Cooley’in verdiği İsrail örneği bugün, İran bağlamında, uluslararası kamuoyunda tartışılmakta olan Kitle İmha Silahlarının (KİS) yayılmasına neden olan faktörlerin tahlil edilmesi için önemli bir argüman oluşturmakta.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve UNDP’nin birlikte düzenledikleri 11 Mayıs 2006 günü Ankara Dedeman Otel’de gerçekleşen "İklim Değişikliği Sözleşmesi Çerçevesinde Enerji Sektörü" konulu konferansta yapılan sunumlar:
Irak'ın yeniden yapılandırılması sürecinde 15 Ekim 2005 tarihinde gerçekleştirilen anayasa referandumunun ardından, kabul edilen anayasa metninin Irak'ın geleceğine olası etkileri konusunda tartışmalar başlamıştır.
Gelişmekte olan yeni süreç içerisinde bölgenin değişik ülkelerinde yaşayan ve Türkiye ile kültürel, dilsel, dinsel ve benzeri bağları bulunan toplumlarla bir işbirliği platformunun oluşturulması gelecekte karşılıklı çıkarların korunması açısından önem taşımaktadır. Bu maksatla, böyle bir platforma zemin hazırlayacak ve bölge ülkelerinden gelecek katılımcılarla birlikte gerçekleştirilecek “Kısa Süreli Eğitim ve Etkileşim Projesi” hazırlanmıştır.
Nijer; Batı Afrika’da, Cezayir’in kuzeydoğusunda yer almaktadır ve Benin, Burkina Faso, Çad, Libya, Mali ve Nijerya ile komşudur. Batı Afrika’da en geniş topraklara sahip olmasına rağmen en az nüfusa sahip olan ülke konumundadır. Nijer, 3 Ağustos 1958’de Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış ve Cumhuriyet ile idare edilen bir ülkedir ancak, Fransa’nın siyasi ve ekonomik baskısı altında bulunmaktadır.
Bugün üzerinde durmaksızın hâkimiyet mücadelesi verilen bu topraklar, bin yıllar önce de aynı mekânda beraber yaşayan iki halk tarafından bir türlü paylaşılamamıştır. Geçmişe uzandığımızda, karanlık çağlardan itibaren Yahudilerin bu alanda yaşadıklarını, medeniyetler kurmuş olduklarını görürüz. Filistin bölgesinde bu dönemlerden günümüze kadar kalmış olan insan fosilleri incelendiğinde, içlerinde Yahudilere de ait olan kalıntılar bulunmuştur.
Nitekim ABD’nin Irak’a askeri müdahalesi sonrasında bölgede ortaya çıkan belirsiz ortam ve İran’ın nükleer programı ile gerginleşen ABD-İran ilişkilerinin gündemde olduğu döneme rastlayan İran 9. dönem Cumhurbaşkanlığı seçimleri İran halkının önceliklerini ve tam olarak ne istediklerini yansıtması açısından büyük bir önem arz etmiştir.
Bu nedenle bu saldırıları sadece 11 Eylül sonrası dönemin koşulları çerçevesinde ve bu dönemde dünya genelinde ciddi bir tehdit olarak algılanan terörizm sorunu kapsamında değerlendirmek yetersiz kalacaktır. Sağlıklı bir analiz yapabilmek için daha öncesine gitmek,
İnsan haklarının geçmişini aslında ilk insandan başlatmak mümkündür. Çünkü, insan hakları, insanla birlikte varolmuştur. Yaşam hakkı, beslenme hakkı, yerleşme hakkı, ifade ve ibadet özgürlüğü, ilk sahip olunan haklardan bazılarıdır. Daha sonra insanlar topluluk halinde yaşamaya, şehirler kurmaya başladığında yeni haklar ortaya çıkmıştır.
Dünyadaki üretimin üçte birini gerçekleştiren Çin’de ekonomik liberalleşme 21.yy’ a damgasını vuran en önemli gelişmelerden birisidir. 1970’li yılların sonuna kadar dünya ticaretindeki payı %1’in altında seyrederken bu oran 2004 yılında %6’ya ulaşmıştır.
Irak’ta hala ABD askeri gücünün bulunmasının yanlış olmadığını, aksine bu gücün Iraklılara bağımsızlık ve demokrasi için yardım ettiğini belirten Bush, bu ülkeden çıkmak için kesin bir tarih söylemedi. Bu da aynı, AB’nin Türkiye için müzakerelerin ucunu açık bırakması gibi bir durum olarak görünüyor. Ama dünya kamuoyunun tepkisini çekmemek ve halkın desteğini arttırmak için bu, üstü kapalı olarak geçiştirildi.
Türkiye ise, gerek 1955’teki Bağdat Paktı tecrübesi, gerekse böyle bir paktın Araplar arasında daha düşünce aşamasında iken bölünmeye yol açması nedeniyle “İslam Birliği” fikrine temkinli yaklaşmıştır.
Diğer bir ifade ile 3’üncü maddede sayılan kuvvet kullanma örneklerinin BM Şartı’nın 51’inci maddesi anlamında silahlı bir saldırı niteliğindedir. Bir devletin meşru savunma hakkını kullanabilmesi için silahlı saldırının gerçekleşmesi 51’inci maddeye göre zorunludur.
