7. TÜRKİYE - AFRİKA SAVUNMA GÜVENLİK VE UZAY FORUMU
SONUÇ DEKLARASYONU
7. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu “Afrika 2063 Vizyonu Güvenlik Ortaklığı “ ana teması altında TASAM Afrika Enstitüsü ile TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 22 Kasım 2024 tarihinde Wish More Hotel İstanbul’da yapılan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı eş-etkinliği olarak birlikte icra edilmiştir.
Foruma çeşitli ülke ve bölgelerden, farklı alan ve sektörlerden konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Çok sayıda Afrika ülkesinden diplomatik temsilciler ve delegasyonlar da yer almıştır. Forum’da yerli/yabancı uzmanlar, akademisyenler ve diplomatlar tarafından konuşma ve sunumlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Afrika’dan ilgili otoriteler de Forum’da temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.
Forum’da Türkiye, Afrika ve Bölge’nin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Afrika 2063 Güvenlik Savunma ve Uzay Vizyonu Ortaklık Perspektifleri“, “Afrika Deniz Güvenliği ve Türkiye“, “Somali Cibuti Libya Sudan Orta Afrika Cumhuriyeti Mali’de Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “4. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi Güvenlik İşbirliği İçin Perspektifler“, “Savunma Sanayii; Kara, Deniz, Hava, Uzay, Polis, Jandarma, İstihbarat, Stratejik Sektörler“.
Forum’da ortaya koyulan aşağıdaki tespit ve önerilerin, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
-
Afrika, zengin doğal kaynakları, genç nüfusu ve büyüme potansiyeliyle 21. yüzyılın en önemli coğrafyalarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti Afrika'nın bu potansiyelini birlikte ortaya çıkarmak ve kıtanın kalkınmasına katkıda bulunmak için tarihi bir sorumluluk taşıdığının bilincindedir. Bu doğrultuda, Afrika ülkeleriyle olan ilişkileri daha da güçlendirmek, ortak çıkarları korumak ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek istemektedir. Siyasi diyalog, ekonomik iş birliği, kültürel değişim ve güvenlik alanlarında iş birliği derinleştirilerek, Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında stratejik bir ortaklık kurma hedeflenmektedir.
-
Afrika Birliği'nin 2063 vizyonu, kıtayı kapsayıcı büyüme ve sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda geliştirmeyi hedefler. Bu vizyon, entegre bir kıta yaratmayı, insan hakları, adalet ve hukuku güçlendirmeyi, huzurlu ve güvenli bir Afrika inşa etmeyi, kadın ve gençlerin potansiyelini artırmayı, güçlü bir kültürel kimlik oluşturmayı ve Afrika’yı etkili bir küresel güç haline getirmeyi amaçlar.
-
Türkiye’nin Afrika Birliği ile ilişkileri, 2005 yılında gözlemci üyelikle başlamış, 2008’de stratejik ortaklık ve 2013’te Afrika Ortaklık Politikası ile ivme kazanmıştır. Bu süreçte Türkiye, kıta ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında iş birliği yaparak Afrika’nın kalkınmasına katkı sunmuştur.
-
Türkiye, Afrika ülkelerine yönelik politikalarını şeffaflık, kazan-kazan ilkesi ve iç işlerine karışmama prensibi doğrultusunda şekillendirmiştir. Türkiye, diğer ülkelerden farklı olarak Afrika’nın ihtiyaçlarını yerel dinamiklere uygun şekilde belirlemekte ve bu ihtiyaçlara doğrudan yatırım ve iş birlikleriyle karşılık vermektedir.
-
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle askeri iş birlikleri önemli bir yer tutmaktadır. Nijerya’ya silah satışı, Moritanya’ya finansal yardım, Nijer ile askeri iş birliği ve Fas ile Tunus’a drone satışı gerçekleştirilmiştir. Türkiye ayrıca, kıtasal savunma reaksiyonları ve askeri güvenlik sektörlerinin modernizasyonunda aktif rol oynamıştır.
