Giriş
Son yıllarda iklimler ve ekosistemler üzerindeki değişimler nedeniyle uluslararası kamuoyunda iklimsel değişiklikler üzerine sıkça yorumlar ve tartışmalar gündeme gelmektedir. Konuyla ilgili insan ya da ekosistem merkezli olmak üzere ekonomik, sosyal ve ya politik endişelere sahip olan çeşitli görüşler mevcuttur. Yapılan tartışmalarda iklimsel değişikliklerin etkilediği ve gelecekte de etkilemeye devam edeceği alanlardan biri olan göç hareketlerine de yapılan vurgu gün geçtikçe artmaktadır.
Esasında göç olgusu insanlık tarihinin başından beri var olmuştur. İnsanlar ya daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak ya da hayatları ve düzenlerine tehdit olarak gördüğü unsurlar nedeniyle göç eğilimi gösteregelmişlerdir. İklimler üzerindeki gelişmeler ise insanların gündelik yaşamını, geçim kaynaklarını ya da varlıklarını etkileyebilen bir olgu olduğu için göç çalışmalarında son yıllarda konuyla ilgili araştırmalar daha sık gündeme gelmektedir. İnsanlar ve toplumlar, deniz seviyesinin yükselmesi, tarım topraklarındaki niteliksel ve niceliksel kayıplar, kuraklık ve su kıtlığı, gıda güvensizliği gibi çeşitli iklime dayalı faktörlerle bulundukları bölgeleri terk ederek, yerleşebilecekleri yeni yerler arayışına geçmektedir. İklimsel nedenler çoğu zaman tek başına bir göç tetikleyicisi olmaktan öte, hükümetlerin insan ve ekonomi merkezli doğayı dışlayan politikaları, artan nüfus, bölgelerin ve toplumların kırılganlığı gibi çeşitli sosyo-ekonomik ve politik nedenlerle birlikte bireylerin bulundukları yaşam alanlarını terk etmesine neden olmaktadır.
İklimsel göç hakkında politik ve hukuksak nedenlerle birtakım kavramsal sorunlar mevcuttur. Süregelen tartışmalarda ‘’iklimsel göçmen’’ mi yoksa ‘’iklimsel mülteci’’ mi ikilemi yanında, alınan ya da alınması gereken önlemler konusunda da bir görüş birliğine ulaşılamamıştır. Ancak genel görüş özellikle IPCC raporunda da sıkça vurgulandığı gibi iklimsel değişiklerin acil önlem alınmazsa daha da vahimleşerek insan ve doğa için büyük tehdit olacağı, bağlı olarak da iklimsel göçlerin de niteliği ve niceliğinde de artış olacağı yönündedir.
Çalışmanın konusunu oluşturan Afrika’da iklimsel göçler ise kıtanın iklimsel, ekonomik, toplumsal ve politik kırılganlıkları nedeniyle gelecekte insanların yaşamlarını, barışı ve istikrarı tehdit edebilecek niteliktedir. Son IPCC raporunda da belirtildiği üzere Afrika dünyadaki en kırılgan bölgelerden bir tanedir. Artarak devam eden iklimsel tehditlerle Afrika’nın kırılganlığı, buna bağlı olarak meydana gelen göç hareketleri ve çatışmalar da bireysel, bölgesel ve uluslararası güvenlik açısından birçok yeni soruna yol açabilecektir.
Afrika’daki iklimsel göçleri kavramsal ve son dönemlerdeki iklimsel değişikler kapsamında inceleyen bu çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. ‘’Kavramsal Bir Düğüm: İklimsel Göç’’ başlıklı ilk bölüm de kendi içinde iki alt başlığa ayrılmaktadır. Bu bölümde iklimsel göç üzerindeki kavramsal tartışmalar, literatür çalışmaları incelenerek küresel çaptaki iklimsel değişiklikler ve göç üzerine etkileri araştırılacaktır. ‘’Afrika’daki İklimsel Göçler’’ başlıklı ikinci bölüm ise üç alt başlıktan oluşmaktadır. İlk olarak IPCC Raporu ve diğer çalışmalar ışığında Afrika’daki olan ve beklenen iklimsel değişiklikler ile etkileri analiz edilmiştir. Daha sonrasında, bu değişikliklerin kıtada yol açtığı yıkımlar olarak nitelendirilebilen göç hareketleri ve çatışmalar inceleniştir. Son olarak ise Afrika’da iklime bağlı göç ve çatışmaların neden olduğu ya da olacağı sosyo-ekonomik ve politik etkiler değerlendirilmiştir.
1. Kavramsal Bir Düğüm: “İklimsel Göç’’
1.1. İklimsel Göç Hakkındaki Kavramsal Tartışmalar
Anlamlı bir uzaklık ve etki yaratacak kadar bir süre içinde gerçekleşen tüm yer değiştirmeler olarak kısaca tarif edilebilen göç olgusu, insanlık tarihinde zamansal, mekânsal, biçimsel ve nedensel olarak farklılaşmış ama hep var olmuştur.[1] İnterdisipliner bir niteliğe sahip olan göç; nedensel (gönüllü, zorunlu), mekânsal (iç ve uluslararası), zamansal (kısa süreli ve uzun süreli) açılardan kategorize edilebilmektedir.[2] Everett Lee 1966 yılında yayımladığı “A Theory of Migration adlı“ çalışmasında göçe neden olan başlıca dört etmenden bahsetmiştir. Lee’ye göre göç olayının oluşmasında yaşanılan yerle ilgili (itici), gidilmesi düşünülen yerle ilgili (çekici) ve bireysel faktörler ile bireylerin yaşamları ve yer değiştirmeleri üzerindeki engeller etkili olmaktadır.[3] Düşük yaşam koşullarına sahip yerleşkelerdeki bireyler daha endüstrileşmiş ve gelir seviyesi yüksek bölgelere doğru, daha iyi bir hayata sahip olmak için göçme eğilimindedirler.[4] Bireylerin bulundukları yerleri terk etmelerine sebep olan bu faktörler ekonomik, sosyal, politik yahut iklimsel nitelikte olabilmektedir.[5]
Uluslararası sistemde önemli tartışmalara konu olan göçün nedenleri, şekilleri ve sonuçları üzerine birçok akademik çalışma yapılmıştır. Ancak iklimsel değişiklik sonucunda meydana gelen göçler literatürde kısıtlı bir hacme sahiptir.[6] “İklimsel göç“ konusu uluslararası göç çalışmalarında son dönemde yer almaya başlamıştır.[7] Önceki dönemlerdeki göç çalışmalarındaysa çevresel ve iklimsel etkenler göz ardı edilmiştir. Bu durumda kalkınma politikalarının çevresel konuları göz ardı etmesi, neoklasik ekonomi teorilerindeki eksiklikler, coğrafi ve ekolojik yaklaşımlar ile devletlerin politik tavırları etkili olmuştur.[8]
İklimsel göç konusunda çevreci ve şüpheci perspektif olarak adlandırılabilecek iki grup arasında tartışmalar mevcuttur. Daha çevreci perspektiften bakan görüşlere göre çevresel değişimlerle göç arasında doğrudan bir bağ vardır.[9] Ancak daha kapitalist ve insan merkezli olan karşı görüşe göre, göçe neden olan ekonomik, politik ve toplumsal olmak üzere birçok unsur vardır. Çevresel koşullar ise tek başına göçe neden olamazlar. İklimsel göç konusunun tarihi, ampirik göstergelerde sık sık karşılaşılan hatalar ve gelecekle ilgili tahminlerin zorluğu gibi nedenlerle şüpheciler, çevreci perspektifteki yaklaşımlara karşı çıkmaktadır.[10]
Giderek şiddetlenen iklimsel değişimlere bağlı olarak sayıları artacağı düşünülen iklimsel göçmenler hakkındaki tartışmaların ekonomik ve politik niteliklerinin yanında bir de hukuksal boyutu vardır. İklimsel göç, uluslararası hukuk açısından değerlendirildiğinde göç fiilini gerçekleştiren kişileri tanımlamada “iklimsel göçmen“ mi yoksa “iklimsel mülteci“ mi ikilemiyle karşılaşılmaktadır. İklimsel ve çevresel unsurları ön plana çıkaran görüşün savunucuları genel olarak “iklimsel mülteci“ tanımına vurgu yapmaktadırlar. Onlara göre göçmen kavramı, “daha iyi bir yaşam standardına ulaşmak için gönüllü yer değiştiren bireyler“ şeklinde açıklanabilir. Bu nedenle göçmen kavramı mülteciye göre daha pozitif bir anlam içermekte ve bu tanımın kullanılması mevcut durumu minimalize etmekten başka bir şey değildir. Ancak diğer taraftan uluslararası hukukta mülteci statüsünü düzenleyen hukuksal metinler incelendiği zaman çevresel ve iklimsel etkenlerin göz ardı edilmesi tartışmaya farklı boyutlar kazandırmaktadır.
