SAHRAALTI AFRİKA, terörizm ve radikalizmin etkisi altında istikrar ve güvenliğin sürekli tehdit edildiği bir bölge. Özellikle, El Kaide ve DAEŞ gibi uluslararası terör örgütlerinin buradaki faaliyetleri, bu tehditleri daha da büyüttü. Bu iki örgüt, Irak ve Suriye’deki zayıflamalarıyla birlikte, stratejik bir kayma yaşayarak Sahraaltı Afrika’ya yöneldi. Bölgenin zayıf devlet yapıları, etnik ve dini çatışmaların varlığı, ekonomik ve sosyal sorunlar ve gibi etkenler, bu terör örgütleri için ideal bir zemin yarattı.
El Kaide ve DAEŞ’in Sahraaltı Afrika’daki Etki Alanı
2016 yılının sonlarında Irak ve Suriye’de uluslararası aktörler tarafından sürdürülen terörle mücadele çalışmaları sonucunda DAEŞ bölgede güç kaybetmeye başladı. Örgütün etkinlik alanının daralması sonrasında Ebu Bekir el-Bağdadi yayınladığı bir mesajında örgütün Afrika’ya doğru genişlemesi gerektiğinden bahsetti. Esasında Bağdadi’nin bu mesajından önce de Sahraaltı Afrika’da, küresel alanda yükselişte olan DAEŞ’e bağlılıklarını açıklayan gruplar vardı. Nijerya ve çevresinde etkili olan ve Ebubekir Şekau liderliğindeki Boko Haram bu gruplardan birisiydi. Devam eden süreçte Afrika’da DAEŞ’in etkisini giderek artırmasının ardından, 2022 yazında örgütün yayın organı olan al-Naba’da, Afrika’nın halifeliğin yeniden kurulabilecek bir alan olduğuna yer verilmişti. Nitekim Haziran 2022’de DAEŞ liderleri, dünyanın farklı bölgelerinden Irak’a gelmek isteyen sempatizanlarına Irak yerine Afrika’ya gidin çağrısında bulundu.
DAEŞ haricinde uzun bir süredir Afrika’da etkinlik alanını genişletmeye çalışan diğer bir küresel terör örgütü El Kaide. Örgütün Afrika’daki varlığının tarihi Usame bin Ladin’in 1991-1996’da Sudan’da kurduğu kamplara dayanıyor. Bu nedenle El Kaide'nin ilk Afrika üssü olarak bilinir ve örgüt buradan diğer Afrika ülkelerine yönelik çok sayıda operasyon düzenledi. 1996’da Bin Ladin’in Sudan’dan ayrılmasından sonra da El Kaide, kıta genelinde varlığını sürdürdü ve bölgedeki çeşitli radikal İslamcı gruplarla iş birliğini artırdı. El Kaide'nin Afrika'daki varlığı uluslararası alanda 1998 yılında ABD’nin Kenya ve Tanzanya büyükelçiliklerine düzenlenen bombalı saldırılar sonrasında gündeme geldi. Bu saldırılar El Kaide’nin Afrika’daki varlığını dünya çapında duyurdu ve örgütün Afrika'yı Batılı hedeflere yönelik saldırılar için bir üs olarak kullandığını gösterdi. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin küresel çapta başlattığı ve Afrika’yı da dahil ettiği terörle mücadele çabalarına rağmen, El Kaide Afrika'daki varlığını korumaya devam etti. Afrika’da El Kaide ile işbirliği içerisindeki önde gelen yerel terörist oluşumlar şunlar: İslami Mağrip El Kaidesi (AQIM), Jama'at Nasr al-Islam wal Muslimin (JNIM), Eş-Şebab ve Ansaru.
Rekabetin Vekalet Savaşına Dönüşümü
El Kaide ve DAEŞ arasındaki küresel rekabet, her iki örgütün de Sahraaltı Afrika'da etkinliğini artırmasının ardından bölgede de hissedilmeye başladı. Özellikle El Kaide ve DAEŞ’in alt grupları olan JNIM ve ISGS arasında şiddetli çatışmalar bu rekabetin en somut göstergesi olarak yorumlanmakta. Her iki örgüt de bölgedeki yerel güçleri kendi saflarına çekerek etki alanlarını genişletmeye çalışıyor. Bu durum terör örgütleri arasındaki çatışmaları bölgede bir tür vekalet savaşına dönüştürdü.
