10. İstanbul Güvenlik Konferansi | 2024 Türkiye Deklarasyonu

TASAM Kurumsal

Türkiye’de ilk kez 2015 yılında düzenlenen ve bu yıl onuncusu gerçekleştirilen İstanbul Güvenlik Konferansı, Teknopolitik Yeni Dünya: Güvenliğin Güvenliği “Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği“ ana teması ile TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 21-22 Kasım 2024 tarihinde Wish More Hotel İstanbul’da icra edilmiştir. ...

Türkiyede ilk kez 2015 yılında düzenlenen ve bu yıl onuncusu gerçekleştirilen İstanbul Güvenlik Konferansı, Teknopolitik Yeni Dünya: Güvenliğin Güvenliği “Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği“ ana teması ile TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 21-22 Kasım 2024 tarihinde Wish More Hotel İstanbulda icra edilmiştir. Bölgesel ve küresel ölçekte markalaşan İstanbul Güvenlik Konferansı’nın 10. etkinliğine değişik ülke ve bölgelerden her disiplinde geniş konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Türkiyeden ilgili tüm otoriteler de Konferansta temsil edilmiş, oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.

Konferans’ın yanı sıra; 21 Kasımda “Yeni Teknopolitik Siber Uzay ve Türkiye“ teması ile 3. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu“, Türk Denizciliği Vizyon 2053“ teması ile 6. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu ve “Yeni Teknopolitik ve Güvenlik Ortaklığı“ teması ile Yeniden Asya Güvenlik Forumu; 22 Kasımda Afrika 2063 Vizyonu Güvenlik Ortaklığı“ teması ile 7. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu, Güvenlik Ortaklığı İçin Kızıl Elmalar“ teması ile 8. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu ve “Yeni Teknopolitik ve Güvenlik Ortaklığı“ teması ile Yeniden Asya Güvenlik Forumu eş-etkinlikler olarak birlikte simültane çeviri ile gerçekleştirilmiştir. ABDden Çine, Rusyadan İrana 40a yakın ülkeden seçkin katılımcıları buluşturan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı, Türkiye ve İstanbul merkezli rekabetçi yeni perspektifler hedefinde önemli görüş ve fikirlerin paylaşıldığı küresel bir platform olmuştur.

Konferans sonucunda, aşağıdaki tespitler ve öneriler yapılmış, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:

A – GENEL

  1. İstanbul Güvenlik Konferansı’nın "Teknopolitik Yeni Dünya: Güvenliğin Güvenliği" temasıyla, geniş çaplı ağ ve kapasite inşa eden bir "Okul" olduğu, küresel güvenlik ekosisteminin merkezinde yer alan vizyoner duruşuyla stratejik anlamda dönüştürücü bir etkinlik niteliği taşıdığı tekraren teyit edilmiştir.

  2. "Teknopolitik Yeni Dünya: Güvenliğin Güvenliği" konsepti altında, küresel sistemde insanı, devleti ve toplumu doğrudan etkileyen güvenlik krizlerinin, yalnızca askeri açıdan değil, epistemolojik, teknolojik ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla ele alınması gerektiği vurgulanmıştır.

  3. Teknolojik sıçramaların tetiklediği "Hiper-Teknoloji Çağı", bireyden ulusa kadar uzanan bir yelpazede yeni güvenlik yaklaşımlarının geliştirilmesini gerektirmektedir. Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği gibi bütüncül güvenlik yaklaşımlarının kritik önemi ısrarla vurgulanmıştır.

  4. “Merkeziyetsiz merkez“ ve kullanılan dağıtık enstrümanları, gücünü teknopolitik konumlardan almaktadır. Bu paradigma, uluslararası yönetişimde güç dağılımını yeniden tanımlarken, özellikle Blockchain ekosistemi, yapay zeka ve kuantum teknolojileri gibi alanların küresel sistem üzerindeki dönüştürücü etkisine dikkat çekilmiştir.

