Makale, Türk dış politikasında güvenlik kültürünün etkilerini incelemekte ve güvenlik kültürünü dış politika yapıcılarının tercih ve davranışlarını etkileyen bir bağlam olarak ele almaktadır. Güvenlik kültürü üzerine yapılan çalışmalarda üç temel yaklaşım öne çıkmaktadır. İlk yaklaşım, güvenlik kültürünü bağımsız bir değişken olarak kabul eder ve onun dış politika tercih ve davranışları üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde analiz etmeyi amaçlar. İkinci yaklaşım, güvenlik kültürünü bağımlı bir değişken olarak değerlendirir ve bu kültürün nasıl oluşturulduğunu incelemeye odaklanır. Üçüncü yaklaşım ise güvenlik kültürüne bir bağlam olarak bakar ve onu verili bir durum olarak kabul ederek, politika yapıcıların tercihlerini bu çerçevede değerlendirilir.
Bu Bağlamda makale, Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkim güvenlik kültürünü oluşturan temel unsuları analiz etmekte ve bu unsurların farklı dönemlerde dış politika karar alıcılarının tercih ve davranışlarını nasıl şekillendirdiğini incelemektedir.
Anahtar Kelimeler: Güvenlik Kültürü, Türk dış politikası, Jeopolitik, Osmanlı mirası, İdeoloji, AKP
Giriş:
Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihsel mirası yer alırken, kısa dönemli konjonktürel faktörler ise siyasi liderlerin ideolojileri, yönetim kadrolarının dünya görüşleri ve dönemsel iç ve dış gelişmeleri kapsamaktadır. İç faktörler, ülkenin toplumsal, kültürel ve siyasi özelliklerinden, dış faktörler ise uluslararası sistem ve dış aktörlerin tutumlarından etkilenmektedir. Güvenlik kültürü, Türkiye’de başta eğitim sistemi olmak üzere çeşitli kurumsal yapılar aracılığıyla nesilden nesle aktarılmaktadır. Eğitim, askerlik, aile ve üniversitelerin siyasal bilimler ile uluslararası ilişkiler bölümleri, bu kültürün yeniden üretildiği temel kurumsal alanlardır. Türkiye’deki güvenlik kültürünün tanımı ve öncelikleri, genellikle yönetici elitlerin ve dönemin siyasi tercihleriyle şekillenmekte olup, uzun dönemli bir aktör ve kısa dönemde değişebilen bir karakter kazanabilmektedir. Jeopolitik şartlar ve dış ilişkiler güvenlik kültürünün oluşumunda etkili olsa da güvenlik kültürü esas olarak iç dinamiklere dayanmaktadır.
Makale, güvenlik kültürüne yönelik literatürde tanımlanan üç temel kurumsal yaklaşımı ele almaktadır. İlk yaklaşımda, güvenlik kültürü bağımsız bir değişken olarak kabul edilmekte ve ülkelerin dış politika ve güvenlik politikaları üzerindeki etkileri analiz edilmektedir. İkinci yaklaşım, güvenlik kültürünün bir sonuç olarak nasıl oluştuğunu inceler ve tarihsel süreçler, coğrafi koşullar ile devletlerarası ilişkilerin bu kültürü nasıl şekillendirdiğini vurgular. Üçüncü yaklaşımda ise güvenlik kültürü ne bağımsız ne de bağımlı bir değişken olarak değerlendirilir. Bu yaklaşımda güvenlik kültürü, politika yapıcıların anlam dünyalarını şekillendiren bir bağlam sunar ve dış politika tercihleri ile güvenlik politikalarının yorumlanmasında önemli bir rol oynar.
Makale, üçüncü yaklaşımı benimseyerek güvenlik kültürünü bir bağlam olarak değerlendirir. Bu yaklaşımda güvenlik kültürünün, politika yapıcıların karar alma süreçlerinde etkili olduğu ve bu kültürün dönemsel siyasi ve ideolojik koşullara göre değişebileceği savunulmaktadır. Özellikle Türkiye’de son yıllarda güvenlik kültürü ekseninde dış politika stratejilerindeki değişiklikler, bu yaklaşımın geçerliliğini destekler niteliktedir. Ayrıca, Türkiye’deki üniversiteler ve düşünce kuruluşları gibi entelektüel çevrelerin de güvenlik kültürünün yeniden üretilmesinde kritik bir rol oynadığına dikkat çekilmektedir.
