Uluslararası politikadaki etkinliğini güç geçtikçe daha yakından hissettiren Afrika, ekonomik ve siyasi açıdan önde gelen aktörlerle bu alanlardaki ilişkilerini hızla geliştirmektedir. Afrika’nın sahip olduğu potansiyelin farkında olan ve bölgedeki gelişmeleri dikkatle takip eden dış güçler, geçmişe oranla kıta ülkeleriyle daha kapsamlı ve üst düzey ilişkilere sahip olmaya yönelik politikalar izlerlerken, artık ilişkilerini siyasal ortaklık çerçevesinde tanımlamaktan çekinmemektedirler.
Günümüzde Afrika’nın en önemli ekonomik partneri olan AB, yatırım ve kalkınma yardımları konularında kıtadaki etkinliğini arttırmaktadır. Şüphesiz AB’nin bu etkinliğini sürdürebilmesi, ikili ilişkilerin siyasal ve kültürel açıdan da güçlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Portekiz’in başkenti Lizbon’da 7–9 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen Avrupa Birliği- Afrika Birliği Zirvesi, 2000 yılındaki Kahire Zirvesi’nin ardından Hükümet ve Devlet Başkanları düzeyindeki 2. Zirve olma özelliğini taşımaktadır. Tıpkı 2000 yılındaki ilk Zirve’de olduğu gibi yine Portekiz’in dönem başkanlığında, bu kez yeni AB üyelerinin de katılımıyla yedi yıl aradan sonra bir araya gelen taraflar, benzer sorunları masaya yatırırlarken, Zirve’ye 27 AB üyesi ülkenin temsilcileri, Avrupa Komisyonu, AB Konseyi Sekretaryası, Afrika Birliği üyesi 52 ülke, Fas Krallığı, Afrika Komisyonu ve BM Sekretaryasının yanı sıra gözlemci sıfatıyla Türkiye’nin de aralarında yer aldığı Hırvatistan ve Makedonya gibi AB’ye aday ülkelerle her iki kıtanın dışında yer alan Kanada, Japonya, Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi Afrika kıtasıyla yakın ilişkileri bulunan ülkeler katılırken, ABD’nin Zirve’de yer almaması dikkat çekti. Toplantıya Türkiye’yi temsilen katılan ve bazı AB ülkelerinin liderleriyle Türkiye’nin birliğe tam üyeliği ve Afrikalı liderle de 2008 yazında icra edilmesi planlanan Türkiye- Afrika Zirvesi’ne ilişkin bir dizi ikili temaslarda bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Dışişleri Bakanı Ali Babacan eşlik etti.
Dikkat çeken hususlarından birisi de tıpkı ilkinde olduğu gibi Zirve’nin yine Portekiz’in dönem başkanlığına rastlamasıdır. Tarihte Afrika’daki sömürgeci devletlerden biri olarak bilinen Portekiz, günümüzde Afrika kıtasıyla sahip olduğu yakın ilişkileri birlik gündemine bir kez daha taşımak suretiyle Afrika ülkeleri nezdindeki önemini ve etkisini şüphesiz daha da arttırmıştır. Portekiz’in AB dönem başkanlığını Almanya’dan devraldığı 1 Temmuz 2007 tarihinde belirlediği hedeflerden birisi de AB’nin dünyadaki rolünün güçlendirilmesi olurken, bu hedeflerin başında da Afrika gelmektedir. AB’nin Kalkınma ve İnsani Yardımlardan Sorumlu Komisyon Üyesi Louis Michel ikili ilişkileri zorunlu ortaklık olarak değerlendirmiştir.
Portekiz’in yanı sıra Zirve’de Afrika cephesinden öne çıkan devlet ilk Zirve’ye ev sahipliği yapan Mısır olmuştur. Ayrıca Mısır, Lizbon Zirvesi’nin hemen öncesinde 5 Aralık tarihinde Sharm El- Sheikh’deki Afrika- AB Bakanlar Toplantısı’na da ev sahipliği yaptı. Zirve sonunda yayınlanan bildiride de Mısır’ın ve Devlet Başkanı Mübarek’in ikili ilişkiler konusunda son derece aktif ve yapıcı bir rol oynadığı belirtildi.
7 Aralık Cuma akşamı verilen resepsiyonun ardından 8 Aralık’taki açılış oturumunda toplam 80 ülkenin liderlerinin yanı sıraikiörgütün Komisyon Başkanları ve BM Genel Sekreteri birer konuşma yaparken, basına kapalı olarak gerçekleştirilen üç oturumun ardından sonuç konuşmaları, belgelerin onaylanması, kapanış oturumu ve ortak basın toplantısıyla Zirve sona erdi. Zirve’nin ana temalarını yönetim ve insan hakları, barış ve güvenlik, göç, enerji ve iklim değişikliği, ticaret, altyapı ve kalkınma konuları oluşturdu.