  5. İnsanlık, "Bilim, Teoloji ve Gerçek Ötesi Yeni Dünya" paradigmasıyla, hakikat kavramının dönüştüğü bir dönemde bulunmaktadır. Bu süreçte, zihin ve bilgi güvenliğinin korunması için yenilikçi mekanizmaların geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

  6. Pax Sinica, Türk Yüzyılı, Arap Yüzyılı gibi alternatif modeller, çok kutuplu dünya düzeni ortamında küresel dinamiklerin yeniden yapılandırılmasını temsil etmektedir. Bu bağlamda, "Başarıda Başarısızlık" kavramı, çok boyutlu rekabet ortamında stratejik önemi ile öne çıkmaktadır.

  7. Geleceğin güvenlik stratejilerinin, "Nöro-Çeşitlilik, Kaos Matematiği, Tersine Matematik ve Duyguların Matematiği" gibi disiplinler arası yaklaşımlar temelinde yeniden inşa edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bilim, etik ve ahlaki sınırlarla dengelenmediğinde yok oluşa; sanat, değerlerinden yoksun bırakıldığında çürümeye yol açar. Rusya-Ukrayna Savaşı gibi olaylar, her an gerçekleşebilecek bir nükleer kaza riskini gündemde tutmaktadır. Nükleer tehdit, 1945'lerin mirasıdır, ancak bugün insanlığın varlığını tehdit eden daha geniş ve karmaşık riskler ortaya çıkmıştır.

B – TEMALAR

  1. Güvenlik ihtiyacı, doğanın düzenli bir hale dönme eğiliminden kaynaklanır. İnsanlar gelecekte kendilerini güvenli hissetmek için sürekli bir arayış içindedir. Bu bağlamda, insan topluluklarında hukuk, iç dengeyi sağlayan temel unsurdur. Vestfalya’dan beri tek bir merkezi düzen yerine, devletlerin egemenliğine dayalı olarak gelişen çoğulcu yapı, uluslararası hukukta düzen eksikliğine yol açmıştır. Thomas Hobbes, devletin varoluş amacının kaosun ve anarşinin önlenmesi olduğunu savunur. Ancak, güvenliği sağlamakla sorumlu olanların da güvenlik ihtiyacı bulunduğu unutulmamalıdır.

  1. “Güvenliğin güvenliği“ kavramı polis, asker, jandarma ve istihbarat gibi güvenliği sağlamaktan sorumlu olanların bile artık kendi güvenliklerine ihtiyaç duyduğu sofistike bir dönemi ifade etmektedir. Bu durum, zihinsel olarak çok radikal bir dönüşüm ve devrimi zorunlu kılmaktadır.

  2. Alain Mine “Yeni Ortaçağ“ isimli kitabında, çürüme veya çöküş olarak olarak adlandırdığı dönemde insanların yalnızlaştığı ve bireyselleştiğini ifade etmektedir. Çürüme veya çöküş toplumdan kopan ve hiç olmadığı kadar bireyselleşen insanları ifade etmektedir. Yeni Ortaçağ, feodal bir yapıya dönüşü işaret etmektedir. Bu yapı sadakate dayalı, hukuksuzluk ve korku yönetimi ile karakterizedir. Bu sistemde bireyler yalnızlaşır, kitlesel eylemlerden kaçınır. Otokratik liderler ve feodal yönetimler ön plandadır, korku yönetimi hakimdir. Feodal düzende liyakatin olmadığı bir mafya düzeni vardır. Ulusal ordular ABD dahil tüm dünya geleneksel askerlik düzenine geri dönmeyi amaçlamaktadır. Ulusal ordularda profesyonel askerlik bir orta çağ sistemidir. Polis gücü; korku yönetimi, lokal yönetim ve otorite sebebiyle üç kat artmıştır.

  3. Fiber optik savaşlar, dünya internet verilerinin %95’inin geçtiği okyanus altı kablolar üzerinde yoğunlaşmakta ve bu altyapılar stratejik hedef haline gelmektedir. Askeri teknolojilerde 5G’nin kullanımı, haberleşme altyapısını dönüştürürken, kritik altyapılara yönelik siber ve fiziksel saldırılar, yeni güvenlik önlemleri alınmasını zorunlu kılmaktadır.