Sonuç olarak, makale güvenlik kültürünün Türk dış politikasındaki etkilerini değerlendirirken, güvenlik kültürünün sadece statik bir kavram olmadığını, aksine esnek ve dinamik bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Güvenlik kültürü, dış politika ve güvenlik politikalarının şekillendirilmesinde önemli bir bağlam sunarak, uluslararası ilişkilerdeki yeni gelişmelere ve dönemin şartlarına göre değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle güvenlik kültürünün uluslararası sistemde giderek daha önemli hale gelen bir kavram olduğu vurgulanmaktadır.
Türkiye’nin güvenlik kültürü :
Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik kültürünü tarihsel, coğrafi ve ideolojik unsurlar temelinde incelemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik ve askeri mirası, Türkiye’nin güvenlik anlayışının temelini oluşturmuştur. Stratejik konumu nedeniyle üç kıtanın kesişim noktasında yer alan Türkiye, karmaşık bir güvenlik ortamında politikalarını şekillendirmiştir. Cumhuriyetin kurucu elitlerinin ideolojik yaklaşımları ise ulusal sınırların korunması ve iç tehditlere karşı duyarlılık üzerine yoğunlaşarak modern Türkiye’nin güvenlik kültürüne yön vermiştir.
Makale, tarih, coğrafya ve ideolojinin Türkiye’nin dış ve güvenlik politikaları üzerindeki etkilerini açıklamayı amaçlamakta ve karar alıcıların davranışlarını örnek olaylarla ele almaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’nin güvenlik kültürünün bu üç eksende şekillendiği ve bunların etkileşiminin ülkenin politikalarını belirleyen ana dinamikleri oluşturduğu vurgulanmaktadır.
Osmanlı Mirası:
Makale, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasının Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ve güvenlik politikalarına etkisini incelemektedir. Osmanlı mirası, Türkiye’yi büyük bir imparatorluğun devamı olarak görme ve hem bölgesel hem de küresel ölçekte güçlü bir aktör olma arzusu yaratmıştır. Bu miras, Türkiye’nin dış politika stratejilerinde dönemsel olarak farklı şekillerde kendini göstermiştir. Türkiye, maddi kaynaklarının sınırlı olmasına rağmen, tarihsel ve kültürel mirasının etkisiyle iddialı bir dış politika anlayışını benimsemiştir.
Makale, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikalarının Osmanlı’dan miras kalan tarihsel deneyimler ve Batı ile ilişkilerindeki karmaşık duygularla şekillendiğini vurgulamaktadır. Batı ile ilişkilerde hem sempati hem de şüpheci bir yaklaşım, Türkiye’nin egemenlik anlayışını ve ulusal güvenlik stratejilerini belirlemiştir. AB ve NATO üyelikleri, bu stratejik özerklik arayışının örneklerindendir; Türkiye bu ittifaklarla ilişkilerini sürdürürken, egemenliğini koruma çabasına odaklanmıştır. Bu durum, Türkiye’nin dış politikada daha bağımsız bir duruş sergileme isteğini de yansıtmaktadır. Osmanlı mirası, Türkiye’nin güvenlik kültüründe devlet merkezli bir yaklaşımı güçlendirmiştir. Toplumsal çeşitlilik ve çok kültürlülük tehdit olarak algılanmış, devletin güvenliğini koruma sorumluluğu bürokrasiye yüklenmiştir. 1961 Anayasası ile kurulan Milli Güvenlik Konseyi, güvenlik kültürünü pekiştirerek tehdit algısını ve buna yönelik stratejileri şekillendiren önemli bir yapı olmuştur. Bürokratik elitler, tehdit tanımlarını kendi meşruiyetlerini koruyacak şekilde yapmış ve genellikle askeri yaklaşımları tercih etmişlerdir. Türk toplumu, tarihsel deneyimlerinden dolayı dış dünyaya karşı güvensiz bir kimlik geliştirmiştir. Bu durum hem iç politikada Batı karşıtlığını hem de dış politikada daha bağımsız bir çizgi izleme arayışını beslemiştir. Türkiye’nin güvenlik ve dış politika anlayışı, iç siyasi elitlerin ideolojik ve sınıfsal çıkarlarıyla şekillenmiş, bu çıkarlar doğrultusunda toplumda bir güvenlik algısı inşa edilmiştir. Makale, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikalarının hem iç dinamikler hem de dış faktörlerin etkisiyle şekillenen karmaşık bir yapıya sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bu iç ve dış dinamiklerin analiz edilmesi, Türkiye’nin dış politika stratejilerini anlamak açısından kritik bir öneme sahiptir.