Kahire Zirvesi’nden Lizbon Zirvesi’ne uzanan yedi yıllık sürece bakıldığında her iki örgütte de önemli gelişmeler yaşandı. 2000 yılındaki Zirve’de 15 üye ülkenin bulunduğu AB, 2004 ve bu yılın başındaki genişlemelerle birlikte 27 üyeli bir örgüte dönüşürken, 1963 yılında kurulan Afrika Birliği Örgütü, 2002 yılından itibaren “Afrika Birleşmelidir“ sloganıyla Afrika Birliği’ne dönüşmüş, 2001 yılında ise örgütün ekonomik politikalarına yön veren NEPAD (Afrika’nın Kalkınması için Yeni Ortaklık) oluşturulmuştur. 2005 yılında ise AB kendi Afrika Stratejisini benimsemiştir. Bu stratejiyle AB üyeleri arasında ortak bir çerçeve oluşturulması amaçlanmakta ve aynı zamanda Afrika’nın kalkınmasının AB’nin siyasal önceliklerinden biri olduğu kabul edilmektedir.
Lizbon Zirvesi aslında bir bakıma başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere Afrika kıtasına ilgi duyan diğer dış güçlerin artan etkilerine karşı AB’nin kıtadaki etkisini bundan sonra daha fazla hissettireceğine dair bir mesaj niteliği de taşımaktadır.
Zirve; İngiltere, Fransa ve Almanya gibi önde gelen AB üyesi ülkelerin birliğin çatısı altında ortak bir Afrika politikası geliştirmeye yönelik çabaları açısından da büyük önem arz etmektedir.
Kahire’den Lizbon’a süregelen süreçte yaşanan gelişmeler ve 2005 yılında AB’nin benimsemiş olduğu Afrika Stratejisi, ilişkilerin gelişimi bakımından önem arz ederken, günümüzde artık siyasal ortaklığa yönelik bir stratejiye ağırlık verildiği gözlenmektedir.
AB’nin Afrika Stratejisi üç temel ilkeye dayanmaktadır:
— İyi yönetimin, hukukun üstünlüğünün, barış ve güvenliğin kalıcı olarak tesis edilmesi,
— Bölgesel entegrasyon, ticaret ve karşılıklı bağımlılık, ekonomik büyümenin teşvik edilmesi için gerekli olan faktörlerdir.
Her iki Zirve’nin de başta ele alınan konular olmak üzere oldukça fazla sayıda ortak noktası bulunmaktadır. 3–4 Nisan 2000’de düzenlenen Kahire Zirvesi’nin sonunda Kahire Deklarasyonu ve Kahire Eylem Planı imzalanmıştır.
Kahire Eylem Planı, genel olarak Afrika ülkelerinin çok taraflı sorunlarının çözümüne yönelik öneriler sunarken, bu hususları şu şekilde sıralamak mümkündür:
— Bölgesel ekonomik işbirliği ve entegrasyon,
— Afrika’nın dünya ekonomisine entegrasyonu,
— Özel sektörün gelişimi ve yatırımların arttırılması,
— Altyapı sorunlarının çözümü ve endüstrinin gelişimi,
— Kalkınma çabalarına ve teknolojik gelişmelere yönelik araştırmalara ağırlık verilmesi,
— Kıta ülkelerinin artmakta olan yüksek miktarlardaki dış borçlarının azaltılması,
— Göç ve mülteci sorunlarının önlenmesi,
— Yabancı düşmanlığının engellenmesi,
— Kıtada barışın tesisi ve çatışmaların önlenmesi,
— Sürdürülebilir kalkınmanın tesisi ve yoksulluğun azaltılması,
Kahire Zirvesi, AB ile Afrika arasında daha yapısal bir siyasal diyalog kurulması açısından önemli bir girişim olmuştur. Söz konusu Zirve’nin ardından her iki tarafın yönetici memurları ve bakanları düzenli toplantılar vesilesiyle bir araya gelmeye başlamışlardır. 2001’de NEPAD’ın oluşumunun da bu sürece olumlu yansımaları olmuştur.
Lizbon Zirvesi’nde günümüzde Afrika ve Avrupa başta olmak üzere dünyayı etkileyen köklü değişimler göz önünde bulundurulurken, uzun vadede siyasal ortaklık, ciddi küresel sorunlar üzerinde ortak bir çalışma için gerekli araçların tedarik edilmesi, yeni AB- Afrika ortaklığının düzenlenmesi için Ortak Strateji ve 1. Eylem Planı başlıklı iki belge onaylanmıştır.
