İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları
Yrd. Doç. Dr. Zafer Akbaş - Adem Baş (2013)
İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye
Prof.Dr. Mustafa KİBAROĞLU (2013)
MAKALELERİNİN ANALİZLERİ
Yrd. Doç. Dr. Zafer Akbaş - Adem Baş (2013)
İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye
Prof.Dr. Mustafa KİBAROĞLU (2013)
MAKALELERİNİN ANALİZLERİ
ÖZET
Bu çalışmada İran’ın Nükleer enerji çalışmaları üzerine uluslararası düzeyde nasıl karşılandığı ve etkileri analiz edilmiştir. ‘’İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ‘’ ve ‘’İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye’’ makaleleri değerlendirilmiş nükleer enerji tarihi, dış politikaya vurumu ve bölgesel etkiler tartışılmıştır. İran’ın karşısında yer alan batının, yeraltı zenginlikleri sebebi ve nükleer gücün birleşmesinden kaynaklanan bir korku söz konusudur. Askeri ve ekonomik yaptırımlarla sonuca ulaşılamayacağı ancak ve ancak diplomatik ilişkilerle çözüm yolu bulunulacağı savunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nükleer Enerji, İran, ABD, Rusya, Çin
ABSTRACT
This research analyzes the impacts of nuclear energy of Iran at international level and their consequences. ‘’Iran’s Nuclear Energy Policy and Its Implications’’ and ‘’Iran’s Nuclear Program and Turkey’’ articles were taken into consideration, nuclear energy history, the impacts of foreign policy and consequences of territorial impacts were discussed. There is a fear from the integration of underground resources of Iran and the nuclear energies by the west. It has been argued that a solution can olny solved by diplomatic relations not by economic and political sanctions.
Keywords: Iran, US, China, Russia, Sanctions, Nuclear Energy
Bu çalışmada İran’ın Nükleer enerji çalışmaları üzerine uluslararası düzeyde nasıl karşılandığı ve etkileri analiz edilmiştir. ‘’İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ‘’ ve ‘’İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye’’ makaleleri değerlendirilmiş nükleer enerji tarihi, dış politikaya vurumu ve bölgesel etkiler tartışılmıştır. İran’ın karşısında yer alan batının, yeraltı zenginlikleri sebebi ve nükleer gücün birleşmesinden kaynaklanan bir korku söz konusudur. Askeri ve ekonomik yaptırımlarla sonuca ulaşılamayacağı ancak ve ancak diplomatik ilişkilerle çözüm yolu bulunulacağı savunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nükleer Enerji, İran, ABD, Rusya, Çin
ABSTRACT
This research analyzes the impacts of nuclear energy of Iran at international level and their consequences. ‘’Iran’s Nuclear Energy Policy and Its Implications’’ and ‘’Iran’s Nuclear Program and Turkey’’ articles were taken into consideration, nuclear energy history, the impacts of foreign policy and consequences of territorial impacts were discussed. There is a fear from the integration of underground resources of Iran and the nuclear energies by the west. It has been argued that a solution can olny solved by diplomatic relations not by economic and political sanctions.
Keywords: Iran, US, China, Russia, Sanctions, Nuclear Energy
- Giriş
- Nükleer Programın Tarihi
- İran ve Nükleer Enerji Programı
- Batının İran’a Karşı Görüşü-Doğunun İran’a Karşı Görüşü
- Amerika-Avrupa-Hindistan-Çin-Rusya-Pakistan-Suriye-Türkiye İlişkileri
- Bulgular ve tartışma - Sonuçlar - Değerlendirme
- Kaynakça
- Giriş
İran geçmişten günümüze güçlü devlet statüsüne sahip olan devletlerden biridir. Şii Teokrasisinin uygulandığı tek devlet olarak Orta Doğuda farklı perspektifle bakılır. Hızlı bir değişim yaşayan İran, hem geleneksel yapısını korumuş hem de kendini geliştirmek ve dönüştürmek için birçok devleti karşısına almış ve ağırlığını korumuştur. Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın birçok yerinde yönetim sistemi olarak kullanılan demokrasinin İran’da olmamasıyla ve Avrupa standartlarına uymayan yönetim sistemi ile İran kendine has bir yapıya sahiptir. İran’ın jeopolitik önemi rezerv yataklarına ve yer altı kaynaklarına sahip olmasından kaynaklanır. Orta Doğunun Batılı devletler için önemi ve hegemonyaya sahip olma arzusu da bu nedendendir. İran’ın Ortadoğu’da, Hazar Havzasında ve Avrasya’da bulunması rezervler ve petrol açısından bir altın tepsi olarak görülür. Özellikle Avrupa ve Amerika’nın kıt kaynakları onları Ortadoğu’ya doğru yönlendirir. Enerjinin dünya için önemi sayılı sayıda ve kıt kaynaklara sahip olmasından gelir. Günümüzde kaynakların kullanımının değişmesi ile enerji üretim yollarına olan bakış açısı değişmiş güneş, rüzgar ve nükleer enerjinin önemi artmıştır. Güneş ve rüzgar yoluyla elde edilen enerji gelişmiş devletler tarafından kullanılmaktadır. Fakat bu petrolün ve yer altı kaynaklarının artık kullanılmadığı veya önemsiz olduğu anlamına gelmez.