-
Türkiye’nin, Afrika Birliği’nin 2063 hedefleriyle uyumlu olarak, Somali, Sudan, Mali ve diğer Afrika ülkelerinde BM ve NATO iş birliği çerçevesinde barış gücü operasyonlarına katılımı, kıtadaki istikrarı artırmaya yönelik çabalarının bir parçasıdır. Ayrıca, Türkiye’nin Cezayir, Ruanda, Senegal gibi ülkelerde güvenlik personelinin eğitimi ve yerel kapasitelerin geliştirilmesi için yürüttüğü programlar, kıtanın kendi kendine yetebilecek bir güvenlik altyapısına kavuşmasını desteklemektedir.
-
Türkiye’nin sömürgeci bir geçmişe sahip olmaması ve terörizmle mücadeledeki deneyimleri, Afrika ülkeleri tarafından olumlu karşılanmakta ve Türkiye’yi kıtada denge bir güç haline getirmektedir. Türkiye, askeri gücün yanı sıra yumuşak güç unsurlarını da kullanarak Afrika’da barış ve güvenlik hedeflerine katkı sağlamaktadır. Türkiye’nin Afrika ile sürdürdüğü iş birliği, kıtanın 2063 vizyonundaki hedefleriyle büyük ölçüde örtüşmekte ve Afrika’nın barış, güvenlik ve kalkınma hedeflerine ulaşması için önemli bir destek sağlamaktadır.
-
Türkiye, yükselen bir güç olarak Afrika'daki varlığını artırmak ve Somali ile de ilişkilerini geliştirmek için çalışmaktadır. Somali, Türkiye’nin Afrika’daki girişimleri için stratejik bir önem taşırken, Türk Hava Yolları’nın Somali’ye sağladığı bağlantılar bu ilişkinin güçlendirilmesine katkı sunmaktadır.
-
Afrika kıtasında 54 farklı ülke bulunmaktadır ve her birinin kendine özgü sorunları vardır. Avrupa Birliği’nin gözünde Afrika, yoğun diplomatik bir ağırlık izlenimi vermemekte ve Ukrayna kadar bile önemli görülmemektedir. Ukrayna'nın Afrika'daki sınırlı diplomatik varlığı, yedi elçilikle kısıtlıdır ve kıta üzerindeki etkisi zayıftır. Bu durum, Avrupa’nın seçici diplomasisi ve çeşitlilik temalı aktivizmi olarak eleştirilmektedir.
-
Afrika halkının yetenekleri ve potansiyeli yüksektir. Onlara doğru fırsatlar ve imkanlar sağlandığında hızlı gelişim gösterebilirler. Güney Afrika ve Zimbabve gibi ülkeler, Batı’dan askeri eğitim ve teknoloji transferi almış; ancak kendi iç dinamikleri sayesinde daha hızlı ilerleme kaydetmişlerdir.
-
Afrika halkının potansiyelinin doğru stratejilerle harekete geçirilmesi mümkünken, bölgedeki güvenlik tehditleri ve farklı kültürel dinamikler, dış aktörlerin politika geliştirme süreçlerinde daha hassas ve kapsamlı yaklaşımlar benimsemelerini gerektirmektedir.Mali'de IŞİD saldırıları karşısında yerel yönetim direnç gösterememiştir. Batı, özellikle Fransa, bu tür tehditlere karşı hafif ekipmanlar satın alarak benzer önlemler almıştır. Ancak bu yaklaşımlar terörizmle mücadelede sınırlı etkili olmuştur.Türkiye ise Afrika'da din eksenli bir kimlik ile hareket etmemekte, Kıtanın kültürel farklılıkları ve dış dinamiklere uygun, kapsayıcı ve anlayış odaklı bir politika izlemektedir. Bu bağlamda, Afrika’daki nüfusa yönelik sempatik bir yaklaşım benimsemek önemlidir.
