Türk azınlık“ olarak ifade edilmesine rağmen, Bulgar devletince “anadili Bulgarca olmayan vatandaşlar“ olarak tanımlanması (Özlem 2008, 365),
- Medya alanındaki eksiklikler: Türkçe radyo ve TV yayınının sembolik sürelerde yapılması, sistemli baskılar ve finansal zorluklar sonucunda Türklerin ulusal gazetelerinin bulunmaması (Türk ve Özlem 2016, 23; 27),
- Ekonomik ayrımcılıklar: Azınlığın düşük istihdam ve yüksek işsizlikle boğuşması, AB tarafından aktarılan finansal yardımların sadece Bulgarlara kullanılması (Özlem 2008, 365).
Pomaklara Yönelik Olumsuz Uygulamalar
Bulgaristan’daki Müslüman azınlıklardan biri de Pomaklardır. Hollandalı Fred de Jong Pomakları; “Kökeni kesin olarak belli olmayan ve genellikle bir Bulgar diyalekti konuşarak Türkçeyi ikinci dil olarak kullanan Türkleşmiş bir Müslüman halk“ olarak tanımlamaktadır (Oran 1993, 112). Pomaklar da ciddi asimilasyon politikalarıyla karşılaşmakta olup bunlar;
- Pomak varlığının reddi: Pomakların Bulgar olarak kabul edilmesi, TV kanallarında “Pomak kimliği yoktur, onlar Bulgar’dır“ propagandası yapılması, Pomak kimliğini savunan aktivistlerin baskı ve gözaltına alınması (İspova 2016, 548-549),
- Zorunlu göç uygulamaları: Pomakların 1950 sonrasında Türkiye’ye göç ettirilmesi (Taşcan 2017, 387),
- Ad değiştirme politikaları: 1960-1976 yılları arasında yaklaşık 220.000 Pomak’ın adlarının zorla değiştirilmesi, Müslümanların mezar taşlarındaki isimlerin silinerek Hıristiyan isimleri yazılmasıdır (Karaman 2018, 40).
Romanların / Çingenelerin Karşılaştıkları Sorunlar
Bulgaristan’da önemli bir diğer azınlıkta Romanlar yani Çingenelerdir. 2011 nüfus sayımında nüfusları 325.343 olarak tespit edilmiş, ülkenin %4,9’unu oluşturdukları belirlenmiştir. Resmi olmayan verilere göre nüfuslarının yaklaşık 750.000 olduğu, sayımda kendilerini Türk olarak yazdırdıkları iddia edilmektedir. Romanların %18’i kendini Müslüman olarak tanımlarken, %37’si Ortodoks ve %10’u ise Protestan olarak ifade etmiştir (Özlem 2016-2, 75-76).
Romanlarda önemli sorunlarla karşılaşmakta; özellikle ekonomi, sağlık ve eğitim alanlarında ciddi asimilasyon politikalarına maruz bırakılmaktadırlar. Bunlar incelenirse;
- Toplumsal dışlanma: Romanların toplumun en yoksul, eğitimsiz, en zor iş bulan, dışlanan, ayrımcılığa ve nefret söylemlerine hedef olan grubu olarak öne çıkması (Atasoy 2010, 186),
- Ekonomik ayrımcılık: Romanların diğer azınlıklara oranla ekonomik olarak daha büyük baskı altında tutulması, Romanlar arasındaki işsizliğin ve sosyal güvenlik sahibi olmayanların %70’lerde olması, Romanların kötü şartlarda yaşaması, sağlık hizmetlerinden büyük oranda faydalanamamaları,
- Eğitimsizlik: Azınlıklar içinde eğitim düzeyi en düşük topluluğun Romanlar olması, Romanların yaklaşık %90’ının ilk ve ortaokul düzeyinde eğitim almış olması (Özlem 2016-2, 78- 84),
- Siyasi katılım sorunları: Temmuz 1990’da Demokratik Roman Birliği partisinin kaydedilmesinin engellenmesi, Roman siyasi partilerinin etnik siyaset gütmelerinde problemler yaşanabilmesi (Özlem 2016-2, 85-86),
Yunanistan’daki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Türkiye’nin sınır komşularından Yunanistan; kuzeydoğusunda Türkiye, doğusunda Ege Denizi, güneyinde Akdeniz ve batısında Adriyatik Denizi ile kuzeyindeyse Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bulgaristan’la çevrili bir devlettir. Nüfusu yaklaşık 10.800.000 olarak tespit edilirken, Batı Trakya bölgesinde resmi rakamlara göre yaklaşık 150 bin Müslüman ve Türk azınlığın bulunduğu belirtilmektedir (Gökdağ 2012, 13).