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi 1. Maddesinde mülteciyi şu şekilde tanımlamıştır: “Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; veya bir tabiiyeti olmayıp bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıslar.“[11] Bu tanımda iklimsel koşulların oluşturduğu mücbir sebeplere yönelik bir açıklama bulunmamaktadır.[12] Ayrıca yukarıda yapılan tanımda bir kişinin mülteci olarak kabul edilebilmesi için bir ülke sınırından geçip başka bir ülkeye geçmesi gerekliliği de vardır. Ancak mevcut düzende iklimsel nedenlerle yer değiştiren insanların bir kısmı bulundukları ülkeyi terk etmeden ulusal sınırlar içerisinde başka bir bölgeye doğru da yer değiştirebilmektedir. Sınır aşmayan bu göçmenler için ‘’ülke içinde yerinden edilmiş kişi’’ tanımlaması yapılmıştır.[13] Ancak sığınmacı statüsü tanınmamıştır. Sonuç olarak iklimsel koşulların iç göçler üzerindeki etkisi göz ardı edilmesi, söz konusu nedenlerle bir ülke sınırları içinde yer değiştiren bireylerin hukuksal statüsünde bir daralma yaratmaktadır. İklimsel göç konusunda süregelen bu tartışmalar neticesinde gittikçe olumsuz bir hal alan çevresel değişime bağlı olarak artan göç unsurlarının tanımlanması, hukuksal statüsü, bireylerin hakları ve devletlerin sorumluluklarının belirlenmesi üzerine birtakım öneriler geliştirilmiştir. Öncelikle mülteci statüsünü düzenleyen Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin kapsamının genişletilmesi veya topyekun yeni bir düzenlemeye gidilmesi önerilmektedir. Ancak bu öneri beraberinde yeni tartışmalar doğurmaktadır.[14] İlk olarak mülteci kavramında yapılacak bir genişletilme, yoksul bireylerin gelişmiş ülkelere akın etmesiyle sonuçlanabilecektir. Bu da göç alan ülkelerde bir takım yapısal sorunlar ve yabancı düşmanlığı gibi sonuçlara neden olarak mevcut sığınma hakkı konusunda politika ve düzenlemelerin daha da katılaşmasına neden olabilir. Ek olarak afetzede ve mülteciler kavramlarının karıştırılması, çevresel konularda hükümetlerin sığınmacı haklarına yönelik sorumluluklarını göz ardı etmesine de neden olabilir. Konuyla ilgili yapılan bir diğer tartışma ise zorunlu ve gönüllü göç ayrımının muğlaklaşması ve göç çalışmalarının temelinin aşınmasıdır. IOM (International Organization for Migration) bu tartışmalara karşı bir kategorizasyon çalışması önermiştir.[15] Bu öneri çerçevesinde iklimsel ve çevresel faktörlerle yaşamları etkilenerek ülke içinde ya da dışında başka bir yere göçe zorlanan insanların statülerini belirlemek için “zorunlu iklimsel göç“ tanımı geliştirilmiştir. Bu tanım uluslararası hukuk alanında mevcut ihtiyaçları karşılamak için yeterli değildir ancak sorunu görünür kılmada önemli bir adım olabilir.
1.2. İklimsel Değişiklikler ve Göç Üzerindeki Etkileri
Yukarıda bahsedilen uluslararası siyaset ve hukuk alanlarında süregelen iklimsel göç tartışmaları, çevresel yıkımın her geçen gün şiddetlenmesi sonucunda daha çok gündeme gelmeye başlamıştır. Beşincisi yayınlanan IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change) Raporuna göre atmosfer ve okyanus sistemleri ısınmaktadır ve bu gelişme üzerinde insanoğlunun etkisi aşikârdır. Yine bu raporda 1983-2013 yılları arasındaki zaman dilimi, 1400 yıllık süreçte en sıcak 30 yıl olarak ifade edilmektedir.[16] Buna bağlı olarak Antarktika ve Grönland’daki buzulların erimesi son 20 yılda oldukça artmış[17], dünya 19. yüzyıldan bu yana en yüksek deniz seviyesi ile karşı karşıya gelmiştir.[18] Okyanuslarda ve atmosferde meydana gelen sıcaklık değişimi ekosistemler üzerinde ciddi bir olumsuz etki yaratarak birçok canlı türü ile insan sağlığını tehdit etmektedir. Tüm bu gelişmelerin temel nedeni olarak sayabileceğimiz sera gazı emisyonlarının istatistiki değerleri incelendiğinde günümüzde, 800.000 yıllık süreçteki en yüksek seviyeye ulaşıldığı görülmektedir.[19]
Beşinci IPCC Raporu’nda iklimsel değişmelerin mevcut durumunun analiz edilmesinin yanında geleceğe yönelik bazı tahminlerde de bulunulmaktadır. Genel görüşe göre eğer bireysel ve devletler bazında hemen harekete geçilip işlevsel önlemler alınmadığı sürece dünyadaki sera gazı emisyonu artarak devam edecektir. Yeryüzü sıcaklığı bu yüzyılın ortalarına doğru 1,5-2 derece artacaktır.[20] Buna bağlı olarak kutuplarda buzulların erimesi hızlanacak, küresel su döngüsü değişecek, birçok bölgenin nemlilik ve kuraklık değerlerinde farklılık gözlenecektir.[21] Deniz seviyelerinde yükselme devam ederek bazı ada ve kıyı bölgeleri sular altında kalacaktır.[22] Ayrıca bu değişimler karbondioksit üretimi ve okyanusların asitlik derecesini etkileyecek, ekosistemler üzerindeki baskıyı arttıracaktır.[23]
Küresel çapta iklimde meydana gelen bu gelişmeler bireyler ve toplumları da önemli şekilde etkileyecektir. Bu etkilerin başında iklimsel koşulların zorlamasıyla bireylerin ve toplumların yaşamlarını sürdürmesi için göçe yönelmesi gelmektedir. Myers’e göre 2050 yılında yaklaşık olarak 200 milyon iklimsel göçmen bulunacaktır.[24] Bir başka akademisyen Robert McLeman ise bireyleri ve toplumları iklimsel göçe zorlayan unsurları “iklimsel süreçler“ ve “iklimsel olaylar“ olarak iki gruba ayırmıştır. İklimsel süreçler genel olarak; deniz seviyesinin yükselmesi, tarım topraklarının tuzlanması, çölleşme, artan su kıtlığı ve gıda krizleridir. Başlıca iklimsel olaylar ise kasırga, fırtına ve su basmalarıdır.[25] 2000-2008 yılları arasında yaklaşık 99 milyon kişi sellerden, 39 milyon kişi de tropikal fırtına ve kasırgalardan etkilenmiştir. Yine aynı zaman diliminde tüm dünyada aşırı sıcaklık, kuraklık ve orman yangınlarından yılda ortalama 83 milyon kişi zarar görmüştür.[26] Diğer bir göç nedeni olan deniz seviyesinin yükselmesi ise diğer etkenlerden farklı olarak geri döndürülemez bir niteliğe sahip olarak kesin göçe neden olmaktadır. Gelecekte hangi bölgede ve kaç kişinin bu iklimsel gelişmelerden etkileneceği tam olarak tahmin edilememekle birlikte, baskın olan görüşe göre acilen önlem alınamazsa tablonun daha karamsar olacağı belirtilmektedir. Neticede iklimsel olumsuzlukların devam etmesi sadece bireylerin bulundukları yerden göçmesiyle sonuçlanmayacak, uluslararası sistemde birçok sosyo-ekonomik, siyasal ve hukuksal krize de neden olacaktır.
