7. TÜRKİYE - KÖRFEZ SAVUNMA VE GÜVENLİK FORUMU SONUÇ DEKLARASYONU

Haber

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu; “Türk - Arap Güvenlik Ekosisteminde Yeni Keşifler” ana temasıyla TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 24 Kasım 2023 tarihinde İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü’nde yapılan 9. İstanbul Güvenlik Konferansı eş-etkinliği olarak birlikte icra edilmiştir....

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu; Türk - Arap Güvenlik Ekosisteminde Yeni Keşifler“ ana temasıyla TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 24 Kasım 2023 tarihinde İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsünde yapılan 9. İstanbul Güvenlik Konferansı eş-etkinliği olarak birlikte icra edilmiştir.

Foruma çeşitli ülke ve bölgelerden, farklı alan ve sektörlerden konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Körfez ülkelerinden diplomatik temsilciler ve delegasyonlar da yer almıştır. Forumda yerli/yabancı uzmanlar, akademisyenler ve diplomatlar tarafından konuşma ve sunumlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Körfezden ilgili otoriteler de Forumda temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.

Forumda Türkiye, Körfez Ülkeleri ve Bölgenin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; Türk - Arap Güvenlik Ekosisteminde Yeni Keşifler“, Güvenli Bereket Hilali ve Denge Ortaklığı“, Ekosistemde Yeni Tehditler ve Fırsatlar“, Siber Güvenlik, Gıda Güvenliği, Üretim-Tüketim Güvenliği“, Savunma Sanayii; Kara, Deniz, Hava, Uzay, Polis, Jandarma, İstihbarat, Stratejik Sektörler“ ve Geleceğin Güvenlik ve Savunma Ekosisteminde Birlikte Var Olmak“.

Forumda ortaya konan aşağıdaki tespitler ve önerilerin, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması sunulması kararlaştırılmıştır:

  1. Son yaşanan Gazze olaylarında insanlık dışı ve savaş hukukuna uymayan bir çatışma yaşanmaktadır. Kadın ve çocuk ayrılmaksızın bombalamaların sürmesi savaş hukukunun dışına çıkıldığının göstergeleridir. Türkiye ve Katar başta olmak üzere Körfez Ülkelerinin Filistinin önemli destekçileri olması savaşın ve savaş sonrası sürecin ilerlemesi açısından oldukça önemli olacaktır.

  1. Türkiye Ortadoğu politikasına karşı tutumunda tek bir dinamik yoktur, kompleks bir realizm mevcuttur. 1960 dönemi sonrasında Avrupa taraflı bir bakış açısından çıkılmış, Turgut Özal dönemiyle birlikte Ortadoğu ülkeleriyle ekonomik boyutun güçlenmesiyle ilişkiler güncellenmiştir.

  1. 2017de Körfez Kriziyle beraber Suriye için Rusyayla işbirliği yapılması ve Türkiyenin ilk defa yurtdışına asker konuşlandırması sonrası ilişkiler gerilmeye başlamıştır. Cemal Kaşıkçı olayı sonrası Suudilerin Türkiyeye karşı boykot uygulamasıyla bu gerilim artmıştır. Pandemi sonrasında ilişkileri normalleştirmeye çalışan Suudi Arabistan’ın bu dönüşümünde Türkiyenin artan askeri gücü etkili olmuştur. Katarla gerçekleştirilen karşılıklı yatırımlar ve öncü diplomasi uyumu süreci desteklemiştir..