Devletler kıt kaynaklar sebebiyle yeni enerji stratejileri ve programları bulma yoluna gitmiştir. Enerjide dışa bağımlı olmak sadece ülkenin ekonomisini etkilemez aynı zamanda ülkenin güvenliğini ve siyasi olarak bağımsız olma tanımını da değiştirir. Dışa bağımlı enerji kullanımında devletin dış politika olarak uyguladığı programlar, politikalar hatta yapacağı antlaşmalar bile bağımsız kategorisinden çıkmasına sebebiyet verir. Değişen ve gelişen enerji yöntemleriyle Nükleer enerji İkinci Dünya savaşından sonra önemini kanıtlayarak devam etmiştir. İran’ın diğer OPEC ülkelerinin aksine nükleer enerji programına verdiği değer sadece ekonomik değil diğer dominant ve liberal ülkelere karşı açtığı rekabetin bir göstergesidir. Bu analizde İran ve Batı Ülkelerinin İlişkisini, Nükleer Programın Tarihini, ne gibi farklı sonuçlara yol açabileceğini ve İran’ın Nükleer Programının nasıl içsel nedenleri olduğunu değerlendireceğiz. Değerlendirmenin ana konusu ise İran’ın Nükleer Programı sayesinde oluşan uluslararası tepkiler ve dış ilişkiler hakkındaki analizler olacaktır. Nükleer Enerjinin önemini geçmişte atılmış bombalar ve gelecekteki enerji için önemine tarihsel boyutla neden sonuç ilişkileriyle değerlendireceğiz.
Bu çalışmada özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri Amerika, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve geçici statüyle Almanya’nın aldığı kararları, yaptırımları ve İran’la olan bi-laterel ve multi-lateral anlaşmalara bakacağız.
Devletler kıt kaynaklar sebebiyle yeni enerji stratejileri ve programları bulma yoluna gitmiştir. Enerjide dışa bağımlı olmak sadece ülkenin ekonomisini etkilemez aynı zamanda ülkenin güvenliğini ve siyasi olarak bağımsız olma tanımını da değiştirir. Dışa bağımlı enerji kullanımında devletin dış politika olarak uyguladığı programlar, politikalar hatta yapacağı antlaşmalar bile bağımsız kategorisinden çıkmasına sebebiyet verir. Değişen ve gelişen enerji yöntemleriyle Nükleer enerji İkinci Dünya savaşından sonra önemini kanıtlayarak devam etmiştir. İran’ın diğer OPEC ülkelerinin aksine nükleer enerji programına verdiği değer sadece ekonomik değil diğer dominant ve liberal ülkelere karşı açtığı rekabetin bir göstergesidir. Bu analizde İran ve Batı Ülkelerinin İlişkisini, Nükleer Programın Tarihini, ne gibi farklı sonuçlara yol açabileceğini ve İran’ın Nükleer Programının nasıl içsel nedenleri olduğunu değerlendireceğiz. Değerlendirmenin ana konusu ise İran’ın Nükleer Programı sayesinde oluşan uluslararası tepkiler ve dış ilişkiler hakkındaki analizler olacaktır. Nükleer Enerjinin önemini geçmişte atılmış bombalar ve gelecekteki enerji için önemine tarihsel boyutla neden sonuç ilişkileriyle değerlendireceğiz.
Bu çalışmada özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri Amerika, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve geçici statüyle Almanya’nın aldığı kararları, yaptırımları ve İran’la olan bi-laterel ve multi-lateral anlaşmalara bakacağız.
