21.yüzyılın en önemli toplumsal ve siyasi olgularından biri diasporalar, son dönemde sıkça konuşulan ve tartışılan bir kavram olmuştur. İlk zamanlar sadece sürgün edilmiş toplulukları ifade etmek için kullanılan diaspora terimi, anlamının genişlemesi ile artık göçmenleri, işçileri, şirketleri vb. toplulukları açıklamak için de kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle diaspora kavramı neredeyse ana vatanlarından ayrılan herkes için kullanılmıştır. Bu bağlamda “Ana vatan dışında yaşayan herkes bir diaspora mıdır?“, “Diaspora bir dış politika aracı mıdır?“, “Diasporaların ülkelerin ulusal çıkarlarına etkisi var mıdır?“ ve “Diasporalar uluslararası arenada güç üretebilir mi?“ gibi soruların önemi de artmıştır. Diaspora olgusuna yönelik yaşanan bu gelişmelerle birlikte Sheffer’in ifadesiyle, daha önceki dönemlerde “uyuyan diasporalar“ artık uyanmaya başlamış, ülkelerin ulusal çıkarlarını ve güçlerini yansıtabildikleri bir oluşum meydana getirmişlerdir.
Bununla birlikte diasporalar, Antik Dönem ile başlayan süreçte devletlerin uluslararası sistemde çıkarlarını korumaları için kullandıkları en önemli güçlerinden biri olmuşlardır. Ayrıca devletlerin, diasporaları yoluyla uluslararası sisteme hakim olma düşünceleri, diasporalarını ve diaspora politikalarını yeniden yorumlamasına sebep olmuştur. Aynı zamanda göçle başlayan süreçte diasporaların ülkelerin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatına etkileri, devletlerin diasporaya olan bakış açısını değiştirmiştir. Ve bu yönde birtakım yeni diaspora stratejilerini belirlemeye yöneltmiştir. Son dönemde ise yaşanan birçok savaşın başlama nedeni olarak gösterilmesi, diasporaların ve diaspora politikalarının önemini bize göstermiştir. Bu bağlamda, devletler belirledikleri stratejiler doğrultusunda, bakanlıklar ve bakanlıklara bağlı kuruluşlar gibi birçok diaspora kurumu oluşturmuşlardır. Diaspora kavramına hep çekimser bakan Türkiye için ise bu kavram, Yahudi veya Ermeni diasporası üzerinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Bunda Ermeni lobicilik faaliyetleri ile STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşları) üzerinden yürüttükleri Türkiye aleyhtarı çalışmaların çok büyük etkisi vardır. Bu sebep Türkiye’nin, diaspora kavramını gerçek manasından daha çok, soğuk bir kavram olarak algılamasına yol açmıştır. Ayrıca bu olgu, Türkiye’nin kendi diasporasının farkına varamamasının ya da geç varmasının en büyük nedenlerindendir. Oysa dünyanın dört bir yanına yayılmış ve sayıları tahminen 6.5 milyonu aşmış bir diasporaya sahip Türkiye’nin bu konuda potansiyeli yadsınamaz bir gerçektir. İlk zamanlar Avrupa’nın (özellikle Almanya’nın)iş gücü açığını kapatmak için işçi göçü ile bağdaştırılan Türk diasporası artık bundan çok fazlasını ifade etmektedir. Bu kapsamda son yıllarda değişen dünya düzeninde, yurt dışındaki Türkleri diaspora olarak görmek ve bu doğrultuda Türk dış politikasının Türk ulusal çıkarına uygun olacak bir şekilde revize edilmesi, Türkiye’nin hedeflerine ulaşabilmesi için önemli bir dış politika hamlesi olacaktır.
Bu bağlamda son dönemde dünya siyasetinde öne çıkan ve ilgi duyulan Afrika Kıtası, Türkiye ve Türk diasporası için de önemlidir. Bugün Türk diasporası, Afrika’da etkin bir rol oynamaktadır. Özellikle,2000’lerden sonra gerçekleşen değişim ve dönüşüm süreci Türk diasporasını bugünkü konumuna ulaştırmıştır.Ekonomisini daha fazla güçlendirebilmek ve bu şekilde Kıta da daha fazla aktif olma düşüncesi, Türkiye-Afrika ilişkilerini yeniden canlandırmıştır. Ayrıca Afrika’da bulunacak Türk diasporası, Türk ulusal çıkarının Kıta da korunmasına yardımcı olacaktır. Aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası sistemde önemli bir aktör olmasına katkı sağlayacaktır. Bu doğrultuda son dönemde gerçekleştirilen Türkiye-Afrika
Ortaklık Zirveleri ile askeri ve ekonomik yardımları, Türkiye’ye Kıta da etkili bir güç olabilme şansı tanımıştır.
