Forum’a çeşitli ülke ve bölgelerden, farklı alan ve sektörlerden konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Körfez ülkelerinden diplomatik temsilciler ve delegasyonlar da yer almıştır. Forum’da yerli/yabancı uzmanlar, akademisyenler ve diplomatlar tarafından konuşma ve sunumlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Körfez’den ilgili otoriteler de Forum’da temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.
Forum’da Türkiye, Körfez Ülkeleri ve Bölge’nin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Türk - Arap Güvenlik Ekosisteminde Yeni Keşifler“, “Güvenli Bereket Hilali ve Denge Ortaklığı“, “Ekosistemde Yeni Tehditler ve Fırsatlar“, “Siber Güvenlik, Gıda Güvenliği, Üretim-Tüketim Güvenliği“, “Savunma Sanayii; Kara, Deniz, Hava, Uzay, Polis, Jandarma, İstihbarat, Stratejik Sektörler“ ve “Geleceğin Güvenlik ve Savunma Ekosisteminde Birlikte Var Olmak“.
Forum’da ortaya konan aşağıdaki tespitler ve önerilerin, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması sunulması kararlaştırılmıştır:
- Son yaşanan Gazze olaylarında insanlık dışı ve savaş hukukuna uymayan bir çatışma yaşanmaktadır. Kadın ve çocuk ayrılmaksızın bombalamaların sürmesi savaş hukukunun dışına çıkıldığının göstergeleridir. Türkiye ve Katar başta olmak üzere Körfez Ülkelerinin Filistin’in önemli destekçileri olması savaşın ve savaş sonrası sürecin ilerlemesi açısından oldukça önemli olacaktır.
- Türkiye Ortadoğu politikasına karşı tutumunda tek bir dinamik yoktur, kompleks bir realizm mevcuttur. 1960 dönemi sonrasında Avrupa taraflı bir bakış açısından çıkılmış, Turgut Özal dönemiyle birlikte Ortadoğu ülkeleriyle ekonomik boyutun güçlenmesiyle ilişkiler güncellenmiştir.
- 2017’de Körfez Kriziyle beraber Suriye için Rusya’yla işbirliği yapılması ve Türkiye’nin ilk defa yurtdışına asker konuşlandırması sonrası ilişkiler gerilmeye başlamıştır. Cemal Kaşıkçı olayı sonrası Suudilerin Türkiye’ye karşı boykot uygulamasıyla bu gerilim artmıştır. Pandemi sonrasında ilişkileri normalleştirmeye çalışan Suudi Arabistan’ın bu dönüşümünde Türkiye’nin artan askeri gücü etkili olmuştur. Katar’la gerçekleştirilen karşılıklı yatırımlar ve öncü diplomasi uyumu süreci desteklemiştir..
- Körfez güvenliğinde Türkiye’nin paradigma değişimiyle beraber bölgesel bağlamda İran meselesi Türkiye körfez ilişkilerini belirlemede belirleyici olmuştur. ABD ile ilişkilerinde de hep İran’ı dengeleyecek şekilde hareket edilmeye çalışılmıştır. İran’ın izlediği dış politikada devlet bekası için tehdidin büyüklüğüyle ilişkili alınan esnek kararlar pragmatik ya da ideolojik kalmıştır. İran'ın devrim sonrası bölgesel ve küresel krizlere yönelik güvenlik ve dış politika yaklaşımı belirsizlik kaynağı olmuştur. Tahran bazı durumlarda daha pragmatik davranırken, bazı durumlarda ise katı ve tavizsiz bir duruş sergilemiştir. Bu sarkaç benzeri model, İran'ın bölgesel ve küresel meselelere tepkisini incelemeyi ve tahmin etmeyi zorlaştırmaktadır. İç ve dış tehditlere karşı vatandaşların koşulsuz itaatle meşrulaştırılması çabalarıyla bütüncül bir tavır alınması, politikaların genel kamuoyunu değil küçük destek gruplarını memnun etme kaygısıyla ilerletildiğini göstermektedir.
