Yeniden Asya Güvenlik Forumu; “Yeni Teknopolitik ve Güvenlik Ortaklığı“ ana temasıyla TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 21-22 Kasım 2024 tarihinde, Wish More Hotel Istanbul’da yapılan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı eş-etkinliği olarak birlikte icra edilmiştir.
Forum’a çeşitli ülke ve bölgelerden, farklı alan ve sektörlerden konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Farklı ülkelerinden diplomatik temsilciler ve delegasyonlar da yer almıştır. Forum’da yerli/yabancı uzmanlar, akademisyenler ve diplomatlar tarafından konuşma ve sunumlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye, Asya, Avrupa, Amerika ve Afrika ülkelerinden ilgili otoriteler de Forum’da temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.
Forum’da Türk-Asya Güvenlik Ekosisteminde günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Türk – Asya Yeni Teknopolitik ve Güvenlik Ekosistemi Biyoteknoloji | Robotik | Yapay Zekâ | Nanoteknoloji | Uzay | Stratejik Hizmetler“, “RCEP, ŞİÖ, CICA, D8, ASEAN, AB, ABD ve Yeni Ortaklarla İlişkiler ve Bölgesel Stratejiler Stratejik Sektörler“, “Asya | Orta Asya | Doğu Asya | Güney Asya | Güneydoğu Asya“, “Kaynaklar Sistemi; Karşılıklı Tamamlayıcı Fırsatlar“ ve “Spesifik Sektörler ve Güvenlik Savunma Sanayii | Kara | Deniz | Hava | Uzay | Polis | Jandarma | İstihbarat |“.
Forum’da ortaya konan aşağıdaki tespitler ve önerilerin, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
-
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) 2004 yılından beri “21. Yüzyıl; ‘Asya Yüzyılı’, ‘Asya Çağı’ olacaktır“ mottosunu sürekli seslendirmiştir. “Devletler arası ilişkilerin geliştirilmesi“, “özel sektörün ticaret kapasitesinin artırılması“, “akademik işbirliğinin iyileştirilmesi“, “toplumlar arasındaki etkileşimin genişletilmesi“ şeklinde dört ana sütuna dayalı Yeniden Asya Girişimi ile her bir ülkesine ayrı ayrı önem atfedilen Asya’yı; okyanuslardan uzak iç kısmı olan “Orta Asya“ (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan), “Doğu Asya“ (Çin, Güney Kore, Japonya, Kuzey Kore, Rusya), “Güney Asya“ (Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan, Maldivler, Nepal, Pakistan ve Sri Lanka) ve ana kıta ile Okyanusya arasındaki “Güneydoğu Asya“ (Brunei, Doğu Timor, Endonezya, Filipinler, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Singapur, Tayland, Vietnam) olmak üzere dört ana bölgeye ayırarak, bölge ve ülke bazlı değerlendirmek de mümkündür.
-
Türkiye’de bütüncül Asya çalışmalarını ilk başlatan düşünce kuruluşu TASAM ve ağındaki enstitüleri; 2004 yılından itibaren ortaya koyduğu vizyonla ikili ve çok taraflı sayısız uluslararası enstrümanı başlangıçta çok zorlu da olsa, devamında aşama aşama kolaylaşan bir iklimde hayata geçirmiştir. Önemli ülkelerin tamamı ile ikili ve üçlü mekanizmalar, ülke ve bölge bazlı stratejik diyalog programları, ekonomi odaklı çalışmalar/projeler, Uluslararası Türk - Asya Kongreleri vd. spesifik forumlar, toplantılar, programlar, projeler, ziyaretler, raporlar, yayınlar, akademik çalışmalar, birbirini tamamlayan bir kapasite inşası olarak yönetilmiştir.
-
Türkiye; 84 milyon nüfusu, büyüyüp gelişen ekonomisi, Afro-Avrasya ana kıtası ortasında sahip olduğu jeostratejik konumu, Avrupa, Karadeniz, Kafkaslar, Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile sahip olduğu tarihî, siyasi ve kültürel bağları, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası alanda gittikçe artmakta olan aktivitesi, NATO, AGİT ve CICA gibi örgütlerin önemli üyelerinden biri olması ile uluslararası alanda gittikçe önem kazanan bir aktör hâline gelmiştir. Mevcut uluslararası ortamdaki tehditleri aşmak ve fırsatları değerlendirmek üzere vizyon ve hareket kabiliyeti yüksek bir diplomasi ile hem sahada hem masada güçlü olmayı amaçlayan Türkiye, “girişimci ve insani“ bir dış politika konseptini benimsemiştir. Stratejik konumu, dinamik ekonomisi, güçlü kurumları ve beşeri sermayesi gibi görece sağlam temelleri olan Türk dış politikası; girişimci ve insani yaklaşımı kapsamında çok sayıda birbirini tamamlayıcı siyasi, iktisadi, kültürel ve insani işbirliği aracından faydalanmakta, dünyanın her yerinde küresel çapta düşünüp yerel bazda etkinlik gösteren bir diplomasi vizyonunu hayata geçirmeye çalışmaktadır.
