Afrika kıtası, 1998 yılında somutlaştırılan Afrika Açılım Eylem Planı’ndan bugüne Türkiye’nin dış politikasında her geçen gün daha çok önem kazanmaya devam etmektedir. Afrika Açılım Eylem Planı’nın hemen ardından 2005 Afrika Yılı’nın ilanı ve 2008 Birinci Türkiye-Afrika Ortaklığı Zirvesiyle Türkiye kıtaya yönelik politik adımlarını daha sistematik bir hale oturtmaya başlamıştır. Türkiye’nin kıtadaki diplomatik temsilciliklerinin artması, devletin diğer kurumlarının kıtadaki faaliyetleri ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla aradan geçen yaklaşık çeyrek asırlık dönemde Türkiye’nin bölgeye yönelik politikalarında da ciddi bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. İlk olarak daha çok tarihi, insani, ekonomik ve kültür ve eğitim gibi Realist yazında süfli politika olarak adlandırılan başlıklar ilişkilerin belirleyicisi olurken özellikle 2010 sonrası dönemden itibaren askeri ve güvenlik ilişkilerini içeren ulvi politikalar daha çok öne çıkmaya başlamıştır. Bu çalışma öncelikle 1998’den bugüne Türkiye’nin Afrika politikasındaki yumuşak güç unsurlarından sert güç unsurlarına doğru geçişin nedenlerini analiz etmektedir. Bu dönüşümün anlaşılabilmesi için de Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya ve Nijer’i içeren ve G5 Sahel Bölgesi olarak adlandıran bölge özelinde Türkiye’nin barışı koruma misyonlarından ikili askeri ve güvenlik anlaşmalarına ve askeri üslerin konuşlanmasına kadar geniş yelpazede bölgeye yönelik artan askeri ilgisinin boyutu ve geleceği tartışılmaktadır. Türkiye’nin attığı tüm bu adımların bölgesel ve küresel ölçekte bölgeye yönelik özel ilgisi olan diğer küresel aktörlerle olan ilişkilerini nasıl etkilediği de ayrıca değerlendirilmiştir.
Giriş
Türkiye’nin Afrika kıtasıyla olan bağı Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanmaktadır. Özellikle kıtanın kuzeyinde yer alan ülkelerde Osmanlı hakimiyeti uzun süre devam etse de modern cumhuriyetin kurulmasından sonra Türkiye’nin dış politika önceliklerinde Afrika pek yer bulamamıştır. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren çok yönlü bir dış politika arayışında olan Türkiye yavaş yavaş Afrika ile olan bağlarını güçlendirmeye başlamıştır. Bu süreçte 1998 yılında kabul edilen Afrika Eylem Planı bir dönüm noktasını oluşturmaktadır (Özkan, 2012, s. 21). 1998’ten beri Türkiye Afrika'daki diplomatik misyonlarının sayısını artırmayı, kıta ile üst düzey diplomatik müzakereleri sürdürmeyi, insani ve kalkınma yardımlarını artırmayı ve Afrika Kalkınma Bankası'na verdiği desteği sürdürmeyi hedeflemektedir (Bilgic & Nascimento, 2014, p. 1).
1998 yılından itibaren Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik ilişkilerde önemli bir iyileşme yaşanmıştır. Nitekim Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 yılı başında “Afrika Ülkeleri ile Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi“ni hazırlamış ve Türkiye, 2005 yılını “Afrika Yılı“ ilan etmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2021). Türkiye’nin hedefi, Afrika kıtasının barış, istikrar ve ekonomik, sosyal gelişimine katkıda bulunmaktır. Türkiye’nin Afrika politikasını devletin tüm paydaşlarının, özel sektörün ve sivil toplumun ortaklaşa yürüttüğü ve büyük oranda da aynı hedefleri gerçekleştirmeye çalışan kapsamlı bir politika gibi değerlendirmek gerekir; Afrika'nın barış ve istikrarına katkıda bulunmak ve bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda bulunmak ve ayrıca ikili ilişkileri de eşit ortaklık ve karşılıklı yarar temelinde geliştirmeyi amaçlamaktır (Çavuşoğlu, 2021). Tüm bu hedeflere yönelik geliştirilen politikalar dışında Türkiye’nin Afrika politikasında şimdiye dek büyük ölçüde göz ardı edilen ilişkilerin askeri, güvenlik ve stratejik boyutu da bulunmaktadır. Türkiye-Afrika güvenlik ilişkilerinin ajandasında kıtanın bazı önemli devletleriyle (Güney Afrika, Nijerya ve Etiyopya gibi) eşitlikçi ya da partner düzeyinde ilişkileri yürütmek; kıtanın daha kırılgan devletlerine (Somali gibi) yönelik olaraksa Türkiye’nin korumacılığı üzerinden ilişkileri yürütmek yer almaktadır (Karen & Jason, 2013, p. 5).