- Türkiye, bir denge politikası çerçevesinde bütün KİK üyesi ülkelerle (Suudi Arabistan, Kuveyt, Umman, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman) ilişkilerini geliştirmek ve Körfez bölgesinde göz ardı edilmeyecek bir aktör olma yolunda, son yıllarda önemli hamleler yapmıştır. Ortadoğu’da günümüze kadar gelinen süreçte yaşanan dönüşümlerden en önemlisi 1979’daki İran Devrimi ile yaşanmıştır. İran İslam Cumhuriyet’inin, benimsediği İslami rejimi komşu ülkelere yayma politikası, 1981 yılında altı ülke arasında KİK’in (Körfez İşbirliği Konseyi) kurulmasını tetiklerken, Türkiye’de Körfez bölgesindeki gelişmelere seyirci kalamayacağını göstermiştir. İran’ın yayılmacı politikası Washington’u da rahatsız etmiş ve ABD, 1981’de Körfez bölgesi için “Acil Müdahale Gücü“ teşkil etmiştir. Kuveyt’in işgali ile Arap Baharı gibi gelişmeler de bölgenin dönüm noktalarındadır. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle beraber İran’ın bölgedeki egemenliği güçlenmiştir. Rusya’nın desteğiyle bu konumunu daha da arttırmıştır. İran’ın bölgedeki hakimiyeti olası İsrail yenilgisi sonrası ABD’nin bölgeden çekilmesi yaşanırsa kuvvetlenmeye devam edecektir.
- Suriye’nin yeniden sistematik hale gelmesi ve Doğu Akdeniz’deki gazın batıya taşınması hedefi bölgedeki devletlerde ilişkilerin değişmesine sebep olmuştur. Rusya gazına alternatif olarak Doğu Akdeniz’deki rezervler kullanılabilecektir. İsrail’de yaşanan çatışma nedeniyle komşuları Ürdün ve Mısır’ın zor bir dönemden geçeceği açıktır. Türkiye’nin konumu ise Mısır ile denge politikası izleyerek devam ederken İsrail’le ilişkileri askıya almıştır.
- Bölgesel istihdam ve kalkınma için Türkiye Körfez ilişkileri büyük önem arz etmektedir. Bunun önemli etkenlerinden biri Arap Baharı dönemidir. Yaşanan rejim değişikliklerinden ziyade halkı sakinleştirmeye odaklanılmıştır. Arap Baharı sonrasında ülkeler arasında ciddi olumsuzluklar da meydana gelmiştir. 2017 Körfez krizi ve uygulanan katı ambargo sürecinde Katar’ın bölgedeki ülkelerle ilişkileri ağır bir bunalıma girmiştir. Türkiye tarafından Katar’a gıda yardımı yapılmış, arabuluculuk girişimleri ve askeri alanda iş birliği adımları atılmıştır. 2021 El Ula Zirvesi ile birlikte ise körfezde yeni düzen gereksinimleri başlamış yaklaşık dört senelik kriz sona ermiştir.
- Körfez ülkelerinin birbirinden koparılmasına neden olan hadiseler incelendiğinde bunların tamamına yakınının kaynağı olarak Batı menşeli olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında kurulacak diyalog temelli bir işbirliği mekanizması, bu değişimin anahtarlarından birisi olarak öne çıkmaktadır. Suudi Arabistan’ın dış politikasında istikrar ve bölgedeki statükonun devamlılığı önemli faktörler arasında yer almaktadır. Dini unsurlar, Arap davasına bağlılık ve petrol, dış ekonomi ilişkilerinde göz önünde bulundurulan unsurlardır.
