Arnavutluk’ta Bektaşi Devleti

Makale

Geçtiğimiz Eylül ayında Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın ABD’deki temasları sırasında ortaya attığı Arnavutluk’ta mini bir Vatikan modeli Alevi/Bektaşi devleti kurma planı halen devam eden şaşkın ve meraklı tartışmaları doğurdu. ...

Geçtiğimiz Eylül ayında Arnavutluk Başbakanı Edi Ramanın ABDdeki temasları sırasında ortaya attığı Arnavutlukta mini bir Vatikan modeli Alevi/Bektaşi devleti kurma planı halen devam eden şaşkın ve meraklı tartışmaları doğurdu. Özellikle Türkiye Alevî-Bektaşî topluluklarınca şiddetle reddedilen bu hamlenin gerekçeleri ise Arnavutluktaki Alevî varlığının kökleri ile çokça konuşuldu. Ancak aradan geçen zamana rağmen meselenin en fazla değinilmesi gereken kısmı olan tarihî art alan çok ihmal edildi. Bu yazı da bahse konu eksikliğin giderilmesi ve tüm bilgi karmaşasının toparlanması için kaleme alındı.
* * *
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki bugün ki Arnavutluk coğrafyasının fethi diğer Rumeli toprakları yanında en geç gerçekleşen bölgeyi teşkil eder. Buna göre Makedonya toprakları neredeyse Ohri gölüne yani Arnavutluk sınırına kadar ki kısmı ile 14. yüzyıl sonlarında büyük oranda fethedilirken Arnavutlukun Draç gibi Arnavut kıyı şehirlerinin askeri ve siyasi ele geçirilişi 16. yüzyıl başını bulur. (Çağ,2023). Sonrasında bölgeye aktarılan ilk Müslüman nüfus Anadoludan değil hemen yanı başındaki Ohri ve Üsküp bölgesinden olur. Dolayısı ile bölgede idari olarak başlayan dönüşüm İslamlaşma noktasında güçlü bir şekilde kendini göstermez (İnalcık,1953). Lakin sonraki 40 yıl ile birlikte 1500 sonlarına gelindiğinde Arnavutluk bölgesinin nüfusunun İslam oranı %70lere ulaşır. (İzeti,2004).
Şüphesiz ki Rumelinin diğer tüm topraklarında olduğu gibi Arnavutlukta da İslamlaşmanın öncüleri Osmanlı öncesinde bölgeye ulaşan başta Sarı Saltık olmak üzere Horasan erenleri ve kurdukları tarikatların temsilcileri olur. Kısa sürede hemen her bölgede kurdukları tekkeleri ile Avrupanın bitim ucundaki Arnavutlukta da Katolik baskısı ile ezilen halka yeni bir din imkânı sunarlar. Konuya dair çalışmalara bakılırsa Bektâşilik bu evrede içerdiği mistik yapı ve bir halk tarikatı olması sebebiyle kısa sürede karşılık bulur ve İslamlaşma 17. yüzyıl sonlarındaki büyük yaygınlığını Bektâşilik sayesinde kazanır(Maden, 2013). Evliya Çelebi 1670de buraya geldiğinde, Sultan II. Bayezidin damadı Konyalı Gazi Sinan Paşa tarafından yaptırılan ve varlıklı bir vakfa bağlanan Avlonya Bektaşi Tekkesini tafsilatı ile anlatır. Tekke burada adeta bir dini ve kültür merkezi olarak çalışmaktadır. Tepedelenli Ali Paşanın Epir bölgesini Alevîlik için bir merkez üs haline getirmesi ile de mesele zirve noktaya ulaşır. Dolayısıyla Aleviliğin Arnavutluktaki mazisi 1530lar hatta daha erkenlere kadar götürülür. Ayrıca Karlofça ile Kuzey Arnavutların güneye doğru kaymaları ile başlayan hareketlilik sırasında da Aleviliğin önemli bir düzenleyici rol oynadığı kaydedilir.
19. yüzyıla gelindiğinde tüm Rumelide yaşanan ulusçu hareketlilik zamanla Arnavutlukta da kendini gösterir. Zira Rumelinin en uzak ucundaki bu bölge Avrupadan gelecek her türlü fikir akımına sonuna dek açıktır. Çok geçmeden Arnavut alfabesi(1825) tesis edilir ve Arnavut kültür dernekleri kurulmaya başlar(1850). Bu sırada Arnavut dilinde gazete ve diğer yayınlar da peşi sıra gelir. Ayrıca çok eski bir Bektâşi aileye mensup olan Şemsettin Sami(Fraşeri) başta olmak üzere Arnavut milliyetçilerin Arnavutluktaki faaliyetleri de Osmanlı merkezinin dikkatini menfi manada çeker. Süreç oldukça hızlı ve sert ilerler zira Osmanlı Devleti için sona oldukça yaklaşılmıştır.
93 Harbinin son günlerinde her şeyin büyük oranda sonunu getirecek olan Berlin Kongresinden birkaç gün önce Prizrende Osmanlı Yanya mebusu Abdül Fraşeri önderliğinde toplanan Prizren Birliği Rumelideki tüm Arnavutları bir çatı altında toplama noktasındaki ilk ve ne kapsamlı hamleyi yapar. Ancak II. Abdülhamitin hamleleri ile dağıtılan birlik sonrasında İpek ve Pejada yeni toplantılar tertip edilir. Yine de kendi içlerinde sağlanamayan birlik sebebiyle istenilen sonuç elde edilemez.
20. yüzyıl başında oldukça güçlenen Arnavut çetelerin büyük oranda Bektâşi tekkelerinde korunduğu hatta buralarda teşkil edildiğine dair bilgiler oldukça güçlüdür(Clayer,1994). Bu anlamda Bektâşilikin Arnavutluk için kurucu bir ulus miti haline geldiği açıktır.