  4. Tek bir kriz yönetimi üzerine çözüm üretmeye yönelik başarılı çalışmalar mevcuttur. Lakin günümüzde birden fazla global kriz aynı anda süregelmektedir. Güvenlik ikilemi ise Herz’in tanımına göre, birey veya grupların saldırıya uğrama, egemenlik altına alınma veya yok edilme kaygıları nedeniyle daha güçlü olma çabası içine girmesiyle ortaya çıkar. Bu durum diğer grupları da benzer tedbirler almaya iter ve karşılıklı bir güvenlik yarışı başlar. Güvenlik ikilemi, bir aktörün güvenlik politikalarının diğer aktörler tarafından güvensizlik kaynağı olarak algılanması nedeniyle karşı politikalar üretilmesi sonucu oluşan gerilim ve genel güvensizlik ortamını ifade eder. Bu durum, Soğuk Savaş dönemine hâkim olan devlet merkezli açıklamalardan kaynaklanmaktadır .

  5. Güvenlik ikilemi, tercihlerle açıklanabilir ve her zaman savaş veya çatışma ile sonuçlanmak zorunda değildir. Booth ve Wheeler’in (2008) çalışmaları, Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik ikileminin, güvenliğe ulaşma çabalarının güvensizlikle sonuçlanması durumuyla karıştırılmaması gerektiğini savunur. İkilem, iki seçenek arasında kalma durumudur. Güvenlik ikilemi ve güvenlik paradoksu, insan zihninin kabul ettiği bilgiler içindeki çelişkilerin fark edilmesiyle ortaya çıkan şüphe durumu olarak açıklanabilir. Booth ve Wheeler, güvenlik paradoksunu, aktörlerin kendi güvenliklerini artırmaya çalışırken karşılıklı tansiyonu yükseltmeleri ve herkesin kendini daha az güvende hissetmesi olarak tanımlar.

  6. Uluslararası ilişkilerde klasik egemenlik anlayışı ve anarşi tanımı aşınmaya başlamış, güvenlik ikilemi yerine güvenlik paradoksu konuşulmaya başlanmıştır. Güvenlik krizlerinin temelinde derin güvenlik paradoksları yer almaktadır. Bu durum, insanın “temel varoluş sorularını“ (örneğin, "İnsan ne için yaşar?" sorusu) değiştirmekte, insanı başlıca “operasyonel hedef“ haline getirmektedir. Güvenliğin artırıldığı bölgelerde özgürlükler daralmakta, insani yaşam şartları kötüleşmekte ve terör olaylarının tamamen engellenmesi mümkün olmamaktadır.

  7. Dünya’nın yeni güvenlik mimarisi, devlet sınırlarını aşarak dış tehditlere odaklı sınır ötesi operasyonlarla güvenlik önlemleri almaya yönelmiştir. Ancak bu süreç, güvenlik adına alınan önlemlerin kendisinin bir güvenlik paradoksu yaratmasına neden olmaktadır.

  8. Güvenlik söylemleriyle hareket eden ülkelerin silahlanma yarışına girmesi, güvenlik paradoksunun belirgin bir örneğidir. Bir devletin nükleer silahlanmaya başlaması, diğer ülkeleri de nükleer silaha sahip olmaya iterek küresel güvenlik kaygılarını artırmaktadır. Gelişen teknoloji ve silah sanayi, dünya devletlerinin güvenlik paradoksu içerisinde davranmaya devam etmesine neden olmaktadır. Güvenlik ikilemleri ve paradokslarının giderek daha karmaşık hale geldiği bu dünyada, küresel sorunların çözümü için uluslararası merkezlerin ve mekanizmaların etkinliği giderek daha önemli hale gelmektedir.

  9. Güvenlik ikilemi, politik realizm ve politik idealizm silahlanmanın artmasıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemde, güvenlik paradoksu daha belirgin hale gelmiştir. imzalanan anlaşmalara ve verilen diplomatik taahhütlere karşın ülkeler silahlanmaya devam etmektedir.