2. Afrika’da İklimsel Göçler
2.1. Afrika Kıtasındaki İklimsel Değişiklikler ve Etkileri:
Birçok uzmana ve yayımlanan IPCC raporlarına göre dünyada iklimsel değişikliklere karşı en kırılgan olan bölgelerin başında Afrika gelmektedir. Son 100 yıllık süreçte Afrika kıtasında son zamanların en yüksek sıcaklık seviyesine ulaşılmıştır.[27] Bu yüzyılın ortalarına doğru küresel sıcaklık 1,5-2 derece artacakken, Afrika’da 4-6 derecelik değer yükselmesi beklenmektedir.[28] Bölgede var olan kuraklık, ilerleyen dönemlerde yağışların azalması ve sıcaklığın artmasının da etkisiyle artarak devam edeceği tahmin edilmektedir. Afrika’daki yerüstü ve yer altı su kaynaklarının seviyesinin azalacağı ve temiz suya erişimin daha da güçleşeceği beklenmektedir. Diğer taraftan deniz seviyesinin yükselmesi ve su baskınları da bölgede etkili olmaktadır. Bu yüzyılın sonlarına doğru Afrika’nın Sahel Bölgesi’nde yaklaşık 3 milyon kişinin deniz seviyesinin yükselmesinden etkileneceği tahmin edilmektedir.[29] Afrika’da suya erişim zorluğu sadece fiziksel ve ekonomik sıkıntılar yaratmamaktadır.[30] Kıtada faaliyet gösteren birçok dini ve politik cemiyetler, su kuyuları açmak gibi faaliyetlerle su unsuru üzerinden yerel halk üzerinde etkili olmaya çalışmaktadır. Bu durum da çoğu zaman birtakım toplumsal çatışmaların oluşmasına neden olmaktadır.
İklimsel değişimin diğer bir sonucu olarak, karbondioksit emisyonu ve okyanus asitliliğine bağlı olarak birçok Afrika ekosistemi tehdit altına girecektir. Özellikle birçok Afrika toplumunun temel geçim kaynağı olan balıkçılık sektörü büyük darbe alacaktır. 2009 yılında Allison’ın yaptığı çalışmada balıkçılığın önemli bir geçim kaynağı olan 132 ülkenin üçte ikisinin Afrika ülkelerinden oluştuğu belirtilmiştir.[31] Su ve hava değerlerinde meydana gelecek olan olumsuz değer değişimleri bu ülkelerdeki balıkçılık sektörüne büyük oranda zarar verecektir. Afrika ülkelerinin balıkçılık sektörü açısından en kırılgan olanları ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Moritanya, Angola ve Senegal’dir.[32] Bu İklim değişikliği bölgede zaten kırılgan olan tarım ve hayvancılığı da olumsuz olarak etkileyecektir. Afrika’da yapılan saha araştırmalarının[33] sonuncunda bu yüzyılın ortalarına doğru tahıllardan ve uzun ömürlü bitkilerden sağlanan hasatlarda azalmaların yaşanacağı, tohum zararlılarının artacağı ve tarım topraklarının tahrip olacağı tahminleri açıklanmıştır. Bilhassa Batı Afrika’daki muz bahçeleri, Doğu Afrika’daki fasulye ve kasava tarlaları ile Etiyopya, Kenya, Uganda, Ruanda ve Brundi’de önemli ihracat ürünü olan kahve yetiştiriciliği gelecek dönemlerde risk altında gösterilmektedir.[34] Bu da var olan gıda krizin daha vahim bir duruma neden olacağı, ekonominin ve kalkınmanın zayıflayacağı, yeni problemlerin ve çatışmaların meydana gelebileceği anlamına gelmektedir.
Afrika kıtasındaki iklimsel değişiklikler bölgede şu an var olan bazı hastalıkların daha yaygınlaşmasına neden olabilecektir. İklimsel değişikliklerin yanında Afrika ülkelerindeki birçok sosyo-ekonomik ve yapısal unsur da hastalıklar konusundaki kırılganlığı arttırmaktadır.[35] Bu unsurlar genel olarak yetersiz kamu sağlığı yatırımı, suya erişim zorluğu, hijyenik olmayan ortamlar, gıda krizi, hükümetlerin altyapı ve sosyal oluşumlardaki zayıflığıdır. Afrika’daki en yaygın ve ölümcül hastalıklardan biri olan, uluslararası kamuoyunda da sıksık gündeme gelen malarya yüzünden 2010 yılında yaklaşık 770.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Malaryanın bölgede sıkça görülmesinin nedeni yoksul yaşam koşulları, sivrisineklerle mücadelenin yetersiz olması ve altyapı eksikliğidir. Afrika’da var olan diğer ölümcül bazı hastalıklar ise gıda ve suya bağlı olan kolera, yetersiz beslenme, schistosomiasis, leishmaniasistir. Kolera yaygını Gana, Senagal, Zanzibar, Tanzanya ve Zimbabve’de binlerce ölüm vakasına neden olmuştur. Yetersiz beslenme hastalıklarının en çok görüldüğü ülkeler ise Somali, Mali ve Kenya’dır. “Famine Early Warning System Network“e göre sadece Mali’de yaklaşık 250.000 çocuk açlıkla, 100.000 çocuk ise anemi tehdidi altındadır.[36] Afrika’da yaygın olarak görülen bu hastalıkların yanında her geçen gün başka sağlık sorunlarıyla da karşılaşılmaktadır. Hastalıklar göç eğilimlerini tetiklediği gibi, hasta bireylerin yer değiştirmesiyle daha geniş bir coğrafyaya da yayılabilmektedir. Bu konuda uluslararası örgütler ve bölge hükümetleri birçok girişimde bulunmaktadır. Ancak iklimsel değişikliklerin devam edeceği, sosyo-ekonomik ve politik yapıların kısa dönemde geliştirilemeyeceği yönündeki genel görüş Afrika’daki sağlık sorunlarının artarak devam edeceğini belirtmektedir.
