Edward Fredkin (MIT Bilgisayar Bilimleri)
Giriş
Tarih boyunca savaşların arkasında hep bir değerli madde olmuştur. Önceleri bu baharattı, sonra petrol ve doğal gaz oldu. 21. yüzyılın “akıl çağı“ olduğunu hep söylüyoruz ama bunu daha çok bilgi teknolojilerindeki gelişmelerle ilişkilendiriyorduk ve yeni stratejik savaş maddesinin “bilgi“ olduğunu düşünüyorduk. Yeni savaş, yapay zeka teknolojisi ile yarışı önce insanlığın, sonra gezegenin aklını ele geçirme üzerine. Yeni gerçek küresel çekişmenin yani ABD-Çin rekabetinin görünen yüzünde yapay zekaya, yani dünya aklına hükmetme mücadelesi, görünmeyen yüzünde ise büyük şirketlerin ya da küresel sermayenin teknolojik diktatörlük planları var. Trump’ın oyun kitabı da oyun arkadaşları da “az bulunur madenler“ için başka devletlere el koymaya niyetlenirken, görev tanımlarında bu diktatörlüğün 200 yıldır devam eden tek dünya devleti projesine hizmet var. Bu, bir teknoloji savaşı ve bildiğimiz geleneksel jeopolitiğe benzemeyen bir alanda gerçekleşiyor.
Önce bulunduğumuz durumu tespit edelim. 2025 yılında yani yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan küresel trendleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1) Devlet egemenliğini hiçe sayan işgal ve müdahaleler (2008, 2014 ve 2022’deki Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna Müdahaleleri; Arap Hareketleri döneminde Libya ve Suriye’de iç savaş çıkarılması vb.).
2) Ekonomik, siyasi ve teknolojik yaptırım ve ambargoların ülkelere karşı sopa olarak kullanılması (Rusya, İran, Kuzey Kore ve hatta Türkiye bunun en büyük mağdurlarıdır.)
3) Otoriterliğin yükselişi. (2023 yılı Demokrasi İndeksi’ne göre, dünya nüfusunun sadece % 8’i tam demokrasi içinde, yaklaşık %40’ı otoriter yönetim altında yaşıyor1.
5) Uluslararası düzenin temel aktörü olan devletlerin gittikçe başarısız hale gelmesi; artan başarısız devlet coğrafyalarında kontrol edilemeyen (karanlık) bölgelerin artması, tek dünya devleti yolunda ulus devletlerin gittikçe parçalanması.
İnsana yani sizlere gelecek olursak asıl mesele biziz, yani insanın ve insanlığın götürülmeye çalışıldığı süreç. İki ana teknoloji tehdit oluşturuyor: Yapay zeka ve biyoteknoloji.
- İnsanoğlu hâlâ kendi düşüncelerini, kendi isteklerini ve umutlarını kendisi belirleme ve saklayabilme özelliğine sahip. Ancak yapay zekâ bunu değiştirecektir; özgür düşünen son nesilleriz. İnsanların gerçekte ne istediği veya ne ile mutlu olacağına ilişkin yapay zekâ programları geliştiriliyor. Başlangıçta babacan gözüken bu projeler, kısa zamanda totaliter (mutlak itaate dayalı) bir rejime hizmet edebilir. Her cehennem, cennet vaadi ile başlar. Yapay zekâ otoriterliği de farklı olmayacak. Yani yönetimin gösterdiği yoldan gitmek zorundasınız, kendi seçtiğinizden değil2. Bu, şu anda Çin’in yapay zeka stratejisinin temelindeki beklenti ve bu beklentinin gerçekleştirilmesi uğruna, toprakları işgal altındaki Uygurlar kobay olarak kullanılıyor.
- Biyoteknoloji, alanındaki çalışmalar ile insan performansının üstüne çıkmayı hedefliyor. İnsan-makine ara yüzleri, yapay organlar, üzerinize takabileceğiniz işlemciler, beynimizdeki çip gibi yapay zekâlı diğer cihazlar ile 2040’larda yeni bir yaşama geçmeyi planlıyoruz. Ama bu da erken bir safha çünkü gen teknolojisinde sağlanacak gelişmeler ile yapay organlara da gerek kalmayacak, organlar kendiliğinden yeniden çıkacak. Beynine çip takılan insan 2.0, makine parçaları olan insan 3.0’ın hayata geçmesi bu yüzyılın ortalarında tamamlanacak.