- Nükleer Programın Tarihi
Nükleer Enerji atomun parçalanmasıyla açığa çıkan enerjinin teknoloji ile kontrol altına alınmasına verilen isimdir. Nükleer enerji dünyanın ürettiği enerjinin yüzde on üçünü kapsar. Dünyadaki ilk Nükleer Santral Rusya’da Obninsink’te açılmıştır. Reaktörlerde zenginleştirilmiş uranyum ve toryum kullanılmaktadır. Kıt kaynaklar ve yer altı kaynaklarının gelecekte kullanılamayacak olması sonucunda nükleer enerji ülkelerin gelişmişlik seviyesine bağlı olarak popülarite kazanmıştır. Nükleer enerji santrallerinin kurulmasının tek sebebi enerji üretimine bağlı değildir. En önemli neden Nükleer Santrallerin uranyuma bağlı olarak silah ve bomba endüstrisinde kullanılmasıdır. Dünyada bu sebepten dolayı santrallerin kurulumu bir şüphe ve soru işareti yaratır. İran’da olan Nükleer Program da İran’ın jeopolitik konumu ve doğuyla olan ilişkileri sebebiyle batı perspektifinden tehdit olarak adlandırılmıştır. Nükleer Enerji geçmişte yaşanan felaketlerden sonra bir silah değil caydırıcı politikaya sahip bir avantaj olarak görülür. Sadece silahın olduğunu duyurmak bile ülkelere ciddi anlamda politik, ekonomik ve psikolojik üstünlük sağlar. Uranyumun yüzde 2 ila 3 arasında zenginleştirilmesi tıbbi amaçlar, yüzde 20 zenginleştirilmesi enerji, yüzde doksan ve üzeri ise bomba ve silah yapımı için kullanıldığını kanıtlanmıştır Enerji açısından bakıldığı zaman ülkenin enerji sebebiyle dışa bağlı olmaması hem iktisadi hem de güvenlik açısından hayati bir öneme sahiptir. Hem yeraltı kaynaklarına hem de nükleer enerjiye sahip olan ülkeler paha biçilmez bir avantaja sahiptir. Enerji ve para sirkülasyonu ülke içinde kalarak kapasitelerini diğer gelişmiş ülkelere gösterirler. Dış politikada bağımsız ve kendine yetebilen ülkeler rekabetçi bir seviyeye yükselirler. Nükleer Santralleri temelinde yatan neden ise Amerika ve SSCB arasında yaşanan hegemonya ve ideoloji mücadelesinin kaynağıdır. İlk Nükleer Santraller iki süper güç arasında yaşanan rekabet sonucu ortaya çıkmıştır. Nükleer Santrallerin en yıkıcı etkisi ABD tarafından Pearl Harbor saldırısı sonucu misilleme olarak Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki (1945) ’ye atılan atom bombalarıdır. Milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş, çevredeki alanları etkilemiş, genetiksel açıdan sağlık problemleri yaşatmıştır. Günümüzde bile geçmişte yaşanan felaketin izleri görülmektedir. İlk nükleer silah ise Amerika tarafından yapılmıştır. Devamında SSCB(1949) ve İlgilere(1952) olarak kayıtlara geçmiştir. 1953’de ABD Başkanı Eisenhower tarafından Barış için Atom adlı bir konuşma yapılmış ve küçük seviyeli reaktörler belirli devletlere verilmiştir. Örnek olarak araştırma için Tarhan Üniversitesi’ne kurulmuştur. Bu açılımlardan sonra nükleer santralleri kontrol altına almak için 1963’de Uluslararası Atom Enerji Kurumu(UAEK) kurulmuştur. Nükleer santraller barış, sağlık ve stabilizasyon için kurulduğu söylense de ilerideki olaylar aslında tek nedenin o olmadığını bize gösterecektir. Nükleer Santrallerin fazlaca olması ve kurulma sayılarının artırılmaya çalışması sebebiyle UAEK bir önlem daha almak durumunda da kalmıştır. 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (Non-Prolifetarian Treaty) imzalanmıştır. Bu antlaşmanın amacı gizli bilgileri ve yürütülen projelerin amaçlarını bir nevi dünyaya açmaktır. UAEK, Nükleer Santrallere sahip olan devletlerin bilgi vermesi ve kullanım amaçlarını bildirmeleri için imzalayan devletlere belirli bir süre tahsis etmiştir. Bu antlaşmaya göre 1 Ocak 1967 tarihinden önce nükleer santrale sahip devletler nükleer devlet kategorisine girecektir. Aynı zamanda barışçıl olması ve silah kullanımının devletler tarafından azaltılması da amaçlanan diğer unsurlardır.