Yukarıda değinilen tahminlerden yola çıkarak yakın zamanda Afrika’da var olan gıda sıkıntısının, göçlerin, krizlerin, hastalıkların ve çatışmaların artacağı öngörüsünde bulunulabilir. Beklenen gelişmeler hem Afrika’da hem de uluslararası düzende birtakım yapısal ve güvenlik sorunlarına yol açacaktır.
2.2. İklimsel Değişikliğin Afrika’daki Yıkımları: Göç Hareketleri ve Bunlara Bağlı Çatışmalar
İklimsel değişikliklerin Afrika’da su, hava, toprak ve diğer doğal kaynaklar üzerinde yarattığı etkiler birtakım göç hareketleri, krizler ve çatışmalara yol açmaktadır. İklimsel değişiklikler bölgede genel olarak üç farklı eğilime yol açmaktadır.[37] Aşırı yağmurlar ve nehir taşkınları gibi bazı ani doğa olayları birçok Afrika ülkesinde yüzbinlerce kişinin yaşamını etkilemektedir. Dünya Bankasının açıkladığı verilere göre[38]; 2009 ve 2010 yıllarında Sahra Altı Afrika’da son 50 yılın en şiddetli su baskınları yaşanmıştır. 2009 yılında Namibya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Burkina Faso, Mali, Senegal ve Moritanya’da aşırı seller meydana gelmiştir. 2010 yılında ise Gana, Togo ve Benin’de su baskınları yerleşim yerlerinde etkili olmuştur. 2012 yılında Nijer’de aşırı yağmurlar ve Nijer Nehri’nin sularının taşması sebebiyle 525.000 kişi yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmış, 81 kişi de hayatını kaybetmiştir. Bu afet sonucunda yaklaşık 35.000 kişi Nijerya’ya göçmüş ve gıda stoklarının telef olmasıyla 137 kişi açlık sebebiyle yaşamını yitirmiştir.[39] FAO’ya (BM Gıda ve Tarım Örgütü) göre Sahra Altı Afrika’da Moritanya’dan Kenya’ya doğru bir yay şeklinde konumlanmış yukarıdaki ülkelerde yaklaşık 1,5 milyon kişi ani su baskınlarına karşı tehdit altındadır.[40] Afrika’da bu aniden meydana gelen afetler çoğunlukla kısa mesafeli ya kısa süreli, ya da hava olayları sıkça yaşanıyorsa uzun süreli göçe temel arz etmektedir. Ayrıca su baskınları tarım alanları, hayvanlar ve gıda stoklarına da zarar vererek hali hazırda bulunan gıda krizlerini de derinleştirmektedir.
İklim değişikliğinin ikinci bir etkisi olarak, sosyo-ekonomik yaşamları çeşitli faktörler sebebiyle etkilenen birey ve toplumların kırsaldan şehre ya da kıyı bölgelere doğru göçme eğilimidir. Özellikle Kuzey Afrika’nın bir bölümü ile Sahra altında, yağışların azalması, değişen nemlilik ve kuraklık değerleri, su döngüsünün zarar görmesi ve tarım topraklarının tahrip olması gibi etkenlerle tarım, hayvancılık ve balıkçılık sektörleri olumsuz şekilde etkilenmektedir. Afrika’da son yıllarda kuraklık şiddetini arttırmaktadır. Kuraklık sonucunda tarım ve hayvanlıkla geçinen toplumlar yaşamlarını sürdürebilmek için daha verimli topraklara doğru yer değiştirmektedir. Örneğin nüfusunun yüzde 80’ine yakını tarım ve hayvancılıkla geçinen Nijer ve çevresi, son yıllarda şiddetlenen kuraklıktan büyük darbe almıştır. Geçtiğimiz yıllarda ülkede Tahova, Maradi, Zinder ve Tillaberi kentleri civarında yaşanan gıda krizleri ve kuraklık sonucunlar yüz binlerce kişi Libya ve Nijerya gibi ülkelere göç etmiştir.[41] Kuraklık nedeniyle yoğun göç hareketlerinin gözlemlendiği diğer bir Afrika ülkesi de Mali’dir. Bilhassa Mali’nin kuzey bölgelerinde bulunan topluluklar şiddetli kuraklıktan etkilendikleri için Fildişi Sahilleri, Nijer, Nijerya veya transit ülkeler olan Libya ve Cezayir üzerinden Avrupa’ya doğru göçmektedir.[42] Daha önceki bölümde değinildiği gibi balıkçılık da birçok Afrika toplumu için önemli bir sektördür. Su döngüsünün etkilenmesi, göllerin kuruması, denizlerin asit oranının değişmesi ve ekosistemlerin zarar görmesi balıkçılıkla geçinen yerel halkların ekonomik ve sosyal krizlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Örneğin Sahra Çölünün güneyinde ve Mali’de bulunan Faguibine Gölü aşırı kuraklık ve su kaynaklarının yanlış kullanılması sonucunda kuruma tehdidi altında kalmıştır. Göl çevresinde yaşayan 200.000’den fazla kişi büyük şehirlere yerleşmiştir. [43]
Afrika’da büyük şehirlere ve kıyı kesimlere doğru yaşanan bu göçler ABD ve Avrupa’nın yanında kıta içerisinde daha çok verimli tarım arazilerinin, teknolojinin ve doğal kaynakların bulunduğu yerlere doğru gerçekleşmektedir. Fildişi Sahillerinde bulunan kakao ağacı dikili tarım alanları dekolonizasyon öncesi ve sonrasında başka ülkelerden çok sayıda insanın buraya gelmesine neden olmuştur. Kolonyal dönemde tarım alanlarında başka ülkelerden zorla işçiler getirilerek çalıştırılmıştır. Dekolonizasyon sonrasında ise iklimsel, dolayısıyla sosyo-ekonomik nedenlerle Burkina Faso, Mali, Gana, Liberya ve Gine’den Fildişi Sahili’ne doğru yoğun göçler gözlemlenmiştir.[44] Kıyı ülkesi olan ve verimli tarım alanlarına sahip olan Gana ve Senegal de daha verimsiz topraklara ve kısıtlı iş imkânına sahip Gana, Gambiya, Mali ve Moritanya’daki insanlar için yeni yerleşim birimi olarak cazip gelmektedir.[45] Diğer taraftan sahip olduğu önemli petrol kaynakları sayesinde daha çok teknoloji ve iş imkânı bulunan Nijerya birçok ülkeden göç almaktadır. Nijerya 1983 yılında yaşanan petrol krizi nedeniyle çok sayıda göçmeni ülke dışına gönderdiyse de daha sonraki süreçte yeniden büyük göç hareketlerine sahne olmuştur. Nijerya’dan sonra petrol kaynakları henüz keşfedilen Kongo ve Gabon da, bilhassa Batı Afrikalı topluluklar tarafından alternatif yerleşim merkezi olarak değerlendirilmektedir. Teknolojik açıdan gelişmiş ve yoğun yatırımlara ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti de kıtanın birçok bölgesinden göç almaktadır. Şehir merkezlerinde ve kıyılara yönelik gerçekleşen bu göç hareketleri büyük şehirlerde ve kıyılarda toplumsal ve yapısal çöküntülere davetiye çıkarmaktadır. Örneğin nüfusu yaklaşık 3,8 milyon olan Batı Afrika’nın kıyı ülkesi Liberya’nın başkenti Monrovia’da 800.000 civarında insan yaşamaktadır. 2050 yılına kadar ise Senegal’den Nijerya’ya kadar olan kıyı hattında bulunan 12 başkentin nüfusun birer milyonu aşacağı tahmin edilmektedir.[46]
