Dr. Huriye YILDIRIM ÇINAR & Doç. Dr. Asena BOZTAŞ
Rusya Federasyonu'nun Afrika Politikası
Rus Dış Politikasının Genel Nitelikleri
Rusya Federasyonu'nun Afrika Politikası
Rus Dış Politikasının Genel Nitelikleri
SSCB’nin yıkılmasının ardından onun halefi olarak kurulan Rusya Federasyonu, 1990’ların ilk yıllarında ulusal egemenliği sağlama, ülke içindeki siyasi ve ekonomik krizleri çözüme kavuşturmaya odaklanmıştır. Çünkü SSCB'nin çöküşü, etnik ve ulusal sorunları gün yüzüne çıkarmış, birçok etnik grup bağımsızlık talepleriyle ortaya çıkmıştır. Bu durum özellikle Kafkasya ve Orta Asya'da çetrefilli çatışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Diğer yandan SSCB'nin dağılmasının ardından Rusya, demokratik kurumsallaşmayı amaçlayan bir geçiş sürecini başlatmıştır. Ancak, demokratik kurumların oluşturulması ve işlerliğe kavuşturulması sürecinde zorluklar yaşanmıştır. Rusya’da yeni siyasi yapılar oluşturulma sürecine istikrarsızlık ve belirsizlik hâkim olmuştur.
Rusya Federasyonu’nun kuruluşunun ilk yıllarında asıl sınavı verdiği alanın ekonomi olduğunu söylemek mümkündür. Bilindiği üzere SSCB'nin ekonomisi, merkezi planlamaya dayalı bir sistemdir. Rusya, piyasa ekonomisine geçiş sürecinde de büyük zorluklar yaşamıştır. Fiyat liberalizasyon, özelleştirme ve ekonomik reformların uygulanması sırasında ekonomik çalkantılar ortaya çıkmıştır. Rusya, piyasa ekonomisine geçiş sırasında yaşanan Hiperenflasyon, vatandaşların satın alma gücünü azaltmış ve ekonomik belirsizliği artırmıştır. Ekonomik reformlar sırasında birçok insan işsiz kalmış ve buna bağlı olarak da yoksulluk artmıştır. Aynı zamanda, özelleştirmenin ve yeni zenginlerin ortaya çıkmasının etkisiyle Rus toplumunda gelir eşitsizliği büyümüştür.
Ancak 2000’li yılların başından itibaren, özellikle Vladimir Putin iktidarıyla birlikte yapılan siyasi ve ekonomik reformlarla Rusya’daki kriz ortamı durulmaya başlamıştır. Rusya’nın iç krizlerini sonlandırmada enerji unsurunun ayrı bir önemi olduğunu söylemek mümkündür. Moskova Yönetimi enerji ihracatından elde ettiği gelirle ekonomisini canlandırmış, kısa sürede uluslararası alanda etkili bir konuma gelmiştir. Bu sürecin ardından toparlanan Rusya, küresel alandaki varlığını güçlendirmek için dış politikasını yeniden şekillendirmeye yönelmiştir.
Bu dönem Rus dış politikasındaki köklü değişimler, dış politikanın bağımsız bir şekilde yürütülmesi ve ulusal çıkarlara odaklanmayı hassasiyetle vurgulayan Yevgeni Primakov’un başbakanlık ve dışişleri bakanlığı dönemlerinde gözlenmiştir. Bu dönemde Primakov’un dış politika konusunda dikkat çekmeye çalıştığı hususlar daha sonra literatürde “Primakov Doktrini“ olarak yer almıştır. Bu doktrin öncelikle çok kutuplu bir dünya görüşüne dikkat çekmektedir. Primakov, uluslararası ilişkilerde tek kutuplu bir dünya düzenine karşı çıkarak, güç dengesinin daha adil ve çok kutuplu bir sistemde olması gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletleri'nin egemenliğine karşı çıkarak, Rusya'nın bağımsız bir şekilde hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Primakov doktrininin diğer bir temel prensibi de stratejik bağımsızlıktır. Rusya'nın stratejik bağımsızlığını koruması gerektiğine inanan Primakov, Ulusal çıkarlarına odaklanarak, dış politikada bağımsız bir pozisyon alma gerekliliğini vurgulamıştır. Primakov’un temelini attığı bu dış politika prensipleri günümüzde de Rus siyasal yaşamında varlığını korumaya devam etmektedir.