  1. Körfez güvenliğinde Türkiyenin paradigma değişimiyle beraber bölgesel bağlamda İran meselesi Türkiye körfez ilişkilerini belirlemede belirleyici olmuştur. ABD ile ilişkilerinde de hep İran’ı dengeleyecek şekilde hareket edilmeye çalışılmıştır. İran’ın izlediği dış politikada devlet bekası için tehdidin büyüklüğüyle ilişkili alınan esnek kararlar pragmatik ya da ideolojik kalmıştır. İran'ın devrim sonrası bölgesel ve küresel krizlere yönelik güvenlik ve dış politika yaklaşımı belirsizlik kaynağı olmuştur. Tahran bazı durumlarda daha pragmatik davranırken, bazı durumlarda ise katı ve tavizsiz bir duruş sergilemiştir. Bu sarkaç benzeri model, İran'ın bölgesel ve küresel meselelere tepkisini incelemeyi ve tahmin etmeyi zorlaştırmaktadır. İç ve dış tehditlere karşı vatandaşların koşulsuz itaatle meşrulaştırılması çabalarıyla bütüncül bir tavır alınması, politikaların genel kamuoyunu değil küçük destek gruplarını memnun etme kaygısıyla ilerletildiğini göstermektedir.

  1. Türkiye, bir denge politikası çerçevesinde bütün KİK üyesi ülkelerle (Suudi Arabistan, Kuveyt, Umman, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman) ilişkilerini geliştirmek ve Körfez bölgesinde göz ardı edilmeyecek bir aktör olma yolunda, son yıllarda önemli hamleler yapmıştır. Ortadoğuda günümüze kadar gelinen süreçte yaşanan dönüşümlerden en önemlisi 1979daki İran Devrimi ile yaşanmıştır. İran İslam Cumhuriyetinin, benimsediği İslami rejimi komşu ülkelere yayma politikası, 1981 yılında altı ülke arasında KİKin (Körfez İşbirliği Konseyi) kurulmasını tetiklerken, Türkiyede Körfez bölgesindeki gelişmelere seyirci kalamayacağını göstermiştir. İran’ın yayılmacı politikası Washingtonu da rahatsız etmiş ve ABD, 1981de Körfez bölgesi için Acil Müdahale Gücü“ teşkil etmiştir. Kuveytin işgali ile Arap Baharı gibi gelişmeler de bölgenin dönüm noktalarındadır. ABDnin Iraktan çekilmesiyle beraber İran’ın bölgedeki egemenliği güçlenmiştir. Rusyanın desteğiyle bu konumunu daha da arttırmıştır. İran’ın bölgedeki hakimiyeti olası İsrail yenilgisi sonrası ABDnin bölgeden çekilmesi yaşanırsa kuvvetlenmeye devam edecektir.

  1. Suriyenin yeniden sistematik hale gelmesi ve Doğu Akdenizdeki gazın batıya taşınması hedefi bölgedeki devletlerde ilişkilerin değişmesine sebep olmuştur. Rusya gazına alternatif olarak Doğu Akdenizdeki rezervler kullanılabilecektir. İsrailde yaşanan çatışma nedeniyle komşuları Ürdün ve Mısır’ın zor bir dönemden geçeceği açıktır. Türkiyenin konumu ise Mısır ile denge politikası izleyerek devam ederken İsraille ilişkileri askıya almıştır.

  1. Bölgesel istihdam ve kalkınma için Türkiye Körfez ilişkileri büyük önem arz etmektedir. Bunun önemli etkenlerinden biri Arap Baharı dönemidir. Yaşanan rejim değişikliklerinden ziyade halkı sakinleştirmeye odaklanılmıştır. Arap Baharı sonrasında ülkeler arasında ciddi olumsuzluklar da meydana gelmiştir. 2017 Körfez krizi ve uygulanan katı ambargo sürecinde Katar’ın bölgedeki ülkelerle ilişkileri ağır bir bunalıma girmiştir. Türkiye tarafından Katara gıda yardımı yapılmış, arabuluculuk girişimleri ve askeri alanda iş birliği adımları atılmıştır. 2021 El Ula Zirvesi ile birlikte ise körfezde yeni düzen gereksinimleri başlamış yaklaşık dört senelik kriz sona ermiştir.

  1. Körfez ülkelerinin birbirinden koparılmasına neden olan hadiseler incelendiğinde bunların tamamına yakınının kaynağı olarak Batı menşeli olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında kurulacak diyalog temelli bir işbirliği mekanizması, bu değişimin anahtarlarından birisi olarak öne çıkmaktadır. Suudi Arabistan’ın dış politikasında istikrar ve bölgedeki statükonun devamlılığı önemli faktörler arasında yer almaktadır. Dini unsurlar, Arap davasına bağlılık ve petrol, dış ekonomi ilişkilerinde göz önünde bulundurulan unsurlardır.

