Kuantum sistemlerinin potansiyel askerî önemi; Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi ittifaklardan ulusal hükûmetlere ve çok taraflı girişimlere kadar giderek daha çok ilgi çekmektedir. Önemli yetenekleri arasında güvenli iletişim (kuantum anahtar dağıtımı [QKD] yoluyla), küresel konumlama uydu sistemi (GNSS) gerektirmeyen hassas navigasyon, son derece hassas algılama ve nihayetinde kuantum destekli hesaplama yer almaktadır. Ancak bu teknolojiler, farklı olgunluk ve dağıtım aşamalarında süregelmektedir. Birçok sistem hâlâ ölçeklenebilirlik ve hata düzeltme de dahil temel mühendislik engelleriyle karşı karşıyadır. Çin ve Avrupa Birliği (AB), kuantum güvenli ağların ve uydu tabanlı QKD'nin erken konuşlandırılmasına öncülük ederek gerçek dünya deneylerinin başlangıcını işaret ediyor.
Kuantum bilişimdeki ilerleme hızlı ancak düzensiz olmuştur. Deneysel gösterimler kuantum üstünlüğüne yaklaşmıştır (yani pratik kullanışsızlığından bağımsız olarak spesifik ve yapay olarak oluşturulmuş bir görevi çözmek), ancak pratik kuantum avantajına (yani bir kuantum cihazının anlamlı problemlerde klasik cihazlardan daha iyi performans gösterdiği durumlara) daha kesin olarak ulaşılamamıştır. Uzmanlar, doğruluk, hata düzeltme ve algoritmik geliştirmedeki ilerlemelere bağlı olarak bu dönüm noktasına bir ila üç sene içinde varılabileceğini öne sürmüştür. Bu ilerlemenin etkileri, kuantum sistemlerinin kriptografisini ve simülasyonunu uzun vadede etkileme potansiyeline sahip olup kimya, optimizasyon, lojistik ve makine öğrenimini kapsamaktadır. Kritik bir güvenlik endişesi de açık anahtarlı kriptografiye olan risktir. Büyük ölçekli, evrensel kuantum bilgisayarları bir kez faaliyete geçtiğinde, Rivest-Shamir-Adleman (RSA) ve eliptik eğri kuantum kriptografisi (ECC) gibi genellikle kullanılan şifreleme yöntemleri kırılabilir. Bu yalnızca geleceğe dair bir endişe değil: Şifrelenmiş veri halihazırda ele geçirilebilir ve “şimdi hasat et, sonra şifreni çöz“ stratejisi ile gelecekte şifre çözmek için saklanabilir. Buna karşılık olarak, hükûmetler ve standart kuruluşları, dijital altyapıyı korumak için kuantum sonrası kriptografik (PQC) algoritmalar hazırlar. QKD, yüksek düzeyde güvence gerektiren uygulamalarda bu savunmaları sağlayabilir.
Kuantum algılama teknolojileri sahada kullanıma daha yakındır. Uydular olmadan konum takibi, yeraltı veya su altı varlıklarının tespiti, radar ve zamanlamada gelişmiş hassasiyet gibi avantajlar sunar. Bu gibi özellikler halihazırda özellikle GNSS'nin yasak olduğu ortamlarda askerî navigasyon ve gözetleme için test edilmektedir. Bu sistemler büyük ölçüde stratejik coğrafi altyapı olarak giderek daha değerli hâle gelen manyetik ve yerçekimi anomalisi veri kümelerine bağlıdır. Bu, kuantum için uluslararası yönetişim ortamı hâlâ süregelmektedir. 2023-25’ten itibaren keskin bir büyümeyle, 2021’den beri birçok ulusal strateji başlatıldı. Çoğu, araştırma, altyapı, yetenek ve endüstriyel politikaya odaklansa da birkaçı artık güvenlik ve kriptografiyi açıkça içeriyor. Dahası, kuantum sistemlerinin uzmanlaşmış bileşenlere olan bağımlılığı, tedarik zinciri dayanıklılığını ulusal stratejilerin giderek daha fazla odak noktası hâline getirmektedir. Çok taraflı koordinasyon, bölünmüş olarak kalmayı sürdürmektedir. İhracat kontrolleri, standartların belirlenmesi ve normların geliştirilmesi jeopolitik rekabetten etkilenir. Örnek vermek gerekirse, Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) içinde QKD protokolleri üzerine yaşanan tartışmalar kuantum standardizasyonunun nasıl stratejik bir savaş alanı hâline gelebileceğini göstermektedir.
Politika yapıcılar, ortaya çıkan yönetişim yapılarının, parçalanma veya kötüye kullanıma karşı güvencelerle inovasyon teşviklerini dengelemeyi sağlamalıdır. Kuantum teknolojilerinin çift kullanımlı doğası (sivil alandaki ilerlemelerin askerî veya istihbarat bağlamlarına hızla uygulanabilmesi), bu alanda tekrar eden bir temadır. Askerî ve sivil gelişmeyi tamamen ayırma girişimlerinin başarısız olma olasılığı yüksektir. Düzenleyici Kurumlar bu sebeple, ikili sivil ve askerî uygulamalar içeren teknolojilerin sorumlu yönetişimine, ihracat kontrolüne ve etik rehberliğe odaklanmaktadır. Birçok ülke, uluslararası kuruluş ve ittifak, bu dengeyi yönetmeye yönelik denetim modelleri araştırmaktadır. Açık kaynaklı kuantum araçlarının yaygınlaşması ve düşen donanım maliyetleri, gelecekte devlet dışı aktörlerin bu teknolojilere erişim sağlama olasılığını artırmaktadır. Kısa vadeli riskler düşük kalsa da emniyet güçleri ve teknik düzenleyicilerle erken aşamada etkileşim kurulması gerekmektedir. Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı (Interpol) ve Avrupa Emniyet Teşkilatı (Europol) gibi kurumlar, gelecekteki kuantum teknolojisinin kötüye kullanımına yönelik rehberlik ve erken uyarı sistemleri geliştirmeye başladı.
Kuantum teknolojilerinin stratejik etkilerine karşı büyüyen ilgiye rağmen, kuantumun barış ve güvenlik üzerindeki etkisini değerlendirmeye odaklanan özel kurumlar hâlâ eksiktir. Mevcut etik ve toplumsal girişimler silah kontrolü, caydırıcılık veya ikili kullanım risklerinden nadiren bahseder. Uzmanlar ve politika yapıcılar, bu boşluğu doldurmak için gözlemevleri, araştırma merkezleri veya uluslararası kuruluşların kurulması için çağrıda bulunmuştur. Sonuç olarak, kuantum teknolojileri; küresel güvenlik ortamını kaba kuvvetle değil, bilginin nasıl algılandığını, paylaşıldığını ve güvence altına alındığını değiştirerek yeniden şekillendirmektedir. Yörüngeleri yalnızca bilimsel ilerlemeyle değil, aynı zamanda politika çerçeveleri, etik normlar ve uluslararası iş birliğiyle de tanımlanacaktır. Amaç, kuantumun gelişimini kontrol etmek değil, küresel barış ve güvenliği istikrarsızlaştırmak yerine güçlendirmesini sağlamaktır.
“Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) tarafından yayımlanan ve Dr. Michal KRELINA tarafından kaleme alınan “Military and Security Dimensions of Quantum Technologies: A Primer“ başlıklı raporun TASAM Stajyeri Sude GÜVENÇ tarafından yapılan çevirisidir.)"