Rapor (9) ana bölümden oluşuyor.
Temel bölümler ve odaklandıkları konular şu şekilde:
ABD: Trump ile yaşanan dış politika değişimi.
Çin: Küresel düzeni şekillendirme çabaları.
AB: Artan iç bölünmeler ve küresel rolü.
Rusya: Çok kutupluluk arayışında revizyonist hamleler.
Hindistan, Japonya, Brezilya, Güney Afrika: Yükselen aktörler.
Temel argüman:
Çok Kutupluluğa Geçiş ABD'nin küresel liderliği azalırken, dünya düzeni daha fazla aktörün etki sahibi olduğu bir yapıya dönüşüyor. Bu durum küresel yönetişimde fırsatlar sunduğu gibi çatışma riskini de arttırıyor.
Şu ifade dikkat çekici: “Birçok liberal demokraside milliyetçi popülizmin yükselişinin de gösterdiği gibi liberalizme içeriden giderek daha fazla itiraz edilmektedir.“
ABD Trump’ın yeniden seçilmesi, ABD’nin liberal uluslararası düzenin lideri rolünden uzaklaşmasını hızlandırabilir. ABD'nin Avrupa güvenliği konusundaki rolü azalabilir. Bu da NATO ve AB için yeni zorluklar yaratabilir.
Raporun en çarpıcı bölümü Çin analizi
Burayı biraz uzun tutacağım. Rapor, Çin'in çok kutuplu dünya düzeninin en güçlü savunucusu olduğunu ancak bunun arkasında Batı karşıtı bir ajanda olduğunu belirtiyor. ABD’nin Çin’e karşı baskısı artarken, Çin küresel gücünü sağlamlaştırmak için yeni ittifaklar kuruyor. Raporda yer alan "China: Pole Positioning" başlığı, Çin'in küresel güç rekabetindeki konumlanışını anlatan bir metafor olarak kullanılmış. Çin’in küresel rekabette kendisini avantajlı bir konuma yerleştirme stratejisi detaylı bir şekilde ele alınmış. Rapora göre Çin'in askeri gücü hızla artıyor. Rapor, “Çin’in dünyanın en büyük deniz savaş gücüne" sahip olduğunu ve gemi inşa kapasitesinin ABD'nin (230) katı olduğunu belirtiyor. Tek başına Jiangnan Tersanesi, ABD'deki tüm tersanelerin toplamından daha fazlasını üretebiliyor. 2030'a kadar operasyonel nükleer cephaneliğini 1000'den fazla savaş başlığına çıkarması öngörülüyor (s.65). Çin'in ekonomik gücü etkileyici görünüyor. Önümüzdeki 5 yılda küresel ekonomik büyümenin %21'ini oluşturması bekleniyor. 44 kritik teknolojinin 37'sinde dünya lideri konumunda. Nadir toprak elementleri konusunda tekel sayılabilecek bir konumda: Küresel madenciliğin %60'ını ve işlemenin %90'ını gerçekleştiriyor (s.66).
Çin'in Küresel Stratejisi: Statüko mu, Revizyonizm mi?
Çin, resmî söyleminde Batı’nın liderliğindeki uluslararası düzeni değiştirmek istemediğini vurgulasa da, pratikte alternatif bir düzen inşa etmeye çalışıyor. Küresel ticaret, askeri modernizasyon ve teknoloji yatırımlarıyla, ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyor.
Trump ve Çin Rekabeti
Trump’ın ikinci dönemi, Çin üzerindeki baskıyı artıracak gibi görünüyor. Trump, Çin’e yönelik ticari yaptırımları artırarak ekonomik baskıyı derinleştirmeyi planlıyor. Çin ise buna karşılık olarak ABD’li şirketlere yönelik antitröst soruşturmaları, ihracat kontrolleri ve alternatif ticaret yolları geliştirme stratejileriyle yanıt veriyor/vermeye devam edecek gibi görünüyor.
Teknoloji Savaşları: Yapay zekâ, Çipler ve Dijital Rekabet
Yapay zeka ve yarı iletkenler, ABD-Çin rekabetinin en sıcak noktalarından biri. ABD, Çin’in gelişmiş çiplere erişimini engellemek için sıkı ihracat kontrolleri uyguluyor. Çin ise Huawei ve SMIC gibi şirketlerle bağımsız çip üretme kapasitesini artırmaya çalışıyor.
Çin ve BRICS: Küresel Güney’in Yeni Lideri mi?