  1. Suudi Arabistan Ortadoğuda öncü ülke konumunda yer almaktadır. Diğer İslam ülkeleriyle iş birliği halindedir. En büyük rakibi ise Şii grupların bağlı olduğu İrandır. Yeni Kralla birlikte bir reform ajandası başlatmıştır. 2030 vizyon projesi petrol bağımlılığından kurtulup farklı ticaret ve üretim alanlarına yönelmeyi amaçlayan bir odak olmuştur. Hem devlet hem de özel sektör, 5G, yapay zeka (AI), nesnelerin interneti (IoT), blockchain, bulut bilişim ve siber güvenlik alanlarına önemli yatırımlar gerçekleştirmektedir. 2020 raporuna göre, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, dijital dönüşüm teknolojilerinde küresel liderlik pozisyonunda bulunmaktadır.

  1. Teknolojik gelişmelerin ön planda yer aldığı bu dönüşümde özellikle şehirlerin bu yönde gelişmesinin önemi öne çıkarılmıştır. Teknoloji ve dijital alanlardaki yatırımları ve projeleriyle sadece petrole bağımlı olmadığını gösteren Suudi Arabistan, bu gelişmelerle birlikte yakın gelecekte siyasi yapısında ve uluslararası politikalarında değişiklik sağlayabilecektir.

  1. Suudi Arabistan Çinin enerjisi için vazgeçilmez bir konumdadır. Suudi enerji endüstrisi İrana göre daha istikrarlıdır. Ancak son zamanlarda Çin ve İran ilişkileri yakın bir işbirliği halinde devam etmektedir. Çinin jeopolitik rekabet arzusuyla hareket ederek İranla mı yoksa pragmatik çıkarlara yönelerek Suudi Arabistanla mı yakınlaşması gerektiği bu sebeple belirsiz kalan sorulardan olmaktadır.

  1. Çin'in Körfez bölgesindeki çıkarları, enerji güvenliğinden öte, üç önemli konuyu içermektedir. İlk olarak, Orta Doğu'daki yoğun Çinli yatırımlar ve bu yatırımlarda çalışan Çinlilerin zaman zaman saldırılara maruz kalması, Pekin'de endişe uyandırmaktadır. İkinci olarak, Hürmüz ve Bab el-Mendeb Boğazları gibi kritik enerji ticareti rotalarının İran'ın denetiminde olması, Çin'in alternatif güzergahları keşfetme ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, İran'ın ABD'nin nüfuzuna karşı durmada önemli bir aktör olması, Çin için İran'ı stratejik bir ortak haline getirmektedir. Gelecekte Çin'in Orta Doğu'daki askeri varlığını artırma kararı alması durumunda, İran'ın bu bağlamda kilit bir rol oynayabileceği öne çıkmaktadır. ABD-Çin rekabetindeki jeo-stratejik avantajları nedeniyle, Çin'in Körfez bölgesinde uzun bir süre sonra tekrar aktif tarafsızlık politikasına dönmesi kaçınılmaz görünmektedir.

  1. Körfez ülkeleri 2000lerden sonra önemli bir gelişme kat etmişler ve birbirleriyle yakınlaşmışlardır. Arap devrimleri sonucunda statükoya geri dönülmüş, batı hegemonyası göreceli olarak reddedilmiştir. Türkiye ile körfez ilişkilerine bakıldığında ise Katara kurulan Türkiye üssü ile birlikte ikili ilişkiler gelişmiştir. Bu gelişmede Türkiyenin savunma sanayisinin gelişimi etkili olmuştur.