-
Türkiye’nin, kadim bağları olan ve yükselen küresel güçlere ev sahipliği yaparak 21. yüzyılda yeniden dünyanın ekonomi ve ağırlık merkezi hâline gelen Asya’ya daha güçlü bağlanmayı amaçlayan yeni girişimi “Yeniden Asya“, yenilikçi olmayı da gerektiren girişimci dış politika konseptinin yansıması olarak deklare edilmiştir. Günümüzde uluslararası toplum Asya’da daha etkin olmak için ciddi rekabet içindedir. Türkiye dünyanın bu en dinamik bölgesindeki tarihî ve kültürel köklerinin derinliğinden ötürü son derece avantajlı durumda olduğunu düşünmektedir.
-
Küresel rekabet boyutunda ise; QUAD, AUKUS, BLUE DOT NETWORK, D10, T12 gibi, her biri farklı konseptte ülkeler arasında kurgulanan reel ve aday entegrasyonlar, Akdeniz-Atlantik ve temelde Hint-Pasifik’i yeniden organize etme hedefindedir. Çin, Rusya, BRI, SCO gibi karşıt ve diğer bölgesel periferik enstrümanlarla, karşılaştırmalı çalışmalar yaparak Yeniden Asya Girişimi’ne stratejik katkı sağlanması bir seçenekten öte zorunluluktur. Türkiye - Asya İlişkilerinde Karşılıklı Bağımlılık ve Orantılı Risk İnşası’nın başarılı olabilmesi için “Kurumsal Kapasitenin“ Haritalandırılması ve İhtiyaç Analizinin yapılması da elzemdir.
-
Asya’nın yükselen güçleri arasında başı çeken Çin; yüzölçümü, 1,4 milyar’a yaklaşan nüfusu, 17,79 trilyon dolar GSMH’si (2023), sanayileşme ve teknolojide elde ettiği ilerleme, büyüyen ve gelişen ekonomisi, doğal kaynakları, Birleşmiş Milletlerdeki veto gücü, Şanghay İşbirliği Örgütü içindeki yeri ve dış politikada geliştirdiği stratejilerle hızla büyüyen ve dünyanın ortaklık kurmak için yoğun çaba sarf ettiği bir güç haline dönüşmüştür. Dünya ekonomilerini derinden etkileyerek uluslararası güç dengelerini de dönüştüren pandemi, “süper güç“ ABD’nin karşısında uzun zamandır “rakip/yükselen güç“ olarak görülen Çin’in, uluslararası ekonomik düzendeki yeni egemen aktör olmasına yol açmıştır. Pandemi sonrası dünya ekonomilerinde büyük daralmaların yaşandığı 2020 yılı sonundaki ekonomik büyüme oranlarında Çin halen pozitif bir düzeydedir.
-
Yeni düzende küresel sistemin iktisadi dengeleri yeniden oluşurken, Türkiye, stratejik avantajından da faydalanarak, Asya ile Avrupa (AB) arasında dengeleyici, “güvenlik regülatörü“ bir aktör olarak kendini tanımlamaktadır. Coğrafik konumu sayesinde Doğu ile Batı arasındaki ticarette kritik bir rol üstlenen Türkiye, Çin’in Kuşak Yol girişimini 2013 yılından beri dikkatle takip eden ülkelerdendir. Türkiye’nin, Trans Hazar Doğu-Batı Orta Koridoru’nun gerçekleştirilmesinde sarf ettiği ciddi çabalar sonrası İstanbul’dan hareket edip Gürcistan, Azerbaycan, Hazar Denizi ve Kazakistan olmak üzere iki kıta, iki deniz ve beş ülke geçerek 19 Aralık 2020’de Çin’in Şian şehrine varan ilk ihracat treni, Yeniden Asya girişiminin de en önemli başarıları arasında gösterilmektedir.