Afrika’da iklim değişikliği sonrasında gözlemlenen diğer bir göç çeşidi de verimsiz topraklarda geçim sıkıntısı yaşayan ailelerin erkek fertlerinin büyük şehirlere giderek iş bulmaya çalışmasıdır. Örneğin Batı Sudan’ın bir kesiminden bazı aileler kuraklık sonrası dönemlerde hayatta kalabilmek için yetişkin erkek üyelerinden bir ya da birkaçını başkent Hartum’a göndermektedir. Böylece başkentteki aile üyeleri ücretli iş bularak kazandıkları parayla akrabalarını geçindirebilmektedir.[47] Aynı şekilde Batı Afrika ve Sahel bölgesindeki kesimlerde de ailelerin erkekleri bazen de eğitimli kadınları büyük şehirlere ya da Avrupa’ya giderek iş göçü gerçekleştirirler. Genellikle kısa süreli bazen ise temelli göç şeklinde gerçekleşen bu yer değiştirmeler toplumsal boyutta bir takım sorunlara neden olmaktadır. Bireyleri farklı bölgelere dağılan aileler için sorunlar artmakta bunun yanında iklimsel değişikliklerden daha fazla etkilenen kadınların durumu daha da vahimleşmektedir.[48]
Afrika’da iklimsel değişikliğin üçüncü sonucuysa azalan doğal kaynaklar üzerine çatışma riskinin artmasıdır. Mali, Sudan, Nijer, Nijerya, Libya ve Çad gibi ülkelerde yaşam kaynakları kısıtlanan ve hayatta kalma mücadelesi veren toplumlar arasında sık sık problemler yaşanmaktadır.[49]
2.3. Afrika’da İklimsel Değişikliğin Bir Sonucu Olarak Göçlerin Sosyo-Ekonomik ve Politik Etkileri:
Afrika’daki iklim değişikliği temelli göçler, kıtada sosyo-ekonomik, politik ve kültürel yapıları, kalkınmayı, bireylerin sağlığını, bölgesel ve uluslararası güvenliği doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir. Topraklarının verimsizleşmesi, su kaynaklarının kıtlığı gibi nedenlerle bulundukları meskenleri terk eden bireyler daha iyi bir yaşam umuduyla ülke içinde ya da dışında büyük şehirlere, verimli toprakların olduğu başka bölgelere gitmektedir. Burada genellikle Afrika’da tarım, hayvancılık veya balıkçılıkla geçinen ve bunun dışında bir mesleği bulunmayan göçmen kesimi yeni gittikleri yerlerde birtakım adaptasyon sorunları yaşamaktadır. Büyük şehirlerde iş arama sürecinde zorlanan, işsiz kalan ya da çalışma koşullarına uyum sağlayamayan bireyler nedeniyle, göç merkezlerinde toplumsal çatlaklar ve güvenlik problemleri oluşmaktadır. Göçmenler nedeniyle bu tür sorunların meydana gelmesi bilhassa uluslararası göç vakalarında yabancı düşmanlığına dönüşebilmektedir. Örneğin Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 2008 yılında Nijerya ve Zimbabve’den gelen göçmenlere karşı ırkçı saldırılar düzenlenmiştir.[50] Zorunlu göçmenlerin yaşadığı problemlere yönelik başka bir örnek de Nijer’in Abalak kentinden kuraklık sonrası iş bulmak için Libya ve Nijerya’ya giden bireyler, yaşamları boyunca hayvancılıktan başka bir meslek edinmedikleri ve eğitim seviyeleri düşük olduklarından dolayı iş bulmakta zorlanmıştır.[51]
İklimsel göçlerin etkili olabileceği diğer bir husus ise salgın hastalıkların daha da geniş bir coğrafyaya yayılmasıdır. Önceki bölümde bahsedildiği gibi hava, su ve toprak değerlerindeki değişme ve gıda krizinden dolayı hastalanan bireyler başka yerlere gittikleri zaman buradaki toplumların sağlığı için tehlike arz edebilmektedir. Özellikle Afrika’da hali hazırda bulunan sağlık sorunları geniş nüfus hareketleriyle daha karmaşık bir hale bürünmektedir. Bunun dışında birçok uzman iklimsel göçün kadınlar üzerinde erkeklere nazaran daha fazla olumsuz etkisi olduğu görüşündedir. Erkekleri ailenin geçimini sağlamak için kısa süreli göçmen olarak başka yerlere giden kadınların sorumlulukları artmaktadır. Daha da çetinleşen yaşam koşulları bu kadınlarda birçok fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar yaratabilmektedir.
Afrika’da meydana gelen yoğun nüfus hareketleri kalkınma ve alt yapı sistemleri üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır. Genel olarak bakıldığı zaman küresel sistemde sera gazı emisyonundan daha az sorumlu ülkeler iklimsel değişikliklerden daha çok mağdurdur. Göç alan veya veren ve henüz gelişmekte olan bir ülkenin her iki durumda da ekonomi ve kalkınması olumsuz etkilenmektedir. Özellikle Afrika ülkelerinde bu tehlike daha üst seviyelerdedir. Göç veren bir ülke ele alındığı zaman, yoğun miktarda işgücünü kaybeden, üretim sistemi sekteye uğrayan ve iç pazarı olumsuz etkilenen bir ekonomi daha da gerileyecektir. Yoksulluk seviyesi daha da artan, birçok yapısal sorunla karşı karşıya kalacak bu toplumlar ilerleyen süreçte daha çok göç verme eğiliminde olacaklardır. Örneğin Sahra Altı Afrika’da yaklaşık 18 milyon nüfusa sahip olan Nijer kuraklık ve iş imkânlarının azlığı nedeniyle yoğun göç vermektedir. Bu durumda hali hazırda ekonomik, toplumsal ve politik krizlerle mücadele eden Nijer, üretim temelli bir ekonomiye geçmekte zorlanmakta, ülkede var olan kaoslar daha da derinleşmektedir.[52] Bu nedenle yerel halk başka bölgelere yerleşme eğilimi gösterebilmektedir. Afrika’da gelişmekte olan ve göç alan bir ülkede ise altyapı ve sosyal hizmetler üzerindeki baskı artar. Göçmenler arasında eğitim, sağlık ve diğer sosyal koşullar çetinleştiğinden dolayı birçok bireysel ve toplumsal sorunla karşı karşıya kalınır. Ayrıca ülkenin ekonomik gelişiminde de üzerindeki artan sorumluluklardan dolayı yavaşlamalar ya da durma gözlemlenebilmektedir.[53]