Balkan Harplerinde yaşananlar sonunda Osmanlı idaresinin bölgeden çekilişi ile Arnavutların da artık kaderleri ile başbaşa kalması sonucunda bağımsız bir Arnavutluk devleti ilan etmek kaçınılmaz olur. Bu manada ölümü sonrasında memleketi Avlonyadaki Bektâşi tekkesine defnedilecek olan Avlonyalı İsmail Kemal Bey önderliğinde başlayan mücadele 28 Kasım 1912de bağımsızlığın ilan edilmesi ile son bulacaktır. Dolayısıyla Arnavutlukta İslamlaşmayı ve Türk hakimiyetini tesis eden Bektâşilik bu kez bağımsız bir Arnavutlukun tesisinde de başrolü oynayacaktır. Kaldı ki konu bu çalışmanın sınırlarına sığmayacak kadar tafsilatlı olduğundan sürece dair ayrıntılı bilgi için Madenin yukarıda da atıf yapılan çalışmasına bakılabilir.
Arnavutlukta Alevî Devleti Planı
Yukarıda verilen tüm bu tarih bilgisi aslında 21 Eylül 2024te Arnavutluk Başbakanı Edi Ramanın BM 79. Genel Kurulunda duyurduğu ve New York Times’ın muhabiri Andrew Higginsin kaleminden çıkan Albania Is Planning a New Muslim State Inside Its Capital başlıklı raporuna konu olan planının doğru anlaşılması için çok önemli. Zira, Ramanın durduk yere ve bir anda ortaya attığı bu planın doğru okunabilmesi için siyaset bilimi ya da teolojinin sundukları yeterli olmayacaktır. Yine de bu açıklamayı bir hatırlamakta fayda var.
Edi Rama geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletlerin 79. Genel Kuruluna katılmak için ABDde bulunmuş hatta devlet planını açıklamadan evvel burada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de Türkevinde basına kapalı bir görüşme yapmıştı. Arnavutluktaki Türk ve İslam nüfus söz konusu olunca bir Balkan ülkesi ile Türkiyenin diplomatik görüşme yapması oldukça olağan olduğundan önemli bir ayrıtı olarak da göze batmamıştı. Ancak bu yazıya da konu olan Alevî-Bektaşî Devleti kurulma planının da aynı gün bir mülakata konu olması bir anda gündeme düşen bir bomba olarak da dikkat çekici olmuştu.
Ramanın açıklaması sonrasında kaleme alınan raporda ilginç analizler varken aslında plana özellikle Türkiyeden verilen tepkilerin anlaşılırlığına dair önemli fikirler verir. Buna göre Higgins mikro devletin kuruluşuna dair planın ayrıntılarını hem Baba Mondi hem de Rama ağzından anlatırken kurulacak olan devlette özellikle kadınların kıyafetlerine karışılmayacak, içki serbest olacak ve fikri özgürlük sağlanacak gibi ifadeler kullanır. Bu anlamda mikro Bektaşî devletin uygulamayı vaat ettiklerinin İslamda yeri olmayan şeyler olduğunu da kasteder. Ayrıca raporun bir bölümünde Alevî ve Bektaşîlerin tarih boyunca hem Sûnni hem de Şii devletlerce baskı ve zulme uğratıldıklarını da iddia edilir. Dolayısı ile bu yeni devlet ile yeni bir kurtarılmış alan iddiası da ortaya koyar. Kaldı ki raporda tarihî olarak çarpıtılmış çok fazla bilginin de olduğunu ifade etmek yanlış olmayacak.
Bu noktada durduk yere ortaya atılan bu iddia ile iki temel soru da cevaplanmayı bekliyor: Böyle bir devlete ihtiyaç var mıdır? ve Böyle bir devletin kurulması kimin işine yarar ya da bunu kim ister?
Cevaplara geçmeden belirtmek gerekir ki böyle bir devletin kurulma planı kadar Baba Mondinin dîni lider olarak seçilmesi de oldukça maksatlı ve manidar görünüyor. Zira Baba Mondinin Bektaşiliği İslam dışı bir yere konumlandırarak kurulacak devletin temel dinamiklerini tanrı hiçbir şeyi yasaklamaz“ mottosu ile ifade etmesi başlı başına bir sapma ve kötü niyet. Menfi bir planın parçası olduğunu açık eden güçlü bir argüman. Belki de bu noktada 2008de Baba Mondiye Türkiyeden verilen destek konusunda bir özeleştiri yapmak da zaruri olacaktır.
Öte yandan böyle bir devlete ihtiyaç var mıdır sorusu da çok düşünmeye gerek duyulmadan cevaplandı birçok kesimce. Aleviliğin ve elbette Bektaşiliğin kökü Anadoludur. Dolayısı ile Arnavutlukta kurulması planlanan böyle bir devletçik“ ile planlanan şey Bektaşiliğin merkezini Arnavutluka taşıyarak onu Anadoludan koparmak fikrini uygulamaktır. Elbette yukarıda verilen tüm tarihi bilgi ve Aleviliğin temel dinamiği böyle bir planı geçersiz kılar. Zira Aleviliğin ve Bektaşiliğin bir devlete ihtiyacı yoktur. Hem konunun uzmanları hem de Alevi-Bektaşî önderleri -ki sadece Türkiyeden değil bizatihi Arnavutlukta da- bunu açıkça ve ivedi şekilde ifade ettiler. Hatta böyle bir planın uygulanmasının Arnavutluktaki üniter devlet yapısı yanında birlikte yaşama kültürüne büyük darbe vuracağını da belirttiler. Ancak özellikle Bosna ve Kosova Savaşları sonrasında Balkanlaşmak olarak ifade edilen yeni politik proje de bölge ülkelerinin olabilecek en mikro hale etnik, dini ve kültürel manada getirilmesi çabası da burada açıkça devreye sokulmuş oldu.