  1. Körfez ülkeleri yeni güvenlik çeşitlendirmeleri ve savunma yatırımları yapmak istemektedirler. Çünkü ABD ve Batı ülkelerine karşı güvenleri süreç içerisinde azalmıştır. Ancak ikili ilişkilerin nasıl ve ne kadar devam edeceği bilinmediğinden dolayı bölgede yaşanan savaşlar gelecek etkileri belirleyebileceklerdir. Türk İHA ve SİHA’’ları hızlı üretim ve az maliyetli olmaları sebebiyle asimetrik tehdit durumlarında öne çıkmaktadır.

  1. Tarihsel anlamda Sovyet İşgali, İran devrimi ve İran – Irak savaşı bölgeyi savunma anlamında yetersiz bırakmıştır. Saddam gibi güçlere karşı koyamayıp batılı ülkelerden yardım talep etmeleri bu duruma örnek gösterilebilir. ABDnin İran sınırlandırmaları ile birlikte körfez ülkelerine alan açılmıştır. Ambargo sebebiyle İran savunma sanayisinde dönüşüm daha yerel ürünlere ve Asya üretimi araçlara kaymıştır. Bu araçların İran Irak savaşında kullanılması siber güvenlik ve İHA üretimi alanlarına yönelinmesine sebep olmuştur. İran da son 20 yılda savunma konusundaki eksikliğini İHAlarla kapatmaya çalışmıştır. 2009 yılında İran’ın Suudi Arabistana saldırısında İHAları kullanması, İran İHA ve SİHAlarına karşı bölgenin yetersiz kaldığını göstermektedir.

  1. Karabağ ve Ukrayna çatışmalarında Türk iHAların gücünü kanıtlaması talebi arttırmıştır. Bu talep artışı Türkiye ve körfez ülkelerinin ilişkilerinin iyileşmesi yolunda önemli bir adım olmuştur.

  1. NATOnun Akdeniz diyaloğunda Türkiye siyasi destekçi konumunda yer almış ve ayrıca NATO ile İstanbul İşbirliği Girişiminin dinamiğini oluşturmuştur. Akdeniz diyaloğuna Tunus, İsrail ve Cezayirin bulunduğu 7 ülke üye olmuştur. Türkiye Arap ülkeleriyle NATO işbirliğinde önemli bir role sahip olmuştur.

  1. 2023 Mart ayında Çin arabuluculuğuyla gerçekleşen İran-Suudi Arabistan anlaşması, batı tasarımı "bölgesel sistem" üzerinde uzun süre hakim olan dinamikleri kökten sarsarak tarihsel bir döneme işaret etmektedir. Körfez bölgesel sisteminin temel unsurları arasında ABD çıkar ve politikaları temelinde yapılan güvenlikleştirme uygulamaları yer almaktadır. Bölgenin batı kontrolünde tutulması ve İsrailin güvenliğinin sağlanması stratejik çıkarlar arasında yer almaktadır.

  1. Bölgenin militarizasyonu ise, bölge aktörlerini silahlandırmak ve Amerikan askeri üslerinin bölgeye yerleştirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Güvenlik siyasileştirilmiştir. ABD'nin bölgedeki rolünün devamına rağmen, Çin ve Rusya gibi dış aktörlerin dinamizmi artmaktadır. Çin'in artan politik etkisi ve silah tedariki, Körfez ülkelerindeki güvenliği etkilemektedir. Rusya'nın da Körfez güvenliği denklemindeki artan rolü dikkat çekmektedir. İbrahim Anlaşmaları, İsrail'in bölge siyasetinde ve güvenliğinde etki kazanmasına yol açmıştır. BAE-İsrail askeri işbirliği ise normalleşme süreci içinde derinleşmektedir.