-
Türkiye, Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirirken Çin ve başat ülkelerin işbirliğine özel bir önem atfetmektedir. Bu bağlamda Türkiye ŞİÖ’ye de büyük önem vermektedir. Keza Çin ile Rusya ve diğer üye ülkelerin desteğiyle, Türkiye Pekin’deki 2012 zirvesinde örgüte “diyalog ortağı“ kabul edilmiştir. Bu sayede Türkiye, uluslararası ticaretten güvenlik işbirliğine birçok alanda ilişkilerini daha iyi noktaya taşımakta, ASEAN vb uluslararası örgütlerle ilişkilerini yoğunlaştırmaktadır.
-
Asya’ya yeniden odaklanma sürecinde; en batıdaki Asyalı olan Türkiye’nin, derin tarihî ve kültürel bağları ile binlerce yıllık ilişkileri bulunan Orta Asya’dan Doğu Asya’ya, Güney Asya’dan Güneydoğu Asya'ya dek pek çok ülke ile daha da yakınlaşması öngörülmektedir. Asya ile ekonomi ve sivil toplum alanlarında güçlü etkileşim ve sivil diplomasi imkanı sağlanırken, dünyada başat olan Çin, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerle enerji, yüksek teknoloji, endüstri 4,0 gibi alanlarda ayrıca bilgi ve uzmanlık transferi ile işbirlikleri gerçekleştirilmesi, bununla birlikte Kıta’daki gelişme evreleri farklı ülkelerle de kalkınma ve altyapı projelerinde ortak çalışmalar yapılması mümkün olmaktadır. Özellikle ticaret dengelerindeki sürdürülemez ve büyütülemez olan ticaret açık oranlarının iyileştirilmesi için geliştirilecek enstrümanlar hayati önemi haizdir.
-
Asya bölgesinin uluslararası alanda yükselişi, 21. Yüzyıl jeopolitiğinin Asya-Pasifik ekseninde şekilleneceği tartışmalarına güç kazandırmaktadır. ABD-Rusya mücadelesi pasifikteki konjonktürel durumu da şekillendirmektedir. ABD’nin bu bölgede oluşturduğu askeri ittifaklara karşın Rusya, Sovyetlere kadar dayanan tarihsel ilişkilerini de kullanarak yeni bir ittifak oluşturma çabasına girmiştir. Çin ile ortaklaşa yürüttüğü bu bölgesel politikada, Kuzey Kore ve Vietnam gibi ülkelerle askeri paktlar imzalama noktasına gelmiş bulunmaktadır. Bu ittifaklar ve kutuplaşma yeni güç mücadelesi ve güvenlik arayışlarını gözler önüne sermektedir.
-
Uluslararası sistemde gücü elinde bulunduran devletler, küresel sistemde liderlik mücadelesinde çıkarlarını koruyabilmek adına kısa süreli ittifaklar kurarak küresel sistemi etkilemeye çalışmaktadırlar. Küresel sistemlerin kırılgan olduğu dönemlerde küçük hamleler bile oldukça büyük ve etkili sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle bazen kurulan bölgesel küçük ittifaklar, küresel büyük sonuçlara neden olabilmektedir. ABD, İngiltere ve Avusturya arasında bölgesel bir ittifak olarak gerçekleşen AUKUS da bu mahiyeti taşıyan ittifaklardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
-
Güvenlik önceden egemenliği elinde bulunduran gücün toprakları koruması, dış müdahaleyi engellemesi ve bölgedeki istikrarı sağlaması olarak görülmekteydi. Fakat günümüzde bu anlayış değişime uğramıştır. Bu süreçte ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği), kendi güvenlik anlayışını geliştirmiştir. 1997 yılında yaşanan Asya Finansal Krizi ile askeri perspektifle inşa edilmiş güvenlik anlayışını terk ederek, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörleri de kapsayacak biçimde, daha geniş bir perspektifle ele almıştır. Covid-19 pandemisi sonrasında ASEAN kapsamlı bir toplanma stratejisi ortaya koymuştur.
-
Türkiye, 2019-2020 döneminde Asya İş Birliği Diyaloğu'nun Dönem Başkanlığını üstlenerek kıta ile bağlarını pekiştirmiştir. Yeniden Asya girişimi, Türkiye'nin Asya ve Avrupa arasındaki birleşici konumunu sağlamlaştırmayı ve sürdürülebilir kalkınmasına katkı sunmayı amaçlamaktadır.ir.