Krizler ve yaşanan ekonomik-siyasi olaylar devletleri Nükleer Enerji’den medet ummaya sevk etmiştir. 1970’lerde yaşanan petrol krizi birçok ülkeyi krize sokmuş ve Nükleer enerji ile yaşanan krizi iyileştirebileceğini düşünmeye itmiştir. Kaynakların yetersiz olması, Nükleer enerji için kaynakların yeterli olması ve karbondioksit yayılımı yapmaması da enerjinin nükleer ile daha kolay ve amaçsal olarak nitelendirmiştir. Fakat nükleer santraller bir sürü avantaja rağmen bir felakete dönüşebilirler. Terörizmle alakalı grupların zarar vermesi veya teknik bir problem sebebiyle ülkeyi hatta çevre alanları bile yaşanılamaz hale getirebilirler. Bu felaketlere örnek olarak ‘Çernobil’ ve ‘Fukuşima’ gösterilebilir
Krizler ve yaşanan ekonomik-siyasi olaylar devletleri Nükleer Enerji’den medet ummaya sevk etmiştir. 1970’lerde yaşanan petrol krizi birçok ülkeyi krize sokmuş ve Nükleer enerji ile yaşanan krizi iyileştirebileceğini düşünmeye itmiştir. Kaynakların yetersiz olması, Nükleer enerji için kaynakların yeterli olması ve karbondioksit yayılımı yapmaması da enerjinin nükleer ile daha kolay ve amaçsal olarak nitelendirmiştir. Fakat nükleer santraller bir sürü avantaja rağmen bir felakete dönüşebilirler. Terörizmle alakalı grupların zarar vermesi veya teknik bir problem sebebiyle ülkeyi hatta çevre alanları bile yaşanılamaz hale getirebilirler. Bu felaketlere örnek olarak ‘Çernobil’ ve ‘Fukuşima’ gösterilebilir
- İran ve Nükleer Enerji Programı
Ülkeler kendi yaptıkları veya çoklu ilişkilerinde aksiyonlar üzerine politikalar geliştirirler. Siyaset çoğu zaman farklı kişilere, olaylara ve konumlara göre değişik konseptlerle tanımlanabilir. Siyaset bazı araştırmacılar için savaş yaratan bir kaos mekanizması olarak görülse de bazıları için toplumsal uyumu sağlayan bir sistemdir. Ülkelerin dış politikaları da siyasi dengeler ve tutumlarla belirlenir. İran bölgesel avantajlarından ve nükleer güç santralleri nedeniyle iç ve dış tehditlere karşı sıkı bir tutum benimsemiştir. İran’ın nükleer santrallerin üzerinde durması dış güçlere karşı olası bir savaş seçeneğine de ihtimal vererek batıya karşı şüphe uyandırmıştır. İran’ın karşısında yer alan ABD ile 1970’li yıllara kadar iyi bir siyaseti vardı. Ancak 1979 yılında yapılan İslami Devrim ile Muhammed Rıza Pehlevi devrilmiştir. Pehlevi ve Amerika’nın o dönemki yakınlığı yüzünden aşırı İslamcılar bu durumdan rahatsız olmuş ve Ayetullah Humeyni liderliğinde İran İslami Devrimini gerçekleştirmişlerdir. Humeyni tarafından modernleşmenin önü kapatılmış, İslami kurallara göre yaşam ve Şii mezhebi esas alınmıştır. Amerika ne kadar da dış siyasette İran’ın nükleer güç antlaşmalarını ihlal ettiğini söylese de İran halkı iç siyasette aynı oranda destek vermiştir. Sadece dış politikada değil aynı zamanda bölgesel politikada da İran’a çevre ülkeler için üstünlük vermiş, Amerika destekli İsrail için de bir tehdit unsuru oluşturmuştur. İran’ın kurduğu bu üstünlük bölgede Kitle İmha Silahlarının(KİS) artmasına, iş birlikteliğinin ikincil bir seçenek olduğuna ve bölgedeki belli terörist grupları silahlandırmasına yol açmıştır.
