Beck’in “Risk Toplumu“ adını verdiği sistemde bireyler artık modernleşen dünyada artan ekonomik, ekolojik ve biyolojik tehditlerle mücadele etmekte ve bu yüzden bireylerin yaşam memnuniyetleri düşmektedir. Ayrıca iklim kriziyle birlikte değerlendirildiğinde yaşam memnuniyetinin bireylerin kendilerini güvende hissetmeleriyle örtüştüğü görülmektedir. Küreselleşen günümüzde sanayileşme faaliyetleri teknolojinin yarattığı faydalarla beraber sera gazı salınımına sebep olarak yeryüzüne zarar vermektedir. İklim değişikliği ise her geçen gün salgın hastalık, doğal afet, kıtlık, kuraklık, fırtına, sel, yangın ve deprem gibi sorunlara sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra çalışmalar sera gazı etkisiyle olağandan hızlı eriyen buzulların kıtalar üzerindeki basıncını değiştirerek depremi tetiklediğini göstermektedir. Özellikle deprem riski olan ülkeler daha kırılgan hale gelmektedirler. Afetleri takip eden süreç göçe neden olmakta ve bu da küresel güvenliği etkilemektedir. Bu nedenle çevresel çöküşün yarattığı uluslararası güvenlik sorunları hükümetleri BMİDÇS gibi anlaşmalarla uzlaşmaya zorlamaktadır. Ancak devletlerin farklı yaklaşımları onları iş birliğinden uzaklaştırmaktadır. Eleştirel söylem analiziyle depremi takip eden bir ay içerisindeki ulusal ve uluslararası medya içerikleri incelenmiş ve bu içeriklerin hangi çerçeveleme teorisine uyduğu analiz edilmiştir. Bu şekilde ulusal medyanın yaklaşımı tartışılmış ve konuyu ele alan ülkelerin yaklaşımları arasındaki farklar tarihi, kültürel ve siyasi olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte medyanın doğal afetleri çerçeveleme biçimlerinin risk ile güvenlik algısı ve bireysel mutluluk üzerindeki etkisi gözden geçirilmiştir.
Ulrich Beck’in (1986) “Risk Toplumu“ kitabında anlattığı üzere bireyler artık modernleşen dünyada artan ekonomik, ekolojik ve biyolojik tehditlerle mücadele etmekte ve bu yüzden bireylerin yaşam memnuniyetleri düşmektedir. İklim değişikliği, ekonomik güvencesizlik, salgın hastalıklar, savaş potansiyeli bireyler üzerinde büyük bir baskı yaratmaktadır. Rudenstine ve Galea (2012)’nin “Felaketlerin Sebepleri ve Davranışsal Sonuçları“ adlı kitabında ise her tehlikenin felaketle sonuçlanmadığının altı çizilmiştir. Yazarlar ülkelerin kırılganlıkları ve kapasiteleri doğrultusunda tehlikelerden etkilendiklerini anlatmışlardır. Bununla birlikte felaket sonrası yaklaşımlar ve politikalar da durumu iyileştirmekte veya daha kötü hale getirmektedir. Diğer taraftan afetler kavramsal olarak değerlendirildiğinde sadece ulusal değil aynı zamanda küresel çapta etkileri olan çok geniş bir olgudur. Aslında afetler, bireyler çerçevesinde fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamların akışını durduran, toplumların veya toplulukların kendi kaynakları ve kapasiteleri ile baş etmeyi başaramadıkları tüm olaylar olarak tanımlanabilir. Birleşmiş Milletler (BM) bir olayı afet olabilmesi için en az 10 veya daha fazla kişinin ölmüş olması, 100 veya daha fazla kişinin etkilenmiş olması, ilgili devlet tarafından olağandışı durum bildirisinde bulunulmuş olması veya ulusal devlet tarafından uluslararası yardım çağrısında bulunulması gibi daha somut ve nicel kriterlere bağlı olarak belirlemiştir. Diğer taraftan Uluslararası Göç Sözlüğü’nde (IOM) birden çok alan, yerleşim, köy, ilçe veya ilde hasara ve kayıplara yol açan, fiziksel, ekonomik ve sosyal yapıyı etkilemesi olarak değerlendirilmektedir. Bununla beraber afetleri tek başına salt olarak değerlendirmek yeterli olmayıp yarattığı etkiler açısından incelemek daha doğru ve anlamlıdır. Afetin büyüklüğü ve yarattığı etkiler kapsamında; bölgenin az gelişmişlik seviyesi, fiziksel boyutunun büyüklüğü, bölgenin nüfus ve demografik yapısı, bölgenin endüstri yapısı, binalarının konumu, ilk yardım ve afet ekiplerinin yetersizliği ve eğitim eksikliği, ekipler arasında koordinasyon eksikliği, yerel otoriterlerin vurduymazlığı, kuralların kişilere göre keyfi uygulanması gibi etkenler afetlerin sonucunda meydana gelen can kayıpları, yaralanmalar, yapısal yıkımlar, sosyal, ekonomik ve çevresel kayıplarının büyüklüğünü belirleyebilmektedir.