-
Günümüz dünyasında teknolojik gelişimin hızlı bir ivme kazandırması ve küreselleşmenin gittikçe daha geniş coğrafyaya yayılması toplumsal değişim ve dönüşümü de beraberinde getirmektedir. Pek çok bölgesel güç sahibi devletler; bu tutumu tehdit olarak algılamakta ve yeni-milliyetçi, korunmacı, teknopolitik refleksleri pratiğe dökülmektedir ve bu hayat anlayışına karşı neo-milliyetçi tutum benimsemektedir. Türkiye’nin yerli ve milli çerçeve altında yaptığı yatırımlar veya gelişmeler, bu çerçevede geliştirilmiştir.
-
Ticaret sistemlerinin geliştirilmesi, yeni teknolojiler ile desteklenmesi refah toplumu için oldukça kritik bir noktayı arz etmektedir. Bu konuda Neo-Ortaçağın temel problemlerinden biri olan ekonomik eşitsizliklerin toplumda hakim olmamasına dikkat edilmesi önem arz etmektedir. Kara, deniz ve dijital ticaret yollarını da kapsayan hibrit sistemler kurulmalı ve küresel lojistik ağlarının adil bir şekilde geliştirilmesi gerekmektedir.
-
Günümüzde görülen otorite zayıflığı, ekonomik eşitsizlikler, salgın hastalıklar, doğal felaketler gibi problemler bize ortaçağın koşullarını hatırlatmaktadır. Bu ortaçağ koşullarının günümüz modern dünyasında da görülmesi “yeni bir neo-ortaçağ dönemini mi yaşıyoruz“ endişesini beraberinde getirmektedir. Modern çağımızın neo-ortaçağ koşullarına dönüşmesini önlemek adına bir takım önlemler almak gerekmektedir. Asya ve öncüleri bu bağlamda büyük bir sınavla karşı karşıyadır. Bu noktada öne çıkan unsurlardan bir tanesi kamusal yönetişim olmaktadır. Adalet, eşitlik ve temel insan haklarına dayalı bir yönetişim ile kesintisiz ticareti, sürdürülebilir kalkınmayı ve toplumsal barışı sağlamak mümkün hale gelecektir. Bu nedenlerden ötürü Türk Devletleri Teşkilatı gibi bölgesel yapıların işlevselliğinin artırılması, uluslararası yönetişim açısından gereklilik arz etmektedir.
-
Türkiye her dönem kendi atmosferi ve şartları çerçevesinde çeşitli dış politikalar belirlemiş, çeşitli coğrafyalarla ilişkiler kurmuştur. 2000’li yıllardan sonra daha neoliberal, farklı coğrafyaları da kapsayan geniş bir diplomasi vizyonu ortaya koymuştur. “Yeniden Asya Girişimi“ Asya’ya daha geniş ve kapsamlı bir şekilde yönelmiştir. Böylelikle Asya’daki potansiyelini daha da güçlendirmeyi hedefleyen Türkiye çok yönlü bir strateji belirlemiştir. Fakat bu geniş coğrafyadaki güç rekabeti, kültürel ve siyasi farklılar gibi problemler Türkiye’nin belirlediği bu vizyondaki önemli engelleri teşkil etmektedir.
-
SSCB’nin çöküşünden sonra Asya başta olmak üzere oluşan ideolojik boşluk, Rusya tarafından muhafazakar değerlerin politikalaştırılmasıyla doldurulmaya çalışılmaktadır. Rusya’nın bu tutumu kendi iç işlerinde istikrarı sağlama amacı güderken aynı zamanda dış ilişkilerde de yeni bir güç odağı olma çabası taşımaktadır.
-
AB’nin, sarsılan bu denge içerisinde ABD’nin yanında bulunarak kendisini ve çıkarlarını koruma çabalarına girdiği görülmektedir. Bu büyük güçlerin aralarındaki tartışmaları, kutuplaşmaya giden ayrışmaları, başta Orta Asya’da bulunan devletler olmak üzere orta ölçekli devletleri oldukça endişelendirmektedir. Orta Asya ülkeleri, bir yandan güçlerini artırma çabasına giren fakat aynı zamanda kırılgan uluslararası düzeni korumaya çalışan devletler arasında güvenlik politikalarını yeniden inşa etmeye çalışmaktadırlar.