Bu noktada planlanan devletin başına geçmesi beklenen ve tüm Alevî-Bektaşilerin siyasi de lideri olması düşünülen Baba Mondiye de bir parantez açmak şarttır. Zira bu mikro devlet planı ortaya atıldıktan hemen sonra Türkiye Bektaşilerinin en üst temsil makamı olan, 88 yaşındaki Ali Haydar Ercan Dedebabanın talimatıyla, Halifebaba Hacı Dursun Gümüşoğlu tarafından bir açıklanma yayınladı ve baba Mondi hakkında şu bilgilere dikkat çekildi: Arnavutlukta ikâmet eden Baba Mondinin kendisini Dedebaba ilan etmesi, Bektaşilik erkânına göre geçersizdir. Çünkü Enver Hoca döneminden sonra Arnavutluktan Reşat Bardi Babaya, Bektaşi camiasının lideri rahmetli Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba tarafından İzmirde halifebabalık verilmiş ve kendisi halifebaba olarak Arnavutluka gönderilmiştir. O zaman derviş olan Mondi, Reşat Bardi Halifebabadan babalık almıştır. Reşat Bardi Halifebabanın vefatından sonra kimse halifelik erkânı görmediği için Bektaşi erkânına göre Arnavutlukta bırakın dedebabayı, halifebaba bile yoktur. Baba Mondinin dedebabalığı bir yana; dedebabalığın bir alt mertebesi olan halifebabalık erkânı dahi kendisine uygulanmamıştır. Bu durum inkâr edilmez bir gerçektir. Başka bir söylemle bir yüzbaşının albay olmadan general rütbesi takması kadar abes bir durumla karşı karşıyayız. Yüzyıllardır devam eden geleneğe ve kurala göre dedebabanın Türkiye sınırları içinde ikamet etmesi şarttır. Türkiyede bu hiyerarşik sistem, tarih boyunca devam ettiği gibi kesintisiz bir şekilde bugün de devam etmektedir. Bugün dedebabalık makamını Ali Haydar Ercan Dedebaba temsil etmektedir. Onun yönetsel alt kurumları ise halifebabalar, babalar, dervişler, muhipler şeklinde bir hiyerarşiye sahiptir. Dedebaba makamının alacağı kararlar, Bektaşiliğin yönetim kurulu sayılabilecek Halifebabaların onayı ve dedebabanın tasdiki ile hayata geçer. Bu bağlamda Baba Mondinin kendisini Dünya Bektaşilerinin lideri olarak iddia etmesi asla kabul edilemez.( https://serbestiyet.com/featured/tirandaki-bektasi-vatikanina-turkiye-bektasilerinden-tepki-emperyal-devletlerin-tuzagi-182309/)
Dolayısıyla bırakın bir devlet kurulması Baba Mondinin bu devletin başına geçirilme çabası bile erkana aykırıdır, usulsüzdür. Bu da planın daha en başta ölü doğum olduğunu ortaya koyar.
Ve son soru; böyle bir oluşum kimin işine yarar? Bu kısım hem bu soruya cevap verecek hem de yazının sonucunu teşkil edecektir.
Balkan coğrafyası üzerine tarihî, dinî ve siyasi çalışmalar yapan uzmanların uzun süredir bölgede yürütülen selefileşme ve Şiileştirme faaliyetlerine dair tedirginlikleri zaman zaman dile getiriliyordu. Hatta 2024 Ocak ayında verdiği bir röportajda; Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişini görevini Sefa Ulusoy ile birlikte yürüten Veliyettin Hürrem Ulusoy da İran ve Katolik Kilisesinin Bektaşileri kendilerine benzetmeye çalıştıklarını üzülerek söylemişti. Bu anlamda Makedonya ve Bosnadaki selefileşme tehdidi yanında İran’ın Arnavutlukta yürüttüğü iddia edilen Şiileştirme çabaları da dikkat edilmesi gereken hususlardır. Buna bağlı olarak Balkanlarda olası bir İran ya da selefi etkinlik artışı karşısında emperyal bir refleks olarak karşı bir hamle zaten bekleniyordu. Kaldı ki Ramanın bir Katolik olması ve planını ABDde açıklaması da bu anlamda önemli bir kod. Planın devamında özellikle Balkan coğrafyasındaki Alevî-Bektaşîlerin hedef alındığı ve Anadoludan bir karşılık görülmeyeceğinin de bilindiği gayet açık. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi en üst perdeden tepkiler de gecikmeden verildi. Ancak Ramanın bu kurulması planlanan 27 dönümlük devletçiğin laik-seküler bir İslam anlayışını yerleştirmeye gayret edeceğini ve artık “İslamda olmayan“ hoşgörü ve anlayışı geri getireceklerini ifade etmesi konuyu siyasi olmak yanında dinî bir sorun olarak da karşımıza çıkarıyor. Bu anlamda meseleye verilecek tepkilerin diplomatik düzeyde olmak yanında dinî bir karşı duruş ile izah edilmesi de şart. Hatta belki de bu sayede ülkemizde halen tam istenilen düzeyde sağlanamayan Alevi-Bektaşi-Sûnni toplumsal mutabakatının ilerletilmesine imkân sağlaması kıymetli bir fırsat olarak karşımızda duruyor.
Son söz olarak kurulması öngörülen Bektaşi egemen devletinin tarihî gerçeklik, Alevi-Bektaşî geleneği ve İslam inancı açısından maksatlı bir saptırma ve Balkanlar üzerindeki yeni bir balkanlaştırma ya da emperyal çaba olarak anlaşılması en doğrusu olacaktır.