06 Şubat 2023’te 7.7 ve 7.4 şiddetlerinde (Pazarcık ve Elbistan) peş peşe meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve Türkiye’nin 11 ilini (Hatay, Malatya, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa, Sivas) kapsayarak Suriye’ye kadar uzanan depremlerde 30 gün içerisinde 10.000’in üzerinde artçı deprem meydana gelmiş, 45.000’in üzerinde kişi can vermiş, 450.000’in üzerinde kişi zarar görmüş, 12.000’in üzerinde bina çökmüş, 170.000’in üzerinde binada hasar tespit edilmiş ve bölgede yaşayan 13 milyon vatandaş afetten etkilenmiştir.
MEDYA ÇERÇEVELEME
Scheufele (2004) çerçevelemeyi bir medya etkisi teorisi olarak alan makalesinde dört tür çerçeveleme etkisini olduğunu belirtmiştir. (1) alıcıların algısındaki şemalar, medya çerçevelemesi yoluyla etkinleştirilebilir (etkinleştirme etkisi), (2) değiştirilebilir (dönüştürme etkisi), (3) henüz var olmayan şemalar medya çerçevelemesi ile kurulabilir (oluşturma etkisi) ve (4) mevcut tutumlar değiştirilebilir (tutumsal etki). Şema, durumlar ve bireyler hakkında örgütlenmiş bilgilerden meydana gelen önceki tecrübelerden oluşmuş bilişsel yapıdır. Scheufele’nin (2004) “bilişsel çerçeveler“ olarak adlandırdığı bu oluşumlar bireyler tarafından yeni bilgileri işlemek ve öncekileri hafızadan çağırmak için kullanılmaktadırlar.
AFETLERDE MEDYANIN ROLÜ
Afetlerden sonra oluşan kriz ve belirsizlik ortamının daha da belirgin hale getiren veya derinleştiren unsurlardan biri de biri de iletişim sorunlarının yaşanmasıdır. Afetlerde iletişimde, medya en önemli bilgi kaynaklarından biri olup, toplumun ve otoritenin tehlikelere ve afetlere bakışlarını, algılayışını ve tepkilerini önemli ölçüde etkilemekte veya şekillendirmektedir. Medyanın afet iletişimindeki kapsamı, genel olarak tek bir kaynaktan çıkması ve geniş kitlelere mesajlar içermesiyle sınırlı olması, izleyici tepkisi ve katılımı için sınırlı fırsatlar sunmaktadır. Ancak bu etkilere karşı, sosyal medya gibi yeni iletişim teknolojilerinin evrimi, iki yönlü iletişim için daha fazla fırsatlar sunmaktadır.
Nitekim araştırmalar, afetlerden sonra etkilenen insanlara bağışta bulunmak, yapılacak çalışmalara gönüllü olmak ve bilgi tabanlı destek sağlamak, enkaz altında kalanların sosyal medya aracılığıyla yardım talep etmesi ve kurtarılması, afet zararlarının azaltılmasında sosyal medyanın yönetişimi teşvik etmesi afetlerde sosyal medya kullanımının olumlu yanlarının olduğunu göstermektedir. 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 5.8 büyüklüğünde olan bir deprem sonucu afete müdahale eden personel halk ile Twitter üzerinden iletişime geçerek, ülkemizde ise bu duruma örnek olarak 23 Ekim 2011 tarihinde olan Van Depremi’nde. Google ise “Kişi Bulucu“ uygulaması ile Haiti ve Japonya depreminde sosyal medya arama kurtarma faaliyetlerine de katkıda bulunmuştur. Buna karşılık, sosyal medyanın insanlara veya itibarlarına zarar verme gibi kötü amaçlı kullanılması, kötü niyetli söylentileri yayma, kişisel bilgilerin yetkisiz yayılması, mahremiyet ihlalleri, şiddetli protestoları kışkırtma ve terörist faaliyetleri düzenleme gibi girişimleri içerebilirken, afet sonrası sosyal medya paylaşımları, kişilerin psikolojik olarak olumsuz etkilenmelerine de neden olabilir.