İran’ın günümüzde hala kritik bir bölge olmasının ana sebebi dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde dokuzuna, doğalgaz rezervlerinin yüzde on sekizine sahip olmasıdır. Dış politikada İran’ın tehdit olarak görülmesinin ana sebebi de rezerv cennetinde yaşarken nükleer enerji santrallerinin yapılmasında istekli ve ısrarcı olmasından gelmektedir. Bu sebep Nükleer Enerji Santrallerinin ana amacının Nükleer silah ve bomba yapımı için kurulduğunun olasılığını artırmaktadır. Pehlevi döneminde Amerika’yla olan yakınlık sebebiyle özellikle Amerika’dan ve diğer batılı devletlerden 1960’lı ve 1970’li yıllarca destek görmüştür. İran’a gösterilen bu destek karşılıklı olarak yapılmıştır. Soğuk Savaş döneminde ABD İran’dan SSCB’yi gözlemiş ve ajanlarla strateji ile bir adım öne geçmiştir. Saha alanlarının kullanılması için ABD İran’a karşı askeri teçhizatını ve silahlarını seferber etmiştir. İsrail ve ABD arasındaki bağların sıkılaşmasıyla, Amerika-İran ilişkileri aşamalı olarak kopmuştur. Bağın kopmasındaki ilk adım İran’da 1979 da yapılan İran İslami Devrimidir. İsrail ve İran ikilisinin Ortadoğu’da birbirilerini tehdit olarak görmesi de bu bağların kopmasına sebep olmuştur. Pehlevi döneminde yapılan bilimsel araştırmalar ve nükleer santraller devrimden sonra durdurulmuş ve İran iç ve dış politikasının değişmesine neden olmuştur. İran’da 52 ABD vatandaşının 444 gün boyunca esir tutulması da tansiyonları artırmış ve ikili arasında düzelemeyecek bir sessiz savaş baş göstermiştir. Kuveyt’in işgali sebebiyle Irak’la aralarında husumet olan ABD, İran-Irak savaşında açık bir şekilde Irak tarafında durmuş fakat savaşın belli bir kazananı olmamıştır. Başlayan bu düşmanlık, İran’ın silah teçhizatı yetersizliği ile onu başlıca Rusya ve Çin gibi güçlü doğu ülkelerine itmiştir. ABD ile olan gerilim İran’da devrim sebebiyle oldukça destek görmüş ve yönetimi savaştan yara almaktan daha çok güçlendirmiştir. Doğu ülkelerinden arzuladığı gibi destek alamaması İran’ı daha fazla nükleer çalışma alanında geliştirmiştir. Özellikler İranlı araştırmacılar nükleer çalışmaların silah ve bomba üzerine değil de barışçıl ve enerji alanlarında olduğunun üzerini çizmiştir. Aynı zamanda da bu çalışmaların enerji için gerekli yakıt çubuklarının ithalat yapılamadığı için olduğu da başka bir neden olarak sunulmuştur. Batı ülkeleri ise enerji açısından nükleer enerji santralleri kurulmadığını, nükleer gücün asıl amaç olduğunu savunmuştur. Nedenleri ise UAEK’ya eksik bilgi vermesi ve yapılacak uranyum zenginleştirme için uluslararası antlaşmadan çekilmesi olarak görülmüştür. Amerika için ise İran’ın sahip olacağı nükleer enerji sebebiyle müttefiki İsrail’in Ortadoğuda yaşayacağı olası tehdit şüphenin nedeni olarak görülür.