Yapay zekâ ile insan hayatı değişecek çünkü her birimizin davranışları ile ilgili devasa veri toplanıyor. Makine öğrenmesi algoritmaları ise bu veriyi kullanarak sadece ne yaptığımızı değil, kim olduğumuzu da analiz ediyor. Bugün Facebook üzerinden hangi filmleri sevdiğimiz gibi bazı basit veriler kullanılırken, daha sonra kimlerin intihara yakın olduğu belirlenecek. Daha ileri aşamada bizim en uygun eş düşüncemiz, kişiliğimiz, zekâmız, kötü alışkanlıklarımız ve ne ile mutlu olduğumuz deşifre edilecek. Özel bilgilerinize nüfuz etmek için yeni yaşam biçimleri dayatılıyor; dijital para, dijital bankacılık, dijital sağlık pasaportu gibi masum görünüşlü uygulamalar sizin hakkınızda çok fazla veri topluyor. Harcamalarınız, ne aldığınız, nereye gittiğiniz gibi veriler yanında yüz tanıma sistemleri ile izleniyorsunuz, ses tanıma ile gizli de olsa görüşmeleriniz dinleniyor, sağlık bilgileriniz inceleniyor. Bu veriler aslında şirketlere en azından daha fazla kâr için ipucu demek ama asıl işlevi küresel bir gözetleme ve kontrol sistemi kurmak.
İnsanlığın kendine dair görüşü, önyargıları kadim çağlardan beri üç büyük değişim geçirdi. Bu önyargıları besleyen dinler üç büyük darbe aldı:
(1) Kopernik’ten önce kendimizi evrenin merkezi sanıyorduk. Tüm gök cisimleri dünyamızın etrafında dönüyordu. Ama büyük astronom, o kibri parçaladı ve gezegenimizin Güneş’in etrafında dönen nice gezegenden biri olduğunu, Güneş sistemimizin ötesinde başka sistemler ve sayısız gezegenler olduğunu kabul etmeye zorladı.
(2) Charles Darwin’den önce insanoğlu kendinin hayvanlar âleminden ayrı, başlı başına ayrı bir tür olduğuna inanıyordu. Ama büyük biyolog, fiziksel organizmamızın tüm diğer yaşam biçimlerinin de tabi olduğu kuralların işlediği bir evrim sürecinin parçası olduğunu görmemizi sağladı.
(3) Sigmund Freud’tan önce insanlar sözlerinin ve davranışlarının ancak bilinçli iradesinin ürünleri olduğuna inanıyordu. Ama büyük psikolog, zihnimizin karanlık bir gizlilik içinde çalışan ve hatta hayatlarımıza hükmedebilen başka parçaları olduğunu da ortaya koydu.
Şimdi ise yapay zekâ devrimi ile insan olmanın ötesine geçeceğiz. Filozoflar hep şu soruları sormuşlardı: Evreni bilebilir miyiz? Ya da evren bizi bilecek mi? Bu sırrı yaklaşık 2150’de tamamen keşfedeceğiz ve hâlâ özgür kalabilirsek, insan olarak kalıp kalmamaya da kendimiz karar vereceğiz. Çünkü Ölümsüz Diktatörlük bizi insan olmanın ötesine götürecek. Bu makalede önce yaşanmakta olan teknolojik savaşa, ABD-Çin rekabetine, değindikten sonra dünyayı yönetmeye aday yapay zekânın Ölümsüz Diktatörlüğünü ve dijital yoldan Tanrı ile nasıl “bir“ olabileceğimizi sorgulayacağız.
Yapay Zekâ nedir? Nasıl kullanılır?
Yapay zekâ pek çok teknik kullanır, bunların içinde en çok öne çıkan şunlardır4:
- Veri yığını içindeki düzenlilikleri tanımlayarak algoritmalar kullanan makine öğrenmesi,
- Yapılan eylemler karşısındaki tepkileri değerlendiren geri besleme mekanizmaları üzerine inşa edilmiş bir program olan takviye öğrenmesi.
- Yapay zekânın yönetim, insan hakları, politika, güç ve savaş alanlarında önemli gelişmelere yol açacağı beklenmektedir5.
Yapay zekâ, herhangi bir özel biçim veya işlevden ziyade süper güçlendirilmiş düşünce ve veri analizi yeteneği ve süreci ile ilgilidir. Yapay zekâ dendiğinde zihinlerde dünyayı ele geçiren çok fonksiyonel, insan benzeri robotlar canlansa da yapay zekâ insanların yerine geçmek üzere tasarlanmamıştır. İnsan yeteneklerini ve katkılarını önemli ölçüde geliştirmek üzere tasarlanmıştır. Ancak bu kabiliyet, insan zekâsını taklit ederek, elde edilen verilerle kendisini geliştirebilir ve yenileyebilir. Yani insanüstü bir kabiliyete dönüşmenin ötesinde özerk olarak düşünecek seviyeye gelebilir ya da kontrolden çıkabilir. Yapay zekâ çalışmaları sıklıkla insanın düşünme yöntemlerini taklit eden yapay yöntemler geliştirmeye yöneliktir6, ancak bununla sınırlı değildir. Öğrenebilen ve gelecekte insan zekâsından bağımsız gelişebilecek bir yapay zekâ kavramına doğru yeni yönelimler oluşmaktadır. Bu yönelim, insanın evreni ve doğayı anlama çabasında kendisine yardımcı olabilecek belki de kendisinden daha zeki, insan ötesi varlıklar meydana getirme düşüncesinin bir ürünüdür.
Devamı için tıklayınız.