Çin, ABD liderliğindeki uluslararası finansal kurumlara alternatif oluşturmak için BRICS ve Küresel Güney ülkeleriyle iş birliğini artırıyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, özellikle Afrika ve Latin Amerika’da önemli bir etki yarattı.
Tayvan Gerilimi Tayvan, ABD-Çin ilişkilerinde en büyük kriz noktalarından biri olmaya devam ediyor. Çin, Tayvan’ın bağımsızlık yönünde adımlar atmasını engellemek için askeri baskıyı artırırken, ABD de Tayvan’a silah satışlarını hızlandırıyor. 2025 yılı, Tayvan konusunda yeni gerilimlere sahne olabilir.
Çin ve Rusya: Stratejik Ortaklık mı, Geçici İş Birliği mi?
Çin, Ukrayna savaşı sonrası Rusya’ya ekonomik ve diplomatik destek sağladı. Ancak, Pekin Moskova ile tam anlamıyla bir ittifak kurmaktan kaçınıyor ve kendi çıkarlarını önceliklendiriyor.
ABD-Çin İlişkilerinin Geleceği 2025 ve sonrası için ABD-Çin ilişkilerinde üç ana senaryo öngörülüyor:
Artan çatışma: Tayvan, Güney Çin Denizi ve teknoloji savaşları nedeniyle gerilim tırmanabilir.
Soğuk barış: Rekabet devam ederken diplomasi yoluyla krizler yönetilebilir.
Yeni bir uzlaşma: Küresel ekonomik istikrar için kısıtlı bir iş birliği dönemi başlayabilir.
Raporun diğer bölümlerini kısaca özetlersek şunlar dikkat çekiyor:
Avrupa
AB, artan milliyetçilik ve iç bölünmelerle mücadele ederken, küresel düzende bağımsız bir aktör olmaya çalışıyor. Trump’ın ikinci dönemi, Avrupa’nın güvenlikte daha fazla sorumluluk almasını zorunlu kılabilir. AB'nin durumu "Mükemmel Polar Fırtına" olarak tanımlanıyor. Raporda AB'nin liberal uluslararası düzenin vücut bulmuş hali olduğu ve çok kutuplu dünyada zorlanacağı belirtiliyor (s.71).
Rusya Moskova, "medeniyet devletleri" modeliyle çok kutuplu bir düzen istiyor. Ancak ekonomik yaptırımlar ve Ukrayna savaşı, Rusya’nın uzun vadeli gücünü zayıflatıyor.
Hindistan Hindistan, Çin’den bağımsız bir küresel güç olma yolunda ilerliyor. Çok taraflı diplomasi stratejisiyle ABD, Rusya ve Çin ile dengeli ilişkiler kurmaya çalışıyor. Hindistan bölümünde, ülkenin çok kutuplu dünya düzeninde "köprü" rolü oynamaya çalıştığı ancak Çin'in bölgesel etkisinden endişe duyduğu vurgulanıyor (s.87-93).
Rapor Hindistan için "Modi-fied Status" başlığını kullanmış. Modi'nin Hindistan'ın uluslararası statüsünü "modify" etme (değiştirme) çabalarına ilişki yaratıcı bir başlık.
Sonuç: Dünya nereye gidiyor?
Münih Güvenlik Raporu’nun en dikkat çekici tespiti, küresel düzendeki dönüşümün kaçınılmaz olduğu ancak bu geçişin barışçıl bir şekilde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin belirsizliği.
Çok kutuplu dünyaya geçiş süreci hem fırsatlar hem de ciddi tehditler barındırıyor, fakat mevcut konjonktürde risk ve tehditlerin ağır bastığı görülüyor. Özellikle Çin'in çok kutupluluk söyleminin arkasında kendi hegemonyasını kurma çabası dikkat çekiyor.
Rapor, çok kutupluluğun küresel düzeni daha adil hale getirme potansiyeli taşıdığını, ancak yeni çatışmaları da tetikleyebileceğini vurguluyor.
Raporda BM Genel Sekreteri António Guterres'in 24 Eylül 2024'te BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmadaki şu sözlerine yer verilmiş. Biz de bilgiseli onunla bitirelim:
“Çok kutuplu bir dünyaya doğru ilerliyoruz ama henüz oraya ulaşmadık. Şu anda kutupların belirsiz olduğu bir geçiş dönemindeyiz. Ve bu geçiş döneminde, giderek daha fazla ülke jeopolitik ayrışmaların yarattığı boşlukları dolduruyor ve hiçbir hesap vermeden istediklerini yapıyor."
X: @drhkorkmaz