-
Orta Asya’daki Türk devletleri kendi aralarında soydaş bir dayanışma ve güven temelinde bir birlik inşasını oluşturmaktadır. Gerek tarihi gerek ise konjonktürel sebepler nedeniyle kutuplaşma ekseninde birbirleri ile olan bağı güçlendirerek uluslararası kutupların bir tarafını oluşturmaktadırlar. Diplomatik çaba ile alternatif bir yol inşa etme gayreti içerisinde bulunmaktadırlar.
-
Yeryüzünde Çin başta olmak üzere belli bölgelerde bulunan kritik mineraller enerji, teknoloji gibi oldukça stratejik alanlarda temel bileşen olarak kullanılmaktadır. Bu kritik sektörlerin temel yapı taşlarını oluşturan bu mineraller hem ekonomik hem de politik bir mahiyet taşımaktadır. Bu minerallerin bulundukları coğrafyalar da tabiatı gereğince güçlü aktörlerin dikkatlerini cezbetmektedir.
-
Jeopolitik konumu gereği bu değerli minerallerin olduğu bölgelerde yer alan Türk Dünyası ülkelerinin potansiyel tehditlere karşı tedbirli olmaları gerekmektedir. Aynı zamanda bu değerli mineralleri işleyerek ve teknolojik olarak geliştirerek katma değer sağlamaları gerekmektedir. Bu gereklilikler neticesinde Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında bir güvenlik ortaklığı oluşturulması gerekmektedir. Bunun yanında bölgesel iş birliği ve dayanışmanın güçlenmesi ehemmiyet arz etmektedir. Bu sebepten ötürü ortak bir strateji belirlenmesi gerekmektedir.
-
Yeniden Asya konseptinde önemli bir yeri olan Türk Devletleri bölgesel güvenlik kavramını yeniden şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Özellikle 1993’te güvenlik kavramı yeniden tanımlanmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Türk devletleri ile Türkiye arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamış, kardeşlik bağları temelinde çeşitli kollarda faaliyetler yürütülmüştür.
-
Türk Devletleri Teşkilatı kuruluşundan itibaren Türk Dünyası içerisindeki birlik ve beraberliği güçlendirme ve kültürel, siyasi iş birliğini artırmayı amaçlamaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı gerçekleştirdiği bu çalışmalar neticesinde ortak bir kimlik oluşturma ve bu kimliği güçlendirme çabalarına odaklanmış bulunmaktadır. Bunların yanında önemli noktalardan bir tanesi güvenlik alanındaki işbirliğini sağlamaktır. Türk Devletleri Teşkilatı, bölgesel güvenliğe ve güvenliğin güvenliğine katkıda bulunacak eylemlerde bulunmayı hedeflemektedir.
-
İki savaş sonrası BM çatısı altında inşa edilen uluslararası sistem, güçlü olanların kendi çıkarları doğrultusunda kararlar aldırması nedeniyle mahiyetini yitirmeye başlamıştır. Rusya- Ukrayna savaşındaki tutum ile Orta Doğu’daki tutarsız yaklaşımları, güçlülerin kendi çıkarları doğrultusunda nasıl çifte standart uygulayabildiklerini gözler önüne sermiştir. Uluslararası hukuk ve demokrasi değerlerini bizzat ortaya atan kurucular ve savunucular tarafından uluslararası sistem etkisiz hale getirilmiştir. Bu nedenle güvenliğin tekrardan askeri güç temelinde değerlendirildiği görülmektedir.
-
Asya’nın önemli bir parçası olan Doğu Akdeniz konumu gereği oldukça stratejik öneme sahip bir coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. Üç kıtanın, aynı zamanda eski ve yeni dünyanın kesişim noktasında bulunan bu stratejik coğrafya, eski medeniyetlerin mücadele alanı olduğu gibi gibi 19. Yüzyıldan günümüze de Batılı sömürgeci devletlerin de güç mücadelesi verdiği tarihi, kadim bir coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihten bu yana önemli ticaret yolları Doğu Akdeniz limanları üzerinden geçmiş, Avrupa ile Doğunun bağlantı noktası haline gelmiştir. Bu coğrafyada bugüne kadar hakimiyet sağlayan tüm devletler ekonomik olarak gelişmiş, dünya medeniyetine önemli katkılar sağlamıştır. Bu nedenlerden dolayı Doğu Akdeniz daima bir cazibe merkezi olmuş, güçlü devletlerin hedef coğrafyası haline gelmiştir.