İklimsel değişiklikler ve göç bölgesel ya da uluslararası düzeyde bazı güvenlik sorunlarına da yol açabilmektedir. Örneğin Nijer’in kuzeyinde daha çok hayvancılık yapılırken, güneyinde ise halkın başlıca geçim kaynağı tarımdır. Ancak iklim şartlarından dolayı toprakları verimsizleşen güneydeki Nijerli çiftçiler, komşu ülke Nijerya’daki daha verimli topraklara gitmektedir. Burada bulunan Nijerya halkı ile Nijerli göçmenler arasında sık sık gerginlik yaşanmaktadır. Buna benzer diğer bir sorun da uluslararası gündemde sık sık krizlerle anılan Çad’da yaşanmaktadır. 1963-2007 yılları arasındaki süreçte Çad Gölünün yaklaşık %90’ı kurumuştur. Bölgede 300’den fazla etnik grup ile Burkina Faso ve Gana’dan gelen göçmen işçiler arasında doğal kaynaklar üzerinde rekabet vardır.[54] Ayrıca bölge devletlerinden Kamerun, Çad, Nijer ve Nijerya hükümetleri de zaman zaman doğal kaynaklar üzerinde anlaşmazlığa düşmektedir.[55]
Konuyla ilgili diğer bir örnek ise Sahra Altı Afrika’daki Tuareg Sorunudur. Uzun yıllardır kuraklıkla karşı karşıya kalan Nijer, Mali, Burkina Faso, Libya ve Cezayir ülkelerini kapsayan bir bölgede yaşayan, hayvancılıkla ve birtakım tarım ürünlerinin ticaretiyle geçinen yarı göçebe Tuareg toplumu birtakım güvenlik sorunlarına taraf olabilmektedir. Zaten kırılgan yapıya sahip, zayıf hükümetlere sahip olan bu ülkeler arasında yaşam alanı daralan Tuareglerin göçü, ev sahibi ülkelerde toplumsal ve politik krizlere neden olabilmektedir.[56] Ayrıca kolonyal dönemden itibaren siyasal, ekonomik ve toplumsal yapının dışarısında bırakılarak Sahra şartlarında yaşamaya zorlanan Tuaregler merkezi hükümetlere karşı giriştikleri ayaklanmalar dışında, bölgede ağırlığı artan mafya ve terör örgütleriyle beraber yasadışı faaliyetlerde de bulunmaktadır.[57] Özellikle 2000’li yıllardan itibaren Kuzey Afrika ve Sahra’da etkinliğini arttıran radikal terör örgütlerinin faaliyetleri kapsamında bu yasadışı suç oluşumları son derece girift bir hal alarak bölge hükümetlerini kaosa sürüklemiştir. Bu kapsamda Mali’nin Sahra, Kuzey Afrika, Avrupa ve hatta Güney Amerika yasadışı ticaret yolları üzerinde bulunan stratejik konumu, merkezi yönetimin güçsüzlüğü ve uluslararası suç faaliyetlerini kontrol edebilme kapasitesinin düşüklüğü buradaki Tuaregler ile işbirliği içerisinde oldukları illegal örgütler için bir yaşam alanı yaratmaktadır.[58] Bazı akademisyenler tarafından “Eşekarısı Kovanı“ olarak anılan bu düzende, bölge hükümetlerinin Tuareglerin siyasal, ekonomik ve toplumsal düzene katılımını sağlayarak istikrarsızlık ortamını engelleyememesi, mafya ve terör örgütlerinin de dezavantajlı etnik grupları kullanarak faaliyetlerini sürdürmesi bölgesel ve uluslararası güvenlik için büyük tehlike arz etmektedir.[59]
Afrika’da iklimsel değişikler nedeniyle yaşam koşulları çetinleşen insanların bazıları da kıta dışına göç etmektedir. Çoğunlukla yüksek ücretli iş bulma olasılığı, rahat yaşam koşulları gibi çekici unsurlarla birçok Afrikalı, Avrupa ülkelerine gitmektedir. Afrika’dan Avrupa’ya göçen bireylerin bu eğilimi sosyo-ekonomik şartlar, yaşam koşullarının cazibesi, akrabalık ve çevre etkisinin yanı sıra, ülkelerde konuşulan dillere göre de değişebilmektedir. Örneğin Fransa’ya Afrika’dan daha çok frankofon ülkeler olan Mali, Senegal ve Burkina Faso’dan göçler yaşanmaktadır.[60] Ancak buna karşın İngiltere’ye İngilizce konuşan Nijerya ve Gana gibi ülkelerden bireyler gitmektedir. Afrika’dan Avrupa’da kısıtlı ve ya bazen illegal koşullarla giden birçok insan tehlikeli yolculuklar gerçekleştirmekte, zaman zaman bu yolculuklar göçmen ve mültecilerin yaşamlarını yitirmeleriyle sonuçlanmaktadır.[61] Bunun dışında çok yoğun göçlere maruz kalan Avrupa ülkeleri zaman zaman bu nüfus hareketlerini ulusal çıkarlarına tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle göçmen politikalarını daha da sıkılaştıran Batılı devletler nezdinde, iklimsel nedenlerle ve çatışmalar sonucunda göç etmek zorunda kalan sığınmacılar sorunu doğabilmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Hızla devam eden endüstriyelleşmenin ve artan insani faktörlerinin çevre üzerindeki etkisiyle küresel çapta iklimsel değişiklikler dünyanın geleceğini tehdit etmektedir. Özellikle 1980’lerden sonra uluslararası camiada ekolojist perspektifli bilim insanlarının çabasıyla iklimsel değişikliğin olumsuz sonuçlarına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte, insanlık tarihinde hep var olan göç konusunda da iklimsel etkenlerin olumsuz yansımalarının artarak devam edeceği vurgulanmıştır. İklimsel nedenlerle meydana gelen zorunlu göçlerin, küresel sistemde sosyo-ekonomik, politik ve hukuksal açıdan birçok krize neden olduğu belirtilerek devletlerin ve uluslararası örgütlerin bir an önce çözüm stratejileri belirlemesi gerektiği belirtilmektedir.
İklim değişikliği ile ilgili yapılan çalışmalar ve ortaya konulan raporlar incelendiği zaman, Afrika’nın iklimsel, ekonomik ve istikrar gibi konular açısından dünyadaki en kırılgan bölgelerden biri olduğu görülmektedir. Uzun yıllardır açlık, susuzluk, hastalık, politik krizler ve savaşlarla mücadele eden Afrika, önümüzdeki süreçte çetinleşeceği öngörülen iklimsel koşulların etkisiyle daha girift sorunlarla mücadele etmek zorunda kalacaktır. Bu kapsamda çalışmanın ana konusunu oluşturan Afrika’daki zorunlu iklimsel göçler, kıta devletlerinin, uluslararası örgütler ve kamuoyunun üzerine eğilmesi gereken bir sorun olarak belirmektedir. Çünkü kuraklık, toprakların verimsizleşmesi, geçim kaynaklarının kısıtlanması gibi etkenlerle bireylerin yer değiştirmesi bireysel, toplumsal, ulusal ve uluslararası olmak üzere farklı düzlemlerde çeşitli problemler yaratmaktadır.