AB ile Afrika arasındaki stratejik ortaklığın gerçekleştirilmesi için Afrika- AB Troykası arasında 31 Ekim 2007’de Akra’da onaylanan 1. Eylem Planı (2008–2010) ise stratejik öncelikler bakımından şu hususları içermektedir:
— barış ve güvenliğin teşvik edilmesi,
— ticaret ve bölgesel entegrasyon konularında potansiyelin arttırılması ve bunun için gerekli imkanların kullanılması,
— Milenyum Kalkınma Hedeflerine yönelik olarak Afrika’nın kalkınmasının hızlandırılması.
<<>>
Ortak AB- Afrika Stratejisi, Avrupalı ve Afrikalı insanların yararı için taraflar arasında stratejik bir ortaklığa yönelik olarak uzun vadeli bir vizyon sağlamayı amaçlamaktadır. 2008- 2010 dönemini içeren 1. Eylem Planı, önümüzdeki üç yıl içinde öncelikli gereksinimlerin giderilmesi amacına yönelik olacaktır.
1. Eylem Planı kapsamındaki ortaklıklar ve öncelikli eylemler ise şu şekilde sıralanmaktadır:
— Barış ve güvenlik alanında ortaklık: Taraflar arasında diyaloğun arttırılması, Afrika’da barış ve güvenliğin tesis edilmesi ve bu sürecin desteklenmesi amacıyla fonların oluşturulması.
— Demokratik yönetim ve insan hakları konusunda ortaklık: Global düzeyde diyaloğun arttırılması, kıtadaki demokrasinin desteklenmesi ve kültürel ürünler alanında işbirliğinin güçlendirilmesi.
— Ticarete ve bölgesel entegrasyona yönelik ortaklık: Afrika’daki entegrasyon gündeminin desteklenmesi, kurallar, standartlar ve kalite kontrol konusunda Afrika’nın kapasitesinin arttırılması ve AB- Afrika altyapı ortaklığının uygulanması.
— Milenyum Kalkınma Hedeflerine ulaşılması hususunda ortaklık: Bu hedeflerin başarılması için Afrika’ya gerekli finansal desteğin verilmesi, söz konusu hedeflerin içerisinde yer alan sağlık, eğitim ve gıda güvenliğinin sağlanması.
— Enerji alanında ortaklık: Enerji güvenliğinin sağlanması ve enerji girişi konusunda işbirliğinin yoğunlaştırılması.
— İklim değişikliği konusunda ortaklık: İklim değişikliği politikaları ve buna yönelik işbirliği konusunda ortak bir gündemin tesis edilmesi.
—Göç, mobilite ve istihdam konularında ortaklık: Göç ve kalkınmada Tripoli Konferansı Deklarasyonu’nun uygulamaya konulması, insan ticareti konusunda AB- Afrika Eylem Planı’nın hayata geçirilmesi, Afrika’da istihdamın arttırılması ve yoksulluğun azaltılması (bu konuda Ouagadouga Deklarasyonu ve Eylem Planı da dikkate alınmaktadır.)
<<>>
— Bilim ve bilgi toplumu konusunda ortaklık: Afrika’da bir bilgi toplumunun gelişimine destek verilmesi, kapasite gelişimi, Afrika’nın bilim ve teknoloji konsolide planının desteklenmesi.
Yukarıda sıralanan eylemlerin gerçekleştirilmesi için bu konularda ayrı ayrı taraflara düşen sorumluluklar ve ortak sorumluluklar sıralanmaktadır.
2005 yılının Ekim ayında Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen ve iki ay sonra da onaylanan stratejik bir ortaklığın oluşturulması amacına dayanan AB’nin Afrika Stratejisi; birlik üyeleri arasında Afrika’ya yönelik ortak bir çerçeve oluşturulmasını amaçlamıştır. AB söz konusu stratejiyle birlikte Afrika’nın kalkınmasını kendi siyasal önceliklerinden biri olarak kabul etmekteydi.
AB’nin Afrika Stratejisi, üç temel hususa dayanmaktadır. Bunlardan ilki, iyi yönetim, hukukun üstünlüğü ile barış ve güvenliktir. İkincisi, bölgesel entegrasyon ve ekonomik büyümenin teşvik edilmesi, üçüncüsü ise Afrika’nın Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşması için sağlık, eğitim ve gıda güvenliği gibi konularda bölge ülkelerine daha fazla destek verilmesi.
2005 yılında AB’nin benimsediği Afrika Stratejisi, ikili ilişkiler konusunda ilk önemli basamak olurken, bu yılın Haziran ayında ise AB- Afrika Stratejik Ortaklığı kabul edilmiştir. Son dönemde AB ile Afrika arasında siyasal düzeyde işbirliğinin güçlendirilmesi için çalışılmaktadır.