  1. Bugün her şeyden önce insan kalmanın önemi vurgulanmaktadır. Teknolojinin kontrolsüz bir şekilde gelişmesi ve yapay zekayı elinde tutan aktörlerin asimetrik bir şekilde kontrolü ele alması, insan kalma mücadelesini zorlaştırmaktadır. Düşünce ekosistemi bir ülkenin geleceği için kritik bir faktör olup, kendi ekosistemini kuramayan ülkeler beka sorunu ile karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar. Bu bağlamda insan varlığının geleceğine dair belirsizlikler güvenlik riskleriyle derinleşmektedir. Bu durum, insan merkezli politikaların ve stratejik planlamanın önemini artırmaktadır.

  2. Teknopolitikte nerede olduğunuz, jeopolitikte de nerede olacağınızı belirleyecektir. Yapay zeka, asimetrik bir şekilde etki alanını genişletmeye ve kontrol mekanizmalarını dönüştürmeye başlamıştır. Temel konu, teknopolitik yapıların jeopolitik düzene evrilmesi ve bu dönüşümde yapay zekanın kilit bir rol üstlenmesidir.

  3. Devletlerin inanç ve kültürle ilgili daha fazla inisiyatif alması gereken bir döneme girilmektedir. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan Avrupa temelli pozitivizm, bilimin dinin yerini alması gerektiği fikrini yaygınlaştırmış ve dinin etkisini marjinalleştirmiştir. Bugün ise konvansiyonel bilim varoluşsal bir krizle karşı karşıyadır. Bu durum, inanç güvenliği sorununu gündeme taşımıştır.

  4. Teknoloji bağımlılığı, tek tip kültürün yaygınlaşması, açık ve gizli açlık gibi nedenler birçok ülkede IQ seviyelerinde düşüşe yol açmaktadır. Bu IQ düşüşü siyasetin ve karar alıcıların kalite tercihlerini de etkilemektedir.

  5. Demokrasi, oy çokluğuna dayalı bir sistem olarak işlese de günümüzde ve gelecekte ağır risk altındadır. Meritokratik Demokrasi, elitizmle demokrasi arasındaki dengeyi sağlayabilecek bir kavram olarak tartışılmalıdır.

  6. Aşılar ve pseudo (sahte) tedaviler de merkeziyetsiz merkez yapısının bir parçası olarak değerlendirilebilir. ABD’de aşırı dozdan ölümler artmakta, mutsuzluk yaygınlaşmaktadır. Fentanil ve amfetamin gibi maddelerin kullanımının yaygınlaşması bu sürecin yeni anahtar unsurları olarak öne çıkmaktadır.

  7. İklim manipülasyonu da, merkeziyetsiz bir yapının dağıtık enstrümanlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Bu, ulus devletlerin hazırlıksız yakalandığı bir durumdur ve ABD gibi ülkelerde bu tür manipülasyonların durdurulmasına yönelik talepler artmaktadır.

  8. Gizli açlık, insanların yemelerine rağmen gerekli vitamin ve mineralleri alamaması, açık açlık ise temel gıdaya erişememesi durumudur. Türkiye de dahil olmak üzere, dünya genelinde yaklaşık 3 milyar insan bu sorunlarla karşı karşıyadır. Bugünkü hastalıklarının %90'ı, yaratılıştan gelen ve vücut için gerekli olan vitamin ve minerallerin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Tarım gıda hayvancılık üretimindeki yapısal sorunlar ile üretim süreçlerindeki yapay müdahaleler ve üretim fıtratının bozulması bunun temel sebebidir. Bu sorunlar bağışıklık sistemi, üreme sorunları, birçok kronik hastalıklar gibi alanlara yansımaktadır.

  9. Bir diğer konu sanal oyun ve kumar bağımlılığıdır. Örneğin, Türkiye’de 2023 yılı için yalnızca sanal kumardan elde edilen cironun resmi rakamlara göre 50 milyar doları bulduğu belirtilmektedir. Türkiye'nin ihracat karlılığı %4.7 seviyesindedir. Bu bağlamda Türkiye'nin yıllık ihracat karlılığının birkaç katı bir rakamın sanal kumar yoluyla yurt dışına transfer etmiş olması bir güvenlik zaafı olarak değerlendirilmektedir.