Afrika kıtasında ülke içinde, bölgesel ya da uluslararası boyutta gerçekleşen göçlerin, göçmenler ve devletler üzerindeki zararlarını ortadan kaldırmak için birtakım önlemler alınmalıdır. İklim değişikliği ve insan hakları arasındaki bağı kabul eden Afrika Birliği, konuyla ilgili bazı girişimlerde bulunduysa da henüz bir sonuca varılabilmiş değildir. Uluslararası sistemde iklimsel değişikliklere neden olan eylemleri müeyyideye bağlayacak ve iklimsel göçmenlerin haklarını düzenleyecek spesifik normların bulunmaması hukuksal ve politik alanda birçok tartışmaya neden olmaktadır. Bu kapsamda bilhassa uluslararası örgütler ve devletler görüş birliğine vararak sorunu çözmek için adım atmalıdır. Atılan bu adımlarda ulusal ve bireysel çıkarlar merkezli bir perspektiften ziyade, ekolojik ve hümanist odaklı kararlar alınması uzun dönemde daha işlevsel olacaktır.
İklimsel göçe neden olan faktörler çoğu zaman çeşitlilik gösterdiği için sorunun çözüm yolları da farklılık arz edebilir. Konuyla ilgili tartışmaların içeriğinde belirtildiği gibi, zorunlu göçe iklimsel değişikliklerin yanında yapısal düzenlemeler, ekonomik göstergeler, savaşlar, başarısız hükümetler ve toplumsal bileşenler gibi bir takım faktörler de etki edebilmektedir. Bu kapsamda kırılganlığı yüksek olan ülke ve bölgeler, finansal ve teknolojik olarak uluslararası yardımı arttırarak göç veren yönetimler güçlendirilebilir. Ayrıca tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen ve iklimsel değişikliklerden etkilenen yerlerde “yeşil ekonomi“ değerlerine bağlı olarak yeni istihdam kaynaklarının oluşturulması bireylerin göçe eğilimini düşürebilir.
Küresel ısınma ve iklimsel değişikliklerin sonucunda kısa ve uzun vadede meydana gelen afetlere bağlı göçü azaltmak için uluslararası koordinasyon çalışmaları, erken uyarı sistemlerini güçlendirme, hukuksal ve altyapısal girişimlerde bulunabilir. Ancak bu girişimler iklimsel nedenlerle oluşan zorunlu göç ve sonuçlarının önüne geçmekte yeterli olmayacaktır. Günümüzde ve gelecekte bireylerin ve dolayısıyla uluslararası sistemin iklim temelli sorunlardan etkilenmemesi için bireylerden ziyade, hükümetlerin ve örgütlerin ekolojik felsefeye haiz yeni yapısal ve politik karar alarak uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA:
Erder, Sema, Refah Toplumunda “Getto“ ve Türkler, Teknografik Matbaacılık, İstanbul, 1986
Stark O. And Bloom D. E. (1985). "The New Economics of Labor Migration." American Economic Review, 1985
Ozer, Pierre, and Dominique Perrin. "Eau et changement climatique. Tendances et perceptions en Afrique de l’Ouest." Eau, milieux et aménagement. Une recherche au service des territoires (2014)
Becker Charles, 1994. - "Propositions pour une histoire des migrations internationales sénégambiennes", no: DIOP Monar-Comba (Ed.) Le Sénégal et ses voisins, 1994
Frédérique Cornuau et Xavier Dunezat, « L'immigration en France : concepts, contours et politiques », Espace populations sociétés, 2008
Abdelmalek, Sayad, ‘’Les Maux-À-Mots De L'immigration’ (Jean Leca ile Röportaj), Politix, Cilt:3, Sayı: 12, 1990, S. 7-24.
Lonergan, S., 1998, “The role of environmental degradation in population displacement“, Environmental Change and Security Project Report, Sayı:4, İlkbahar 1998, s. 5.
Lee, Everet S., ‘’A Theory Of Migration’’, Demography, Cilt: 3, Sayı: 1. ,1966, S. 47-57.
Mabogunje, Akin L., ‘’ Systems Approach to a Theory of Rural-Urban Migration’’, Geographical Analysis
Cilt:2, Sayı:1, Ocak 1970, s.4-8.
Ramirez, Antonio Mihi, and Vilmante Kumpikaite Valiuniene, "The migration flow in the context of deterioration of the economic factors", Economics and management, Mart 2013, s.479-484.
Piguet, E., "Migrations et changement climatique", Futuribles - Analyses et Prospectives, 2008, s. 341: 31-43.
Gemenne, F., "How they became the human face of climate change - The emergence of climate refugees in the public debate, and the policy responses it triggered", Migration and Climate Change, E. Piguet, A. Pécoud and P. de Guchteneire, Paris, Editions de l'UNESCO.
Bıermann, F., Boas I., ‘’Preparing for a Warmer World Towards a Global Governance System to Protect Climate Refugees" Global Environmental Politics Sayı:1, 2010, s.60-88.
Pıguet, E., Pecoud, A. Et De Guchteneire, ‘’La circulation des personnes: Migrations et changements climatiques.’’ Working Paper MAPS 10, 2010, s.14.
Cournil, C. Mazzega, P., "Réflexions prospectives sur une protection juridique des réfugiés."
Revue Européenne des Migrations Internationales, Sayı:23, 2007,s. 7-34.
Brown, Oli, ‘’Migrations et changements climatiques’’, IOM Göç Araştırma Serileri, No:31, 2008, s.11-14.
Cacciamani C., ‘’Climate Change and its consequences’’, Transnational Cooperation Programme Mid Term Conference First Knowledge Transfer Workshop, South East Europe, 19-20.03.2014, Modena.
Raucoules, Daniel, "Subsidence et élévation du niveau marin dans les villes côtières: apports de l'interférométrie radar satellitaire", Geosciences, 2013, sayı:17, s 46-53.
IPCC, 2014: Summary for policymakers. In: Climate Change 2014: Impacts, Adaptation, and Vulnerability.
Part A: Global and Sectoral Aspects. Contribution of Working Group II to the Fifth Assessment Report of the
Intergovernmental Panel on Climate Change [Field, C.B., V.R. Barros, D.J. Dokken, K.J. Mach, M.D. Mastrandrea,
T.E. Bilir, M. Chatterjee, K.L. Ebi, Y.O. Estrada, R.C. Genova, B. Girma, E.S. Kissel, A.N. Levy, S. MacCracken,
P.R. Mastrandrea, and L.L. White (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New
York, NY, USA, s. 1-32.
Sokona, Youba. "IPCC Climate Change 2013: Mitigation of Climate Change-Key Findings and Lessons Learned", EGU Genel Kurulu Konferans Özetleri, Sayı:16, 2014.
Bertrand, François, and Corinne Larrue. "Gestion territoriale du changement climatique-Une analyse à partir des politiques régionales." Programme Gestion et impacts du changement climatique (GICC2),2007.
Bard, Édouard. "Évolution du climat et de l’océan." L’annuaire du Collège de France, Cours et travaux, 2010, s.147-163.
Myers, N., “Environmental refugees: An emergent security issue“, 13. Ekonomi Forumu, Prag, Mayıs 2005, s.23-27.
R. Mcleman, “Changement climatique, migrations et sécurité“, Les Cahiers de la sécurité, Sayı:63, 2006, s.95-120.
Niang, I., O.C. Ruppel, M.A. Abdrabo, A. Essel, C. Lennard, J. Padgham, and P. Urquhart, 2014: Africa. In: Climate Change 2014: Impacts, Adaptation, and Vulnerability. Part B: Regional Aspects. Contribution of working Group II to the Fifth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change [Barros, V.R., C.B. Field, D.J. Dokken, M.D. Mastrandrea, K.J. Mach, T.E. Bilir, M. Chatterjee, K.L. Ebi, Y.O. Estrada, R.C. Genova, B. Girma, E.S. Kissel, A.N. Levy, S. MacCracken, P.R. Mastrandrea, and L.L. White (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New York, NY, USA, s. 1199-1265.