El Kaide’nin Sahraaltı Afrika’daki en önemli yerel uzantılarından biri JNIM (Jama'at Nasr al-Islam wal Muslimin) adlı örgüt. JNIM, başta Mali olmak üzere Sahel bölgesinde etkinlik göstermekte ve El Kaide’nin stratejik çıkarlarını bölgeye taşımakta. 2017 yılında El Kaide bağlantılı dört farklı grubun (Ensar Dine, El Murabitun, Macina Kurtuluş Hareketi ve İslami Mağrip El Kaidesi) birleşmesiyle oluşan JNIM, özellikle Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki çatışmaların merkezinde yer alıyor. JNIM’nin temel amacının bölgedeki Batı destekli hükümetleri devirmek ve El Kaide çizgisinde bir İslam devleti kurmak olduğunu söylemek mümkün. 2017’den beri Sahel bölgesindeki terör eylemlerinin yaklaşık %64’ü JNIM tarafından gerçekleştiriliyor. Dünyada etkisini en hızlı arttıran terör örgütlerinden birisi olarak görülen JNIM’ın eylemleri 2019-2020 yılları arasında %60 oranında arttı.
Öte yandan, DAEŞ’in Sahraaltı Afrika’daki en güçlü yerel uzantısı ISGS (Islamic State in the Greater Sahara) ve daha sonradan ISSP (DAEŞ’in Sahel Eyaleti) olarak anılmaktadır. Peki, bu örgüt nasıl ortaya çıktı? Hatırlanacağı üzere El Murabitun, 22 Ağustos 2013 tarihinde Batı Afrika’da faaliyet gösteren şu iki önemli silahlı grubun birleşmesiyle kurulmuştu: Batı Afrika’da Birlik ve Cihad Hareketi (MUJAO) ile Al Mulathameen grubu. Bu birleşme, Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde etkili bir terör örgütü olan El Murabitun’un ortaya çıkmasına yol açtı. Örgütün liderliği, bölgenin bilinen militanlarından olan Mokhtar Belmokhtar’ın elindeydi. Ancak 13 Mayıs 2015 tarihinde, El Murabitun’dan bir grup militan, Ebu Valid el-Sahravi önderliğinde DAEŞ’e biat etti. Bu biat kararı, özellikle örgütün lideri Belmokhtar tarafından olumsuz karşılandı ve örgüt içinde bir bölünmeye neden oldu. El-Sahravi ile Belmokhtar arasındaki bu ayrışma, Sahel bölgesindeki radikal grupların dinamiklerini de etkiledi.
Sahravi önderliğindeki grup, yerel silahlı gruplarla işbirliği yaparak varlığını sürdürmeye çalıştı ve bu süreçte DAEŞ’e olan bağlılıklarını da güçlendirdi. Ancak ilginç bir şekilde, DAEŞ yönetim merkezi, El-Sahravi’nin biatını ilk başlarda kabul etmedi, bu kabul ancak 2019 yılında gerçekleşti. Bu süreçte, DAEŞ’e yakınlığıyla bilinen Amaq Haber Ajansı, El-Sahravi önderliğindeki grubu öven haberler yaptı. Ancak grup "ISWAP’a (Batı Afrika Eyaleti İslam Devleti) bağlı olarak faaliyet gösteren ISGS adıyla anıldı ve DAEŞ merkezi yönetimi tarafından müstakil bir eyalet örgütü olarak kabul edilmedi. 7 Mart 2022 tarihinde ise örgüt, ISWAP’tan (Batı Afrika Eyaleti İslam Devleti) ayrılarak “DAEŞ Sahel Eyaleti“ (ISSP) adıyla bağımsız bir yapı haline geldi. Bu haliyle örgüt, Sahel bölgesinde DAEŞ’in varlığını güçlendirme çabalarının bir parçası olarak konumlandı. Özellikle Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerde aktif olan ISGS ve sonradan ISSP, 2015'ten itibaren hızla güç kazandı ve birçok terör saldırısı üstlendi.
