Bundan tam 2 yıl önce bugün yani 7 Ekim 2023’te Türkiye’de hiç gösterime girmeyen ‘Golda’ filmini izleme fırsatı bulmuştum. Sinemadan çıktığımda Orta Doğu’da yeni bir cehennemin yaşanmaya başladığını üzülerek öğrendim. 6 Ekim 1973’te Yom Kippur Savaşı başladığında ABD’de yüksek lisans eğitimine başlamıştım. Savaşın etkisi Orta Doğu’yu aşmış, petrol üreticisi ülkelerin başlattığı ambargo Batı Avrupa ve ABD’yi pençesine almıştı. İzleyen yıllarda petrol krizleri dünya düzenini sarsmayı sürdürdü. Artan petrol fiyatlarıyla küresel servet el değiştirdi. Enflasyon ve işsizlik Batı’yı temelinden sarsarken, Arapların elinde biriken Petro-Dolarların tekrar nasıl Batı’ya kazandırılacağı tartışmaları, ilgiyi ekonomiye odaklandırdı. O sırada İsrail’de, üstlendiği sorumluluğu ‘kadın’ olarak değil liyakat ve sorumluk sahibi bir siyasi olarak yürüten Golda Meir vardı. Golda, 1969 yılında başbakan olduğunda İsrail, 1967 Savaşı’nın ekonomide yarattığı hasarı onarma çabasındaydı. Sendika ve siyasetin çeşitli kademelerinde deneyim kazanan Golda, Ulusal Birlik hükûmetinin başına Levi Eshkol’un ölümü üzerine geldiğinde, her an ayrışmaya eğilimli ülkesini bir arada tutarak siyasette fark yaratmıştı. Golda filmi, Golda’nın İsrail tarihinin kritik bir kavşağında oynadığı rolü çok iyi işlemişti. Filmdeki Golda doğal, anaç, sevgi ve şefkat dolu kimliği ile bugün İsrail siyasetinde başat rol oynayan Bibi’nin acımasız koltuk hırsını utandıracak kadar gerçekti. Filmde Helen Mirren’in oyunu ve sinematografinin kurgularından başka en etkileyici karelerde Golda Meir belgesellerinden bölümlere yer verilmişti.
Bir “Gafil Avlanma“ Karşılaştırması
Tarih ve film o gün de iki yıl önceki o menhus gün gibi İsrail’in onca istihbarat üstünlüğüne rağmen nasıl gafil avlandığını işliyordu. Ama 6 Ekim 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan önce istihbarat, sürekli olarak Golda’ya kuzeyden ve güneyden askerî hareketlilik olduğunu ve başbakanın iki cephede de birlikleri harekete geçirmesi gerektiğini bildirdiğini, oysa savaşa karşı olan Golda’nın, “Suriye ve Mısır’ın İsrail’e saldırma cesareti olmadığını" ısrarla tekrarlayarak yanıldığını anlatıyordu. Ama 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın Gazze’ye komşu Kibutzlara karşı başlattığı saldırıya karşı İsrail ordusunun başlattığı karşı saldırılarda; iki yılda toplam 70 bin kişinin hayatını kaybettiği, bunların yüzde 60’ının kadın ve çocuk olduğu gerçeği tarihe kara sayfalarla geçecek. Önceleri hep üç soru vardı: 1. Dünyanın en iyi donanımlı istihbaratı olan Mossad ve Shin Beth 7 Ekim 2023’te neredeydi? 2. Netanyahu savaşa neden bu kadar hazır ve gönüllü oldu? 3. 1973’te Yom Kippur Savaşı başladığında İsrail ordusu (IDF) hazırdı. Ama hemen harekete geçirilemedi. İki yıl önce neden hazırlığı yoktu? Filmde ve gerçekte ağır kanser hastası olan Golda’nın gafil avlanılan savaşı, iki paket sigara ve sayısız kahve içerek gece gündüz, gözünü kırpmadan izlemesine karşılık Bibi’nin ağzı kulaklarına vararak baskınlardan ve can pazarından kendine kişisel zafer payı çıkarması, aradan geçen 52 yılda İsrail siyasetindeki kötüye değişimi gösteriyor. Golda, halkı bir arada tutmaya çalışan laik ama inançlı, savaştan nefret eden bir lider. Bibi ise ülkesini bölen, insanları kamplaştıran ve siyasi gücünü akan kandan alan bir başbakan. Yom Kippur Savaşı yaklaşık üç hafta sürmüştü. Oysa Gazze savaşı İsrail tarihinin en uzun savaşı. Önerilen anlaşma henüz devreye girmediği için daha ne kadar süreceği de belirsiz.