Gıda güvenliği ile biyoenerji üretimi arasındaki ilişki, hem potansiyel faydaları hem de zorlukları kapsayan karmaşık ve çok yönlüdür. Biyoenerji üretimi, enerji güvenliğine katkıda bulunma ve iklim değişikliği endişelerini giderme konusunda katkı sağlamaktadır. Ancak bu aynı zamanda gıda güvenliği açısından da önemli sonuçları beraberinde getirmektedir.
Doğu Akdeniz'de son yıllarda enerji keşfedilmesi bölgesel ve küresel dengelerin gözden geçirilmesine neden olmuştur. Ortak geliştirilen EastMed projesi ile Avrupa kıtasına enerji arzı gerçekleştirilmesi planlanmış, Rusya ise buna alternatif politikalar geliştirmeye çalışmıştır.
Doğu Akdeniz'de son yıllarda enerji keşfedilmesi bölgesel ve küresel dengelerin gözden geçirilmesine neden olmuştur. Bölgenin yeni oluşumlarından biri de enerji alanında iş birliği geliştiren İsrail, GKRY ve Yunanistan ortaklığı olmuştur.
Körfez ülkeleri petrol gelirlerine sahip olana dek, Arap yarımadasındaki ekonomik faaliyetler hac gelirleri, tarım, hayvancılık, yarımada içerisinde kervan ticareti ve sahilde inci avcılığı ile sınırlıydı. 1930’lu yıllardaki ekonomik bunalım nedeniyle hac ve inci gelirlerinde büyük düşüş görülmüştür. Japonya’da başlayan suni inci üretimi, inci üretiminden ve ticaretinden elde edilen gelirlerin iyice düşmesine neden olmuştur.
Konstrüktivist teoriyi bir açıklama aracı olarak benimseyen araştırmacıların başlıca iki amaç güttükleri ileri sürülebilir: oldukça karmaşık bir ilişkiler ağı teşkil eden uluslararası alana dair doyurucu açıklamalar yapmak ve daha “iyi” bir “uluslararası toplum” inşa (construct) etmek.
Yumuşak güç kavramı tanımlanması, net bir çerçevesinin çizilmesi ve üzerinde analizler yapılması en zor olan kavramlardandır. Yumuşak güç askeri ve ekonomik alanlar dışında
Osmanlı İmparatorluğunun ardından Ortadoğu coğrafyası batılı ülkelerin sömürgesi ya da etki alanı haline gelmiştir. Batılı ülkeler etki alanlarında kalan ülkelerdeki mevcudiyetlerini sürekli hale getirmek için “böl - yönet” yöntemini uygulamışlar ve bölgeyi pek çok yapay devlete bölmüşlerdir.
Azad Jammu Keşmir (AJK) Üniversitesi tarafından Muzefferabad’da düzenlenen “Küresel Gelişmeler Perspektifinde Uluslararası Keşmir Kongresi” isimli etkinlik için davetiye aldığımda bunun benim için sıradan bir bilimsel etkinlik olacağını düşünmüştüm.
Tunus’ta başlayan ve Mısır başta olmak üzere tüm Ortadoğu ülkelerini etkisi altına alan değişim rüzgârı bölge ile ilgili siyasi aktörleri ve yazarları şaşkınlığa uğratmış gözüküyor.
Soğuk Savaş döneminde küresel ve bölgesel ölçekte kendine biçilen rolü izlemekten öte pek fazla bir şey ifade etmeyen Türk dış politikası Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte bir durgunluk ve farklı ideolojik bakış açıları arasında gidip gelen bir manzara arz etmiştir.
Osmanlı’nın modern diplomasi ile tanışmasından itibaren imparatorluğun çöküşüne dek üç farklı ideoloji hakim olmuştur: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Aslında bu üç düşünce akımından her birinin imparatorlukta etkili olmasının tek bir temel nedeni bulunmaktaydı: pragmatizm, yani dağılmakta olan imparatorluğu bir arada tutma ve bunalımı aşma ihtiyacı.
Pakistan nükleer güç olmanın yanında Orta Asya, Ortadoğu ve Hint Okyanusu üçgeninde önemli bir bağlantı noktası olması itibariyle stratejik bakımdan son derece önemli bir konumda bulunmaktadır.
On yıl önce disiplinsiz bir karmaşa ve kargaşa ülkesi niteliğinde olan Rusya, bu gün aşırı disiplinin hâkim olduğu ve özgürlüklerin kısıtlandığı, tüm yetkilerin Kremlin’in elinde toplandığı bir ülke haline gelmiştir. İçerde siyasi disiplini bir dereceye kadar sağlayan ülke SSCB’nin dağılması sonrasında Kafkaslarda ve Orta Asya’da ortaya çıkan güç boşluğunu yeniden doldurma yolunda önemli mesafe kat etmiştir.
Seçim propagandalarında ve tartışma programlarında Ortadoğu’nun geniş yer bulmasına rağmen ABD başkan adaylarının, bölgenin önemli sorunlarına temas etmekten kaçınmaları dikkat çekmektedir.
Bazı batılı yorumcular petrol fiyatları ile demokratik özgürlükler arasında ilgileşim kurmaya çalışmaktadırlar. Bu yorumcular İran’da Ahmedinecad, Rusya’da Putin, Venezüella’da Chavez gibi otoriter liderlerin iktidara gelmesi, Nijerya devlet başkanının görev süresini uzatmaya çalışması,
ABD ekonomisinde görülen aksaklıklarla birlikte tüm dünyada hammadde fiyatlarında büyük artışlar yaşanmıştır. Fiyat artışında başta gelen hammadde petrol olmuş, petroldeki fiyat artışı başta gıda maddeleri olmak diğer ürünlerdeki fiyat artışlarını tetiklemiştir.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği,İran’da islami bir devrimin gerçekleştirildiği, Mısır ve İsrail arasında Camp David anlaşmasının imzalandığı, 1973 petrol kriziyle birlikte dörde katlanan petrol fiyatlarının düşüşe geçtiği bir ortamda kurulan Körfez işbirliği Konseyi (K‹K) dışarıda İran ve Irak gibi tehditlere birlikte karşı koymayı...
Irak’ın işgal edilmesinin ardından geçen sürenin beşinci yılını henüz doldurduğu günlerde, ABD Devlet Başkan Yardımcısı Dick Cheney Türkiye başta Türkiye ve Irak olmak üzere, Ortadoğu ülkelerine bir ziyaret gerçekleştirdi. ABD başkanlık seçimlerinin yaklaşmakta olduğu ve konu ile ilgili tartışmaların kızıştığı bir dönemde yapılan ziyaret, Afganistan sorunu, Irak’ın güvenliği,
ABD Başkanı Bush sekiz yıl süren başkanlığı döneminde ilk –ve muhtemelen son- kez Suudi Arabistan’ı ve diğer bazı Körfez ülkelerini ziyaret etti. Bush’un Körfez ülkeleri ziyareti Mısır, İsrail ve Filistin gibi ülkeleri de kapsayan daha geniş Ortadoğu ziyaretinin bir parçasıydı.
Son zamanlarda, Irak’ta görev yapan ABD’li yetkililer Lavrence’ın şu sözlerini her fırsatta tekrar ediyorlar: “Bir şeyler yapmak için kendi kendinize çok fazla çaba harcamanıza gerek yok; sizin mükemmel biçimde yaptığınız şeyleri bile Araplar sizden daha iyi yapar.