-
Boko Haram ve IŞİD gibi terör örgütlerine karşı mücadelede, yerel hassasiyetleri anlamak kritik bir öneme sahiptir. Özellikle Sufizm, Batı Afrika’nın birçok yerinde haram olarak görülmektedir ve bu durum bölgedeki İslami kimliğe dair anlayışların çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Afrika’daki şiddetin büyük bir kısmı dini yorumun radikalliği kökenlidir; ancak tanklar ve ağır zırhlı araçlar gibi ağır silah sistemleri kıta koşullarında etkili olmamaktadır. Nijerya lideri, Boko Haram’a karşı mücadelede hızlı hareket etmenin yerine, yavaş ama istikrarlı bir ilerleme stratejisi benimsemenin daha etkili olduğunu ifade etmiştir.
-
Eritre ordusunun, Etiyopya’ya karşı savaşında Clausewitz’in “düşmanın en zayıf noktasına yoğunlaşma“ doktrini başarı kazanmasını sağlamıştır. Bu tür stratejik dersler, Afrika'daki askeri yaklaşımlar açısından önemlidir. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin askeri doktrini, Taliban’ın ilk kez Kabil’i Toyota kamyonetleriyle ele geçirmesine ilham vermiştir. Kaddafi ayrıca, kayıt dışı Toyota kamyonetleriyle NATO’ya karşı altı ay direnmiştir. Bu örnekler, Afrika’da hafif ve hareketli araçların önemini vurgulamaktadır.
-
Afrika’nın anlayış ve iş birliğine dayalı bir yaklaşıma duyduğu ihtiyaç devam ederken, kıtanın artan jeopolitik önemi, NATO gibi küresel aktörlerin stratejik politikalarını Afrika’ya daha fazla odaklanacak şekilde yeniden düzenlemesine neden olmaktadır. Afrika’nın ihtiyacı olan son şey, kıtaya gelen yeni “yabancı tanrılar“dır. Kıta, anlayış ve sempati ile yaklaşan bir iş birliğine ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikaları bu anlayış doğrultusunda şekillendirilmelidir. NATO, Çin ve Rusya gibi aktörlerin bölgede artan etkisini dengelemek amacıyla yeniden konumlanmaktadır. Bu kapsamda, Afrika ülkelerindeki güvenlik açıklarını gidermek için bölgesel iş birliklerine öncelik verilmektedir.
-
NATO Türkiye gibi ülkeler hariç üyelerinin geçmişteki kolonyal bağları nedeniyle Afrika ülkeleri tarafından önyargıyla karşılanmakta, bu durum ilişkilerin gelişiminde engel oluşturmaktadır. Afrika ülkeleri, sömürge geçmişiyle bağlantılı olarak NATO’ya karşı temkinli bir duruş sergilemektedir. NATO, bu algıyı kırmak ve Afrika’da daha etkin bir rol oynamak için stratejik adımlar atmaktadır. Sudan’da insani yardım çalışmalarıyla başlayan NATO’nun Afrika’ya ilgisi, Etiyopya’da açılan NATO irtibat ofisiyle yeni bir seviyeye taşınmıştır. Bu süreçte, NATO’nun kıtadaki varlığını artırma çabaları, Afrika ülkelerindeki politik ve güvenlik ortamıyla uyumlu bir şekilde şekillenmiştir.
-
Terör olayları, Afrika’da güvenlik ortamını şekillendiren başlıca faktörlerden biridir. NATO, Boko Haram, El Şebab ve diğer radikal gruplarla mücadele etmek için terörle mücadele kapasitesini artırmakta ve Afrika ülkelerine destek sağlamaktadır. 2011 yılında gerçekleştirilen koruyucu operasyonlar ve Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması, NATO’nun Afrika’daki varlığını güçlendirmiştir. Libya’daki rejim değişikliği süreci, NATO müdahalelerinin etkinliği ve sonuçları üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Ancak bu durum, NATO’nun otoriter rejimlerle karşılaştığı sorunları da gözler önüne sermiştir.