‘’Sécurité des moyens d’existence Changements climatiques, migrations et conflits au Sahel’’, s.47.
Saggai, Sofiane, Djamel Boutoutaou, and Mohamed Lakhdar Saker. "Réduction de l’évaporation des eaux dans les barrages: une stratégie pour augmenter le stockage de l’eau dans les régions arides algériennes." Hydrological Sciences Journal, 2014.
Allison, E.H., A.L. Perry, M.-C. Badjeck, W.N. Adger, K. Brown, D. Conway, A.S. Halls, G.M. Pilling, J.D. Reynolds, N.L. Andrew, and N.K. Dulvy, ‘’ Vulnerability of national economies to the impacts of climate change on Fisheries’’, Fish and Fisheries, Sayı:10, Cilt:2, 2009, s.173-196.
Nyanga, P.H., F.H. Johnsen, J.B. Aune, and T.H. Kalinda, ‘’Smallholder farmers’ perceptions of climate change and conservation agriculture: evidence from Zambia’’ Journal of Sustainable Development, 2011, Sayı:4, Cilt:4, s.73-85.
Martin vanVliet, “TheChallenges of Retaking Northern Mali“, CTC Sentinel, Kasım 2012. Cilt: 5, s. 2.
FuglestadFinn. ‘’LesrévoltesdesTouaregduNiger (1916-17)’’,Cahiersd'étudesafricaines, Cilt: 13, No: 49, 1973, s 82-120
FuadFerhavi, The Great PowerStruggleforAfricaTheCrisis in Mali, International Strategic ResearchOrganization (USAK),s.2.
Schroeder Matt, GuyLamb , ‘’TheIllicitArmsTrade in Africa’’: AGlobal Enterprise, AfricanAnalyst , 3. Sayı, 2006,
‘’ Sécurité des moyens d’existence : changements climatiques, migrations et conflits au Sahel’’, BM Çevre Programı Raporu, Kasım 2011, s.54.
Shanahan, Mike, et al. Le Changement climatique en Afrique: guide à l'intention des journalistes. UNESCO, 2014.
Cisse, Helene, ‘’La protection des droits humains fondamentaux des migrants ouest africains: Les recours possibles aux mécanismes africains’’, Open Society Initiative for West Africa (OSIWA) Raporları, 2010, s.9.
Lampert, Ben, and Giles Mohan. "Sino-African Encounters in Ghana and Nigeria: From Conflict to Conviviality and Mutual Benefit." Journal of Current Chinese Affairs 2014, s: 9-39.
Aning, Kwesi. "Transnational Security Threats and Challenges to Peacekeeping in Mali." Conflict Trends Sayı:2, 2014, s.:11-17.
Ilesanmi, Adetokunbo O. "Analysis of infrastructure development for sustainable housing in Lagos megacity, Nigeria" Journal of Construction Project Management and Innovation, Sayı:2, Cilt:1, 2012, s:190-207.
Ambrosi, Philippe, and Stéphane Hallegatte, "Changement climatique et enjeux de sécurité.", URL: https://halshs.archives-ouvertes.fr/hal-00866405/ (14.12.2014).
‘’5 N ve 1 Mülteci’’, URL: www.multeci.org.tr/DosyaIndir.aspx?t=dokuman&Id=19 (14.12.2014).
Ross, P., ‘’ Greenland Ice Melt ‘Accelerating,’ Climate Change Awakens ‘Sleeping Giant’’, URL: http://www.ibtimes.com/greenland-ice-melt-accelerating-climate-change-awakens-sleeping-giant-1561707(14.12.20014).
‘’ Positions africaines sur le changement climatique’’, URL: http://www.un.org/africarenewal/fr/magazine/january-2010/positions-africaines-sur-le-changement-climatique (14.12.2014)
2012 Sahel Food & Nutrition Crisis: response by ECHO and its partners’’,
URL: http://issuu.com/echo_west_africa/docs/e-book_echo_2012_sahel (14.12.2014)
Les inondations en Afrique, ne pas reconstruire la pauvreté’’, URL: http://blogs.worldbank.org/africacan/les-inondations-en-afrique-ne-pas-reconstruire-la-pauvret (14.12.2014).
‘’Les conséquences des inondations en Afrique de l'Ouest aggravées par l'homme’’
URL: http://www.lemonde.fr/planete/article/2012/09/19/les-consequences-des-inondations-en-afrique-de-l-ouest-aggravees-par-l-homme_1762306_3244.html#r2AMUt2K5rK1B4KQ.99 (14.12.2014).
‘’Inondations en Afrique subsaharienne : effets dévastateurs de l’Ouest à l’Est’’,
URL: http://www.sangonet.com/ActuDo/asante/inond_afrisubsah_deplacem.html (14.12.2014).
Burton, Charline, Justus, R., "Dynamique des Conflits et Médias au Niger et à Tahoua."
URL: https://www.sfcg.org/.../NIG_LR_Dec13_Confl (14.12.2014).
‘’World Migratipn’’, URL: http://www.iom.int/cms/en/sites/iom/home/about-migration/world-migration.html (14.12.2014)
Lalou, Richard, ‘’Les migrations internationales en Afrique De l’ouest face a la Crise’’, URL: http://horizon.documentation.ird.fr/exl-doc/pleins_textes/pleins_textes_6/b_fdi_45-46/010008013.pdf
El-Shabrawy, Gamal M., and Khalid A. Al-Ghanim. "Aquatıc Habitats In Africa.",
URL: http://faculty.ksu.edu.sa/24498/documents/2010_2.pdf (14.12.2014).
‘’ Près de 3 500 migrants sont morts en Méditerranée depuis janvier’’,
URL: http://www.france24.com/fr/20141210-europe-migrants-morts-mediterranee-hcr-onu-syrie-erythree/?ns_campaign=reseaux_sociaux&ns_source=twitter&ns_mchannel=social&ns_linkname=editorial&aef_campaign_ref=partage_aef&aef_campaign_date=2014-12-10 (14.12.2014)
Cilt:2, Sayı:1, Ocak 1970, s.4-8.
Revue Européenne des Migrations Internationales, Sayı:23, 2007,s. 7-34.
Part A: Global and Sectoral Aspects. Contribution of Working Group II to the Fifth Assessment Report of the
Intergovernmental Panel on Climate Change [Field, C.B., V.R. Barros, D.J. Dokken, K.J. Mach, M.D. Mastrandrea,
T.E. Bilir, M. Chatterjee, K.L. Ebi, Y.O. Estrada, R.C. Genova, B. Girma, E.S. Kissel, A.N. Levy, S. MacCracken,
P.R. Mastrandrea, and L.L. White (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New
York, NY, USA, s. 1-32.
292. - Dakar,S ociétés-Espaces-Temp,s 325p
Not: Bu makale “Post-Güvenlik Jeopolitik: Çin, Rusya, Hindistan, Japonya ve NATO“ ana temasıyla TASAM tarafından 04 Kas 2021 - 05 Kas 2021 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen 7. İstanbul Güvenlik Konferansı’nda (2021) tebliğ olarak sunulmuştur. Konferans’ın yayımlanacak olan kitabında yer alacaktır.