Kaynakça
Çağ, Galip, Adriyatik Kıyısında Bir Osmanlı Şehri: Draç / Durrës (1574 Tarihli Tahrir Kaydı ve Şehrin Fethine Dair Düşürülen Tarihe Göre)“, Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 10/27, 2023, s. 455-475.
İzeti, Metin, Balkanlarda Tasavvuf, İstanbul, 2004,
İnalcık, Halil, Arnavutlukta Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi ve İskender Bey İsyanının Menşei“, Fatih ve İstanbul, C. I, S. 2, İstanbul, 1953, ss. 153-175.
Maden, Fahri, Arnavutlukta Bektaşilik ve Arnavutlukun Bağımsızlığına Giden Süreçte Bektaşiler“, Avrasya Etüdleri, 44/2013-2, ss.141-176.
Clayer, Nathalie, Bektaşilik ve Arnavut Ulusçuluğu“, Terc. O. Koloğlu, Toplumsal Tarih, S. 2, Şubat 1994, s. 58-61.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2842 ) Etkinlik ( 228 )
Alanlar
TASAM Afrika 80 662
TASAM Asya 100 1149
TASAM Avrupa 23 661
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 303
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1415 ) Etkinlik ( 56 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 25 630
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 191
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1308 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 522
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2070 ) Etkinlik ( 84 )
Alanlar
TASAM Türkiye 84 2070