Rusya Federasyonu’nun bu ilk dönemlerinde Rus dış politikasının odaklandığı bölgelerin ise daha çok eski Sovyet toprakları ile Ortadoğu olduğunu söylemek mümkündür. Hatırlanacağı gibi, SSCB’nin dağılmasının ardından, eski Sovyet topraklarında Rusya öncülüğünde Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) kurulmuştur. Bu oluşum, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında iş birliğini teşvik etmeyi amaçlayan bir yapıydı. Rusya, eski Sovyet cumhuriyetleriyle stratejik ortaklıklar kurarak enerji, ekonomi ve güvenlik alanlarında iş birliğini artırmaya çalışmıştır. Özellikle enerji kaynaklarına erişim konusunda bu ilişkiler önemliydi. Afrika ve Latin Amerika gibi Rus dış politikası için önemli olan diğer bölgelerde ise imkanların kısıtlılığı nedeniyle daha dar kapsamlı bir varlık sürdürülmüştür.
Rusya bilhassa Putin döneminde içeride daha istikrarlı bir yapıya kavuşması ve küresel piyasada enerji fiyatlarının yükselmesiyle dış politikada daha aktif bir performans sergilemeye başlamıştır. 1998 yılında küresel pazarda petrolün varili yaklaşık 11 dolar iken 2000 yılında 35 dolara yükselir. 2000-2003 yıllarında 30 dolara sabitlenen petrol fiyatları neticesinde Rusya’da yabancı para rezervleri üçe katlanmıştır. Yine aynı dönemde Rusya tarafından çıkarılan petrolün miktarı da üç katına çıkmıştır. Bu dönemdeki ekonomik politikalar doğrultusunda enerjiden elde edilen gelirlerle ekonomisi muazzam büyüyen Moskova yönetimi yurtdışında önemli yatırımlar yapmaya başlamıştır. Netice itibariyle ekonomik büyümenin yarattığı geniş hareket alanı çerçevesinde Rusya, Afrika’daki etkinliğini arttırmaya başlamıştır.
Rusya’nın Afrika politikasının amaçları ve genel nitelikleri
Rusya Federasyonu’nun kuruluşunun ilk yıllarında asıl sınavı verdiği alanın ekonomi olduğunu söylemek mümkündür. Bilindiği üzere SSCB'nin ekonomisi, merkezi planlamaya dayalı bir sistemdir. Rusya, piyasa ekonomisine geçiş sürecinde de büyük zorluklar yaşamıştır. Fiyat liberalizasyon, özelleştirme ve ekonomik reformların uygulanması sırasında ekonomik çalkantılar ortaya çıkmıştır. Rusya, piyasa ekonomisine geçiş sırasında yaşanan Hiperenflasyon, vatandaşların satın alma gücünü azaltmış ve ekonomik belirsizliği artırmıştır. Ekonomik reformlar sırasında birçok insan işsiz kalmış ve buna bağlı olarak da yoksulluk artmıştır. Aynı zamanda, özelleştirmenin ve yeni zenginlerin ortaya çıkmasının etkisiyle Rus toplumunda gelir eşitsizliği büyümüştür.
Ancak 2000’li yılların başından itibaren, özellikle Vladimir Putin iktidarıyla birlikte yapılan siyasi ve ekonomik reformlarla Rusya’daki kriz ortamı durulmaya başlamıştır. Rusya’nın iç krizlerini sonlandırmada enerji unsurunun ayrı bir önemi olduğunu söylemek mümkündür. Moskova Yönetimi enerji ihracatından elde ettiği gelirle ekonomisini canlandırmış, kısa sürede uluslararası alanda etkili bir konuma gelmiştir. Bu sürecin ardından toparlanan Rusya, küresel alandaki varlığını güçlendirmek için dış politikasını yeniden şekillendirmeye yönelmiştir.