  10. Bütün bunların toplamında demografik ölüm ve bir demografik felaket sürecinin yaşanmakta olduğu görülmektedir. Bu süreçte insanlık ordulara veya nükleer bombalara ihtiyaç olmaksızın kendi kendisini imha eden bir döngüye girmiştir. Dolayısıyla akıl nesil aile inanç ve devlet güvenliği perspektifinden hem uluslararası sistem hem de ulus devletler için makro politikayla uyumlu bir güvenlik devrimine acilen ihtiyaç vardır.

  11. 2024’ten itibaren akıl hastalıklarına yönelik bir pandemi ihtimali mevcuttur. 2024 yılındaki şiddet, cinnet ve intihar istatistikleri -ki bazı ülkeler bu verileri açıklamamaktadır- anormal artışlar göstermektedir. Bu durumun 2025 ve sonrasında çok daha fazla artacağı öngörülmektedir. Bunun bir pandemiye dönüşme ihtimali hiç de uzak bir senaryo değildir.

  12. İnsanlık tarihi, kişiliği ve çevresiyle olan bağlarını kaybetmekte ve uzun bir çöküş dönemi yaşamaktadır. Günümüzde yeni kapitalizm, kapitalizme alternatif sistem arayışları, yeni faşizm, büyük güçlerin kaynak ve pazar mücadeleleri gibi süreçler gözlemlenmektedir. Kapitalizmin yarattığı en büyük tehditlerden biri olan iklim krizi, toplumsal dengeleri bozarak göç hareketlerini ve yerel savaşları hızlandırmaktadır.

  1. Yeni teknolojiler, “fake news“ (sahte haberler), savaş robotları ve büyük veri gibi kavramlarla ve bu tehditlerle savaşanların elinde şekillenmektedir. Yapay zeka ve insan hakları üzerine düzenlenen belgeler, insanlık tarihinde dönüştürücü bir çağın habercisidir. Balfour Deklarasyonu’nun politik etkileri kadar ABD’nin Yapay İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa Birliği’nin Yapay Zeka Yasası, bu yeni dönemin çerçevesini çizen önemli belgeler arasında yer almaktadır.

  1. Yapay zeka, yalnızca teknolojik bir yenilik olarak değil, aynı zamanda siyasal devrimlere ilham veren ve jeopolitik güç dengelerini değiştiren bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. ABD, Avrupa Birliği ve Çin gibi güçler, yapay zeka teknolojilerinde stratejik üstünlük sağlamak için yoğun bir yarış içindedir.

  1. Teknopolitika artık yalnızca bir kavram değil, belgelenmiş bir olgu haline gelmiştir. Yapay zeka, teknolojik gelişmelerin dünya ekonomisine olan etkisini vurgulayan bir yasa olarak kabul edilmektedir. Yapay zeka bir yeni çağ devrimidir.

  2. Ukrayna-Rusya ve İsrail-Hamas çatışmaları, bölgesel krizlerin küresel dalgalanmalara yol açtığını göstermektedir. Gazze’de yaşananlar, insani bir krizden ziyade insanlık krizidir. ABD, stratejik sıkışmışlık içinde tek kutuplu dünya düzenini sağlamakta yetersiz kalmaktadır.

  3. Küresel ısınma, kaynakların azalmasına ve ülkelerin iç yapılarında ayrışmalara neden olmaktadır. Nijerya’da çölleşme ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkiler, tarım arazilerinin kaybına ve göçe yol açmakta, bu da etnik çatışmaları artırmaktadır. Dünya’nın ısınması, Rusya’nın kuzeyindeki İklim örtüsünün değişimi yeni mineral ve yakıt kaynaklarının keşfini hızlandırarak küresel bir mücadeleyi tetiklemektedir.