2026 “hesap verebilir hızlanmadan” ölçekli performansa geçiş yılı olacak. Bütçeler ölçülebilir verimlilik/kârlılık hedeflerine bağlanıp, süreçler ajan/otonom iş akışları ışığında yeniden kurgulanacak. Bu not; Wharton Human-AI Research 2025 bulgularını temel alarak 2026’ya dönük öngörüleri “Yatırım g...;

Küresel, kıtasal ve bölgesel mücadelede gelecek suyun altında. Deniz üstünlüğü artık suyun üzerinde değil, derinliklerde. Dijitalleşme, radar ve uydu gözetimi yüzeyi şeffaf hâle getirirken, suyun altı hâlâ görünmezliğini ve gizliliğini koruyor. İşte bu yüzden denizaltılar, mayınlar ve insansız sua...;

ABD’li Çip Üreticisi NVIDIA’nıncÇin’de Yasaklanması ve Yatırım Hamlesi: ABD’nin, gelişmiş yarı iletkenlerin Çin’e ihracatına getirdiği lisans/kota kısıtları ile Pekin’in NVIDIA ürünlerine yönelik doğrudan ve örtük sınırlamaları (kurumsal alım rehberleri, sertifikasyon ve tedarik baskıları) birleşere...;

Bir zamanlar "Seward'ın Deliliği" olarak bilinen Alaska bölgesi, geçtiğimiz günlerde Rusya lideri Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump'ın görüşmesine ev sahipliği yaptı. Alaska’nın Elmendorf-Richardson Ortak Üssü’nde 15 Ağustos 2025’te yapılan zirve, temelde Rusya-Ukrayna savaşına ateşkes-bar...;

Uluslararası siyasetin son dönemine damga vuran dinamiklerden birisi de Çin ve Rusya’nın derinleşen stratejik ortaklığı olarak öne çıkıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile artan gerilim ve yoğunlaşan askerî ilişkiler “yeni bir eksen” ihtimalini güçlendiriyor. Nitekim kısa süre önce Rusya ve Çi...;

TASAM Afrika Enstitüsü öncülüğünde oluşturulan “Afrika 2063 Ağı“ uzmanlık, etkileşim ve işbirliği inisiyatifi kapsamında; Enstitü ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Erciş İşletme Fakültesi iş birliğinde 18 Haziran 2023 tarihinde “Stratejik Araştırma, Ağ ve Kapasite Geliştirme“ teması altında düzenlene...;