  1. Türkiye, Katar krizindeki rolü ve Katar ile olan güvenlik ilişkileriyle Körfez bölgesinde stratejik bir konumda bulunmaktadır. Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerini düzelttikten sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez ziyareti, stratejik ortaklık düzeyine yükselme potansiyeli taşıyarak güvenlik ilişkilerinde önemli adımlara neden olmuştur. Savunma sanayi anlaşmalarıyla Türkiye'nin bölgesel güvenlik sistemine katkı sağlaması öngörülmektedir. Türkiye'nin Körfez ülkeleriyle ekonomik ve enerji alanındaki ilişkileri, ABD ve İsrail'in İran'a yönelik askeri girişimlerine karşı bir denge oluşturabilir. Türkiye'nin bölge siyasetindeki etkisi, çatışma çözümleri ve terörle mücadele gibi stratejik hedefleri doğrultusunda bölgesel istikrara katkı sağlayabilir, bu da uzun vadede bölgesel sistemin aktörler arasında işbirliği ve ortak çıkarlar doğrultusunda yeniden şekillenmesine zemin hazırlayabilir.

  1. Basra körfezi petrol rezervleri açısından oldukça önemlidir. Güvenlik kaygıları, jeopolitik gerginlikler ve çatışmalarla beraber Suudi Arabistan ve İran gibi bölgesel güçlerin önemli etkenler olması bölge adına endişe duyulmasına sebep olmaktadır. Suudi Arabistan Körfezde bölgesel güç olarak lider konumda yer almaktadır. Dış politika yaklaşımı bölgesel rolünü korumak ve devlet rejim güvenliğinden vazgeçmeme olarak ikiz hedeflere“ sahiptir. İslam’ın kutsal ögelerine ev sahipliği yapan Suudi Arabistan bu alanları korumayı da önemli hedefleri arasında görmektedir.

  1. Katar bağımsız bir dış politika izlemekle beraber arabuluculuk faaliyetleri dış politika stratejilerinde ön planda yer almaktadır. Kuveyt ise dış politikasında Körfez Savaşı sonrası mevcudiyetini sürdürebilme kaygısı gütmektedir. Egemenlik vurgusu özellikle öne çıkmaktadır.

  1. Bu üç ülkeye (Suudi Arabistan BAE Katar ) bakıldığında büyük güçlerin ilgisi azalınca kendi işlerini kendileri halletmeye başladıkları görülmekte ve artan güvenlik kaygıları ön plana çıkmaktadır. Bağımsız dış politika istekleri ve bölgesel liderlik çabaları artmakta ancak küçük ölçekli krizlerde etkin olup büyük ölçekli krizlerde başarısız olabilmektedirler. Son zamanlarda yaşanan bir dizi uluslararası ve bölgesel faktör, Körfez'deki gerilimin azaltılması, ekonomik çeşitlilik ve büyümeyi desteklemek için daha fazla istikrar arayışının öncülüğünde, Türkiye ile Körfez Arap devletlerini daha yakın bir hizaya getirmiştir.

  1. Yakın zamanda Karadeniz'de keşfedilen doğalgaz kaynakları, İsrail ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle daha iyi ilişkiler ve/veya Ukrayna'da gerilimin artması, ABD ile Türkiye'yi yakınlaştırabilir ve Hindistan-Körfez İşbirliği Konseyi devlet bağlarının yanı sıra Türkiye'nin Körfez'deki potansiyelinin serbest bırakılmasına yardımcı olabilir. Bu, Rusya ve Çin'in katılımıyla karşılaştırıldığında ABD ve Avrupalı müttefikler için daha tercih edilebilir olabilir.

  1. Türkiye-Körfez güvenlik işbirliği, yerel, bölgesel ve uluslararası kısıtlama ve fırsatlar çerçevesinde Akdeniz ve Körfez'de Türk güvenlik nüfuzunun mevcut biçimlerini destekleyerek gelişmeye devam edecektir. Risk, mevcut koşullar altında ilişkilerin stratejik olmaktan ziyade işlemsel kalmasıdır.

  1. Abu Dhabi Development Holding Company, 2021'deki BAE-Türkiye uzlaşması kapsamında Türkiye'deki yatırımlara 10 milyar dolarlık fon ayırmıştır. Bu kaynak; Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması'nın (CEPA) içinde, havacılık için bileşenler, silahlar ve diğer malzemeleri üretmeye yönelik teknolojilere odaklanma da dahil olmak üzere, ikili savunma işbirliğini ilerletmeye yönelik daha fazla anlaşmanın habercisi olmuştur.