  1. Fosil yakıtların önemini koruması, derin deniz madenciliğini önemini de arttırmaktadır. Güneş ışığını %25 verimlilikle elektriğe dönüştüren perovskit güneş pilleri, enerji adalarının inşası ve derin deniz madenciliği, enerji politikalarının geleceğini şekillendiren gelişmelerdir

  1. Hindistan, 2024 itibarıyla Çin’i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi olmuştur. Bu durum, küresel dengelerde ekonomik ve sosyal etkiler yaratmaktadır.

  1. Rusya’nın kuzeyinde artan kuraklık ve çürüme, nadir elementler üzerindeki mücadelenin boyutlarını artırmaktadır. Sibirya’da buzulların erimesi, orman yangınlarının kontrol edilemez hale gelmesine ve tarım ile endüstride ciddi gerilemelere yol açmıştır. Rusya’nın yeni hedefi Arktik’tir. Arktik eriyen buzullar ve bundan kaynaklı ortaya çıkacak olan kullanılabilir ve işlenebilir kaynakları içermektedir ve olası 3. Dünya savaşının temel sahalarından birisi olacaktır.

  1. Ortadoğu’dan gelen yoğun göç, Türkiye için ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Avrupa’da 10 milyonu aşan göçmen nüfusu, dezenformasyonun ve milliyetçiliğin artmasına neden olmakta, artan göç, Avrupa’nın iltica başvurularındaki yoğunlukla mücadele etmesine neden olmaktadır.

  2. Afrika’da Libya ve görece Fas göç geçiş noktası olarak öne çıkmaktadır. İnsan haklarının ve insani değerlerin göz ardı edildiği insan ticareti yapılaşmaları bu geçiş noktalarında etkili bir şekilde varlık göstermektedir. Türkiye göç konusunda çözüm merkezi olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası hukuk krizi ve hukuk mecralarının değersizleştirilmesi küresel ölçekte kültürel gerilimlere yol açmaktadır.

  1. Hindistan, göç yönetimi veya uluslararası göç politikalarına yönelik bir çözüm merkezi olarak değil, genellikle göçmen kaynağı veya transit ülke durumundadır. Özellikle Modi dönemindeki politikalar ülkedeki 300 milyon Müslümanı yabancılaştırmış ve potansiyel göçmen psikolojisini tetiklemiştir. Suudi Arabistan ise sadece ekonomik göçmen kabul ettiği için bir çözüm merkezi olarak değerlendirilmemelidir.

  2. Günümüzde küresel ölçekte artan enerji talebi, çevresel kaygıları ve sürdürülebilirlik endişelerini ön plana çıkmaktadır. Bu durum, enerji üretim ve tüketiminde bir paradigma değişikliği ihtiyacını ortaya koymaktadır. Değişen enerji paradigması, çevre dostu ve sürdürülebilir bir güvenli enerji tüketimine geçişi ifade ederken, nükleer enerji bu süreçte kritik bir rol oynamaktadır.

  3. COP29 ile birlikte nükleer enerjinin artırılmasına yönelik kararlar alınmıştır. Bu durum sürdürülebilirlik endişelerine yol açmaktadır. Nükleer enerjinin tekrar önem kazandığı ve olumsuzlukların olumlanmaya çalışıldığı bir dönüşüm ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte fosil yakıtlar küresel enerji politikalarındaki paradigmatik önemini korumaktadır.

  4. Enerji dönüşümü sadece yenilenebilir enerjiye geçiş süreci olarak değil, aynı zamanda nükleer enerjinin de dahil olduğu güvenli enerji kaynaklarına dayalı bir sisteme geçiş olarak ele alınmalıdır.

  5. Enerji dönüşümü, kendi içinde birçok zorluk barındıran karmaşık bir süreçtir. Enerji dönüşümünün finansmanı da önemli bir konu olarak öne çıkmaktadır. Küresel enerji dönüşümü için gereken yatırımların %75’i dünyanın ilk 10 ekonomisi tarafından üstlenilmiştir. Bu durum birçok ülke tarafından adil bulunmamakta, kar marjı bakımından dezavantaj olarak görülmektedir.