-
Günümüz dünyasında İsrail’i ve Ortadoğu’daki sorunları, Gücü elinde bulunduran devletlerin donanmalarının bu coğrafyada bulunmasını Doğu Akdeniz’in ve Kıbrıs’ın bu stratejik cazibe merkezi olmasından bağımsız olarak değerlendirilmemelidir. Üçüncü dünya savaşında savaşın en büyük cephelerinden biri de Doğu Akdeniz olacaktır.
-
Asya’da güvenlik tehdidi ve işbirliği açısından DEAŞ – Horasan Vilayeti (ISKP) Afganistan ve Ortadoğu’da ciddi bir tehdit unsuru oluşturan güçlü bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Örgüt bünyesinde küresel bir güvenlik kaygısına sebebiyet oluşturacak nitelikleri barındırmaktadır. Örgütün ulusötesi faaliyetleri, çok dilli propagandaları tehdit unsurunun çapını büyütmektedir. Bu sebeple uluslararası toplum ISKP’nin tüm faaliyet alanlarını, propaganda ve medya ağlarını etkisiz hale getirmeli ve küresel tehdit oluşturacak bu radikal örgütün faaliyetlerini önlemelidir. Bunun için istihbarat paylaşımı, hedefe yönelik karşı radikalleşme önlemleri ve çok katmanlı bir terörle mücadele yaklaşımı geliştirilmelidir.
-
Hibrit tehditler, çok yönlü yapısı ve iç içe geçmiş tahdit alanlarıyla günümüzün karmaşık ve çok boyutlu ortamında Asya içinde birincil tehdit oluşturmaktadır. Başarısız devletlerin zayıf kurumlar, ekonomik sıkıntılar, siyasi istikrarsızlıkları gibi kırılgan yapıları onları bu tehditlere karşı daha açık hale getirmektedir. Bu tehditlerden etkilenen devletlerin kendi içlerinde yaşamaya başlayacakları problemler dolaylı yoldan bölgesel istikrarsızlığı ve küresel çapta güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu ve benzeri tehditleri ortadan kaldırabilmek veya azaltabilmek için bölgesel ve küresel güçler arasında iş birliği artırılmalı ve yeni stratejiler geliştirilmelidir.
-
Asya bağlamında; Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler oldukça karmaşık ve çok boyutlu bir mahiyet teşkil etmektedir. Suriye’deki gelişmeler aynı zamanda ülkenin iç meselesinden öte bölgesel ve uluslararası bir mahiyet taşımaktadır. Türkiye özelinde bölgedeki bu karışıklıklar bölgesinde dirençsiz göçün uluslararası kaçakçılığın, terör faaliyetlerinin ve terör örgütü yapılanmalarının yoğunlaşması anlamı taşımaktadır.
-
Bölgenin Türkiye için en büyük tehdit unsurlarından bir tanesi PYD/YPG yapılanmasıdır. Bu yapılanma, Suriye iç savaşının getirdiği demografik değişimle ve düzensiz-zayıf devlet yapılanmasıyla kendisine bir alan açmaya çalışmaktadır. Bu yapılanmanın toprak ve siyasi talepleri, dış uzantıları, şiddet temelli yapılanması ve terör faaliyetleri Türkiye açısından birinci derecede tehdit unsuru oluşturmaktadır. PYD/YPG yapılanmasının devletleşme çabaları ve talepleri hedeflediği fiili durum için hiçbir hukuksal dayanağı olmayan bir yerel seçim ilanında bulunmasıyla yeni bir ivme kazanmıştır. Bu yerel seçim girişimi, örgütün özerk yönetim çabalarını meşrulaştırmak adına yapılan en ciddi adım olarak ifade edilebilir.
-
Bu ve benzeri pek çok sebepten ötürü Türkiye için Suriye, bünyesinde birinci derece tehdit unsurları bulunduran kritik öneme haiz bir bölge mahiyeti taşımaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye için Suriye’nin toprak bütünlüğü güvenliği açısından oldukça önemlidir.
-
Asyalı olan Türkiye, Orta Asya'dan Doğu Asya'ya, Güney Asya'dan Güneydoğu Asya'ya kadar kıtanın pek çok ülkesiyle tarihî ve kültürel bağlara sahiptir. Yeniden Asya girişimi, bu bağları daha da güçlendirme ve çeşitli ortaklıklarla bu bölgelerde kendi çıkarlarını ve güvenliğini sağlama fırsatı sunmaktadır.
22 Kasım 2024, İstanbul