2021 yılı (TUİK, 2022) verilerine göre 15.840.900 nüfusa sahip olan İstanbul, dünyanın en büyük megapolisleri sıralamasında beşinci, kilometrekareye düşen 6.467 kişi ile ise ilk sırada yer almaktadır. Bu sayı ülke nüfusunun %18,71'ine karşılık gelmektedir. Şehrin nüfusuna İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün açıklamasına göre kentte yasal olarak ikamet eden, 1 milyon 294 bin 124 yabancı dahil değildir. Bu sayının gayri yasal ikamet eden ve çoğunluğunu göçmenlerin oluşturduğu sakinlerle birlikte 2,5 milyonu bulduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın açıklamalarında yer almıştır (BİA, 2022). Yine bu sayıya 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve Türkiye’nin 10 ilini doğrudan etkileyen deprem nedeniyle İstanbul’a göç edenlerin sayısı dahil değildir.
2019 itibariyle Türkiye ekonomisinin %31'ini oluşturan İstanbul, ekonomik büyüklüğü ile dünyadaki birçok ülkeyi geride bırakmaktadır (Yenigün Dilek, 2022). 2021’deki ekonomik daralmaya rağmen şehir Türkiye’nin GSYH (Gayri Safi Yuriçi Hasıla)’nın %54,4’ünü karşılamaktadır (TUİK, 8 Aralık 2021). Kişi başına GSYH bakımından 140 bin 698 TL ile Kocaeli’den sonra ikinci sırada yer almaktadır (TUİK, 8 Aralık 2021). İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) "İstanbul Ekonomisinin 100'ü" araştırması, 2022 yılı itibarıyla İstanbul'un Türkiye’nin vergi gelirlerinin yüzde 48,2'sini ve toplam dış ticaret hacminin yüzde 48,7'sini oluşturduğunu ve yabancı sermayeli şirketlerin yüzde 62'sini İstanbul'a çektiğini gösteriyor (İTO, 2022). Bu açıdan İstanbul tek başına ülkedeki 68 ilin toplamından daha fazla milli gelir üretmektedir (İTO, 2022).
İstanbul'un Türkiye'ye bu son derece önemli katkısının bedeli, uzun süredir devam eden kronik iç göç, dış ülkelerden uzun süreli göç, plansız göç gibi çok sayıda ekonomik, sosyal ve kültürel sorunla karşı karşıya kalmasıdır. Çarpık kentleşme, trafik kaosu, denizlerdeki kirlilik, tarım arazilerinin kaybı, kültürel yabancılaşma ve eşitsiz gelir dağılımı bu büyüklüğün katlanılmak zorunda kalınan diğer bedellerinden sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Son yirmi yılda bu durum önceki dönemlerle kıyaslanamayacak kadar kötüleşmiştir. Nitekim bir dönem İstanbul Belediye Başkanlığı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu şehre “ihanet ettiğini“ itiraf etmiştir (Hürriyet.com.tr, 2017). Ayrıca –zaman zaman gündeme gelse de kasıtlı olarak göz ardı edilen– bir diğer önemli konu da ekonomik, teknolojik, endüstriyel ve insan kaynakların bir bölgede yoğunlaşmasının insani, kentsel ve askeri güvenlik açısından ciddi zafiyetler yaratmasıdır.
İstanbul’un Depreme Karşı Hassasiyeti
Deprem kuşakları arasında yer alan Türkiye'nin en hassas bölgelerinden biri de İstanbul. Uzmanlar olası bir İstanbul depreminin kaçınılmaz olduğu konusunda hemfikir. Ayrıca birden fazla eylemi içeren bir savaş veya terör saldırıları ya da bütün şehri etkileyecek yoğunlukta su baskını ya da yangın durumunda Türkiye'nin kolay kolay kaldıramayacağı kayıplarla karşılaşma tehlikesi bulunmaktadır.
Bu ihtimalât arasında en yıkıcı olan muhtemel depremdir. Uzmanlar bu depremin muhtemelen 7,2 ila 7,6 şiddetinde olabileceği konusunda hem fikirler (habertürk.com, 6 Mart 2023)
“İstanbul deprem tarihi incelendiğinde son 500 yılda 7 şiddetinin üzerinde 2 büyük depremin meydana geldiği dikkat çekiyor. Orta Marmara fayında İstanbul depreminin yaşanma olasılığı 250 yılda bir olarak kaydediliyor. Deprem uzmanları tarafından son büyük İstanbul depreminin 1766 yılında gerçekleştiği göz önünde tutulunca, Orta Marmara Fayında büyük deprem riskinin arttığı ifade ediliyor“ (habertürk.com, 6 Mart 2023).
Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür Marmara fayının kırılmak üzere olduğuna ve bu kırılmanın gerçekleşmesi halinde 7,2 büyüklüğünde deprem üreteceğine diğer fayın da birlikte kırılması halinde bu şiddetin 7,5-7,6’yı bulabileceğine dikkat çekiyor.
2021 yılı Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nün elindeki yapı envanterine göre İstanbul'da 1 milyon 160 bin bina bulunuyor. Bunun yine yaklaşık 800 bin civarındaki kısmı 2000 yılı öncesinde yapılmış durumda (cnntürk.com, 8 Mart 2023). İstanbul’da 7,5 ve üzeri şiddetli bir depremde 491 bin binanın hasar alacağına dair tahminler var (Polat, 20.02.2023). Bu binada oturanların sayısı da 6,2 milyon kişi.
İstanbul'un sahip olduğu bu hassasiyetleri ortadan kaldırmak için alınan tedbirler çoğunlukla tepkisel ya da yüzeysel niteliktedir. Geliştirilmiş önleyici ve ön alıcı tedbirler son derece maliyetli, sayıca yetersizdir ve uzun zaman gerektirmektedir. Örneğin İBB’nin iştiraklerinden KİPTAŞ Genel Müdürlüğünce yürütülen İstanbul Yenileniyor projesine 600 binden biraz fazla insan başvurmuştur. Ve daire başına yeniden inşa bedeli bir milyon TL’dir. Bunun dışında alınan diğer önlemlerin çarpık kentleşmeyi önlemedeki etkinliği tartışmaya açıktır.
Olası bir Marmara depreminden en fazla etkilenecek bölgeler çok –genel bir tamınla– şehrin güneybatı kesimi olmakla beraber Anadolu yakasında Sultanbeyli, Maltepe, Kartal ve Tuzla’nın sahil kesimi birinci derecede (çok) riskli alanlardır. Şehrin Avrupa yakasında ise Fatih, Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Bayrampaşa, Güngören, Bakırköy, Bahçelievler, Başakşehir, Zeytinburnu, Avcılar, Küçükçekmece, Esenler, Büyükçekmece ve Silivri’nin sahil kesimi “çok riskli“ bölgeler olarak tanımlanmıştır (Harita 1.). Özetle, Anadolu yakasında üç, Avrupa yakasında 15 ilçe yüksek derecede riskli alanlardır. Sadece Avrupa yakasındaki çok riskli ilçeleri esas alan projeksiyonda toplam nüfusun yedi milyona yakın olduğu, bu miktarın İstanbul’un nüfusunun yaklaşık %44’üne karşılık geldiği görülmektedir (Tablo 1.). Bu ilçeler aynı zamanda çarpık kentleşmenin en yoğun olarak yaşandığı bölgelerdir.
Tablo 1. Depreme Karşı Çok Riskli İlçelerin Nüfusları | |||||
İlçe | Nüfus |
İstanbul Nüfusuna Oranı |
İlçe | Nüfus |
İstanbul Nüfusuna Oranı |
Esenyurt | 983.571 | 6,18% | Fatih | 368.227 | 2,31% |
Küçükçekmece | 808.957 | 5,09% | Zeytinburnu | 292.616 | 1,84% |
Bağcılar | 740.069 | 4,65% | Güngören | 282.692 | 1,78% |
Bahçelievler | 594.350 | 3,74% | Büyükçekmece | 277.181 | 1,74% |
Başakşehir | 514.900 | 3,24% | Bayrampaşa | 275.314 | 1,73% |
Gaziosmanpaşa | 495.998 | 3,12% | Bakırköy | 226.685 | 1,42% |
Avcılar | 452.132 | 2,84% | Silivri | 217.163 | 1,37% |
Esenler | 445.421 | 2,80% | Toplam | 6.975.276 | 43,85% |
Buraya kadar sunulan manzara, olası bir Marmara depreminin bilinen ve uygulanabilen yöntemlerle etkisinin azaltılamayacağını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kapsamda başlatılan güçlendirme ve yeniden inşa faaliyetlerinin yeterli sürede tamamlanmasının imkânı bulunmadığından şehrin olası depremdeki kayıplarını en aza indirgeyecek radikal önlemlere ihtiyaç olduğu açıktır.