Bu dönem Rus dış politikasındaki köklü değişimler, dış politikanın bağımsız bir şekilde yürütülmesi ve ulusal çıkarlara odaklanmayı hassasiyetle vurgulayan Yevgeni Primakov’un başbakanlık ve dışişleri bakanlığı dönemlerinde gözlenmiştir. Bu dönemde Primakov’un dış politika konusunda dikkat çekmeye çalıştığı hususlar daha sonra literatürde “Primakov Doktrini“ olarak yer almıştır. Bu doktrin öncelikle çok kutuplu bir dünya görüşüne dikkat çekmektedir. Primakov, uluslararası ilişkilerde tek kutuplu bir dünya düzenine karşı çıkarak, güç dengesinin daha adil ve çok kutuplu bir sistemde olması gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletleri'nin egemenliğine karşı çıkarak, Rusya'nın bağımsız bir şekilde hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Primakov doktrininin diğer bir temel prensibi de stratejik bağımsızlıktır. Rusya'nın stratejik bağımsızlığını koruması gerektiğine inanan Primakov, Ulusal çıkarlarına odaklanarak, dış politikada bağımsız bir pozisyon alma gerekliliğini vurgulamıştır. Primakov’un temelini attığı bu dış politika prensipleri günümüzde de Rus siyasal yaşamında varlığını korumaya devam etmektedir.
Rusya Federasyonu’nun bu ilk dönemlerinde Rus dış politikasının odaklandığı bölgelerin ise daha çok eski Sovyet toprakları ile Ortadoğu olduğunu söylemek mümkündür. Hatırlanacağı gibi, SSCB’nin dağılmasının ardından, eski Sovyet topraklarında Rusya öncülüğünde Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) kurulmuştur. Bu oluşum, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında iş birliğini teşvik etmeyi amaçlayan bir yapıydı. Rusya, eski Sovyet cumhuriyetleriyle stratejik ortaklıklar kurarak enerji, ekonomi ve güvenlik alanlarında iş birliğini artırmaya çalışmıştır. Özellikle enerji kaynaklarına erişim konusunda bu ilişkiler önemliydi. Afrika ve Latin Amerika gibi Rus dış politikası için önemli olan diğer bölgelerde ise imkanların kısıtlılığı nedeniyle daha dar kapsamlı bir varlık sürdürülmüştür.
Rusya bilhassa Putin döneminde içeride daha istikrarlı bir yapıya kavuşması ve küresel piyasada enerji fiyatlarının yükselmesiyle dış politikada daha aktif bir performans sergilemeye başlamıştır. 1998 yılında küresel pazarda petrolün varili yaklaşık 11 dolar iken 2000 yılında 35 dolara yükselir. 2000-2003 yıllarında 30 dolara sabitlenen petrol fiyatları neticesinde Rusya’da yabancı para rezervleri üçe katlanmıştır. Yine aynı dönemde Rusya tarafından çıkarılan petrolün miktarı da üç katına çıkmıştır. Bu dönemdeki ekonomik politikalar doğrultusunda enerjiden elde edilen gelirlerle ekonomisi muazzam büyüyen Moskova yönetimi yurtdışında önemli yatırımlar yapmaya başlamıştır. Netice itibariyle ekonomik büyümenin yarattığı geniş hareket alanı çerçevesinde Rusya, Afrika’daki etkinliğini arttırmaya başlamıştır.
