Her şey, Avrupa gücünün ve Batı ilerlemesinin sembolü olan üç veya dört generalle
başladı ve bugün kimse tam sayılarını bilmiyor. Batıdan gelen bu generaller hala İsrail’in Batı planları çerçevesinde askeri senaryolara sokuyorlar. Mossad’ın başındaki David Mircea’da
Avrupa’daki dış operasyonlardan sorumluydu ve bu dönemde teknoloji şirketleri ile hedefleme
istihbaratı konusunda uzmanlaştı.
İsrail’in bugün sabah İran’a yaptığı saldırılar, Batının savaş anlayışının ve genel olarak
istihbarat doktrin ve uygulamalarında gelinen aşamanın son örneğini oluşturuyor. Bunlara
Batılı diyoruz çünkü bu çalışmalar başta ABD olmak üzere pek çok NATO ülkesi ve İsrail ile
işbirliği içinde geliştirilen ve içinde pek çok askeri/istihbarat teşkilatı ve özel şirketin bulunduğu projelerin ürünü.
Tarihi olarak büyük güçlerin Rus coğrafyasına kara saldırısı için çıkış bölgesi,
Ukrayna’nın batısından Romanya’ya kavis yapan Karpatların kuzeyinde kalan Almanya’nın
doğusundaki Kuzey Avrupa Düzlüğü olmuştur. Coğrafi olarak dünyanın en büyük ülkesi
olmasına karşın bugünkü Rusya, stratejik derinliğini ve küresel çıkarlarını sağlaması için
güvenli sınırlara ve çıkış koridorlarına sahip değildir.
Soğuk Savaş kültürü ile yetişmiş, askeri politika oluşturmak için NATO ve Avrupa Birliği’nin mutfağında çalışmış, BM ve NATO’nun saha operasyonlarında görev almış, uluslararası kurumların kriz yönetimi ve politikalarının gerçek yüzünü iyi bilen biri olarak, son birkaç ayda Trump’la birlikte yaşananlar konusunda oldukça şaşkınım.
Çağımız ısrarla ve neredeyse çaresizce bir dünya düzeni arayışı içindedir. Tarihte tam anlamıyla küresel bir “dünya düzeni” hiç oluşmadı2. Günümüzde düzen olarak kabul edilen sistem, yaklaşık dört yüzyıl önce Batı Avrupa’da, Almanya’nın Westphalia bölgesinde öteki kıtaların çoğu katılmadan gerçekleştirilen bir barış konferansında tasarlandı.
Günümüz dünya düzeninin şekillenmesinde hiçbir ülke ABD kadar belirleyici bir rol oynamamış ve düzene katılımında bu denli ikircikli davranmamıştır. İzlediği yolun insanlığın kaderini şekillendireceğine inanan Amerika, tarihi boyunca dünya düzeninde paradoksal bir rol oynamıştır.
Dünya tarihi oldukça hızlandı. Dünyanın kendi kendini yok edeceği, en azından insan (Homo sapiens) olmanın ya da insanlığın biteceği bir sona doğru hızla gidiyoruz. Karadeliğin kaçamayacağınız girdabındasınız; bu, bir kendi kendini öldürme partisi... İki bin yıldır anlatılan semavi dinlerin sizin gibi konuşan Tanrısı yerine fiziğin tanrısına gidiyoruz.
İnsan hayatı üç önemli kötülük ile şekillenmiştir: Güç arayışı, aç gözlülük ve kıskançlık. İnsanlar, önce gücün ne olduğunu keşfettiler. Güç, başkalarına kendi istediğini yaptırabilmek, hükmetmek demekti. Güç, insanı yoldan çıkartır; mutlak güç (otoriterlik) ise insanı saptırır. Albert Einstein’ın dediği gibi, tarih boyunca güç daima ahlaken düşük insanları cezbetmiştir.
ABD’nin Suriye’de Mart 2011’de başlattığı iç savaşın geçmişi 1940 ve 1950’lere dayanıyor. CIA, 1940’ların sonunda Suriye hükümetine topraklarında bir ABD şirketine petrol boru hattı inşa etmesini istemiş, reddedilince de Batı düşmanı ve Komünist olmakla suçlamaya başlamıştı. CIA ajanları önce Şam’da bazı askeri liderler ile buluşarak darbe yapmayı denediler . CIA’nın Suriye’deki ilk askeri darbe girişimi Mart 1949’da oldu.
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte modern istihbarat teşkilleri radikal değişimler yaşamaya başladılar. Her şey de önce istihbarat askerlerin işi olmaktan çıktı ve CIA’nın kurulması ile birlikte istihbaratın barışta da ihtiyaç olduğu kabul edilmiş oldu. 1952’de Sherman Kent’in kurduğu analiz birimi ile istihbarat çarkı ortaya çıktı ve istihbarat artık bir bilim alanı oldu. Teknoloji alanındaki gelişmeler ise istihbarat teşkillerinin kültürü ve toplama yöntemlerini etkiledi.
İçinde bulunduğumuz dönem askeri güçler bakımından eski yapıların çöktüğü, kimisi kalıcı kimisi geçici olan yeni yapıların ortaya çıkıp hayatta kalabilmek için yarıştığı bir dönemdir. Yeni teknolojiler; silahların menzilini artırmakta, reaksiyon süresini azaltmakta ve insan kapasitesini aşacak şekilde savaş alanının koşullarını değiştirmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) kuranlar Mustafa Kemal Atatürk gibi bir asker değil, zengin iş adamlarıydı. 1773’te Boston Limanı’nda başlayan isyanın (Çay Partisi) nedeni, Fransa ve Hint savaşları nedeniyle kasası boşalan İngiltere’nin kolonilerde çay vergisini artırmasıydı.
Gelecek artık bugün oldu. Günümüz savaşlarında silahlar bir kere ateşlenince kimin nereden ve nasıl vuracağı belli olmayacak, durum hızla tırmanma riski gösterecektir. Füze savaşları ve hassas güdümlü mühimmat kullanımı ile devam edecek ilk dönem farklı platformlar, sensörler ve mühimmat ile desteklenecektir.
İnsanlık tarihi, bir anlamda savaş tarihidir. Tarih boyunca insanlar ne zaman değerli bir
şey bulsalar onun için savaştılar. Osmanlı 1463’de Bosna-Hersek’i işgal ederek kıtanın tek
gümüş kaynağına el koyduğunda; Avrupalılar, para için maden bulmak üzere okyanuslara
açıldılar. 1500’lerde yeni dünyada buldukları altın ve gümüş için, 1800’lerin sonuna doğru da
Afrika altını ve elması için yarıştılar.
Artık, ulusal ya da uluslararası her seviyede güvenliği geçmişin anlayış ve kurumları ile sağlama imkânı zayıflamaktadır. Hızla gelişmekte olan teknolojilerin neden olacağı ekonomik ve toplumsal dönüşümler, uluslararası düzenin de yeni bir çerçeveye yani devletsiz (sınırların olmadığı post-modern) sisteme geçmesini dikte ediyor.
Ortaçağ’ın feodalitesi, kralları, kaleleri ve din baskısından sonra şimdi devlet, aile, kapitalizm, üniversite, sosyal refah, özgürlük ve kurtuluşun yani ‘modernite’nin de dönemi geçiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan uluslararası kurumlar ve güvenlik anlayışı çağımızın güvenlik ihtiyaçlarına gittikçe cevap veremez hale gelmektedir. Artık, ulusal ya da uluslararası her seviyede güvenliği geçmişin anlayış ve kurumları ile sağlama imkânı zayıflamaktadır.