  1. Rusya ile BAE arasında görülenler gibi daha fazla ortak girişim ve ortak askeri tatbikatlar, Türkiye'ye ve Arap ülkelerine, özellikle de güçlü bir ABD askeri varlığına sahip olmayanlara fayda sağlayabilir. Bu çaba, NATO müttefiki ABD'nin Körfez'deki yük paylaşımına katkıda bulunabilir ve ABD'nin İran nükleer programına tepkisi ve Arap Baharı da dahil olmak üzere bir dizi konuda KİK ülkeleri ile ABD arasındaki güven/denge açığını giderebilir.
                                                                                                                                   24 Kasım 2023, İstanbul
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2781 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1117
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası“ olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği“ ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Ortadoğu, Osmanlı hakimiyeti altında dört yüzyıl boyunca barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından bu düzen sona ermiş ve bölge, büyük devletlerin güç mücadelelerinin etkisiyle zayıf, istikrarsız ve geri kalmış bir yapıya bürünmüştür. Soğuk Savaş’ın son...;

Dünya sanki “delilik yürüyüşü“ne çıktı. “Topal ördek“ Biden ve ABD’nin dümen suyundaki İngiltere ile Fransa, Ukrayna’ya, Rusya’yı uzun menzilli ABD ve İngiliz-Fransız füzeleriyle vurma izni verdiler. Putin de Nükleer Doktrin’i, Rusya’nın nükleer veya konvansiyonel füzelerle vurulması halinde, sadece...;

İçinde bulunduğumuz dönem askeri güçler bakımından eski yapıların çöktüğü, kimisi kalıcı kimisi geçici olan yeni yapıların ortaya çıkıp hayatta kalabilmek için yarıştığı bir dönemdir. Yeni teknolojiler; silahların menzilini artırmakta, reaksiyon süresini azaltmakta ve insan kapasitesini aşacak şekil...;

Bu navigasyon planı iki stratejik sonla bitiyor: 2027’de Çin Halk Cumhuriyet’i ile olası savaşa karşı hazır olmak ve donanmanın uzun dönem avantajlarını iyileştirmek. Biz bu olası sonlarla karşılıklı iki zorlayıcı yollarla çalışacağız: Proje 33’ü uygulamak ve donanmasının ortak savaş ekosistemine k...;

Dünya, 21. yüzyıla “pusulasız“ bir halde girdi. Soğuk savaşın yıkıntıları arasında kalan kurallara dayalı küresel düzen, çoğunluğun taleplerine yanıt veremezken Batı cenahı dışında kalan ülkelerin BRICS ile bir karşı-hegemonya alanı yaratmaya başladığı görülüyor.;

Türkçe’ye “İslam ve Müslümanlar için Destek Cemaati” olarak çevrilebilen “Jama’a Nusrat ul-Islam wa al-Muslimin (JNIM)” terör örgütü 2 Mart 2017’de Afrika’nın Sahel bölgesinde etkili dört terör örgütü olan El Murabitun, Ensar Dine, Mağrip El Kaidesi (AQIM) ve Macina Kurtuluş Cephesinin birleşmesiyle...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Geçmişte büyük imparatorluklar kuran Çin ve Hindistan, 20. asırda boyunduruktan kurtularak bağımsızlıklarına kavuşmuş ve ulus inşa sorunlarını aştıkça geçmişteki altın çağ imgelerinin cazibesine kapılmıştır.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) bünyesinde yaptığımız bilimsel çalışmalar ile Dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri kavrama ve analiz etmeye yönelik çabalarımızın ortaya koyduğu açık bir gerçek var: Aktörleri, kuralları, vizyonu eskisinden çok farklı olan yeni bir uluslararası sistem il...

Türk insanının, Osmanlı zamanında olsun, Cumhuriyet döneminde olsun, stratejik düşünceler üretebildiği ve bunları karar organları üzerinden uygulamaya geçirebildiği tarihi bir gerçektir.Bu özellik tarihte her ülke ve her toplum için geçerli olmamıştır.