-
NATO ve Afrika Birliği ilişkileri, 2005 yılından itibaren stratejik iş birliği çerçevesinde gelişim göstermiştir. NATO, barışı koruma misyonları, lojistik destek, eğitim ve kapasite geliştirme gibi alanlarda Afrika Birliği’ne önemli katkılar sunmuştur. Bu iş birliği, kıtanın güvenlik tehditlerine karşı daha güçlü yanıtlar geliştirilmesini sağlamıştır. NATO-Afrika iş birliğinde karşılaşılan en büyük güçlükler, Afrika ülkelerinin sömürge döneminden miras kalan egemenlik kaygıları ve yetersiz kapasitesi ile NATO üyeleri arasındaki çıkar çatışmalarıdır. Ayrıca, Afrika ülkelerinin farklı güvenlik kaygıları ve öncelikleri de iş birliği süreçlerini zorlaştırmaktadır.
-
NATO’nun Afrika’daki varlığı, stratejik açıdan büyük önem taşımaktadır. Ancak, NATO’nun kıtadaki etkisini artırabilmesi için Afrika liderliğindeki çözümleri desteklemesi ve Avrupa Birliği ile uyum içinde çalışması gerekmektedir. Bu strateji, Afrika’da barış ve istikrarın uzun vadede korunmasını sağlayacaktır. NATO ve AB’nin kıtada Batı'nın siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak için olan duruşu ile Afrika’nın öncelikleri ve kıtada istikrasızlığı önleyecek adil rekabet için güçlü bir çıpa, denge olması elzemdir. NATO'nun 2011 yılındaki Libya operasyonu bu ülkede barışı ve güvenliği inşa etmede son derece başarısız olmuş bir örnektir.
-
NATO’nun Afrika’daki barış ve istikrarı destekleyen stratejik rolü devam ederken, Çin’in altyapı ve kaynak odaklı yaklaşımı, kıtadaki jeopolitik rekabetin farklı boyutlarını ortaya koymaktadır. Çin’in yeni post-güvenlik ve post-ekonomik stratejisi, Afrika’nın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tamamlayıcı bir rol üstlenmektedir. Kara ve demiryolu projelerine öncelik verilirken deniz yollarının güvenliği ideolojik bir öncelik olarak ele alınmamaktadır. Bu yaklaşım, Afrika’nın doğal kaynaklarını daha etkili bir şekilde değerlendirme hedefini yansıtır.
-
Çin, Afrika’ya yönelik faaliyetlerinde özellikle ekonomik ve enerji alanlarına odaklanmaktadır. Afrika kıtasındaki geniş maden ve enerji kaynakları, Çin’in özel ilgisini çeken unsurlardır. Çin, Afrika’nın ihtiyaçlarını karşılayacak altyapı projeleri ve yatırımlarla kıtadaki varlığını genişletmektedir.
-
Çin’in Pax Sinica anlayışı ise Çin Barışı anlamına gelir ve Çin’in Asya’dan başlayarak yeni bir dünya düzeni hedeflediğini ifade eder. Bu vizyon, Çin’in küresel anlamda güç elde etme stratejisinin bir parçasıdır. Buna yönelik olarak Çin Komünist Partisi, stratejik ve taktik uygulamalarını ordu, istihbarat ve ekonomi üzerine kurulu altın üçgen modeliyle yürütmektedir. Çin’in Beyaz Kitap’ı, ulusal güvenlik stratejilerini içeren temel bir dokümandır. İlk olarak 1998 yılında yayımlanan ve iki yılda bir güncellenen bu belge, Çin’in güvenlik ve savunma alanındaki önceliklerini detaylandırır. Çin’in Afrika’daki varlığını şekillendiren güvenlik politikaları da bu doktrinin bir parçasıdır.