  6. Nükleer enerji, bir geçiş formu olarak olumsuz yanlarına rağmen desteklenmesi gereken bir enerji türüdür. Mevcut enerji güvenliği sorunları, nükleer enerjiye yönelimi bir nevi zorunlu hale getirmiştir. Güvenli enerji kaynaklarını sadece yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sınırlandırmamak gerektiği belirtilmektedir. Nükleer enerji, sürdürülebilir ve güvenli enerji tüketiminde önemli bir bileşen olmaya devam etmektedir.

  7. 20. yüzyılın başlarından itibaren yaşanan hızlı değişimler, iktisadi faaliyetlerin dijitalleşme sürecini hızlandırmıştır. Küreselleşme, bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemelerle birleşerek ekonomik yapıları şekillendirmiştir. Dijital ekonomi kavramı, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte ortaya çıkmış, ekonomik faaliyetlerin dijital platformlar üzerinden yürütülmesini sağlamıştır.

  8. Endüstri 4.0, üretim ve tüketim süreçlerini dönüştürerek dijitalleşmeyi ve sürdürülebilirliği teşvik etmektedir. Bu süreç, ekonomik yapının çevresel, sosyal ve yönetişimsel boyutlarla yeniden yapılandırılmasını içermektedir. Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), yoksulluğun azaltılması ve çevrenin korunması gibi hedeflerle bu dönüşüme yön vermektedir.

  9. Yeşil finans, çevresel sorunların çözümüne yönelik faaliyetlerin finansmanını ifade eder. Yenilenebilir enerji projelerine yapılan yatırımlarla karbon emisyonlarının azaltılması ve çevresel sorunların çözümü hedeflenmektedir. Ayrıca, iş gücü talebini artırarak iktisadi sürdürülebilirliği de desteklemektedir.

  10. Yapay zeka ve blok zincir gibi dijital teknolojiler, yeşil finans projelerinde verimliliği artırmak, süreçleri şeffaf hale getirmek ve çevresel hedefleri desteklemek için kullanılmaktadır.

  11. Dijital paralar, blok zincir teknolojisi temelinde geliştirilen, merkezi otoritelere bağlı olmayan finansal araçlar olarak tanımlanır. Kripto paralar, finansal işlemlerde şeffaflık ve hız sağlarken, yüksek enerji tüketimi gibi çevresel endişelere yol açmaktadır. 2024 yılında Türkiye, yeşil finans projelerine verdiği önemi artıracağını açıklamış, bu bağlamda sürdürülebilirlik hedeflerine yönelik adımlar atmaya başlamıştır.

  12. İnsansız teknolojiler ve yapay zekâ gibi yenilikler, uluslararası sistemde güç dengelerini yeniden şekillendirmektedir​.


Devamı için tıklayınız.

 
 
 
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2806 ) Etkinlik ( 225 )
Alanlar
TASAM Afrika 78 653
TASAM Asya 99 1129
TASAM Avrupa 23 658
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 299
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1411 ) Etkinlik ( 55 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 24 626
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 191
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1307 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 521
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2060 ) Etkinlik ( 84 )
Alanlar
TASAM Türkiye 84 2060

Diplomasi Mesleğine girerken dikkate almanız gereken önemli konulardan biri kamu diplomasisi. Onun da önemli bir dalı, hitabet sanatı. ;

TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü bu yıl 27-28 Kasım’da Wish More Hotel Istanbul’da yapacağı “Savunma, Güvenlik ve İstihbarat Devrimi“ temalı 11. İstanbul Güvenlik Konferansı’nı izlemek isteyenler için dış katılım sayısını sınırlı tutuyor. Küresel bir “okul“ ve uluslararası “pazar“ imkanları...;

Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü’nün düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Devrimi: Doktrin, Yönetişim, Endüstri, Yeni Model ve Kurumlar“ başlıklı Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Yeni Dönem Sertifika Programı kayıtları doluyor. 31 Mayıs - 28 Haziran arasında kontenjan esasına göre çevrimiçi gerçek...;