Rusya’nın Afrika politikasının amaçları ve genel nitelikleri
Rusya’nın Afrika’daki dış politika odaklarını maddi ve siyasi olarak ikiye ayırmak mümkündür. Rusya’nın kıtaya yönelik politikalarının siyasi amaçlarının temel motivasyonunun, küresel alanda Batının hegemonyasını azaltarak SSCB’nin tarihteki süper güç statüsünü Rusya Federasyonu’nda yeniden canlandırma gayesi olduğu iddia edilebilir. Bu maksatla Moskova yönetimi sömürgecilik ve Batı karşıtı söylemlerle kıtada stratejik ortaklıklar kurarak güç projeksiyonunu arttırmaya çalışmaktadır. Rusya, sıklıkla Afrika'da sömürgecilik tarihine vurgu yaparak, kendi tarihinde Batı emperyalizmine karşı direnişi öne çıkarmaya çalışmaktadır. Böylece Rus dış politikası karar vericileri Afrika ülkeleriyle tarihsel bir dayanışma oluşturmayı amaçlamaktadır. Diğer yandan Rusya’nın Afrika politikalarında sıklıkla gündeme getirdiği söylemlerinde, Batı'nın Afrika'ya yönelik tarihsel sömürgecilik politikalarına karşı eşit ve adil bir ortaklık prensipleri öne çıkarılır. Moskova yönetimi Afrika ile ilişkilerini, karşılıklı çıkarlara dayalı, müdahaleci olmayan bir ortaklık olarak nitelendirmektedir.
Diğer yandan Rusya, Afrika'daki ülkelerle kurduğu politik ilişkileri kullanarak BM Güvenlik Konseyi'nde de etkisini artırmayı amaçlar. Rusya bu stratejiyle bölgesel destek ve ittifaklar oluşturarak uluslararası platformlarda daha etkili bir rol oynamayı hedeflemektedir. Nitekim Rusya’nın bu stratejisi 2014 sonrası Rusya-Ukrayna savaşında açıkça gözlemlenmiştir. Hatırlanacağı üzere, 2 Mart 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini eleştiren BM oylamasında, 17 Afrika ülkesi tarafsız kalmış, 11’i ise oylamaya katılmamıştır. Sonrasında ise 7 Nisan 2022'de BM’de, Rusya’nın İnsan Hakları Konseyi üyeliğinin geçici olarak askıya alınması için yapılan oylamada ise sadece 10 Afrika ülkesi lehte oy vermiştir. 9 Afrika devleti oylamaya karşı oy kullanırken, 35’i ya oylamaya katılmamış ya da tarafsız kalmıştır. Benzer şekilde, 12 Ekim 2022'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Rusya'nın Luhansk, Donetsk, Zaporizhzhia ve Herson'dan oluşan dört doğu Ukrayna bölgesinin Rusya tarafından ilhakını kınamak amacıyla yapılan oylamada, BM'ye üye 143 ülke destek verirken, Çin, Hindistan ve aralarında 19 Afrika ülkesinin bulunduğu 35 ülke tarafsız kalmıştır.
Rusya’nın Afrika politikasından maddi odakları ise ticaret, madencilik, savunma sanayi, enerji ve tarım gibi sektörlerde yoğunlaşmaktadır. Bu alanlardaki Rus çıkarlarının sağlanması ve korunması konusunda ise ikili ilişkiler çoğunlukla güvenlik sektörüyle de ilişkilendirilmektedir. Rusya’nın Afrika politikasının maddi odaklarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
Enerji sektörü:
Rusya'nın Afrika ile enerji işbirliği, küresel enerji sistemini şekillendiren bir unsur haline gelmektedir. Afrika ülkeleriyle gerçekleştirilen enerji işbirliği, hem ikili anlaşmalar hem de OPEC ve diğer platformlar üzerinden yürütülmektedir. Rus enerji şirketleri, Lukoil, Gazprom ve Rosneft öncülüğünde, Cezayir, Angola, Gana, Mısır, Kamerun, Fildişi Sahili, Nijerya, Kongo Cumhuriyeti, Sierra Leone ve Libya gibi birçok Afrika ülkesinde büyük projeler geliştirmektedir.