Vekalet savaşı, bu iki büyük küresel örgütün bölgesel hakimiyet mücadelesinde yerel milisleri ve radikal grupları kullanmasıyla şekillenmiştir. Özellikle, Sahel bölgesinde zayıf devlet yapılarının varlığı ve bölgedeki yerel etnik gruplar arasındaki çatışmalar, El Kaide ve DAEŞ'e bu gruplar üzerinden etki sağlama fırsatı sunmuştur. Esasında bu iki örgüt başlarda birbirine rakip değildi. 2019 yılına kadar bu iki grup arasında “Sahel İstisnası“ denilen bir durum mevcuttu ve birbirleriyle silahlı çatışmalara girmiyor, hatta ortak operasyonlar da düzenliyordu. Ancak sonradan yeni üyeler ve bölgedeki kaynakların kontrolü için iki grup arası rekabet gündeme geldi. Bu rekabet Eylül 2019’da Cafer Dikko (JNIM) ve Ebu Walid el Sahravi’nin (ISGS) katıldıkları bir toplantıda patlak veren bir anlaşmazlık sonrasında daha da görünür hale geldi.
JNIM ve ISGS arasındaki rekabet, bölgedeki terör saldırılarının sayısında ve şiddetinde artışa neden oldu. Her iki örgüt de stratejik olarak birbirlerinin etkili olduğu bölgelerde üstünlük sağlamaya çalışmakta, bu da yerel halk arasında büyük bir güvenlik sorunu yaratmakta. Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerde meydana gelen saldırılar, yerel yönetimlerin ve uluslararası güçlerin güvenlik kapasitelerini aşmakta ve bölgede kaos ortamını derinleştirmekte.
Özellikle, 2019 yılında Mali'nin kuzeyindeki Ménaka bölgesinde başlayan ve daha sonra Burkina Faso ve Nijer'e yayılan çatışmalar, ISGS ve JNIM arasında doğrudan silahlı mücadelelerin yaşandığı kritik bir döneme işaret ediyor. ISGS, DAEŞ'e olan bağlılığı doğrultusunda bölgedeki cihatçı faaliyetleri genişletirken, JNIM ise El Kaide'nin uzun vadeli stratejik hedefleri doğrultusunda hareket ediyor.
Sonuç olarak, Sahel bölgesinde silahlı gruplar arasındaki yoğun çatışma ortamı, bölgenin güvenlik dinamiklerini daha da karmaşık hale getirmekte. Bu grupların etkinliği ve aralarındaki rekabet, bölgedeki siyasi gelişmelerle doğrudan ilişkili. Özellikle son dönemde artan askeri darbeler sonrasında terörle mücadeleye yönelik uluslararası aktörlerin bölgeden çekilmesi, bu çatışmaların şiddetlenmesine neden olmakta. JNIM ve ISSP gibi gruplar arasındaki rekabet, etnik çatışmaları daha da derinleştirerek bölgenin sosyo-ekonomik yapısına da ciddi zararlar veriyor. Bu çatışmalar ve belirsizlik ortamı, bölgesel kalkınmayı olumsuz yönde etkilerken, Afrika’nın giderek küresel terörizmin yeni ağırlık merkezi haline gelme durumu daha da belirgin bir hal alıyor.
Terör örgütleri arasındaki bu savaş, bölgedeki güvenliği tehdit etmeye devam ederken, uluslararası toplumun müdahale çabalarını da karmaşık hale getirmekte. Bu nedenle Sahraaltı Afrika'da kalıcı bir çözüm için sadece terörle mücadele değil, aynı zamanda bölgesel kalkınma, siyasi istikrar ve yerel dinamiklerin göz önünde bulundurulması gerektiğinin bir kez daha altı çizilmeli.
(DÜNYA SİYASETİ)