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve süper güç çatışmalarının bariz şekliyle ortadan kalkmasının ardından dünya barışını tehdit eden temel tehlikelerden biri de çoğu ulus-devlet sınırları içerisinde gerçekleşen devlet-içi çatışmalar olarak karşımıza çıkmıştır. ;

İsviçre’nin Cenevre kentinde iki büyük güç arasında cereyan eden son müzakere turu, küresel ekonominin içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne serdi. Aylardır küresel resesyona ve tedarik zincirlerinin uğrayacağı zarara dikkat çeken uzmanlara inat Trump anlaşma sanatının inceliklerini kullanarak Ç...;

Xi ve Putin’in ortak vizyonu, Batı karşısında restore edilmiş yeni bir düzen kurma arzusunu taşıyor. Küresel güç mimarisini kökünden sarsmayı hedefleyen bu iddia, reel-politik bir geleceğe mi yoksa stratejik bir illüzyona mı işaret ediyor? Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova’ya yaptığı son ziya...;

Çok sayıda triptofan molekülü son derece düzenli protein yapıları halinde bir araya geldiğinde sıra dışı bir şey meydana gelir. Hücrelerinizdeki triptofan açısından zengin yapılar sizi korumaktan daha fazlasını yapıyor olabilir; kuantum hızlarında hesaplama yapıyor olabilirler.;

11. İstanbul Güvenlik Konferansı’nın, TASAM MSGE tarafından “Savunma, Güvenlik ve İstihbarat Devrimi“ ana teması altında küresel katılımla 27-28 Kasım 2025 tarihinde Wish More Hotel Istanbul’da gerçekleşecek. Sınırlı sayıda dış katılım kabul edileceğinden son başvuru tarihi 4 Haziran olan Konferans ...;

Geçmişte büyük imparatorluklar kuran Çin ve Hindistan, 20. asırda boyunduruktan kurtularak bağımsızlıklarına kavuşmuş ve ulus inşa sorunlarını aştıkça geçmişteki altın çağ imgelerinin cazibesine kapılmıştır.

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin bugünü ve geleceğinin ele alındığı Avrupa Birliği Sempozyumu, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ile Türk Avrupa Bilimsel ve Eğitimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) işbirliğinde 02 Şubat 2018’de İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

Rusya'nın hem Avrasya bölgesine hâkim olmak hem de dünya politikalarında lider aktörlerden biri olmak amacıyla geliştirdiği Avrasyacılık tartışmaları, analitik olarak klasik ve modern olarak değerlendirilebilir.

Orta Doğu coğrafyası, 2010 yılının aralık ayından bu yana Tunus ile başlayan, günümüzde de tüm şiddetiyle Suriye’de devam eden devrim süreçlerinin etkisiyle hızlı bir değişim ve dönüşüm iklimine girmiştir.

Somali Cumhuriyeti; Afrika’nın doğusunda yer almakta olup Afrika Boynuzu olarak adlandırılan ve dünya gündemine açlığın, kıtlığın ve bulaşıcı hastalıkların yol açtığı felaketler nedeniyle sık sık gelen bir bölgede konumlanmış durumdadır.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) bünyesinde yaptığımız bilimsel çalışmalar ile Dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri kavrama ve analiz etmeye yönelik çabalarımızın ortaya koyduğu açık bir gerçek var: Aktörleri, kuralları, vizyonu eskisinden çok farklı olan yeni bir uluslararası sistem il...

Türk insanının, Osmanlı zamanında olsun, Cumhuriyet döneminde olsun, stratejik düşünceler üretebildiği ve bunları karar organları üzerinden uygulamaya geçirebildiği tarihi bir gerçektir.Bu özellik tarihte her ülke ve her toplum için geçerli olmamıştır.

21. yüzyılın kuşkusuz en önemli paradigma değişimlerinden birini küreselleşme süreci oluşturuyor. Bu süreçle beraber siyasal, sosyal, ekonomik pek çok alanda köklü değişimler yaşandı, yeni yol ve yöntemler keşfedildi, eski yöntemler yeniden inşa edildi; sonuçta yepyeni bir anlayışla karşı karşıya ka...