Ülkede Makedon, Bulgar, Yahudi, Ermeni ve Vlah azınlığın yanında Arnavut azınlıkta bulunmaktadır. 2006 yılı verilerine göre Güney Epir bölgesinde 95 bin, Arnavutlara göre ise yaklaşık 200 bin Arnavut yaşamaktadır (Progonati 2013, 172). Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubunun 2018 yılı verilerine göre 480,851 Arnavut, 75,917 Bulgar, 46,524 Roman, 34,178 Pakistanlı, 27,407 Gürcü ve 17,008 Ukraynalı oturma iznine sahiptir. Ayrıca 200,000 Ulah, 95,00 Arvanit Arnavut’unun, 100,000-200,000 arası etnik Makedon’un, 265,000 Çingene’nin, 90,000 Türk’ün, 35,000-40,000 Pomak’ın ve 5,000 Yahudi’nin varlığı belirtilmiştir (MRGI, 2018). Yunanistan’da yaklaşık 600.000’den fazla Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilmekte olup, toplam ülke nüfusunun yüzde 5’ine denk geldikleri düşünülmektedir (Hüseyinoğlu 2015, 70).
Batı Trakya Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Batı Trakya doğusunda Meriç nehri, kuzeyinde Rodop dağları, batısında Mesta-Karasu nehri ile güneyinde Ege Denizi’yle çevrili bir bölge olup üç ilden oluşmaktadır. Bunlar; Doğuda Türkiye sınırında Dedeağaç (Alexandroupolis), ortada Gümülcine (Komotini) ve batıda ise İskeçe (Xanthi)’dir (Arslan 2015, 2).
• Batı Trakya’daki azınlığın nüfusu Yunan makamlarınca 150.000 dolaylarında gösterilmektedir.
• 1923 tarihli Lozan Konferansında Türk heyetine göre bölge nüfusunun en az 129.120 olduğu iddiası ve aradan geçen zaman ve nüfus artış hızı düşünüldüğünde Batı Trakya Müslüman ve Türk azınlığının nüfusunun yaklaşık 1 milyon civarında olabileceği de iddia edilmektedir (Cin 2009, 149).
Azınlığı hukuken tanımlayan ve haklarını güvence altına alan ilk metin 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması olmasına rağmen Yunanistan’ın birçok hakkı ihlal ettiği görülmektedir (Ömeroğlu 1994, 29-35). Batı Trakya’da gerçekleşen ve başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Uluslararası İnsan Hakları İzleme Komitesi karar ve raporlarına geçmiş birçok sorun mevcuttur (IHFHR 1997, 1999, 2002). Bunlar;
- Türk kimliğinin reddi: Azınlığın Yunanistan tarafından “Müslüman Azınlık“, Türkiye tarafından ise “Türk Azınlığı“ olarak tanımlanması (Oran 1993, 111),
- Siyasal haklara ilişkin sorunlar: Dostluk, Barış ve Eşitlik Partisi kurucusu Dr. Sadık Ahmet’e yönelik yargılama ve tutuklamalar, %3 seçim barajı uygulaması,
- Dolaşım sorunları: Azınlık pasaportlarına el konulması, Batı Trakya Yasak Bölge uygulaması, seyahat engellemeleri,
- Yurttaşlığa ilişkin sorunlar: Yunan Yurttaşlık Yasasıyla yaklaşık 60.000 kişinin yurttaşlıktan çıkarılması,
- Din ve müftülük sorunu: Azınlık toplumunca seçilen müftülerin engellenerek yapılan müftü atamaları, başmüftülük kurumunun açılmasına izin verilmemesi, Batı Trakya ve Atina’daki ibadethane eksikliği, Osmanlıdan kalma camilerin müzeye çevrilmesi, camilere imam atamaları, camii, ibadethane ve mezarlıklara saldırılar yapılması, cami minarelerinin çan kulelerinden kısa olması zorunluluğu,
