Pekin'de bulunan İsrail Araştırmaları Merkezi'nin kurucu direktörü Zhu Zhaoyi’nin Caijing’de yayınlanan "İsrail-İran çatışması ve sonuçları üzerine bir projeksiyon" başlıklı yazısı İsrail-İran savaşı bağlamında Çin’in izlemesi gereken stratejiyi tartışıyor. Zhu, Çin’in bu dönemde “ateşin üzerine gitmeden” büyük güç rolünde soğukkanlı bir dengeleyici olarak hareket etmesi gerektiğini belirtiyor.
İsrail'in, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyesi olan İran'a yönelik ani saldırısı ve sonrasında İran'ın kuvvetli mukabelesi tam ölçekli bir bölgesel savaşa dönüşme riski taşırken gözler İran'ın yanında durmaya özen gösteren Çin'e çevrilmiş durumda.
İngiltere kısa süre önce "Stratejik Savunma İncelemesi 2025" başlıklı kapsamlı bir stratejik savunma belgesi yayınladı. Belge, NATO’yu savunmanın merkezine koyan bir “Önce NATO” yaklaşımını net şekilde vurguluyor. İngiliz savunma bakanı Healey'e göre stratejik savunma planlarının orduyu '10 kat daha ölümcül' hale getireceğini söyledi. Belgeye biraz daha yakından bakalım.
Tarihin tekrar eden kırılma çağlarında olduğu gibi, bugünün dünyası da bir küresel fetret devrinden geçiyor. Eski düzenin müesses mefhumları olan “liberal uluslararası düzen” ya da “kurallara dayalı sistem” birer boş ifadeye dönüşürken anlatının merkezinde yeni bir ikili yapı teşekkül ediyor: Biri, eski hegemonik refleksleriyle hâlâ küresel iradenin sahibi gibi davranan ABD; Diğeri ise sessizce ve sabırla bu iradeyi gölgelemeye çalışan Çin.
Joseph Nye’nin ölümü, küresel siyasetin irdelenmesi ve açıklanması hususunda gösterilen çabanın önde gelen isimlerinden birinin kaybı olarak geçti kayıtlara. “Yumuşak güç“ kavramını, bir kavramsal mühendislik becerisiyle uluslararası ilişkiler literatürüne kazandıran Nye, aynı zamanda bu kavramın en dingin savunucusuydu. Nye, uluslararası ilişkiler teorisine en önemli katkılarını neoliberal kurumsalcılık, karşılıklı bağımlılık kuramları ve güç kavramına getirdiği yeni açılımlarla yapmıştı.
Çin Devlet Konseyi Enformasyon Bürosu “Yeni Dönemde Çin'in Ulusal Güvenliği“ başlıklı bir beyaz kitap yayımladı. Çin, yüzyılda görülmemiş küresel çalkantılar arasında istikrar sağlayan bir güç olarak öne çıkıyor.
İsviçre’nin Cenevre kentinde iki büyük güç arasında cereyan eden son müzakere turu, küresel ekonominin içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne serdi. Aylardır küresel resesyona ve tedarik zincirlerinin uğrayacağı zarara dikkat çeken uzmanlara inat Trump anlaşma sanatının inceliklerini kullanarak Çin’i dize getirebileceğini düşündü.
Xi ve Putin’in ortak vizyonu, Batı karşısında restore edilmiş yeni bir düzen kurma arzusunu taşıyor. Küresel güç mimarisini kökünden sarsmayı hedefleyen bu iddia, reel-politik bir geleceğe mi yoksa stratejik bir illüzyona mı işaret ediyor? Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova’ya yaptığı son ziyaret, yalnızca diplomatik bir zirve değil aynı zamanda küresel jeopolitiğe nakşedilen bir dönüm noktası olarak okunabilir.

Ticaret Savaşının Kazananı Olur mu?

21.yüzyıl, büyük güç rekabetinin en yoğun ve keskin olduğu bir zaman dilimi olarak hatırlanacak. ABD ve Çin arasında şekillenen rekabetin özellikle ticaret alanında zuhur eden bir momentuma sahip olduğunu söylemek mümkün. Öyle ki 2018’de Trump’ın fitilini ateşlediği ticaret savaşları, söz konusu rekabetin önemli mihenk taşlarından birisi olarak öne çıkmıştır.

Made in China 2025 Başarılı mı?