İran’ın günümüzde hala kritik bir bölge olmasının ana sebebi dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde dokuzuna, doğalgaz rezervlerinin yüzde on sekizine sahip olmasıdır. Dış politikada İran’ın tehdit olarak görülmesinin ana sebebi de rezerv cennetinde yaşarken nükleer enerji santrallerinin yapılmasında istekli ve ısrarcı olmasından gelmektedir. Bu sebep Nükleer Enerji Santrallerinin ana amacının Nükleer silah ve bomba yapımı için kurulduğunun olasılığını artırmaktadır. Pehlevi döneminde Amerika’yla olan yakınlık sebebiyle özellikle Amerika’dan ve diğer batılı devletlerden 1960’lı ve 1970’li yıllarca destek görmüştür. İran’a gösterilen bu destek karşılıklı olarak yapılmıştır. Soğuk Savaş döneminde ABD İran’dan SSCB’yi gözlemiş ve ajanlarla strateji ile bir adım öne geçmiştir. Saha alanlarının kullanılması için ABD İran’a karşı askeri teçhizatını ve silahlarını seferber etmiştir. İsrail ve ABD arasındaki bağların sıkılaşmasıyla, Amerika-İran ilişkileri aşamalı olarak kopmuştur. Bağın kopmasındaki ilk adım İran’da 1979 da yapılan İran İslami Devrimidir. İsrail ve İran ikilisinin Ortadoğu’da birbirilerini tehdit olarak görmesi de bu bağların kopmasına sebep olmuştur. Pehlevi döneminde yapılan bilimsel araştırmalar ve nükleer santraller devrimden sonra durdurulmuş ve İran iç ve dış politikasının değişmesine neden olmuştur. İran’da 52 ABD vatandaşının 444 gün boyunca esir tutulması da tansiyonları artırmış ve ikili arasında düzelemeyecek bir sessiz savaş baş göstermiştir. Kuveyt’in işgali sebebiyle Irak’la aralarında husumet olan ABD, İran-Irak savaşında açık bir şekilde Irak tarafında durmuş fakat savaşın belli bir kazananı olmamıştır. Başlayan bu düşmanlık, İran’ın silah teçhizatı yetersizliği ile onu başlıca Rusya ve Çin gibi güçlü doğu ülkelerine itmiştir. ABD ile olan gerilim İran’da devrim sebebiyle oldukça destek görmüş ve yönetimi savaştan yara almaktan daha çok güçlendirmiştir. Doğu ülkelerinden arzuladığı gibi destek alamaması İran’ı daha fazla nükleer çalışma alanında geliştirmiştir. Özellikler İranlı araştırmacılar nükleer çalışmaların silah ve bomba üzerine değil de barışçıl ve enerji alanlarında olduğunun üzerini çizmiştir. Aynı zamanda da bu çalışmaların enerji için gerekli yakıt çubuklarının ithalat yapılamadığı için olduğu da başka bir neden olarak sunulmuştur. Batı ülkeleri ise enerji açısından nükleer enerji santralleri kurulmadığını, nükleer gücün asıl amaç olduğunu savunmuştur. Nedenleri ise UAEK’ya eksik bilgi vermesi ve yapılacak uranyum zenginleştirme için uluslararası antlaşmadan çekilmesi olarak görülmüştür. Amerika için ise İran’ın sahip olacağı nükleer enerji sebebiyle müttefiki İsrail’in Ortadoğuda yaşayacağı olası tehdit şüphenin nedeni olarak görülür.
- Uluslararası Görüş-Batının İran’a Karşı Görüşü-Doğunun İran’a Karşı Görüşü
Devlet ilişkilerinde kullanılan tek silah savaş yolu değildir. Ülkeler birileri ile diplomasi ve yaptırım yoluyla mücadale edebilirler. Ekonomik, sosyal, politik ve askeri yaptırımlar ile birbirleri savaşmadan mücadele ederler. Yaptırımlar ülkelerin iç-dış politikalarını ve uluslararası siyasette statülerini gösterir. Silah araçlarını kullanmak ülkeye hem ekonomik açıda hem de uluslararası düzeyde negatif bir etki bırakacağından tercih edilmeyen bir yoldur.
Ekonomik yaptırım, ülkeye ve devlete gelir sağlayan malların veya alınan vergilerin müdahale ile engellenmesine denir. Ambargo ve boykot kullanılan en önemli araçlardır. Avrupa Birliği’nin İran’ın petrolüne koymuş olduğu ambargo ve İran’ın Hürmüz Boğazı’nda kurduğu askeri tatbikatlar ile ABD’nin geçişe izin vermeyişi ekonomik yaptırmın tam olarak karşılığıdır.