Coğrafi ve Jeopolitik Faktörler:
Makale, coğrafi ve jeopolitik faktörlerin ülkelerin stratejik davranışlarını, güvenlik anlayışlarını ve dış politika tercihlerini nasıl etkilediğini ele almaktadır. Coğrafya, bir ülkenin kaderini şekillendiren temel unsurlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, ABD’nin okyanuslarla çevrili olması deniz ve hava kuvvetlerine odaklanmasını sağlarken, Türkiye’nin kıtalar arası konumu ve stratejik su yolları, büyük güçlerin rekabet ettiği bir coğrafyada denge politikası izlemeye zorlamıştır. Türkiye’nin ulusal güvenlik anlayışı, kara kuvvetlerine öncelik vermiş ve coğrafyanın sağladığı avantajlarla şekillenmiştir. Ancak çevresindeki ülkelerin Türkiye karşıtı kimlikler geliştirmesi, güvenlik endişelerini artırmıştır.
Makale ayrıca, Türkiye’nin kurucu ideolojisinin güvenlik kültürü üzerindeki etkisini vurgulamaktadır. Atatürk’ün Batıcı yaklaşımı, uluslararası hukuk ve diplomasiye dayalı bir dış politika anlayışını benimsemiştir. Osmanlı’nın diplomatik başarısızlıklarından ders çıkarılarak, ahde vefa ve yazılı anlaşmalara önem verilmiştir. Ancak, AKP döneminde bu ideolojik yaklaşım değişime uğramış; daha aktif, müdahaleci ve toplum merkezli bir dış politika anlayışı benimsenmiştir. AKP, Türkiye’yi yalnızca Osmanlı mirasçısı bir ülke olarak değil, geniş bir stratejik vizyonla hareket eden bir dünya gücü olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarını yalnızca Anadolu ile sınırlamayıp Osmanlı’nın geniş coğrafyasına yaymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, güvenlik politikaları askeri tehditler yerine ekonomik, toplumsal ve kültürel faktörlerle ilişkilendirilmiş; etnik sorunların çözümü ve ekonomik istikrar, ulusal güvenliğin teminatı olarak görülmüştür. Türkiye’nin dış politikasında İslam coğrafyasına verilen önem de artmıştır. Sonuç olarak, coğrafya ve ideoloji, Türkiye’nin dış politika ve güvenlik stratejilerini şekillendiren temel faktörler olarak öne çıkmaktadır.
SONUÇ:
Bu çalışma, Türkiye’nin güvenlik kültürünü ve bunun dış politika üzerindeki etkilerini incelemektedir. Güvenlik kültürü, tehditlerin tanımlanması ve bu tehditlere karşı verilen tepkilerle ilgili tarihsel olarak oluşmuş, nesilden nesle aktarılan bir anlam dünyasını ifade etmektedir. Türkiye’nin güvenlik kültürü, üç ana faktör tarafından şekillendirilmiştir: Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve Cumhuriyet’in kurucu ideolojisi. Bu unsurlar, Türkiye’nin dış politika davranışlarını tarihsel süreçte önemli ölçüde etkilemiştir.
Son yıllarda, AKP’nin iktidarıyla birlikte Türkiye’nin güvenlik kültürü sorgulanmaya başlanmış ve bu durum dış politika tercihlerinde değişimlere yol açmıştır. AKP, Osmanlı mirası, jeopolitik konum ve kurucu ideolojiye farklı bir perspektifle yaklaşarak güvenlik kültürünü yeniden yorumlamıştır. Çalışma, Türkiye’nin güvenlik anlayışının tarihsel evrimini ve son dönemdeki dönüşümünü betimlemeyi amaçlamakta; bu süreçte güvenlik kültürünün değişen siyasi bağlamda nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır.