Bağımsızlığını 16 yıl önce kazanarak, dünyaya entegre olmaya çalışan Kazakistan’ın piyasa ekonomisine geçiş döneminde ekonomik, sosyal, siyasal vb gibi alanlarda birtakım sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdı. Ülke yeni sıfatıyla uluslararası sistemde yerini almaya hazırlanırken, bu süreci hızlandıracak ve böylece onun ‘tam devlet’ olarak kabul edilmesini sağlayacak unsurların oluşturulmasına dair çalışmalar iç ve dış dünyada başlatılmış oldu.
Hükümet ülkenin kalkınmasını hızlandıracak reformlara ve bu doğrultudaki önceliklere ihtiyaç duymuş, bunun hangi yöntem ve yollarla yapılacağını uzun uzun tartışmıştı. Nitekim bu tür tartışmaların bittiğini ve önceki adımların hiç sorgulanmadığını düşünmek de yanlış olur.
1. GELECEĞİN STRATEJİSİ
Karşılıklı bağımlılığın güçlendiği uluslararası ortamda bağımsız ülke olarak karar almaya mecbur olan Kazakistan’ın, kavramsal çözüm arama çabaları sonucunda ülkenin istikametine ışık tutacak stratejisi kamuoyuna açıklanmıştır. Bir kurum olarak ulus-devletin kendi vatandaşlarına sunduğu “gelecek tasavvuru“, Kazakistan’ın benimsediği Stratejisinde de yer almıştı. 2030 yılına Kazakistan’ın nasıl ve hangi yolla ulaşması gerektiğini anlatan bu Stratejinin, hükümetin yanı sıra, halk için de önemi büyüktü. Çünkü yeni ülke sınırları içerisinde, kendisini nelerin beklediğini bilemeyen vatandaşın, sahip olabileceği gelecek konusunda aydınlatılması gerekliydi. Sözünü ettiğimiz Stratejinin öncelikli hedef kitlesi bu doğrultuda belirlenmiş ve Kazakistan halkı böylece bir dizi sorularına cevap alabilmiştir.
Kazakistan Devlet Başkanı N.Nazarbayev’ın “Gelişmesinin Yeni Hamlesinde Kazakistan: Kazakistan’ın Dünyanın En Gelişmiş 50 Ülkesi Arasından Yer Alma Stratejisi“ başlıklı halka seslenişi de devletin belirlediği istikametin sürekliliğini vurgulamaktadır. Bu seslenişin göze çarpan bir diğer yanı, hükümetin önceden geliştirdiği yöntemlerin tekrar gözden geçirmesi gerektiğine vurgu yapmasıdır. Yani, Kazakistan bir yandan belirlediği ana hedefine yoğunlaşırken, zaman içerisinde dünya devletlerinin geliştirdiği siyasal yeniliklere ya da ekonomik teknolojilere ayak uydurma zorunda da kalabilecektir. Bu yüzden Kazak hükümetinden çağdaş standartlara uygun biçimde davranması da talep edilecektir. Demek ki, yaşanılan reformların sadece ekonomik, sosyo-kültürel ya da siyasal alanlarda değil, ayrıca zihinsel anlamda da gerçekleşmesi istenmektedir. Hükümet tarafından beşeri sermayeye verilen önem bu açıdan çok aydınlatıcıdır.
2. SOMUT ADIMLARA DUYULAN İHTİYAÇ
Kazakistan’ın sahip olduğu kalkınma ve gelişme stratejisi ekseninde, onun daha somut hedeflere ihtiyaç duyduğu açıkça anlaşılmaktadır. İddialı yaklaşım sadece makro düzeyli perspektifte yansıtılmaya çalışılsaydı, uygulamadaki yeterliliği tamamıyla tatmin edici olamazdı. Eğer bir makro-konsept belirli ve tasavvur edilen dünyaya davet etmeyi başarmayı hedeflerse, gerçek hayatta somut ve kararlı adımlar atmaya yardımcı olmalıdır. Uzun vadeli planların hayata geçirilmesi için pratikte neler yapılacağı kararlaştırmalı, taktiği belirlenmelidir.
Kalkınma ve gelişme gibi nosyonlar daha çok soyuta kaçtığı için, nihai sonuçların tespit edilmesi zorunludur. Bu bağlamda Kazakistan’ın kendisini dünyanın en gelişmiş 50 ülke grubuna dahil olma girişimi çok anlamlı gibi görünmektedir. Çünkü Kazakistan’ın böyle bir grup içinde kendisini bulması zaten bir anlamda onun sahip olabileceği geniş vizyonu göz önüne serebilecek, seçilen yönün haklılığını da teyit edecektir.
Kazakistan’ın gelişmiş ülkelerin hammadde ihtiyacını karşılayan bir ülke konumundan sıyrılması, bu doğrultuda atılacak adımların başlangıç durağı olarak görülmektedir. Kazakistan, sanayileşme ile yenilikçiliğe verdiği desteğiyle sosyal boyuta ağırlık verecek piyasa ekonomisini kurmak istemektedir. Bu doğrultuda büyük çaplı özelleştirmelerin gerçekleşmesi, fiyatların hızla liberalleşmesi, yabancı yatırımların yanı sıra, ihracat temelli ve ithal ürünlerin yerini alabilecek üretim güçlerinin devlet tarafından desteklenmesi gibi yöntemler kullanılmaktadır.