Pekin'de bulunan İsrail Araştırmaları Merkezi'nin kurucu direktörü Zhu Zhaoyi’nin Caijing’de yayınlanan "İsrail-İran çatışması ve sonuçları üzerine bir projeksiyon" başlıklı yazısı İsrail-İran savaşı bağlamında Çin’in izlemesi gereken stratejiyi tartışıyor. Zhu, Çin’in bu dönemde “ateşin üzerine git...;

Türkiye’nin küresel yapay zeka (YZ) yönetişiminde belirleyici bir orta büyüklükte güç olarak ortaya çıkışı, potansiyeline ve yönetişim kapasitesinin stratejik olarak harekete geçirilmesine bağlıdır. Bu makalenin ikinci bölümü, Türkiye’nin teknik yetkinlikler, dış politika mimarisi, veri egemenliği g...;

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

5. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 04 Kas 2022 - 04 Kas 2022
  • Ramada Hotel & Suites by Wyndham İstanbul Merter -
  • İstanbul - Türkiye

3. Türkiye - ABD Forumu

Türkiye - ABD Forumu bu amaçla oluşturulmuştur. Karşılıklı gerçekleştirilecek Forum’un; aktif ve proaktif müzakerelerle Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı yapması, ikili ve çok taraflı menfaatleri karşılıklı yükseltecek fırsatlar ve fikirleri ortaya koyan bir platform olarak hizmet sunması hedeflenmiştir.

  • 14 Ağu 2017 - 17 Ağu 2017
  • Washington - ABD

Türkiye - Güneydoğu Asya Stratejik Diyaloğu

Türkiye - Güneydoğu Asya Stratejik Diyaloğu; karşılıklı potansiyellerin ve mevcut işbirliklerinin nasıl stratejik bir işbirliğine dönüştürülebileceğini ortaya çıkarmayı hedeflemekte ve stratejik zeminin kapasite inşasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

  • 2021
  • Türkiye - Güneydoğu Asya

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin bugünü ve geleceğinin ele alındığı Avrupa Birliği Sempozyumu, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ile Türk Avrupa Bilimsel ve Eğitimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) işbirliğinde 02 Şubat 2018’de İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

1982 Anayasası'nın defalarca değişikliğe uğramasına rağmen iskeletinin değiştirilememesi nedeniyle Türkiye'nin yeni bir anayasaya gereksinimi olduğu konusunda kamuoyunda genel bir konsensüs bulunmaktadır.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) bünyesinde yaptığımız bilimsel çalışmalar ile Dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri kavrama ve analiz etmeye yönelik çabalarımızın ortaya koyduğu açık bir gerçek var: Aktörleri, kuralları, vizyonu eskisinden çok farklı olan yeni bir uluslararası sistem il...

Başta ülkemizde bulunan on Afrika büyükelçiliğinin değerli temsilcileri, yine Başbakanlığımız başta olmak üzere, Dışişleri Bakanlığımızın ve periyodik olarak bu toplantılara katılan bütün kamu kurumları ve diğer kurumların kıymetli temsilcileri teşrifinizden ötürü hepinize teşekkür ediyor ve hoş gel...

Türk insanının, Osmanlı zamanında olsun, Cumhuriyet döneminde olsun, stratejik düşünceler üretebildiği ve bunları karar organları üzerinden uygulamaya geçirebildiği tarihi bir gerçektir.Bu özellik tarihte her ülke ve her toplum için geçerli olmamıştır.

“III. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi“ 4 - 6 Aralık 2007 tarihleri arasında İstanbul'da Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi - TASAM'ın ev sahipliğinde gerçekleştirildi. III. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi'ne, Afrika Birliği'ne üye ülkelerden Afrika Birliği nezdinde kıta hakkındaki çalı...

21. yüzyılın kuşkusuz en önemli paradigma değişimlerinden birini küreselleşme süreci oluşturuyor. Bu süreçle beraber siyasal, sosyal, ekonomik pek çok alanda köklü değişimler yaşandı, yeni yol ve yöntemler keşfedildi, eski yöntemler yeniden inşa edildi; sonuçta yepyeni bir anlayışla karşı karşıya ka...