-
Çin’in Gece Kaplanları Birlikleri, Afrika’da yürütülen askeri etkinliklerin önemli bir parçasıdır. Bu birlikler, küçük ama etkili operasyonel faaliyetlerle dikkat çeker. Çin, kıtada askeri varlığını artırarak stratejik pozisyonunu güçlendirmeye çalışmaktadır.
-
Çin’in Afrika’yla ekonomik ilişkilerinde ise Çin-Afrika Ekonomik Forumu önemli yer tutmaktadır. Çin-Afrika Ekonomik Forumu 2000 yılında kurulmuş ve iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin temel platformu haline gelmiştir. 2000’li yıllarda ticaret hacmi 10 milyar dolardan 300 milyar dolara yükselmiş ve Çin, İngiltere ile Fransa’yı geride bırakmıştır. Çin, Afrika’daki ekonomik etkisini artırmak için bugüne değin toplamı 700 milyar doları bulan bir yatırım ve proje hacmini deklare etmektedir.
-
Sudan, Çin’in Afrika’daki stratejik hedeflerinin önemli bir parçasıdır. Çin, Sudan’ı Afrika’nın Dubai’si yapmayı hedeflemektedir ve Sudan’a Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde en büyük desteği sağlayan ülke olmuştur. Aynı zamanda, Sudan’daki altyapı projelerine ve enerji yatırımlarına odaklanmıştır.
-
Nijerya ile Çin arasındaki ilişkiler güçlü bir ekonomik bağa sahiptir. Çin, Nijerya’dan çok sayıda askeri bot ve savaş uçağı satın almıştır. Bu ilişki, Çin’in Afrika’daki askeri ve ekonomik iş birliklerini güçlendirme stratejisinin bir parçasıdır.
-
Çin’in Grand Strategy’si, güç elde etmeye ve kamu borçlarını kontrol altında tutmaya dayalı bir stratejidir. Çin, Afrika’daki borçlandırma politikalarıyla kıtadaki ülkelerin finansal bağımsızlıklarını sınırlandırırken kendi nüfuzunu artırmaktadır. Bu durum, Batılı ülkeler tarafından yayılmacı ve emperyalist bir yaklaşım olarak görülmektedir. Çin’in Afrika’daki askeri varlıklarını ve paralı asker faaliyetlerini dengeleme amacıyla ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından bazı organizasyonlar desteklenmektedir. Bu girişim, Çin’in kıtadaki yayılmacı hamlelerini sınırlamaya yönelik bir stratejidir.
-
Çin’in Afrika ilişkileri, 1956 yılında Mao Zedong döneminde başlamış ve ideolojik ihracat hedefleriyle şekillenmiştir. 1960’lı yıllardan itibaren Çin, kıtada yatırımlara dayalı bir ekonomi ve güvenlik politikası uygulamaya başlamıştır. Bu ilişkiler, zamanla Afrika ülkelerinin kalkınmasına yönelik altyapı projelerine dönüşmüştür. 2010 yılında Çin, Afrika’nın en büyük ticari ortağı haline gelmiştir. Afrika kıtasında yaklaşık 2 milyon Çinli yaşamaktadır. Çin, 2021-2027 yılları arasında kıtada 20 milyar dolarlık özel bir yatırım planı uygulamayı hedeflemektedir. Cibuti ile de ekonomik ve stratejik ilişkiler geliştirmiştir. Özellikle Cibuti’de, kamu borçlarının büyük bir kısmı Çin’e aittir.
-
Xi Jinping, Mao Zedong’dan sonra Çin’in en önemli lideri olarak kabul edilmektedir. Onun liderliği altında Çin Halk Partisi, Afrika’da baskın ve güçlü bir jeopolitik güç olmayı hedeflemektedir. Bu hedef, ABD ve AB tarafından yayılmacı bir politika olarak görülmektedir. ABD ve Avrupa Birliği, askeri hamlelerle Çin’in Afrika’daki atılımlarını engellemeye çalışmaktadır. Batılı ülkeler, Çin’in kıtadaki nüfuzunu sınırlandırmak için bölgesel iş birliklerini ve askeri varlıklarını artırmaktadır.