Uluslararası ilişkilerde entegrasyonun ve işbirliğinin artmasıyla ortak bir birliktelik içine girilmiştir. Bu ilişkilerin gelişmeleriyle birlikte ortak bir örgütlenme oluşmuştur. Fakat ne kadar ilişkiler gelişse de organizasyonda olan üyeler ve ülkeler aynı fikirde olmayabilir. UAEK nükleer silah geliştirmesi yapmadıklarını kanıtlamak için İran’a belirli bir süre vermiştir. İran bu incelemede yeterli işbirliğini sergilememiş ve AB tarafından yapılan uranyum zenginleştirme paketini reddederek kendi çalışmalarına başladığını duyurmuştur. İlk bildiri 2009’da barışçıl amaçlı uranyum zenginleştirme tesisini UAEK’ya bildirmiştir. Yine 2009’da P5 1 ile yakıt çubukları ihracatının sağlanması ile anlaşılmış fakat başarıya ulaşılamamıştır. 2010 yılında ise uranyumun Türkiye’ye emanet edilmesi ve batı tarafından yakıt çubukları teminatı vadedilmiştir. Ülkeler arasında batılı ülkelerin bu anlaşmaya onay vermesi ve doğuda güçlü olan ülkelerin, Rusya ve Çin, rekabet sebebiyle antlaşmanın reddine onay vermiştir.
Ortak entegrasyon sebebi ile Birleşmiş Milletler’in en önemli amacı KİS’lerin ve silahsızlandırma politikasının bölgelerde hayata geçmesidir. 1968’de NPT antlaşması ve 1992’de Kimyasal Silahlar Anlaşması ile silahların kullanımı ve üretilmesi yasaklanmıştır. 1996’da nükleer silahların geliştirlmesiyle de bu kapsam genişletilmiş ve nükleer silahların kullanımı da yasaklanmıştır. İran’ın nükleer malların ve füzelerin satışı yasaklanmış ve UAEK tarafından tespit edilen çalışmaların durdurulması hedeflenmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çalışmalara son vermesini ve NPT antlaşmasının maddelerine uyulması kararı alınmıştır. Aynı zamanda nükleer enerji geliştirme çabaları ve silah ambargosu yaptırımları da kabul edilmiştir.
Devamı için tıklayınız.
Ekonomik yaptırım, ülkeye ve devlete gelir sağlayan malların veya alınan vergilerin müdahale ile engellenmesine denir. Ambargo ve boykot kullanılan en önemli araçlardır. Avrupa Birliği’nin İran’ın petrolüne koymuş olduğu ambargo ve İran’ın Hürmüz Boğazı’nda kurduğu askeri tatbikatlar ile ABD’nin geçişe izin vermeyişi ekonomik yaptırmın tam olarak karşılığıdır.
Uluslararası ilişkilerde entegrasyonun ve işbirliğinin artmasıyla ortak bir birliktelik içine girilmiştir. Bu ilişkilerin gelişmeleriyle birlikte ortak bir örgütlenme oluşmuştur. Fakat ne kadar ilişkiler gelişse de organizasyonda olan üyeler ve ülkeler aynı fikirde olmayabilir. UAEK nükleer silah geliştirmesi yapmadıklarını kanıtlamak için İran’a belirli bir süre vermiştir. İran bu incelemede yeterli işbirliğini sergilememiş ve AB tarafından yapılan uranyum zenginleştirme paketini reddederek kendi çalışmalarına başladığını duyurmuştur. İlk bildiri 2009’da barışçıl amaçlı uranyum zenginleştirme tesisini UAEK’ya bildirmiştir. Yine 2009’da P5 1 ile yakıt çubukları ihracatının sağlanması ile anlaşılmış fakat başarıya ulaşılamamıştır. 2010 yılında ise uranyumun Türkiye’ye emanet edilmesi ve batı tarafından yakıt çubukları teminatı vadedilmiştir. Ülkeler arasında batılı ülkelerin bu anlaşmaya onay vermesi ve doğuda güçlü olan ülkelerin, Rusya ve Çin, rekabet sebebiyle antlaşmanın reddine onay vermiştir.
Ortak entegrasyon sebebi ile Birleşmiş Milletler’in en önemli amacı KİS’lerin ve silahsızlandırma politikasının bölgelerde hayata geçmesidir. 1968’de NPT antlaşması ve 1992’de Kimyasal Silahlar Anlaşması ile silahların kullanımı ve üretilmesi yasaklanmıştır. 1996’da nükleer silahların geliştirlmesiyle de bu kapsam genişletilmiş ve nükleer silahların kullanımı da yasaklanmıştır. İran’ın nükleer malların ve füzelerin satışı yasaklanmış ve UAEK tarafından tespit edilen çalışmaların durdurulması hedeflenmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çalışmalara son vermesini ve NPT antlaşmasının maddelerine uyulması kararı alınmıştır. Aynı zamanda nükleer enerji geliştirme çabaları ve silah ambargosu yaptırımları da kabul edilmiştir.
Devamı için tıklayınız.