Bununla birlikte Afrika Kıta’sı, insanlık tarihi boyunca iç savaşların, çıkar çatışmalarının, güç mücadelelerinin yaşandığı stratejik öneme sahip bir kıta olmuştur. Bu Kıta’ya ve bu Kıta’nın kaynaklarına sahip olmak isteyen dönemin sömürgeci imparatorlukları ve devletleri onlarca savaşa neden olmuşlardır. Bugün bu savaşlar birçok bölgede bitse de Kıta halklarına getirdiği açlık, yoksulluk gibi olumsuz durumlar günümüzde de devam etmektedir. Ayrıca tüm bu yaşananlar Türkiye ve Türk diasporası için de önem arz etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluk varisidir. Osmanlı İmparatorluğu Afrika ülkelerini de kapsamıştır. Yüzyıllara dayanan köklü Türkiye-Afrika ilişkileri, birçok sebepten ötürü dönem dönem sekteye uğramış ve hatta ihmal edilmiştir. Son yıllarda sağlanan başarılı dış politika hamleleri ve etkin diplomasi faaliyetleri ile bugün Türk Dış Politikasının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu yüzden Türkiye’nin; Türk ulusal çıkarını gözeten köklü kurumlarıyla, eski sömürgeci ülkeler Fransa, İngiltere, Portekiz, Belçika ve yeni rakipler Çin, Hindistan, Brezilya, Japonya, Güney Kore ve Rusya karşısında Afrika politikasını günümüz koşullarını dikkate alarak yenilemesi gerekmektedir.
Dünyada klasik diaspora teriminin anlamsal genişlemesi ve diasporaların kullanım alanlarının artması, devletlerin diasporalarını ulusal çıkarları doğrultusunda kullanmalarına ve buna yönelik politikalarını revize etmelerine sebep olmuştur. Bu kapsamda bizi iki önemli olgu ile karşı karşıya getirmektedir. Birincisi diaspora terimine atfedilen tüm tanımlamaların dışında, geçmişte olduğu gibi bugün de devletlerin güvenlikleri, bekası ve çıkarları söz konusu olduğunda kullandıkları gücü meşrulaştırmalarıdır. İkincisi ise 21. Yüzyılda Afrika’daki Türk diasporanın potansiyelinin, etki ve güç üretme kapasitesinin mevcut rakipler karşısında nasıl bir hale evrileceğidir. Tabii geçmişten günümüze Türk diasporasına gerekli ilginin gösterilmemesi ve ana vatan dışında yaşayan önemli sayıdaki Türk’ün mevcudiyetinin (özellikle Avrupa’da) sadece zor zamanlarda ekonomik kaynak ve iç siyaset malzemesi olarak görülmesi, Afrika’daki Türk diasporasını da olumsuz şekilde etkilemiştir. Bu yüzden Türkiye, Kıta’ya yönelik dış politikasını yukarıdaki hususlar bağlamında revize etmesi zorunludur. Türkiye’nin gelecek projeksiyonun önemli bir parçası olarak görülen Afrika, esasen Türk diasporasını olumlu karşılamaktadır. Bunun en büyük nedeni; Türkiye’nin sömürgecilik geçmişine sahip olmamasıdır. Zaten ilişkilerin sömürgecilik mantığından uzak, ikili ilişkileri önemseyen politikalar kapsamında olması Türkiye’yi Kıta da daha etkili ve rekabet edici bir güç yapacaktır.
