Küresel meselelerin yalnızca büyük güçlere odaklandığı dönem sona eriyor. Tek bir dramatik olayla değil, dünya genelindeki güçlerin istikrarlı ve sessiz bir şekilde yeniden dağıtılmasıyla. Bu değişim hiçbir yerde Orta Asya’dan daha belirgin veya daha şaşırtıcı değil. Orta Asya (Kazakistan, Kırgızistan Cumhuriyeti, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) yıllarca bir satranç tahtası, bir geçiş bölgesi, bir çevre olarak algılanıyordu. Bugün ise bambaşka bir şeye dönüşüyor: ayrıcalıklı orta sınıf güçlerin bir kümesi.
Orta Asya’nın orta büyüklükteki güçlerinin yükselişi, bizi “büyük güç rekabeti“nin ne anlama geldiğini yeniden düşünmeye zorluyor. Bu bölgedeki beş ülke, her biri kendi tarzında, artık bölgesel dinamikler tarafından şekillendirilmek yerine, onlar bölgesel dinamikleri şekillendiriyor. Artık kendilerini büyük komşuları Rusya ve Çin’in çıkarlarına göre görmüyor veya tanımlamıyorlar; bunun yerine, öncelikle kendi çıkarlarına hizmet eden ikili ve koordineli bölgesel gündemler izliyorlar.
Orta Asya’nın Olgunlaşması
Bölgedeki her ülke, Washington, Moskova, Pekin, Brüksel, Ankara ve Tahran gibi küresel başkentlerle açık iletişim kanalları sağlayan bir tür “çok vektörlü“ diplomasi uyguluyor. Siber bağlantı, güvenlik, su yönetimi ve çevre güvenliği gibi kritik bölgesel konulara küresel ilgi çekmek için düzenli olarak forumlar düzenliyorlar. Kendilerini olgunluk çağında görüyorlar.
Rusya’nın Ukrayna’yı ikinci kez işgal etmesiyle, ortaya çıkan uluslararası yaptırım rejimi, Orta Asya’nın Rus topraklarından geçen kuzey ulaşım koridoruna erişimini fiilen kapattı. Bu durum, bölge ticaretinin büyük bir kısmını sekteye uğrattı. Ortaya çıkan ekonomik aksaklıklar, Orta Asya liderlerini Darwinci (evrimsel) kararlar almaya, ticari stratejilerini yeniden yönlendirmeye ve diplomasilerini uyarlamaya zorladı.
Beş Orta Asya ülkesi, Azerbaycan ve Gürcistan ile birlikte, alternatif ticaret rotaları geliştirmek, altyapı iyileştirmeleri uygulamak ve yük taşımacılığını hızlandırmak için iş birliği mekanizmaları benimsemek üzere hızla çalıştı. Ortaya çıkan Orta Koridor, Çin ve Avrupa’yı Orta Asya, Hazar Denizi ve Kafkaslar üzerinden birbirine bağlayan, hızla büyüyen bir Trans-Hazar güzergahıdır.
Strateji Olarak Orta Koridor Altyapısı
Dört yıl önce lojistik bir uyum olarak başlayan süreç, stratejik bir yeniden yönelime dönüştü. Hazar ve Karadeniz’i birbirine bağlayan Orta Asya, Avrasya’nın tam merkezinde bir enerji ve ulaşım merkezi haline geliyor. Merkezi coğrafi konumlarından yararlanan Orta Asya başkentleri, bölgesel ulaşımı ve dolayısıyla uçsuz bucaksız bozkır ekonomilerini kontrol etmek isteyen büyük komşularına karşı avantaj sağlıyor.
Ancak, Orta Koridor üzerinden küresel pazarlara doğrudan erişim sağlayarak, bölge ekonomileri, Pekin ve Moskova ile kendi şartlarında iş yapan, bağımsız tedarik zincirleri ve ekonomik gerçeklikler yaratıyor. Bu ülkeler artık kendilerini rekabetin kırılgan nesneleri olarak değil, rekabetin yükselen hakemleri olarak görüyorlar.
Orta Asya ülkeleri, gümrük reformlarını koordine etmek, limanlar inşa etmek, ticaret akışlarını dijitalleştirmek ve kendilerini doğrudan Avrupa ve Hint-Pasifik’e bağlamak için Güney Kafkasya’daki komşuları, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Türkiye ile ortaklık kurdu. Orta Koridor artık sadece bir ticaret yolu değil. Bir egemenlik koridoru haline geliyor; orta güçlerin altyapıyı stratejik bir araç olarak nasıl kullanabileceklerinin bir sembolü. Astana, Taşkent ve bölgenin diğer başkentleri, pazar erişimini iyileştirmek için önemli küresel yatırımlar çekerek, bağlantının güç olduğunu öğrendiler.