Ayrıca Rusya, Afrika’da nükleer enerji alanında da önemli çalışmalar sürdürmektedir. Rus medyasında Rusya'nın nükleer enerjiyi büyük bir ihracat endüstrisine dönüştürme gayesiyle ilgili haberler yer almaktadır. Yapılan açıklamalara göre Mali, Burkina Faso, Ruanda ve Zambiya da dahil olmak üzere nükleer tecrübesi olmayan ya da sınırlı olan 14 Afrika ülkesiyle nükleer enerji sektörüyle ilgili çeşitli anlaşmalar imzalanmıştır. Ancak Rusya’nın nükleer enerji alanındaki bu girişimi uluslararası toplum tarafından endişeyle takip edilmektedir. Çünkü iç savaş, radikalizm, terörizm ve silahlı suç örgütleri gibi güvenlik tehditlerinin bulunduğu bu ülkelerde nükleer enerji santralleri kurulması bölge güvenliğini daha karmaşık ve tehdide açık bir hale getirebilir.
Rusya’nın hidroelektrik alanında önemli çalışmalar yapan RusHydro şirketi ise 12 Afrika ülkesinde 33 proje yürütmektedir. Bu projelerin toplam değeri üç milyar rubleyi aşmaktadır.
Madencilik sektörü:
Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) tarafından yayınlanan “Rusya'nın Madencilik Stratejisi: Jeopolitik Hedefler ve Endüstriyel Zorluklar“ başlıklı rapora göre; Rusya'nın Afrika'daki madencilik sektörüne artan katılımı hem önemli bir jeopolitik etki aracı hem de Moskova'nın Batı'nın ekonomik ve mali yaptırımlarını aşmasına olanak tanıyan bir strateji olarak değerlendirilmektedir. Bilindiği üzere Rusya, 2014’te Kırım’ı ilhakı sonrasında Batı tarafından ağır yaptırımlara tabii tutulmuş, ekonomisini ayakta tutmak için yeni stratejiler oluşturmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle Rusya’nın Afrika’daki madencilik sektöründeki faaliyetlerinin artmasının temel nedeni ekonomik çıkarlarla ilişkilidir. Rus elmas şirketi Alrosa Angola, Zimbabve ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde Rusal ise Gine'de faaliyet göstererek, elmas ve boksit sektörlerinden Rus ekonomisine önemli gelirler sağlamaktadır
Moskova Yönetiminin Afrika’daki madencilik sektöründeki ikinci motivasyonu maden yataklarının işletilmesi ve Rusya’nın kıtadaki jeopolitik çıkarları arasındaki ilişki kapsamında açıklanabilir. Bilindiği üzere Wagner Grubu, madencilik sözleşmeleri aracılığıyla para kazanarak, kârlı projeler üzerinden ihtilaflı rejimlere destek vererek hem kârını artırmakta hem de Rusya'nın kıtadaki etkisini güçlendirmektedir. Ayrıca son dönemde birçok uzman tarafından Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının ağır maliyetlerinin karşılanması için Afrika’daki bu madencilik sektöründen elde edilen gelirlerin daha da önem kazandığı iddia edilmektedir. Keza Forbes dergisi, Rusya’nın altın ve elmas madenlerinden yaklaşık bir milyar dolar tutarında devasa bir gelir elde ettiğini iddia etmektedir.
Askeri ve Savunma İşbirliği:
Afrika’da birçok devlet, uzun yıllardır eski sömürgeci devletlerle yaptığı askeri ve savunma işbirliğinden umduğu sonucu alamamış, aksine son dönemde daha karmaşık güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Rusya bu durumu kısa sürede fırsata çevirerek kıtada çok sayıda devletle askeri ve savunma alanlarında işbirliklerine başlamıştır. 7-28 Temmuz'da Soçi’de gerçekleşen 2. Rusya-Afrika Zirvesi'nde Putin 30’dan fazla Afrika devletiyle askeri ve teknik işbirliği anlaşması yaptığını açıklamıştır.