3. TUTARLI EKONOMİ POLİTİKASINA DOĞRU
Küresel ekonomi özellikle son dönemlerde inişe geçmiş ve bu durumdan etkilenmeyen ülke kalmamıştır. Kazakistan kalkındırmaya çalıştığı genç ekonomisiyle bu doğrultuda bir takım sorunlarla karşılaşmış, bunlara çözüm bulmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda “ülkeyi dünya konjonktürüne tamamen bağlı kılmayarak, daha istikrarlı ekonomik gelişim yolunun çizilmesi“ yolu tercih edilmiş, ekonomik uygulamaların tekrar gözden geçirilmesi kararlaştırılmıştır.
Rastgele davranmanın yanlış olduğunu algılayan Kazak hükümeti, bağımsızlığından bu yana ‘dünyaya entegre olma’ baş hedeflerden biri iken, zamanın koşul ve şartlarına göre üretilen planlama ve hesaplamaların daha doğru olacağının farkındadır. Kazakistan “2030 Stratejisi“nde belirtilen ilkelere sadık kalmaya çalışmaktadır. Benimsediği ilkelere saygı duymanın, çifte standartları önleyeceğinden, devletin belirli prensip ve anlayış geliştirmesi, onun izlediği siyasetinin süreklilik ve tutarlılığını yansıtmada yardımcı olacaktır.
4. “KAZAK MODELİ“NİN KAPSAMLI BOYUTU
Kazakistan’ın özellikle ekonomik anlamda gelişimi ile ilgili değerlendirmeler, bir “Kazak yolu“ndan ya da “Kazak modelinden“ bahsetmektedirler. Amacı ise, Kazakistan’ın attığı ekonomik adımları belirli bir çerçeveye sokmak ve onlara sistematik nitelik kazandırmaktır. Bunlar önemli zincirin birer parçaları olarak gösterilmektedir.
Böyle bir modelin başarılı olup olmadığını zaman gösterecektir. Nitekim Kazakistan’ın “önce ekonomi, sonra siyaset“ anlayışı, her ne kadar ekonomik gelişimi ön plana çıkarttıysa da, siyasal anlamda istikrarlı bir ortama ihtiyaç duyduğunu saymak yanlış olmayacaktır. Ülke içindeki siyasal belirsizlikler, devletin ekonomi politikalarını etkilerken, istikrarsız ortam dolayısıyla Kazakistan’ın ısrarla çekmeye çalıştığı yabancı yatırımlar ülkeden çekilebilecektir. Bu bağlamda ekonomiyi siyasetten ve siyaseti ekonomiden ayırmanın artık zor olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca iç-dış politika ayırımı gitgide muğlâklaşırken, devlet sınırları içerisinde yaşanılan ekonomik kayıplar sonucunda, Kazakistan’ın dışarıda daha tavizli bir tutum içerisine girmesi de yaşanabilir. Bunun önlenmesi için siyasal sistemin reforma tabi tutulması ve tıpkı ekonomik alanda olduğu gibi, onun da çekici hale gelmesi gerekir. Demokrasi, bu amaca ulaşmanın en direkt yolu olduğu için, demokratikleşme sürecinin hızlandırılması, Kazakistan’ın bu doğrultudaki itibarını arttırabilecektir. Bir “Kazak modeli“ bu anlamda geniş bir boyut taşımalı ve geliştirmeye çalıştığı ekonomik modelin hayatiyet kazanması için, siyasal sistemin demokrasi yönüne çevrilmesi en doğru tercih olacaktır. Çünkü sadece uygun yatırım ortamının yaratılması yetmez, bir takım siyasal ve hukuksal güvencelere ihtiyaç vardır. Bunu sağlayabilecek unsur da, demokrasidir.
N. Nazarbayev bir konuşmasında Kazakistan’ın siyasetteki tercihine değinirken şöyle demiştir: “Biz demokrasiyi seçiyoruz. Çağdaş dünyada sadece demokratik yönetim şekli halkın gelişimine hak tanıyabilir. “Önce ekonomi, sonra siyaset“ formülünü takip ettik ve meyvelerini topladık. Artık ciddi siyasal reformların zamanı gelmiştir“.
Bu yönde atılan adımların olmadığını söylemek yanlış olacaktır. Siyasi sistemi liberalleştirme odaklı uygulamaların ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. Demokrasinin olmazsa olmazı sayılan sivil toplumun geliştirilmesi konusunda dönüşümler yavaş da olsa sağlanmaktadır. Demokrasi ve Sivil Toplum Ulusal Komisyonunda kabul edilen “2006-2011 yılları arasında Kazakistan Cumhuriyetinde Sivil Toplumu Geliştirme Konsepti“ bu açıdan dikkate şayandır. Konseptin en büyük özelliği, devlet anayasasında belirlenen kurallarına sadakatin vurgulanmasıdır. Bunun yanı sıra, Ombudsman Enstitüsü, Ulusal Konsey ve birçok sivil toplum örgütleri faaliyetlerine başlamıştır.