-
Çin'in Afrika'daki nüfuzunu sınırlamak için yapılan Batılı müdahaleler devam ederken, kıtanın enerji kaynaklarıyla ilgili paradoksal durumu da bölgedeki jeopolitik mücadelelerin bir başka önemli boyutunu oluşturmaktadır. Afrika’nın petrol üretimindeki paradoks, enerji güvenliği ve geçiş sürecine önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır. Kıtanın birçok ülkesi, doğal kaynaklarının bolluğuna rağmen enerji bağımsızlığını sağlayamamakta ve ekonomik kalkınmasını bu nedenle hızlandıramamaktadır. Bu durum, hem modern enerji kullanımının düşük seviyelerde kalmasına hem de yüksek enerji maliyetlerine yol açmaktadır.
-
Nijerya, Afrika’nın en büyük petrol üreticisi olmasının yanı sıra, dünya çapında da ilk 10 petrol üreticisi arasındadır. Ancak, ülke petrol rezervlerinin yönetimindeki sorunlar nedeniyle büyük ölçüde potansiyelini gerçekleştirememektedir. Bu durum, karbon emisyonlarının kontrol edilmesi ve doğal kaynakların etkin kullanımı konusunda eğitimin önemini artırmaktadır.
-
Afrika, bol doğal kaynaklarına rağmen enerji alanında ciddi bölünmeler yaşamaktadır. Kıtada enerji güvenliği, enerji kaynaklarına kesintisiz erişim ve uygun fiyatlarla sağlanabilmesi anlamına gelmektedir. Ancak, enerji yoksunluğu ve elektrik altyapısındaki eksiklikler, kıtanın birçok bölgesinde temel bir sorun olmaya devam etmektedir.
-
Enerji güvenliği, enerji kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde temin edilmesi, fiyatların makul seviyelerde tutulması ve bu kaynakların toplumsal kalkınmayı desteklemesi anlamına gelir. Ancak, Afrika’da enerjiye erişimde ciddi zorluklar yaşanmaktadır. Kıta nüfusunun %43’ü hala elektriğe erişimden yoksundur ve kişi başına modern enerji kullanımında Afrika dünya sıralamasında en düşük seviyelerdedir.
-
Nijerya’daki Dangote Petrol Rafineri Projesi, kıtanın enerji güvenliği sorunlarını çözme çabalarının önemli bir parçasıdır. Bu proje, Afrika’nın en büyük petrol rafinerisi olarak nitelendirilmekte ve Nijerya’nın enerji kaynaklarını daha verimli kullanmasını hedeflemektedir. 2024 yılında faaliyete geçen bu rafineri, kıtanın enerji geçişini desteklemek için tasarlanmıştır.
-
Türkiye’nin enerji alanındaki çalışmaları, benzer şekilde uluslararası arenada dikkat çekmektedir. Türkiye, Somali’nin 15.000 kilometrekarelik deniz sahasında petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri ile bu bölgede yeni enerji kaynaklarını keşfetmek ve kullanmak için yoğun bir çaba göstermektedir.
-
Afrika, enerji talep büyümesinde kilit bir oyuncu olarak öne çıkma potansiyeline sahiptir. Ancak, her bir ülkenin enerji ihtiyaçlarını nasıl ele aldığı, sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe bağlı olacaktır. Hem yenilenebilir hem de yenilenemeyen enerji kaynaklarının etkin bir şekilde kullanımı, kıtanın gelecekteki enerji bağımsızlığı ve kalkınması için kritik önemdedir.