Afetler açısından bakıldığında, iletişim; afet planlama, müdahale ve iyileştirmenin temel bir unsurudur. Afet iletişimi, hükümetler ve acil durum yönetim organizasyonları tarafından çoğunlukla geleneksel ve sosyal medya aracılığıyla halka yayılan afet bilgileri ile ilgilidir. Sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte, afet bilgilerinin paylaşımı ve haberlerinin yayılması konusunda bireylerin de yeni ve etkili bir paydaş haline geldiği söylenebilir.
Afet öncesi dönemde temel amaç toplumu afetlere karşı hazırlamak ve direnç kazanmasını sağlamaktır. Bu amaçla yapılan bilgilendirme, bilinçlendirme, toplumu afete hazırlama faaliyetlerinde sosyal medya etkin bir şekilde kullanılabilmektedir.
Hakikat sonrası (post-truth) olarak tanımlanan çağımızda gerçek bilgilerin paylaşılması çok önemlidir. Bununla birlikte, sosyal medya acil müdahale gerektiren durumlarda dayanışma ve yardımlaşma sayesinde arama kurtarma faaliyetlerine, gönüllülerin mobilizasyonuna, kaçış yolları için kriz haritaları oluşturulmasına, afetten etkilenen topluluklarla iletişim kurulmasına, ihtiyacın duyurulması, organize olma, yardım ulaştırma ve acil durum bilgilerinin paylaşılmasına yarar. Afetlerden önce toplumu buna karşı hazırlamak ve kamu spotlarını paylaşmak amacıyla da kullanılmaktadır. Örneğin, Van depreminde enkaz altında kalanlar Twitter paylaşımları sayesinde kurtulmuşlardır. ABD kasırgaları, Japonya deprem ve tsunami felaketi, İtalya ve Şili depremleri, Avusturalya sellerinde sosyal medya kurtarma ve yardım çalışmalarında fayda sağlamıştır. Ayrıca afetle baş etme, toparlanma gibi mekanizmalarla toplumun normalleşmesi sürecinde de etkilidir. Sosyal medyanın gücü kullanıcı sayısının ve paylaşım hızının yüksek, sınırlarının esnek olmasından ileri gelmektedir. Sosyal medyada güvenilir kurum ve kuruluşların paylaşımlarını dikkate almak gerekir. Bu konuda Kuruluşlararası Daimî Komitesi (IASC)’ın zarar vermeme, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)’nin medyanın doğru kullanımı ilkelerine uymak gereklidir. Ayrıca UNICEF, CRIN, BBC’nin medya prensipleri de göz önüne alınmalıdır.
5. BULGULAR VE DEĞERLENDİRME
Eleştirel söylem çözümlemesi metinlerde ve haberlerde yer alan ideolojik unsurların dilin içine gömülü olduğunu ve bir çözümlemeyle ortaya konulabileceğini öne sürer. Eleştirel söylem en sade şekliyle dilin incelenmesidir ancak sınırları zorlayarak içeriği inceler. Eleştirel söylem analizinde (ESA) öncü olan isimler Teun A. Van Dijk ve Norman Fairclough’tur. Dijk’e göre haberlere kamu söyleminin bir biçimi olarak yaklaşılabilir ve haberler ideolojik sunumu ortaya koyar. Söylemlerin sosyolojik analizi topluma ayna tutmaktadır. Söylemi, eleştiri, güç ve ideoloji aşamalarıyla analiz edilir. Sırasıyla sözel, görsel içerikler ve sunumları incelenir, içeriklerin oluşturulduğu tarihsel ve sosyal dönem göz önüne alınır, tanımlama, yorumlama ve açıklamayla devam eder. Söylemin içinde gizlenmiş olan anlamlar ortaya çıkarılır. Michel Foucault da söylem, bilgi ve iktidar ilişkisini ele almış ve iktidarın pek çok yerde egemenlik gösterebileceğini aktarmıştır. ESA sosyal bir pratik olan dilin iktidar ile olan ilişkisine odaklanır. İktidar, kontrol, hegemonya ve eşitsizlik gibi söylemleri ortaya çıkarmayı hedefler. Siyaset bilimciler, ideolojinin karakteristik özelliklerini gücün önde gelmesi, insanların değerlendirmeleri ve hareketlerini yönetmesi ve mantığa hitap etmesi olarak sıralamaktadırlar. Çağımızda bilgiyi elinde tutan ve algıyı şekillendirenler güçlerini korumaktadırlar.