Rhodium Group’un “Was Made in China 2025 Successful?” başlıklı raporunda öne çıkanlara yakından bakalım “Çin, Made in China 2025 ile bazı alanlarda ilerleme sağladı ancak bunun ağır maliyetleri oldu.”

Uluslararası Silah Ticareti

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından yayınlanan ve uluslararası silah ticaretindeki temel eğilimleri ve değişimleri ortaya koyan özet rapor önemli veriler içeriyor.
Çin dışişleri bakanı Wang Yi’nin son basın toplantısı, Çin dış politikasında devam eden süreklilikler ve kopuşları anlamlandırmak için önemli bir fırsat sunuyor. Çin’de gerçekleştirilen iki oturum kapsamında yapılan basın toplantısına Wang’ın "Eğer ABD Çin'i çevrelemeye devam ederse, biz de kararlılıkla karşı koyacağız." sözleri damga vurdu.

Avrupa İçin Bir Uyandırma Çağrısı?

Her yıl dünya liderleri, askeri yetkililer ve güvenlik uzmanlarını bir araya getiren Münih Güvenlik Konferansı önceki yıllardan farklı olarak, Avrupa'nın ve transatlantik ilişkilerin geleceği hakkında ciddi meseleleri gündeme getirdi. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in sert eleştirileri ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin yaptığı konuşma konferansa damga vururken küresel düzenin “çok kutupluluk“ yönünde değiştiği fikrinin derinleştiği görüldü.
Münih Güvenlik Konferansı'nın 2025 raporu, küresel güç dengesindeki değişimleri ve bu dönüşümün uluslararası düzen üzerindeki etkilerini kapsamlı bir şekilde analiz ediyor. Rapora göre artık "çok kutupluluğun" şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu durum oldukça karmaşık: "Günümüzün uluslararası sistemi tek kutupluluk, iki kutupluluk, çok kutupluluk ve kutupsuzluk öğelerini barındırıyor.”

Kapitalizmi Öldüren Tekno-feodalizm

Kapitalizm bitti mi? Varoufakis’e göre evet! Sorun, yapay zekanın gelecekte yapacaklarından çok kapitalizmin kendi eliyle kendini öldürmesi. Kapitalizmin yerine ne geçti? Cloud Capital (Bulut Sermaye) adını verdiği yeni bir yapı. Varoufakis'e göre kapitalizmin ölümü ironik biçimde sermayenin kendi eliyle gerçekleşti: Sermaye o kadar dominant hale geldi ki "bulut sermaye" adını verdiği toksik bir varyanta dönüşerek kendi konağını - kapitalizmi - öldürdü.
ABD Savunma Bakanlığı tarafından ABD Kongresine sunulan ve "Çin’in askeri gelişimini" (2024) içeren yıllık rapor net bir tablo çiziyor: "Pekin, küresel bir askeri güç merkezi olma yolunda hızla ilerliyor." 182 sayfalık raporda öne çıkan hususlar;

Koridor Jeopolitiği 2025

Dünya geçtiğimiz yıllarda küresel jeopolitiğin değiştiği ve belirsizliğin hızlıca yayıldığı bir döneme şahit oldu. Yaşanan jeopolitik gerilimler, ekonomik krizler ve bununla beraber ortaya çıkan bir dizi yeni girişim derinleşen çatışmalar nedeniyle giderek daha kaotik bir küresel görünüme neden oluyor. Bu noktada, akıllara ''2025 yılında ticaret rotalarında bir canlanma görülebilir mi? Alternatif rotalar işlerlik kazanabilir mi?'' gibi sorular geliyor.

BRICS Zirvesi Küresel Sistem ve Türkiye

Dünya, 21. yüzyıla “pusulasız“ bir halde girdi. Soğuk savaşın yıkıntıları arasında kalan kurallara dayalı küresel düzen, çoğunluğun taleplerine yanıt veremezken Batı cenahı dışında kalan ülkelerin BRICS ile bir karşı-hegemonya alanı yaratmaya başladığı görülüyor.
Çin’i Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşın kararlı bir destekçisi olmakla itham eden NATO, Avrupa-Atlantik güvenliğinin tehlikede olduğunu düşünüyor. NATO, çok kutuplu bir yapıya evrilen uluslararası sistem içerisinde kendisine tatmin edici tarihsel bir rol arıyor.