Bu tahayyüle ortak olarak Rusya’yı da ekleyebiliriz.
İki ülke de çok kutuplu adil bir küresel düzenin inşa edilebileceğini düşünüyor.
Hatta buna inşa demeyelim. Bir anlamda mevcut düzenin belirli ölçülerde restorasyonu şeklinde formüle edilebilir.
Geçtiğimiz günlerde Pekin’de yapılan ŞİÖ zirvesi ve askeri geçit töreni bahse konu tahayyülün kurumlaşmaya başladığını gösteriyor.
Özellikle askeri geçit töreninde ortaya çıkan görüntüler çok kutuplu küresel düzen alanında temerküz eden yeni ve kuvvetli bir eğilim olduğunu gösteriyor.
Çin bu anlamda küresel yönetişim alanında da bir takım kurumsal denemeler içerisinde.
Örneğin Çin’in dış politika vizyonunda üç temel “küresel girişim“den söz edebiliriz.
Küresel Medeniyet Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi ve Küresel Güvenlik Girişimi.
Küresel Medeniyet Girişimi kültürel çeşitliliğe vurgu yaparak yeni iş birlikleri kurma potansiyelini gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Bu çerçevede eğer somut adımlar atabilirse Çin’in çok kutuplu dünya düzeni arayışını meşrulaştırıcı bir ideolojik zemin oluşturabilir.
Küresel Kalkınma Girişimi ise COVID-19 sonrası dönemde küresel kalkınmayı yeniden canlandırmak, kalkınma sürecinde “kimsenin geride kalmaması“ ilkesiyle ilerlemenin önemini vurgulamaya çalışıyor.
En dikkat çeken ve çok kutuplu küresel düzen tasavvuruna yönelik girişim ise Küresel Güvenlik Girişimi.
Küresel Güvenlik Girişimi’nin amacı küresel güvenlik alanında daha kapsayıcı, işbirliğine dayalı bir yönetişim mimarisi oluşturmak.
Daha da açık söylemek gerekirse geleneksel güç dengesi, bloklaşma ve hegemonya gibi yaklaşımlara bir alternatif sunmak.
Çin devlet başkanı Xi Jinping ayrıca son yapılan ŞİÖ zirvesinde bir de Küresel Yönetişim Girişiminden bahsetti.
Mevcut küresel yönetişiminin hem değişim hem de kriz döneminden geçtiğini belirten Xi Jinping "dünya barışı ve eşitliğini" güçlendirecek yeni bir yönetişim çerçevesine ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Çin, bu bağlamda “daha adil, dengeli, kapsayıcı ve etkili (etkin) küresel yönetişim sistemi“ kurulmasını teklif ediyor.
Aslında bir manada çok kutuplu adil küresel düzen tasavvurunu kağıda döküyor.
Çin, bu girişimlerle hem söylemsel hem pratik olarak küresel liderlik iddiasını pekiştiriyor.
Bir anlamda “kural koyucu olma“, “yeni normlar belirleme“ kapasitesini artırma çabası.
Bir yandan kurumsal çabalarını derinleştiren Çin diğer yandan da askeri modernizasyonuna devam ediyor.
Özellikle Asya-Pasifik bölgesinde caydırıcı bir askeri güç oluşturmayı hedefleyen Çin’in bu kapsamda attığı adımlar ABD devlet ricalinde alarmist bir endişeye neden olmuş durumda.
Mesela Biden döneminde üst düzey görevlerde bulunan Ely Ratner da bu isimlerden birisi.
Geçtiğimiz günlerde konuşan Ratner, Çin’in gri bölge faaliyetlerini (gray-zone activities) görmezden gelmenin veya küçümsemenin ciddi bir stratejik hata olduğunu belirtiyor.
Ratner gibi düşünen yetkililerin fikri net: “Pekin’in nihai hedefi ABD’nin etkisini aşındırmak ve Asya-Pasifik bölgesine hâkim olmak.“
Ratner şunları söylüyor: “Pekin’in ‘Çin ulusunun büyük yeniden dirilişi’ yönündeki jeopolitik hedefleri değişmedi. Çin Tayvan’ı ele geçirmek, Güney Çin Denizi’ni kontrol etmek, ABD ittifaklarını zayıflatmak ve nihayetinde bölgeye egemen olmak istiyor.“
Pentagon Çin’i “ritmi belirleyen rakip“ (pacing challenge) olarak görüyor.
Uzun zamandır da ABD’nin güvenlik ve strateji ile ilgili yayınlanan resmi raporlarında bu kavram özellikle vurgulanıyor.
Çin bir anlamda ABD için bir “hız sorunu“ yaratmış durumda.
Muazzam bir üretim kapasitesi var ve bu akıllara tarihçilerin “fabrikaların savaşı“ olarak nitelendirdiği ikinci dünya savaşını getiriyor.
ABD ise savruk bir diplomasi ile bu büyük güç rekabetini yönetmeye çabalıyor.
Silah satışlarındaki gecikmeler, müttefiklere verilen çelişkili mesajlar ve Tayvan’a dair belirsiz söylemler ABD’nin bölgesel inandırıcılığını aşındırıyor.
ABD, hâlâ “kurallara dayalı düzeni“ savunduğunu iddia ediyor ancak ittifak koordinasyonundan bütüncül bir dış politika izlemeye kadar hala ciddi senkronizasyon sorunları mevcut.
Pekin ise çok kutuplu bir küresel düzen tasavvurunu gün geçtikçe daha da belirgin hale getiriyor.
Kısacası Çin, yeni düzenin kurallarını yazmaya çabalarken uzun vadeli bir cihan hâkimiyeti mücadelesinin ipuçlarını veriyor.
Sonuç olarak küresel bir fetret devrine giren dünya yoğun bir belirsizliğin içinde debeleniyor.
X @drhkorkmaz