Sonuç itibariyle, bugün Afrika Açılım Eylem Planı ile başlayan süreçten, Türkiye-Afrika ilişkileri daha ileri bir seviyeye gelmiştir. 1., 2. ve 3. Türkiye-Afrika İşbirliği Zirveleri, TBMM çatısı altında toplanan Yurtdışı Türkler Komisyonu ile adeta bir Diaspora Bakanlığı şeklinde hareket eden YTB sayesinde sürdürülebilir bir yapı kazanmıştır. Tüm bu çalışmalar devlet merkezi bir yaklaşım olduğunu da bize göstermektedir. Bu kapsamda Türk ulusal çıkar kavramının benimsenmesi, Türkiye-Afrika diyaloğunun karşılıklı kazan-kazan prensibi çerçevesinde olması ilişkileri pozitif yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Genel olarak bakıldığında, Türk diasporasının Afrika’da karşılaştığı sorunlarla, Avrupa’da karşılaştığı sorunlar farklı olsa da Türk ulusal çıkarını önde tutan milli bir politika eksikliği ortak bir sorundur. Bu nedenle Afrika’da Türk diasporasının etki üretememesi bu ortak sorundan kaynaklanmaktadır. Ayrıca yapılan mülakatlarda da Türkiye’nin, Afrika’daki diasporasını Kıta
da oluşan güç savaşlarında, bir enstrüman olarak kullanması gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte Afrika’daki rekabet ve çatışma durumlarında Türk ulusal çıkarını savunacak, diasporayı birleştirecek, uyum içinde çalışmasını sağlayacak bir orkestra şefinin eksik olduğu dile getirilmiştir. Bu bağlamda benzer örnekleri; Eğitim, Kültür ve Askerî Ateşelik olan, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde alanında uzman kişilerin görevlendirildiği, Diaspora Ateşeliği biriminin kurulması stratejik bir adım olacaktır. Bu ateşelik; Türk Dış Politikasının Kıta da daha etkin olmasını sağlayacaktır. Görevlendirilecek diplomatlar, diasporanın ana vatanla olan ilişkilerini sistemli bir şekilde yürütülmesine yardımcı olacak ve büyükelçilerimizin üstündeki yük bu suretle hafifleyecektir.
Ayrıca bu ateşelik; Türkiye’nin Afrika’daki çıkarlarını korumasına ve diasporasıyla olan bağlarını güçlü tutmasına yardımcı olacaktır. Aynı zamanda misyonerlik mantığından uzak bir şekilde Afrika’da yaşayacak ve entegre olacak kişilere ihtiyaç vardır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Afrika’da yaşamak isteyen kişilere yönelik politikalara öncelik vermeli, hatta teşvik etmelidir. Yapılacak bu çalışmalar uzun vadede Türkiye’yi Kıta da önemli bir güç yapacaktır. Ayrıca bu çalışmalar Kıta da Türkiye’nin tanıtımına da pozitif katkılar sağlayacaklardır. Bununla birlikte Türkiye’nin, son dönemde gerek pratikte gerek söylemde siyaset üstü bir dili kullanması bazı Afrika ülkeleriyle olan diyaloğu olumlu yönde etkilemiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin Afrika’da bulunacak diasporasının belirli bir siyasi ideolojinin çıkarına göre değil, Türk ulusal çıkarı doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Aynı zamanda Türk dış politikasının ve Türk ulusal çıkarı perspektifinin başarılı olabilmesi için Kıta’nın farklı kültürel, siyasi ve sosyolojik özelliklere sahip olduğu unutulmaması gerekmektedir. Tüm bu gelişmeler bize diasporaya yönelik diplomatik faaliyetlerimizin daha kapsayıcı olması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca bu politikalar sadece Afrika için değil, dünyada 6.5 milyondan fazla diasporaya sahip Türkiye için çok önemlidir. Tüm bu çalışmalar, Afrika’daki mevcut güç dengesinin Türkiye lehine evrilmesine imkan tanıyacaktır. Ayrıca Türkiye’nin, bu çalışmaları başka bir güce güvenerek değil, kendi gücüne güvenerek gerçekleştirmesi önemlidir. Çünkü uygulanacak politika ve stratejilerin Türk ulusal çıkarlarıyla paralel olması gerekmektedir. Bununla birlikte ilişkilerimiz rasyonel bir zeminde olabilmesi için, akademik dünyanın katkısı da çok önemlidir.
Bu kapsamda Afrika’da bulunacak Türk Diasporasının, Türk ulusal çıkarı doğrultusunda hareket etmesini sağlamak ve bu süreçlerin teorik düzeyinin kavramsallaştılması için yerel dilleri ve demografik yapıyı iyi bilen akademisyenlere, Afrika kültürlerine hakim uzman saha araştırmacılarına ihtiyaç vardır. Bu sayede; hayata geçirilmek istenen projelerin bilimin ışığında adil, dengeli ve sürdürülebilir olmalar› ve yeni fırsatların ortaya çıkmasına da yardımcı olacaktır. Ayrıca üniversitelerde Afrika özelinde diaspora araştırma merkezlerinin açılmasının ve bu konuda dersler verilmesinin önünün açılması gerekmektedir. Bu kapsamda yapılacak çalışmalar, Kıta’nın detaylı analizinin yapılmasına bu sayede de Afrikalıların ne istediklerinin, ne düşündüklerinin iyi analiz edilebilmesine olanak sağlayacaktır. Bu yöndeki politikaların daha rasyonel olmasına yardımcı olacaktır. Ancak bu doğrultuda, Afrika’da bulunacak Türk diasporasının, Türk ulusal çıkarına katkısı olabilir.
“Birlikte ayakta dururuz, dağılırsak düşeriz" Svahili Atasözü