Bloklardan Ağlara
Bu dikkat çekici dönüşüm, çok taraflılıkta daha geniş bir evrimi yansıtıyor. On yıllar boyunca uluslararası iş birliği, merkezinde büyük bir güç ve diğer devletlerin tekerlek telleri olduğu bir çark olarak tanımlanıyordu. Günümüzde ise, nüfuz, otorite ve güç daha yatay bir şekilde aktıkça bu yapı değişiyor. Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Rusya, Avrupa Birliği ve dünyanın geri kalanının ilişkisel yeniden yapılanmalara uğramasıyla oluşan boşlukta, orta güçteki devletler arasında geleneksel ilişkileri parçalayan yoğun ve örtüşen ortaklıklar oluşuyor. Sonuç olarak, artık bir çarktan ziyade bir ağda yaşıyor gibiyiz.
Küçük, odaklanmış, devletler arası ortaklıkların yaygınlaşması, küresel ilişkilerin bu yeni biçimini yansıtıyor: pragmatik, esnek ve duruma bağlı. Bu durum, “Bloklar“dan ziyade, ağları dengelemekle ilgili. Orta Asya bu konuda özel bir örnek. Bölgeyi çok çeşitli ülkelerle ayrı ayrı bağlayan bir dizi iş birliği çerçevesi (C5 1 formatı gibi) aracılığıyla Orta Asya, geleneksel çok taraflılıkla etkileşim kurmak ve bundan faydalanmak için benzersiz anlaşmalar ve mekanizmalar oluşturdu. Bu çerçeveler, bölge liderlerini ortaklıkları dengeleme, ittifakları ve ticareti çeşitlendirme arayışında küresel akranlarıyla şahsen buluşturan güçlü bir zirveyle destekleniyor.
Değişim Laboratuvarı
Türk Devletleri Teşkilatı üyeliği, Orta Asya’yı kültürel diplomasi ve ticaret yoluyla Batı’ya bağlamaktadır. Kuşak ve Yol Projesi (BRI) gibi diğer çeşitli iş birliği platformları, Çin ve Rusya ile bölgesel koordinasyonu hâlâ sağlamlaştırmaktadır, ancak (Şanghay İşbirliği Örgütü ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nde görüldüğü gibi) Orta Asya’nın katılımı, yalnızca Moskova veya Pekin’in değil, bölgenin kendi çıkarlarının da somut bir şekilde ele alınması pahasına gerçekleşmektedir. Bu anlamda Orta Asya, büyük güç politikalarının bir çevresi değildir; küresel nüfuz konumuna yükselmesi, onu çok taraflılığın (kutupluluğun) geleceği için bir laboratuvar haline getirmektedir.
Ancak bu yeni siyasi ortamda hem umut hem de tehlike var. Orta Asya’nın hemen batısında, Güney Kafkasya’da, bugün asıl zorluk savaşı sona erdirmek değil, savaştan sonra kalıcı bir barış inşa etmek.
2020 Dağlık Karabağ çatışması, ister Rus barış gücü ister Batılı arabulucular olsun, dış güçlerin ancak bir yere kadar yapabileceğini gösterdi. Ermenistan ve Azerbaycan, dış müdahalelerden büyük ölçüde kaçınarak, kendi inisiyatifleriyle kalıcı istikrar sağlamaya çalışarak birbirleriyle uzlaştılar.
Aynı ders Orta Asya için de geçerli. İmtiyazlı orta düzey güçler yeni sorumluluklar taşıyor: anlaşmazlıkları yönetmek, iş birliği yapmak ve yeni istikrarsızlık kaynaklarını önlemek. Egemenlikleri, yalnızca büyük güçler arasında değil, aynı zamanda birbirlerinin de dengelenmesiyle güçleniyor.
Orta Asya’nın Çok Kutuplu Yamalı Örtüsü
Bu bölgesel özgürlük, Asya genelindeki daha büyük bir hikayenin parçası. Kıta genelinde, orta güçlerin (örneğin Hindistan, Japonya, Endonezya, Vietnam, Güney Kore ve şimdi de Kazakistan ve Özbekistan) bir araya gelerek, denge kurmaya, dengelemeye ve yeniliklere odaklandığını görüyoruz.
