Ankara’nın izleyebileceği beş genel dış politika yönelimi bulunmaktadır. Her birinin kendine özgü tarihsel kökleri olup, bazıları yakın bazıları ise daha eski geçmişe dayanmaktadır. Bu beş yönelim; İzolasyonist, Yeni Ufuklar, Yön Değiştirme, Riskten Korunma ve Batıya Dönüş olarak kategorize edilebilir.
İzolasyonist bir yaklaşım, Türkiye’nin savunma endüstrisi için en zararlı olanı olur ve Türkiye’yi İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin bulunduğu benzer bir kategoriye koyar. Endüstri Batı Savunma- endüstri ekosistemine derinlemesine entegre olduğu için, Batılı ortaklarla ilişkilerin kopması Türkiye’nin savunma- sanayi kapasitesini ciddi şekilde zayıflatır.
Yeni Ufuklar yaklaşımı, son yirmi yılda gelişen ve daha yakın zamanda savunma sektöründe ve silah ticaretinde gelişen Küresel Güney- Özellikle Orta Doğu, Afrika ve Asya – ile olan etkileşim üzerine kurulacaktır. Ancak bu bölgelerin kolay ortaklar olması pek olası değildir: İttifakları ve dış politika yaklaşımları açısından son derece çeşitlidirler ve Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarısına karşı ihtiyatlı ve Ankara ile ilişkilerinde dikkatli olma eğiliminde olabilirler.
Yön değiştirme ile Türkiye, Batılı müttefiklerinden uzaklaşarak Rusya, Çin veya her ikisine daha yakınlaşacaktır. Ancak, bu durum savunma endüstri açısından çok az fayda sağlayacaktır.
Riskten Korunma yaklaşımıyla Ankara, Doğu ve Batı arasında daha dengeli bir duruş sergileyecektir. Bu Türkiye’nin 1920’ler ve 1930’lardaki dış politikasını anımsatır. Ancak, son yıllarda uluslararası siyasi ortamın ABD ve Çin’in liderliğinde iki blok arasında daha fazla kutuplaşmış olması göz önüne alındığında, bu yaklaşım özellikle savunma sektöründe çok zor olacaktır.
Batıya Dönüş, Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle ilişkilerini iyileştirmeye çalışacağı ve daha az riskli, ancak zorluklardan bağımsız olmayan bir yol olarak görünmektedir. İlerleme, yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda Batılı ortakların stratejik bilgeliğine ve öngörüsüne de bağlı olacaktır; bu konuda batılı ortakların sicili, Türk perspektifinden bakıldığında çok cesaret verici değildir. Ankara için bu yaklaşım, daha istekli Batılı müttefiklerle ikili ilişkilerini geliştirmenin yanı sıra, Batı güvenlik kurumları aracılığıyla daha çok taraflı bir iş birliğine dönüşebilir. Çok taraflı rotayı izleyen Türkiye, NATO aracılığıyla iş birliği yaparken Avrupa Birliği üzerinden olduğundan daha fazla başarı elde etmiştir. ABD ile ikili ilişkiler son 20 yılda önemli ölçüde kötüleşmiştir ve önümüzdeki birkaç yıl içinde tamamen iyileşmesi pek olası değildir; Fransa ve Almanya dahil bazı Avrupa ülkeleriyle olan ilişkiler ise muhtemelen sıkıntılı kalacaktır. İtalya, Polonya, Romanya, İspanya ve Birleşik Krallık ile olan ilişkiler ise umut vadetmektedir.
İkinci önemli karar, savunma endüstrisi alanında uzmanlaşma ile ilgilidir. 2004 yıllından bu yana Ankara’nın, gereksinimlerin tamamını kapsayacak şekilde giderek daha sofistike ekipmanlar geliştirme stratejisi ne uygun maliyetlidir ne de sürdürülebilirdir. Türkiye’nin büyüyen kapasiteleri ile belirli ekipman alanları öncelik için olgun görünmektedir. Ancak bu çabalar, teknoloji transferini düzenlemek ve savunma endüstrisi iş birliğinin genel düzenini yönlendirmek için kapsamlı ve tutarlı bir ihracat çerçevesi ile desteklenmelidir.
(TÜRKİYE’NİN SAVUNMA ENDÜSTRİSİ: HANGİ YÖNE DOĞRU? başlıklı IISS tarafından CFPPR ve CATS işbirliği ile yayımlanan raporun yönetici özeti bölümü çevirisidir.)
Çeviren: Zeynep İNAN
Link: https://www.iiss.org/research-paper/2024/11/turkiyes-defence-industry-which-way-forward/