- “Türk“ adının ve Türkçenin kullanılması sorunu: Türk adının ve Türkçe terimlerin kullanımının yasaklanması, kamusal alanda Türkçenin kullanılamaması, Türkçe yer adlarının Yunancayla değiştirilmesi,
- Eğitimdeki sorunlar: Azınlık okullarının kamulaştırılması, Türk okullarının ve anaokullarının açılmasına izin verilmemesi, okul öncesi ve yükseköğretimde Türkçe eğitim yapılamaması, eğitimde Yunanca zorunluluğu, diploma denkliği sorunları, Türkçe eğitimin ve Türk okullarının sayısının azaltılması, Türkçe eğitmen ihtiyacı, yükseköğretimde kontenjan sorunu,
- Ekonomiyle ilgili sorunlar: Türklerin yaşadıkları Gümülcine ve İskeçe’de kamu kurumlarında Türklerin istihdam edilmemesi, mülk edinme kısıtlamaları, tarım araçlarına lisans verilmemesi, bölgeye yatırım yapılmaması (Hüseyinoğlu 2015, 86),
- Yargıyla ilgili sorunlar: Adil yargılama yapılmaması,
- İstimlâk ile kamulaştırma sorunları: Azınlık arazilerinin kamulaştırılması, mezarların istimlâk edilmesi,
- Vakıflar sorunu: Vakıfların taşınmaz mal edinmelerine izin verilmemesi, vakıf mallarının kamulaştırılması,
- Medya alanındaki sorunlar: Türk televizyonlarının izlenmemesi için sinyal engelleyici kullanılması, Türkçe yayın yapan radyolara yayınlarının en az yüzde 25’ini Yunanca yapma zorunluluğu getirilmesi gibi temel sorun başlıklarıdır (Oran 1999, 40; Sarıkaya, Ahmet ve Demirel 2013, 8-17; Hüseyinoğlu 2016, 103-129).
On İki Ada Müslüman ve Türk Azınlığının Varlığı ve Sorunları
Yunanistan’da yaşayan Müslüman ve Türk azınlıklardan biri de On İki Ada Türkleridir. 1947 yılı sonrasında On İki Adanın Yunanistan’a bırakılmasıyla Rodos ve İstanköy’deki Türkler Yunanistan vatandaşı olmuşlardır. Günümüzde nüfusları 5.000-8.000 arasında değişen Rodos ve İstanköy Türkleri Lozan Barış Antlaşmasına dâhil olamadıkları ve azınlık haklarına sahip olmadıkları için kolektif birçok haktan da mahrum durumdadırlar. Azınlık eğitim alanında; Adalarda Batı Trakya’ya benzer bir şekilde iki dilli okulların mevcut olmaması, 1970’lerden beri Türkçe eğitimin yasaklanmış olması, devlet okullarında Türkçenin öğretilmemesi gibi sorunlar yaşamaktadır (Hüseyinoğlu 2015, 87).
Pomak Kimliğinin Reddi
Yunanistan’daki Müslüman azınlıklardan biri de Pomaklar olup, ülkede Pomak kimliği ve kökeni reddedilmekte, “Büyük İskender’in zorla Müslümanlaştırılmış torunları“ propagandası yapılmaktadır. Üstelik Pomakların Yunan kanı taşıdıkları da iddia edilerek tıbbi yöntemlerle kanıtlanmaya çalışılmıştır (Oran 1993, 113). Son dönemde Pomaklara karşı farklı politikalar da izlenmeye başlanmış; Pomaklar ile Türkleri birbirinden uzaklaştırmak amacıyla Pomak kültürü, dili ve edebiyatı canlandırılarak Pomak kimliği inşa edilmeye çalışılmaktadır (Gökdağ 2012, 13).
Epir Bölgesi ve Arnavut Azınlığın Varlığı Sorunu
Yunanistan’daki Müslüman Arnavut azınlık Türk ve Vlahlardan sonra en geniş kitledir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’da Arnavutların Güney Epir, Yunanlıların ise Kuzey Epir dedikleri bölgede çok sayıda Arnavut kalmıştır (Türbedar 2004, 110). Asimilasyon politikalarına rağmen ülkede yaklaşık 100 bin Çamerya Arnavut’unun yaşadığı tahmin edilmektedir (Progonati 2013, 173-174). Bu asimilasyon politikalarına örnek verilirse;
- Zorunlu göç uygulamaları: Lozan Barış Antlaşmasınca Rumları ve Türkleri kapsayan mübadelede yaklaşık 85 bin Arnavut Müslüman’ın da Türkiye’ye göç ettirilmesi, 1944 Yunan İç Savaşında 30 bin ve 1994 yılındaysa 70 bin Müslüman Çamerya Arnavut’unun sınır dışı edilmesi (Progonati 2013, 172; Türbedar 2004, 113),
- Arnavut malvarlıklarına el koyulması: Güney Epir’e Yunanlı, Ulah ve Çingene nüfusu yerleştirilerek göç eden Çamerya Arnavutlarının malları ve mülklerinin yeni nüfusa dağıtılması ve ülkeye girişlerinin yasaklanması (Türbedar 2004, 113),
- Kayıt dışı çalışma sorunu: 1990-1993 yılları arasında ekonomik sorunlardan dolayı Arnavutluk’tan gelen yaklaşık 300 bin Arnavut’un kayıt dışı çalışmasıdır (Türbedar 2003, 115-117).
Yunanistan’daki Diğer Müslüman Azınlıkların Sorunları
Başta başkent Atina ve Selanik olmak üzere metropollerde yaşayan Müslüman toplulukların yaşadıkları en önemli sıkıntılardan biri bu şehirlerde resmi izinli camii ve mezarlığın/şehitliğin bulunmamasıdır. Atina’da Bangladeş ve Pakistanlı Müslümanlara ait sadece iki ibadethane mevcuttur (Hüseyinoğlu 2016, 163). Müslümanların yaşadıkları bölgelerde 70 civarında mescit olduğu tahmin edilmekte, çoğunluğunun ise ev, garaj, bodrum, dükkân gibi yerlerden bozma oldukları ve yalnızca Atina’da 3 adet mescidin resmi ve mescit formatında olduğu da bilinmektedir (Hüseyinoğlu 2016, 42).
Batı Trakya’daysa azınlığa ait 300’den fazla resmi ibadethane mevcuttur. Adadaki Türklerinse resmi bir camisi bulunmamaktadır. Yunanistan’daki Müslüman toplumca Atina’da bir camii inşası talep edilmiş, 2016 yılında bir camii inşasına başlanmış, 2017 yılında açılacağı beyan edilmişse de açılmamıştır (Hüseyinoğlu 2015, 74-75).
Arnavutluk’taki Müslüman ve Türk Azınlığın Sorunları
Arnavutluk kuzeyde Karadağ, doğuda Sırbistan ile Makedonya, güneydoğuda Yunanistan ve batıda ise Adriyatik Denizi ile komşu bir devlettir (Özgöker ve Batı 2016, 55). Nüfusu yaklaşık 3.197.000 iken, çoğunluğunu Arnavutlar oluşturmaktadır (Karaman 2018, 23). Nüfusun %95’i Arnavutlara aitken, %1’in altında Yunan, Makedon, Ulah, Roman, Karadağlı azınlıklar da bulunmaktadır. Arnavutluk Yunan, Makedon ve Karadağlıları ulusal, Ulah ve Romanları ise kültürel azınlık olarak tanımlamaktadır (Dede 2014, 16). Kendini Müslüman olarak ifade edenlerin oranı %56, Bektaşiler %2.09, Katolikler %10.03 ve Ortodokslar ise %6,75’dir (SETA1 2014, 13-14). Ülkede %0,14 oranında Evanjelik Hıristiyan’da bulunmaktadır. Sonuçlar 1944 yılında başlayan Enver Hoxha (Hoca) döneminde uygulanan ateist politikalardan dolayı ateizme ilgi olduğunu göstermektedir. Arnavutluk’taki Müslümanların sorun yaşadığı Enver Hoca döneminden kaynaklanan ve günümüzde de devam eden olumsuz etkiler mevcuttur.
[1] İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Programı Öğrencisi, erdemeren2234@gmail.com, ORCID: 0000-0002-9891-1763.
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.