- Suudi Arabistan Ortadoğu’da öncü ülke konumunda yer almaktadır. Diğer İslam ülkeleriyle iş birliği halindedir. En büyük rakibi ise Şii grupların bağlı olduğu İran’dır. Yeni Kralla birlikte bir reform ajandası başlatmıştır. 2030 vizyon projesi petrol bağımlılığından kurtulup farklı ticaret ve üretim alanlarına yönelmeyi amaçlayan bir odak olmuştur. Hem devlet hem de özel sektör, 5G, yapay zeka (AI), nesnelerin interneti (IoT), blockchain, bulut bilişim ve siber güvenlik alanlarına önemli yatırımlar gerçekleştirmektedir. 2020 raporuna göre, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, dijital dönüşüm teknolojilerinde küresel liderlik pozisyonunda bulunmaktadır.
- Teknolojik gelişmelerin ön planda yer aldığı bu dönüşümde özellikle şehirlerin bu yönde gelişmesinin önemi öne çıkarılmıştır. Teknoloji ve dijital alanlardaki yatırımları ve projeleriyle sadece petrole bağımlı olmadığını gösteren Suudi Arabistan, bu gelişmelerle birlikte yakın gelecekte siyasi yapısında ve uluslararası politikalarında değişiklik sağlayabilecektir.
- Suudi Arabistan Çin’in enerjisi için vazgeçilmez bir konumdadır. Suudi enerji endüstrisi İran’a göre daha istikrarlıdır. Ancak son zamanlarda Çin ve İran ilişkileri yakın bir işbirliği halinde devam etmektedir. Çin’in jeopolitik rekabet arzusuyla hareket ederek İran’la mı yoksa pragmatik çıkarlara yönelerek Suudi Arabistan’la mı yakınlaşması gerektiği bu sebeple belirsiz kalan sorulardan olmaktadır.
- Çin'in Körfez bölgesindeki çıkarları, enerji güvenliğinden öte, üç önemli konuyu içermektedir. İlk olarak, Orta Doğu'daki yoğun Çinli yatırımlar ve bu yatırımlarda çalışan Çinlilerin zaman zaman saldırılara maruz kalması, Pekin'de endişe uyandırmaktadır. İkinci olarak, Hürmüz ve Bab el-Mendeb Boğazları gibi kritik enerji ticareti rotalarının İran'ın denetiminde olması, Çin'in alternatif güzergahları keşfetme ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, İran'ın ABD'nin nüfuzuna karşı durmada önemli bir aktör olması, Çin için İran'ı stratejik bir ortak haline getirmektedir. Gelecekte Çin'in Orta Doğu'daki askeri varlığını artırma kararı alması durumunda, İran'ın bu bağlamda kilit bir rol oynayabileceği öne çıkmaktadır. ABD-Çin rekabetindeki jeo-stratejik avantajları nedeniyle, Çin'in Körfez bölgesinde uzun bir süre sonra tekrar aktif tarafsızlık politikasına dönmesi kaçınılmaz görünmektedir.
- Körfez ülkeleri 2000’lerden sonra önemli bir gelişme kat etmişler ve birbirleriyle yakınlaşmışlardır. Arap devrimleri sonucunda statükoya geri dönülmüş, batı hegemonyası göreceli olarak reddedilmiştir. Türkiye ile körfez ilişkilerine bakıldığında ise Katar’a kurulan Türkiye üssü ile birlikte ikili ilişkiler gelişmiştir. Bu gelişmede Türkiye’nin savunma sanayisinin gelişimi etkili olmuştur.
- Körfez ülkeleri yeni güvenlik çeşitlendirmeleri ve savunma yatırımları yapmak istemektedirler. Çünkü ABD ve Batı ülkelerine karşı güvenleri süreç içerisinde azalmıştır. Ancak ikili ilişkilerin nasıl ve ne kadar devam edeceği bilinmediğinden dolayı bölgede yaşanan savaşlar gelecek etkileri belirleyebileceklerdir. Türk İHA ve SİHA’’ları hızlı üretim ve az maliyetli olmaları sebebiyle asimetrik tehdit durumlarında öne çıkmaktadır.