-
Afrika'nın enerji kaynaklarının geleceği, kıtanın kalkınma ve sürdürülebilirlik hedeflerini şekillendirirken, Türkiye'nin bölgede geliştirdiği yeni güvenlik politikası, bu hedeflerle bağlantılı jeopolitik dinamiklere farklı bir boyut eklemektedir.Türkiye'nin Afrika'daki yeni güvenlik kimliği ve politikası, Afrika’yı askerileştirip askerileştirmediği sorusunu gündeme getirmektedir. Türkiye'nin Afrika güvenlik politikası kendi siyasi, ekonomik ve sosyal dinamikleri içerisinde şekillenmekte ve Afrika'nın güvenlik sorunlarının çözümüne katkı sağlamaktadır.
-
Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik kavramı, askeri olguların yanı sıra bireylerin yaşam kalitesine odaklanan bir anlayışa dönüşmüştür. Türkiye’nin güvenlik ve dış politika kimliği, Kıbrıs sorunu gibi meseleler nedeniyle Batı odaklı dış politikadan çok yönlü, ekonomi temelli bir yaklaşıma evrilmiştir. 2016 yılından sonra Türkiye’nin güvenlik politikası yeni bir boyut kazanmıştır. Arap Baharı ve başarısız darbe girişimi, Türkiye’nin daha bağımsız bir savunma anlayışı geliştirmesine yol açmıştır. Bu dönemde Türkiye, Afrika’daki güvenlik stratejisini yumuşak güç ve insani yatırımlarla desteklemiş, hibeler, hastane inşası ve insan odaklı projelerle kıta ülkeleriyle iş birliğini güçlendirmiştir.
-
Türkiye, 2016 sonrası dönemde kıtadaki ilişkilerini güvenlik ve askeri alanlarda da güçlendirmiştir. Örneğin, 2017 yılında Somali’de büyük bir askeri üs inşa eden Türkiye, Somali ordusunun oluşturulmasında etkili olmuştur. Benzer şekilde Libya’da da bir askeri üs kurmuş ve insansız hava araçları gibi stratejik ürünleri Afrika ülkelerine ihraç etmeye başlamıştır. Bu adımlar, Türkiye’nin Afrika’daki güvenlik kimliğini daha da belirginleştirmiştir.
-
Türkiye’nin Afrika’daki yeni güvenlik kimliği, kıtadaki askeri, siyasi ve ekonomik varlığını genişletme çabasıdır. Bu politika, kıta ülkeleriyle ilişkilerin sadece ekonomik ve sosyal boyutlarını değil, aynı zamanda güvenlik alanındaki iş birliğini de içermektedir. Türkiye, kıtanın güvenlik ve kalkınma ihtiyaçlarına yanıt vererek, bölgesel bir güç olma yolunda önemli adımlar atmaktadır.
-
Türkiye’nin savunma sanayi ürünleri, özellikle Bayraktar insansız hava araçları, Afrika’da büyük talep görmektedir. Bugün 35’ten fazla ülke bu ürünleri satın almaktadır ve bunların 20’si Afrika’dadır. Bu başarı, Türkiye’nin sömürgeci bir geçmişe sahip olmaması ve savunma ürünlerinin satışında politik ayrımcılık yapmaması ile ilişkilendirilmektedir. Afrika ve Türkiye arasındaki iş birliği, her iki tarafın da Batı’ya olan bağımlılığı azaltma anlayışıyla güçlenmektedir. Türkiye, kıtada özellikle 2005 yılından itibaren çok yönlü stratejik ilişkiler geliştirmiştir. 2003 yılında Afrika ile 5,4 milyar dolar olan ticaret hacmi, bugün 40 milyar doları aşmıştır. Büyükelçilik sayısı da bu dönemde 12’den 44’e yükselmiştir.