İkinci Rus- Çeçen savaşı başladığında Gürcistan hava sahasında uçan Rus uçakları Gürcistan’da var olan endişeleri daha da artırdı. Bu uçaklar Gürcistan topraklarında yaklaşık olarak 20 km kadar içerilere girmeye başlamışlardı.
Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi hem savaş alanını genişletmiş, hem de Ortadoğu’nun tarihini büyük ölçüde değiştirmiştir. Ortadoğu’nun geleceği, savaşa katılan güçler arasında bir pazarlık konusu haline gelmiştir. İngiltere, petrol kuyularının güvenliği için Mezopotamya’yı işgal etmiş ve Arap ayaklanmasını desteklemiştir.
8 yıldır reformcu Cumhurbaşkanı olarak bilinen Hatemi’nin ardından İran içerisinde siyasi ve ekonomik gelişmeler arasında bir uyuşmazlık ortaya çıkmıştır. Hatemi, sivil toplum sloganıyla 8 sene önce Cumhurbaşkanlığına seçildi. 8 sene sonra onun devamı olarak bilinen Muin’in düşük oy alması, reformist söylemlerin İran içerisinde kriz ile karşı karşıya geldiğini göstermektedir.
14 Şubat’ta Hariri’nin öldürülmesiyle ABD önderliğindeki uluslararası camianın siyasi ve diplomatik baskısına maruz kalan Beşşar Esad Suriyesi, Nisan sonunda askerlerinin tümünü Lübnan’dan çektikten sonra çok kısa bir dönem rahatlama imkânı bulduysa da Mayıs başında ortadan kaybolan
Konuya girmeden önce, kısaca Özbekistan’ın sosyal ve demografik yapısından bahsetmekte yarar var. Özbekistan, nüfusu yönüyle Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında ilk sırayı alır ve artış hızı böyle devam ederse, 2010 yılına gelindiğinde 32-36 milyona ulaşacaktır. Özbekistan’ın, son belirlemelere göre, 26.8 milyon olan nüfusunun %80’ini Özbekler, %5.5’ini Ruslar, %5’ini Tacikler, %3’ünü Kazaklar, % 2.5’ini Karakalpaklar, %1.5’ini Tatarlar ve %2.5’ini de diğerleri oluşturmaktadır.
Küreselleşme süreciyle birlikte ulus devletin yapısında ve işleyişinde meydana gelen önemli değişiklikler şöyle özetlenebilir:
- Küreselleşme sürecinde devletler arasındaki etkileşimin şekli değişti. Hükümetler arasındaki ilişki modeli, toplumlara ve uluslararası örgütlere kaydı.
Amerikanın Çin’e karşı sergilediği bu tutumu, Çin’i kendi sanayini korumak amacıyla başka ülkelerin ihracatını engelleyici politikalar geliştirmekle suçlayan bazı Avrupa Birliği ülkeleri takip etmiştir. Gerçekte, tekstil kotalarının kaldırılmasının ülkeler üzerindeki etkisi farklı seviyelerde olmuştur; ABD’nin Çin ile olan dış ticareti 2004 yılında 162 milyar dolar açık vermiştir.
Öcalan’ın iç hukuktaki yargılama sürecinde her şey gözlerimizin önünde cereyan etmişti. O süreçte yapılan yanlışların hiç birisi -en azından insan hakları hukuku uzmanları için- bir bilinmez değildi. Bugün siyasal toplum, gözlerimizin önünde bir başka yanlışa sürüklenmekte. Sorunun nasıl çözümlenebileceği bütünüyle ortada iken siyasal toplum yanlış bir yola girmek üzere.
Buna bağlı olarak da Türk hükümeti –istese de istemese de- soykırım iddiları konusunda adım atmak zorunda kaldı. Sonraki aşamalarda belki de bazı tavizler vermek zorunda kalacak veya AB içinde Türkiye’nin tam üyeliği aleyhinde bir tutum içinde olanlara somut kozlar verecek.
Ulus-devlet merkezli uluslararası sistemin hakimiyetini sürdürmesi sözü geçen sürekli nitelikli bir UCM fikrinin gerçekleşmesinin önündeki diğer engel olmuştur. Egemen ulus devletler, genel olarak kabul gören bu fikrin gerçekleşmesi durumunda ulusal çıkarlarının nasıl etkileneceğini tam olarak kestiremedikleri için olsa gerek UCM konuusnda somut adımlar atmaktan kaçınmışlardır.
Geçtiğimiz pazar günü (8 Mayıs) Cezayir’de binlerce kişinin katıldığı toplu bir yürüyüş yapıldı ve Fransa sömürgecilik döneminde yaptıklarından dolayı kınandı. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Boutiflika Fransa’nın 1945’teki Setif katliamı için özür dilemesini istedi. Fransa Dış İşleri Bakanı Michel Barnier özetle bu tür acı hatıraların gün yüzüne çıkarılmasının iki ülke ilişkilerine zarar vereceğini (!), arşivlerin açık olduğunu ve tarihçilerin araştırmalar yapabileceğini söyledi.