- Tarihsel anlamda Sovyet İşgali, İran devrimi ve İran – Irak savaşı bölgeyi savunma anlamında yetersiz bırakmıştır. Saddam gibi güçlere karşı koyamayıp batılı ülkelerden yardım talep etmeleri bu duruma örnek gösterilebilir. ABD’nin İran sınırlandırmaları ile birlikte körfez ülkelerine alan açılmıştır. Ambargo sebebiyle İran savunma sanayisinde dönüşüm daha yerel ürünlere ve Asya üretimi araçlara kaymıştır. Bu araçların İran Irak savaşında kullanılması siber güvenlik ve İHA üretimi alanlarına yönelinmesine sebep olmuştur. İran da son 20 yılda savunma konusundaki eksikliğini İHA’larla kapatmaya çalışmıştır. 2009 yılında İran’ın Suudi Arabistan’a saldırısında İHA’ları kullanması, İran İHA ve SİHA’larına karşı bölgenin yetersiz kaldığını göstermektedir.
- Karabağ ve Ukrayna çatışmalarında Türk iHA’ların gücünü kanıtlaması talebi arttırmıştır. Bu talep artışı Türkiye ve körfez ülkelerinin ilişkilerinin iyileşmesi yolunda önemli bir adım olmuştur.
- NATO’nun Akdeniz diyaloğunda Türkiye siyasi destekçi konumunda yer almış ve ayrıca NATO ile İstanbul İşbirliği Girişimi’nin dinamiğini oluşturmuştur. Akdeniz diyaloğuna Tunus, İsrail ve Cezayir’in bulunduğu 7 ülke üye olmuştur. Türkiye Arap ülkeleriyle NATO işbirliğinde önemli bir role sahip olmuştur.
- 2023 Mart ayında Çin arabuluculuğuyla gerçekleşen İran-Suudi Arabistan anlaşması, batı tasarımı "bölgesel sistem" üzerinde uzun süre hakim olan dinamikleri kökten sarsarak tarihsel bir döneme işaret etmektedir. Körfez bölgesel sisteminin temel unsurları arasında ABD çıkar ve politikaları temelinde yapılan güvenlikleştirme uygulamaları yer almaktadır. Bölgenin batı kontrolünde tutulması ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması stratejik çıkarlar arasında yer almaktadır.
- Bölgenin militarizasyonu ise, bölge aktörlerini silahlandırmak ve Amerikan askeri üslerinin bölgeye yerleştirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Güvenlik siyasileştirilmiştir. ABD'nin bölgedeki rolünün devamına rağmen, Çin ve Rusya gibi dış aktörlerin dinamizmi artmaktadır. Çin'in artan politik etkisi ve silah tedariki, Körfez ülkelerindeki güvenliği etkilemektedir. Rusya'nın da Körfez güvenliği denklemindeki artan rolü dikkat çekmektedir. İbrahim Anlaşmaları, İsrail'in bölge siyasetinde ve güvenliğinde etki kazanmasına yol açmıştır. BAE-İsrail askeri işbirliği ise normalleşme süreci içinde derinleşmektedir.
- Türkiye, Katar krizindeki rolü ve Katar ile olan güvenlik ilişkileriyle Körfez bölgesinde stratejik bir konumda bulunmaktadır. Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerini düzelttikten sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez ziyareti, stratejik ortaklık düzeyine yükselme potansiyeli taşıyarak güvenlik ilişkilerinde önemli adımlara neden olmuştur. Savunma sanayi anlaşmalarıyla Türkiye'nin bölgesel güvenlik sistemine katkı sağlaması öngörülmektedir. Türkiye'nin Körfez ülkeleriyle ekonomik ve enerji alanındaki ilişkileri, ABD ve İsrail'in İran'a yönelik askeri girişimlerine karşı bir denge oluşturabilir. Türkiye'nin bölge siyasetindeki etkisi, çatışma çözümleri ve terörle mücadele gibi stratejik hedefleri doğrultusunda bölgesel istikrara katkı sağlayabilir, bu da uzun vadede bölgesel sistemin aktörler arasında işbirliği ve ortak çıkarlar doğrultusunda yeniden şekillenmesine zemin hazırlayabilir.