-
Bürokratik siyaset modeli, Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerindeki dinamikleri açıklamak için kullanılmıştır. Bu model, devletin farklı unsurlarının dış politikada etkili olmaya çalışarak Dışişleri Bakanlığı'nı yönlendirdiğini ifade eder. Türkiye’nin Afrika’daki girişimleri, barış ve güvenliği sağlama amacının yanı sıra ekonomik kalkınma hedeflerini de içermiştir. Türkiye’nin Afrika politikası, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi stratejik kurumlar aracılığıyla kurumsallaştırılmıştır. THY ve Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi diğer kuruluşlar da kıtadaki faaliyetlerini genişletmiştir. Bu kurumlar, Türkiye’nin Afrika’da sosyal, ekonomik ve kültürel bağlarını güçlendirmekte önemli bir rol oynamaktadır.
-
Türkiye, Somali ve Sudan gibi ülkelerle yapılan görüşmelerde ekonomik hibelerden bahsetmiş ve altyapı projelerine destek olmuştur. Somali ile bir hibe anlaşması yapılmış, havalimanı ve limanların inşası gibi projeler üstlenilmiştir. Bu süreç, Türk şirketlerinin Mogadişu Belediyesi ile iş yapması ve ticaretin canlanmasına yönelik adımlarla desteklenmiştir.
-
Türkiye’nin Afrika’daki siyasi ve ekonomik iş birliğine dayalı stratejik yaklaşımı, kıtadaki barış ve kalkınma çabalarına katkı sunarken, diaspora olgusunun uluslararası ilişkilerde giderek artan etkisi, bu stratejik çerçevenin başka bir boyutunu oluşturmaktadır. Diaspora, “dağıtmak“ anlamına gelen "dia" ve "speria" kelimelerinden türetilmiştir. Başlangıçta yalnızca sürgün edilmiş toplulukları ifade ederken, zamanla göçmenler, işçiler ve şirketler gibi geniş bir kesimi kapsayacak şekilde anlamı genişlemiştir. Diaspora, günümüzde uluslararası arenada ülkelerin ulusal çıkarlarını etkileyebilecek bir güç olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’de diaspora kavramı genellikle sıcak bakılmayan bir olgu olarak algılansa da, bu kavramın Afrika'da olan bitenler hakkında toplumun bilgi sahibi olması için önemli bir araç olduğu düşünülmektedir. Diasporalar, özellikle ekonomik ve siyasi çıkarların yansıdığı bir yapı haline gelmiştir ve birçok ülke bu gücü kullanarak ulusal çıkarlarını artırmaktadır. Afrika Türk Diasporası, bireysel başarılarla öne çıkmaktadır. Özellikle Etiyopya ve Somali gibi ülkelerde önemli başarılara imza atılmasına rağmen, diaspora tek bir vücut halinde organize bir güç oluşturamamıştır. Diasporanın basın-yayın ve medya organlarıyla güçlendirilmesi, Afrika’da daha etkili bir varlık elde edilmesini sağlayabilir. Diaspora ataşelikleri kurulması, bu süreçte önemli bir adım olabilir.
-
Afrika’dan Türkiye’ye eğitim için gelen öğrenciler, ülkelerine döndüklerinde Türkiye adına gönüllü elçi olarak görev yapabilirler. Bu öğrenciler, Türkiye’nin Afrika’daki yumuşak gücünü artırabilecek ve Türk diasporasının etkinliğini destekleyecek önemli aktörler olarak değerlendirilmektedir.
-
Türkiye, Afrika’da ekonomik ve siyasi etkisini artırmak için politikasını sürekli güncellemelidir. Türk Diasporası’nın uluslararası arenada etkin bir aktör haline gelmesi, eski sömürgeci ülkeler ve yeni rakipler karşısında daha güçlü bir pozisyon elde etmesine katkı sağlayacaktır. Bu süreçte, Afrika ile ilişkilerde ekonomik yardımların ve ortaklık zirvelerinin yanı sıra düşünce ekosistemi odaklı stratejik iş birlikleri de büyük önem taşımaktadır.
22 Kasım 2024, İstanbul