Rusya’nın Afrika’ya yönelik askeri politikaları askeri ve teknik iş birliği anlaşmaları, silah satışı, askeri eğitim ve “bir sonraki alt başlıkta detaylıca inceleneceği üzere- özel askeri şirket hizmetlerinden oluşmaktadır. Moskova yönetimi, Batının silah satmaktan vazgeçtiği ya da yaptırım uyguladığı ülkelere silah tedarik ederek hem bölgedeki etkisini hem de savunma sanayii gelirlerini arttırmaya çalışmaktadır. Örneğin yakın zamanda ABD’nin silah göndermekten vazgeçtiği Sudan, Kamerun, Etiyopya ve Eritre Moskova Yönetimiyle anlaşarak envanterlerine Rus silahlarını dahil etmiştir. Yine Soçi’deki zirvedeki açıklamalara göre Afrika devletleriyle 1,7 milyar dolar değerinde savunma sanayi ihracatı yapılmıştır. 2016-2020 yılları arasında Afrika’ya yapılan silah ihracatı Rusya’nın toplam silah ihracatının yaklaşık olarak %18’ine tekabül etmektedir. Diğer yandan 2011-2020 yılları arasında Rusya’nın küresel silah ticaretindeki payının da %22 oranında düştüğü bilinmektedir. Bu bağlamda Afrika, Rus savunma sanayii ürünleri için en önemli pazarlardan birisi olarak giderek daha çok önem kazanmaktadır. Özellikle Mısır silah ithalatının %41’ini, Cezayir %69’unu ve Angola %64’ünü Rusya’dan temin ederek kıtadaki en büyük Rus silah ithalatçıları olarak ön plana çıkmaktadır.
Yukarıdaki sektörler haricinde Rusya Afrika ile uzay ve telekomünikasyon projeleri, tarım ve gıda gibi sektörlerde de iş birliğine gitmektedir. Bilindiği üzere Rus şirketleri, Afrika ülkeleriyle uzay teknolojileri ve telekomünikasyon alanında iş birliği yaparak hem maddi çıkarlarını hem de bu ülkelerle ilişkilerini güçlendirmektedir. Bu maksatla Rusya, Afrika ülkelerine uydu iletişimi ve haberleşme konusunda teknolojik destek sağlamaktadır. Bu iş birliği çerçevesinde, Rus uzay teknolojisi, Afrika'nın telekomünikasyon altyapısını güçlendirmeye yönelik projelerde kullanılmaktadır. Ayrıca Rusya, Afrika ülkeleriyle uzaktan algılama ve yeryüzü gözlemi konusunda da iş birliği yapmaktadır. Uydular aracılığıyla elde edilen veriler, tarım, ormancılık, su kaynakları yönetimi gibi çeşitli alanlarda kullanılarak kıtanın sürdürülebilir kalkınması desteklenmeye çalışılmaktadır.
Ukrayna Savaşı sonrasında uluslararası gündemde de sık sık yer aldığı üzere Rusya Afrika devletleriyle tarım ve gıda sektörlerindeki iş birliğine büyük bir önem vermektedir. Moskova yönetimi Rus tarım şirketlerini hububat, yağlı tohumlar, et ürünleri gibi tarım ürünlerinin Afrika ülkelerine yönelik ihracatını teşvik etmektedir. Rus tarım şirketleri, Afrika ülkelerine tarım teknolojileri ve bilgi transferi sağlayarak, verimliliği artırmaya yönelik projelerde iş birliği yapmaktadır. Sulama sistemleri, toprak yönetimi ve gübreleme gibi alanlarda Afrikalı girişimcilere teknik destek sunulmaktadır. Diğer yandan Ukrayna Savaşı sonrası yaşanan tahıl krizinin ardından Putin bu meseleyi Afrika devletleriyle ilişkilerini güçlendirme açısından değerlendirmeye çalışmıştır. Putin, Soçi’deki 2. Rusya- Afrika Zirvesinde Mali, Burkina Faso, Zimbabwe, Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Eritre’ye 25-50 bin ton aralığında tahılı bedelsiz olarak göndereceği sözünü vermiştir.
Devamı için tıklayınız..