Her biri stratejik özerklik peşinde ve hiçbiri taraf seçmek istemiyor. Yeni çok kutuplu Asya işte böyle görünüyor: bir bağlılık ekseni değil, bir ilişki karmaşası.
Ancak aşırı stratejik özerkliğin, çok kutuplu ama çok taraflı olmayan bir ortam yaratma riski de vardır. Ortak kuralları olmayan, kalabalık ve çekişmeli bir komşu ülke grubunu düşünün. Orta Asya, bu noktada da devletlerin çok vektörlü diplomasinin ilkeli ve felç edici olmadığını, izolasyon olmadan özerkliği koruyabileceğini gösterdiği bir model sunmaktadır.
Değişen Bir Düzen İçin Dört Ders
Kuzey Amerika, Avrupa, Doğu Asya ve küresel kurumlara liderlik etmeye uzun zamandır alışmış diğer bölgeler için, Orta Asya gibi orta güç ülkelerini anlamaya çalışırken dikkate alınması gereken dört husus vardır.
Birincisi, büyük güçler ile küçük devletler arasındaki eski ayrım artık geçerli değil. Aralarında, küresel rekabetin nasıl şekilleneceğini giderek daha fazla belirleyecek olan, giderek büyüyen bir orta sınıf aktörler yer alıyor.
İkincisi, orta güçteki ülkelerin direktifler yerine diyalog yoluyla sürece dahil edilmesi gerekiyor. C5 1 veya AB’nin Küresel Girişimi gibi ortaklıklar, ancak yerel aktörlere saygı gösterip ortaklık içinde çalıştıklarında başarılı olacaktır.
Üçüncüsü, bağlantı bir strateji olarak ele alınmalıdır. Demiryolu hatları, limanlar ve dijital koridorlar teknik projeler değil; devlet yönetiminin yeni araçlarıdır.
Dördüncüsü ve son olarak, artık çevreleme/kuşatma düşüncesinin ötesine geçme zamanı. Orta Asya’nın yükselişi sadece Çin veya Rusya’yı dengelemekle ilgili değil. Aynı zamanda dünyanın orta bölgelerinde egemenlik iddia etmekle de ilgili.
Bu, aslında, orta güç ülkelerinin kendilerini artık büyük güç rekabetinin nesnesi olarak görmedikleri, bunun yerine kendi oluşturdukları politikalarla tanımladıkları, kendi kaderini tayin etme konusunda sessiz bir devrimdir. Yeni bir öz algıyla birlikte, büyük güçlerden önemli nüfuza, büyük ekonomilere ve genellikle daha fazla hareket esnekliğine sahip ülkelere doğru fiili bir dengelenme gelir.
Orta Asya’nın bu gruba yükselişi, kısmen, oldukça rağbet gören stratejik mineraller ve nadir toprak elementleri bakımından engin rezervlerinin yanı sıra jeostratejik konumuyla da desteklenmektedir.
İttifakların Mağdurlarından Yazarlarına
Günümüzde ağlar, ortaklıklar ve yeni kazanılan güvenilirlik sayesinde güçlenen stratejik bir serbestleşme çağına giriyoruz. Bu durum, orta ölçekli güçleri, özellikle de Orta Asya güçlerini, düzenin geleceği için vazgeçilmez kılıyor. Pragmatik kalabilecek kadar küçükler, ancak önemli olabilecek kadar da büyükler. Rekabetin kurbanları olarak değil, iş birliğinin yaratıcıları olarak, çok merkezli bir dünyada yol almayı öğreniyorlar.
Yükselişleri, bizi büyük güç rekabetinin ne anlama geldiğini yeniden düşünmeye zorluyor. Dünyanın ağırlık merkezi değişiyor, yayılıyor ve düzleşiyor; Atlantik’ten Hazar’a, Hazar’dan Pasifik’e. Şimdiki zorluk, bu gerçeği yansıtan, yalnızca geçmişin büyük güçlerini değil, aynı zamanda geleceğin orta güçlerini de tanıyan bir çok taraflılığı benimsemektir.
------------------------------------------------
Dr. Eric Rudenshiold, Trump ve Biden dönemlerinde dört yıl boyunca ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Asya Direktörü olarak görev yaptı. Halen Hazar Politika Merkezi’nin Washington ofisinde Kıdemli Üye olarak görev yapmaktadır.
(nationalinterest.org)