Zirve’nin sonunda yayınlanan Lizbon Deklarasyonu, Zirve’nin AB ve Afrika’yı bir araya getirerek taraflara eşsiz bir fırsat sunduğuna, Avrupa entegrasyonunun 50. yıldönümünün kutlandığı bu yılın, aynı zamanda Afrika’nın da bağımsızlığının başlangıcının 50. yıldönümü olduğuna atıfta bulunurken, AB ile Afrika’yı buluşturan Lizbon Zirvesi’nin her iki kıtanın çözümlenmesi gereken ortak güncel sorunlarına yönelik önemli bir fırsat olduğu vurgulandı.
Geçmişten alınan derslerin ve edinilen tecrübelerin farkında olunduğuna ve ortak bir gelecek için cesur bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğuna yer verildi. 2000 yılında Kahire’de düzenlenen toplantıdan bu yana çok değişiklikler olduğuna, Afrika’da Afrika Birliği’nin kuruluşuna tanık olunduğuna, bu birliğin, Afrika’nın sorunlarına hitaben kıtanın genel olarak sesini yansıttığına, yine birliğin ekonomik aracı olan NEPAD’ın bu çerçevedeki rolünün oldukça önemli olduğuna vurgu yapıldı. Buna karşın, Avrupa’da da AB’ye yeni katılımların olduğuna dikkat çekilirken, küresel alanda enerji, iklim değişikliği, göç ve cinsiyetle günümüzün kilit siyasal sorunlarının çözümü konusunda birlikte çalışılacağı kaydedildi.
Geleceğe yönelik yeni bir siyasal stratejik ortaklığın geliştirilmesinin önemi vurgulanırken, ortak değerlerin ve hedeflerin tesis edilmesinin güvenliğe, istikrara, demokrasiye, hukuk kurallarına ve kalkınmaya olumlu olarak yansıyacağı belirtildi.
Her iki toplumun yükümlülükleri temelinde ve eşit şartlarda bu ortaklığın geliştirileceğine, bu doğrultuda temel taahhütler konusunda önemli sonuçlar elde edileceğine, bir başka ifadeyle Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılacağına yer verilirken, Afrika’da güvenliğin ve kalıcı bir barışın tesisinin, yatırımların güçlendirilmesinin, bölgesel entegrasyon ve yakın ekonomik bağlar aracılığıyla büyümenin, refahın, iyi yönetimin ve insan haklarının teşvikinin, açık ve çok taraflı bir yapı çerçevesinde küresel yönetim için fırsatların yaratılmasına vesile olacağı vurgulandı.
Zirve’de ortak bir strateji ve Eylem Planı’nın kabul edildiği, bu nedenle belirlenen hedeflere ulaşılması ve 2010 yılında icra edilecek 3. Zirve’de bunların sonuçlarının görünmesi amacıyla kapsamlı ve etkin bir iş takibi mekanizmasının oluşturulduğu belirtildi.
Deklarasyonun son bölümünde Lizbon Zirvesi’nin her iki kıtadaki değişime, kıtaların diyaloguna, yeni politikalar için açılıma ve ortak bir geleceğe vesile olacağı kaydedildi.
Lizbon’daki Zirve’yle eş zamanlı olarak AB- Afrika İş Zirvesi ve Afrika- Avrupa Gençlik Zirvesi gerçekleştirilirken, her iki kıtadan iş adamları ve gençler bir araya gelmek suretiyle mevcut sorunları tartışarak bunlara yönelik çözüm yollarını masaya yatırmışlardır.
Lizbon Zirvesi özellikle Darfur’da ve Zimbabwe’de yaşanan sorunların gündeme alınmaması nedeniyle uluslararası kamuoyunun eleştirilerinden nasibini alırken, AB üyesi ülkelerin liderleri, Zimbabwe yönetimine ağır eleştirilerde bulunmuş, buna karşın Afrika ülkeleri, Zimbabwe rejimini savunmuş ve Zirve’ye katılımını desteklemişlerdir. Ayrıca Zirve’de öne çıkan temel anlaşmazlık konuları da ticarete ve insan haklarına yönelik olmuştur.
3. AB- Afrika Zirvesi, 2010 yılında Afrika’da düzenlenecek ve söz konusu Zirve’de 1. Eylem Planı’nın sonuçları da gözden geçirilecektir. Bu durum, AB’nin artık Afrika konusunda daha aktif politikalar izleyerek, son dönemde kıtadaki etkinliklerini arttıran bölge dışı diğer güçlerle daha yoğun bir rekabete gireceğini göstermektedir.