Kitle iletişim aracı olan medya gazete, TV, radyo, internet ve haber ajanslarından oluşmaktadır. Kamuoyu oluşturmada en önemli araçlardan biri olan medya milli beraberlik oluşturmada etkilidir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün olmadığı bir ortamda medyanın kullanımının sadece güç sahiplerinin (hükümet, şirketler, vb.) çıkarlarına hizmet edeceği ve bir propaganda aracı olarak kullanılacağı görüşleri ileri sürülmektedir. Oysa medya, demokrasinin sağlanabilmesi için bilgi edinme, farkındalık oluşturma, karşıt fikirleri savunma ve düşünce özgürlüğü gibi konularda işlev görür. Medya öylesine bir güçtür ki sublimal (bilinçaltı) mesajlarla ideolojik üstünlük sağlayarak baskın güçleri destekler. Hatta Hollywood’un filmler yoluyla Batı üstünlüğünü dayattığını ve kültürel emperyalizme neden olduğunu anlatan görüşler vardır. Said, Batının bunu oryantalizm (şarkiyatçılık) yoluyla farklı bir çeşit sömürgecilik şeklinde uyguladığını öne sürmektedir.
Bu çalışma kapsamında 2023 depremi sırasında Türk ve uluslararası medyada ele alınan gündem konuları, çerçeveleme biçimleri ve halka yansımaları irdelenmiştir. Bunun için 06 ve 27 Şubat tarihleri arasında ana akım ile muhalefet medya, sosyal medya ve çeşitli platformlarda paylaşılan haberler incelenmiştir. Bu kapsamda TRT Haber, Habertürk, Cumhuriyet, Sabah, Hürriyet, NTV, Türkiye Gazetesi, Yeni Akit, Halk TV, Sözcü, Tele 1, Fox TV, Birgün, İnternet Haber, Gazete Duvar, Indy Türk, Anadolu Ajansı, Teyit, Doğruluk Payı ve birkaç internet gazetesi araştırmaya dahil edilmiştir. Uluslararası medyada ise, Birleşik Krallık (The Guardian, BBC ve The Independent), ABD (CNN, CNBC, FoxNews), Fransa (Le Monde), Almanya (Euronews) ve Mısır (Al Jazeera) basın yayın kuruluşlarının son bir ay boyunca yaptığı haberler irdelenmiş ve çerçeveleme kuramına göre yorumlanmaya gayret edilmiştir.
Konu başlıkları Google arama motoruna girilerek aramada ilk sayfaya düşen haberler incelenmiştir. Hükümet söylemleri için “Cumhurbaşkanı 2023 deprem“, “İç İşleri Bakanı 2023 deprem“; medya yasakları için “medya yasağı deprem 2023“, “twitter kapatıldı deprem 2023“, “ekşisözlük kapatıldı deprem 2023“, “medya cezaları 2023 deprem“; dezenformasyon için “dezenformasyon 2023 deprem“ ve yardımlaşma için “yardım 2023 deprem“ şeklinde arama yapılmıştır. Gündeme gelen haberler dört ana başlık altında toplanmış ve kategorize edilerek analiz edilmiştir: medya yasakları, hükümet söylemleri, dezenformasyon, yardımlaşma. Araştırmada bu haber kategorilerinin hangi çerçeveleme modeline uyduğu tartışılmıştır. Bu araştırmanın sınırlılıkları kısıtlı bir zaman dilimini kapsaması ve daha geniş bir medya analizine yer vermemesidir. Bu sebeple medya organları içerisinde yer alan özgün ve bağımsız gazete haberleri ile haberciler araştırmanın kapsamının dışında kalmış olabilir. Haber organlarının daha detaylı bir analizini ise daha kapsamlı ve farklı bir çalışmanın konusu olarak ele almak faydalı olacaktır. İlerleyen kısımda medya içerikleri ulusal (medya yasakları, sosyal medya yasakları, hükümet söylemleri, dezenformasyon, yardımlaşma) ve uluslararası olarak ayrı kategoriler halinde ele alınmıştır.