- Basra körfezi petrol rezervleri açısından oldukça önemlidir. Güvenlik kaygıları, jeopolitik gerginlikler ve çatışmalarla beraber Suudi Arabistan ve İran gibi bölgesel güçlerin önemli etkenler olması bölge adına endişe duyulmasına sebep olmaktadır. Suudi Arabistan Körfez’de bölgesel güç olarak lider konumda yer almaktadır. Dış politika yaklaşımı bölgesel rolünü korumak ve devlet rejim güvenliğinden vazgeçmeme olarak “ikiz hedeflere“ sahiptir. İslam’ın kutsal ögelerine ev sahipliği yapan Suudi Arabistan bu alanları korumayı da önemli hedefleri arasında görmektedir.
- Katar bağımsız bir dış politika izlemekle beraber arabuluculuk faaliyetleri dış politika stratejilerinde ön planda yer almaktadır. Kuveyt ise dış politikasında Körfez Savaşı sonrası mevcudiyetini sürdürebilme kaygısı gütmektedir. Egemenlik vurgusu özellikle öne çıkmaktadır.
- Bu üç ülkeye (Suudi Arabistan BAE Katar ) bakıldığında büyük güçlerin ilgisi azalınca kendi işlerini kendileri halletmeye başladıkları görülmekte ve artan güvenlik kaygıları ön plana çıkmaktadır. Bağımsız dış politika istekleri ve bölgesel liderlik çabaları artmakta ancak küçük ölçekli krizlerde etkin olup büyük ölçekli krizlerde başarısız olabilmektedirler. Son zamanlarda yaşanan bir dizi uluslararası ve bölgesel faktör, Körfez'deki gerilimin azaltılması, ekonomik çeşitlilik ve büyümeyi desteklemek için daha fazla istikrar arayışının öncülüğünde, Türkiye ile Körfez Arap devletlerini daha yakın bir hizaya getirmiştir.
- Yakın zamanda Karadeniz'de keşfedilen doğalgaz kaynakları, İsrail ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle daha iyi ilişkiler ve/veya Ukrayna'da gerilimin artması, ABD ile Türkiye'yi yakınlaştırabilir ve Hindistan-Körfez İşbirliği Konseyi devlet bağlarının yanı sıra Türkiye'nin Körfez'deki potansiyelinin serbest bırakılmasına yardımcı olabilir. Bu, Rusya ve Çin'in katılımıyla karşılaştırıldığında ABD ve Avrupalı müttefikler için daha tercih edilebilir olabilir.
- Türkiye-Körfez güvenlik işbirliği, yerel, bölgesel ve uluslararası kısıtlama ve fırsatlar çerçevesinde Akdeniz ve Körfez'de Türk güvenlik nüfuzunun mevcut biçimlerini destekleyerek gelişmeye devam edecektir. Risk, mevcut koşullar altında ilişkilerin stratejik olmaktan ziyade işlemsel kalmasıdır.
- Abu Dhabi Development Holding Company, 2021'deki BAE-Türkiye uzlaşması kapsamında Türkiye'deki yatırımlara 10 milyar dolarlık fon ayırmıştır. Bu kaynak; Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması'nın (CEPA) içinde, havacılık için bileşenler, silahlar ve diğer malzemeleri üretmeye yönelik teknolojilere odaklanma da dahil olmak üzere, ikili savunma işbirliğini ilerletmeye yönelik daha fazla anlaşmanın habercisi olmuştur.
- Rusya ile BAE arasında görülenler gibi daha fazla ortak girişim ve ortak askeri tatbikatlar, Türkiye'ye ve Arap ülkelerine, özellikle de güçlü bir ABD askeri varlığına sahip olmayanlara fayda sağlayabilir. Bu çaba, NATO müttefiki ABD'nin Körfez'deki yük paylaşımına katkıda bulunabilir ve ABD'nin İran nükleer programına tepkisi ve Arap Baharı da dahil olmak üzere bir dizi konuda KİK ülkeleri ile ABD arasındaki güven/denge açığını giderebilir.