Ne Yapmalı?
Ana mesele kentin seyrekleştirilmesidir. Bu hususta ayrıntılı bir çalışma yapmada ilk akla gelen İstanbul’un nasıl bir konseptle yeniden yapılandırılacağına dairdir. Örneğin, şehrin kültür-sanat-turizm odaklı bir yapıya kavuşturulması çerçevesinde yeniden tasarlanması bir hareket tarzı olabilir. Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri Londra ve Paris’tir. Her iki şehir de turizmi gelirleriyle Türkiye’nin bu sektörden elde ettiği toplam gelirle yarışır, bazı yıllarda ise Türkiye’yi geride bırakır. İstanbul’da bu potansiyel fazlasıyla mevcuttur.
Böyle bir ana konsept çerçevesinde öncelikle kentte mal ve hizmet üretmeyen emekli ve işsiz kitlesinin memleketlerine dönmeleri için teşvikler düşünülmelidir. Bu teşvikler şehirde kalmayı güçleştiren ekonomik yaptırımlarla da kuvvetlendirilmelidir.
Diğer husus şehirde imara açık olmayan ruhsatsız yerlerin behemehâl boşaltılmasıdır. Bu konuda siyasal kaygılar mı ulusal kaygılar mı sorusunun cevabı kamu güvenliği ve İstanbul’un korunması lehinde cevaplandırılmalıdır. Bu konudaki bu zamana kadar göz ardı edilen hassasiyete yurt çapında tekrar kavuşulmalıdır. Siyasal partilerin tamamının bu konuda ortak bir deklarasyona imza atmalarının oy kaygılarını ortadan kaldıracağı değerlendirilmektedir. Zabıta ve kolluk kuvvetleri teşkilâtı bu kapsamdaki yıkım ve boşaltma faaliyetleri için yeniden yapılandırılmalı ve bu konudaki mevzuat güçlendirilmelidir.
Şehrin yeniden imarında öncelik ranta değil depreme karşı en fazla hassasiyeti olan yerlere verilmelidir. Bina mukavemeti ve zemin güçlendirilmesi birlikte ele alınmalıdır. Bu bölgedeki ve hassas durumdaki kamu binalarının güçlendirilmesi, yeniden inşası ya da taşınması için ilgili bakanlıklara mevcut bütçelerinden tasarrufa gidilerek ek bütçe tahsis edilmelidir. Önceki Marmara depreminde halktan alınan deprem vergisinin benzeri bir fedakarlığı bu sefer devletin yapması beklenmekte, itibardan tasarruf olmaz şeklindeki çağ dışı anlayış terk edilmelidir.
Bir sanayi şehrinde bulunması gereken tekstil, kimya vb. sanayi kollarının Anadolu’nun güney kesimlerindeki depreme karşı hassasiyeti az olan sahil kesimlerine inşa edilecek yerleşim yerlerine taşınması için gerekli altyapı ve teşvikler hazırlanmalıdır. Böylelikle Türkiye’nin bu alanlardaki ihracatının Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz pazarlarına açılımı da kolaylaşacaktır.
Bunlara ilâve olarak daha önce toplanma ve emniyet bölgesi olarak saptanan ancak zaman içerisinde yapılaştırılan alanlar şehre yeniden kazandırılmalıdır. Şehirdeki bütün üst geçitlerin depreme karşı dayanıklılıkları artırılmalıdır.
Sonuç olarak, ekonomik kazançlarıyla ülkenin en önemli merkezi olan İstanbul’un yıkıma uğramasının Türkiye’nin yıkıma uğraması anlamına geleceği dikkate alınarak deprem gibi radikal bir sorunla başa çıkabilmek için radikal çözümlerin gerekli olduğu unutulmamalıdır. Bugün göze alınmayan bu külfetin depremin gerçekleştiği koşullarda yapılma mecburiyeti doğacağı bunun ise şimdi karşılaşılacak güçlüklerden çok daha fazla olacağı açıktır.
Doç. Dr. / İstanbul Arel Üniversitesi
(9. İstanbul Güvenlik Konferansı Bildiri Makalesi, 23 Kasım 2023)