Türkiye’nin her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma tarihsel bağları Kuzey Afrika’daki devletlerle daha güçlü olsa da Afrika yılı ilan edildikten sonra Türkiye Sahra altı Afrika'da daha etkileyici bir nüfuz oluşturmaya çalışmaktadır. 2022 yılı itibariyle Türkiye’nin Afrika’daki ülkelere yaptığı toplam ihracat bir önceki yıla orana %11 artış göstererek 23,6 milyar dolara ulaşmıştır (DEİK, 2023, s. 14-15). Sadece ekonomik ya da kültürel, insani, dini bağlar açısından değil güvenlik alanındaki iş birliği açısından da Türkiye önemli adımlar atmaya başlamıştır. Bu ilgi artışında Türkiye’nin merkezinde yer aldığı hem bölgesel hem de küresel gelişmeler kadar Afrika ülkelerinin kendi özel gündemleri de çok etkili olmuştur. Özellikle pek çok Afrika ülkesi, kıtada devam eden istikrarsızlık ortamında kendi güvenlik yeteneklerini güçlendirmek istemektedir. İşte bu ortamda Türkiye halihazırda büyük oranda yumuşak güç parametrelerine dayalı olarak yürüttüğü Afrika ilişkilerine ek olarak güvenlik ve savunma alanındaki iş birliği imkanlarını artırmaya çalışmaktadır. Özellikle son dönemde hem ulusal hem de uluslararası ölçekte giderek daha çok gündemde yer alan silahlı ya da silahsız insansız hava aracı satışlarında yaşanan artış bu çabaların bir sonucu olarak görülebilir. Ancak Türkiye ve Afrika ilişkilerinin güvenlik boyutunu sadece silah satışına indirgememek gerekir. Türkiye’nin BM bünyesindeki barış misyonlarına katkısından askeri eğitim anlaşmalarına, askeri üslerin tesisinden ikili savunma anlaşmalarına kadar geniş bir çerçevede Türkiye Afrika ülkeleriyle uzun vadeli stratejik bağlar kurmaya çalışmaktadır. Ancak bu çalışma Türkiye’nin tüm kıtayla olan ilişkilerine değil son dönemde daha özel bir ilişki geliştirmeye çalıştığı Sahel bölgesine yönelik politikalarına odaklanmaktadır. Sahel bölgesi de literatürde oldukça geniş şekilde tanımlanıyor olsa da bu çalışma spesifik olarak Nijer, Çad, Moritanya, Burkina Faso ve Mali içinde yer alan ülkeleri tanımlamak için kullanılan G5 Sahel Ülkeleri ile Türkiye arasındaki güvenlik ve savunma alanındaki ilişkileri ele almaktadır.
Türkiye son dönemde genelde tüm Afrika özelde de G5 Sahel Ülkeleri’nin içindeki yer aldığı bölgeye yönelik stratejik hedeflerine ulaşmak amacıyla çoklu ortaklıklar kurma hedefiyle ilişkilerini geliştirme arayışını aralıksız sürdürmektedir (Emirates Policy Center, 2020). Türkiye’nin bu adımları bölgede etki alanı büyük olan Fransa gibi küresel güçlerle de rekabeti beraberinde getirmektedir. Nitekim G5 Sahel Ülkeleri’nin üç tanesinin Fransa ile ilişkilerindeki son dönemdeki gerilim Türkiye’yi bu bölgede potansiyel bir güvenlik ve savunma ortağı haline dönüştürebilir (Armostrong, 2021)
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre Sahra altı Afrika'da yapılan askeri harcamalar 2020 yılında %3,4 oranında artarak 18,5 milyar dolara ulaşmıştır. Harcamalardaki en büyük artışlar Sahel bölgesinde yer alan Çad ( %31), Mali ( %22), Moritanya ( %23) ve Nijer de ( %29) kaydedilmiştir (SIPRI, 2021, pp. 1-3). Türkiye, Afrika'daki silah pazarı için de önemli bir partner olabilir. G5 Sahel ülkeleri bölgedeki istikrarsızlık, terör grupları ve isyancı gruplarla mücadele ve diğer güvenlik sorunları nedeniyle Türkiye giderek artırdığı savunma sanayi kapasitesiyle bölge ülkelerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir oyuncu olabilir (Al-Sbaitli, 2021, p. 11). Nitekim Türkiye’nin son birkaç yılda hızlı bir şekilde gelişen savunma sanayisi Türk dış politikasının önemli bir aracı haline gelmektedir (Mevlütoğlu, 2022).
Türkiye'nin kendi ürettiği silahları ihraç etme konusunda uzun bir geçmişi olmamasına rağmen, Afrika'ya yapılan satışlar hızla artmakta ve Türkiye'yi kıtada yükselen bir silah tedarikçisi haline getirmektedir. Afrika, silahlı ve silahsız insansız hava araçları ve diğer askeri ekipmanlar açısından bir pazar oluştururken, Türkiye’deki askeri ekipman sağlayan şirketler diğer küresel oyunculara kıyasla daha rekabetçi fiyatlar sunmakta ve askeri ekipmanların tedariki için daha az koşul öne sürmektedir (Nebahat, 2022, pp. 1-7).
Bu çalışma öncelikle 1998’den bugüne Türkiye’nin Afrika politikasındaki yumuşak güç unsurlarından sert güç unsurlarına doğru geçişin nedenlerini analiz etmektedir. Bu dönüşümün anlaşılabilmesi için de Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya ve Nijer’i içeren ve G5 Sahel Bölgesi olarak adlandıran bölge özelinde Türkiye’nin barışı koruma misyonlarından ikili askeri ve güvenlik anlaşmalarına ve askeri üslerin konuşlanmasına kadar geniş yelpazede bölgeye yönelik artan askeri ilgisinin boyutu ve geleceği tartışılmaktadır. Türkiye’nin attığı tüm bu adımların bölgesel ve küresel ölçekte bölgeye yönelik özel ilgisi olan diğer küresel aktörlerle olan ilişkilerini nasıl etkilediği de ayrıca değerlendirilmiştir.
Devamı için...