Foruma çeşitli ülke ve bölgelerden, farklı alan ve sektörlerden konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Çok sayıda Afrika ülkesinden diplomatik temsilciler ve delegasyonlar da yer almıştır. Forum’da yerli/yabancı uzmanlar, akademisyenler ve diplomatlar tarafından konuşma ve sunumlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Afrika’dan ilgili otoriteler de Forum’da temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.
Forum’da Türkiye, Afrika ve Bölge’nin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Somali’de Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “Libya’da Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “Sudan’da Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “Mali’de Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“, “Savunma Sanayii; Kara, Deniz, Hava, Uzay, Polis, Jandarma, İstihbarat, Stratejik Sektörler“ ve “3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi ve Güvenlik İşbirliği“.
Forum’da ortaya koyulan aşağıdaki tespit ve önerilerin, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
- Tarihinde birçok yıkıcı savaş ve çatışma bulunan günümüz dünyasının güvenlik meseleleri giderek daha karmaşık ve birbirine bağlı bir hâl almaktadır. Bu güvenlik endişelerini bertaraf etmeye yönelik çabaların başarıya ulaşması ise ancak güven, diyalog ve işbirliği temelinde inşa edilmiş kollektif bir yaklaşım ile mümkündür. Devletlerarası örgütler ve devletler kadar bireylerin de dâhil edilmesi son derece önemlidir. Özellikle çatışma sonrası ya da çatışma potansiyeli bulunan toplumlarda küçük yaşlardan itibaren bireylerin “barış kültürü“ içinde küresel bir ittifaka katılımı, çatışmadan iletişim ve barışa geçişin en önemli şartlarındandır. Böyle bir barış kültürü tüm bireyler için barış, huzur ve istikrar içinde bir dünyaya giden yolu açacaktır. Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında şiddet içeren radikalleşme ile mücadelede sadece insan ve fiziksel güvenlik eksikliklerine özel vurgu yapan bir yaklaşım, terörle mücadelede radikal grupları güçlendirme ihtimali taşımaktadır.
- Hibrit ve çok boyutlu Türkiye - Afrika işbirliğinde; değişen güvenlik perspektifinin yeni tehdit algılarıyla mücadelede barış kültürü oluşturulması adına son dönemin en önemli araçları arasında öne çıkan “Barış Eğitimi“ kavramı, en basit basit hâliyle; insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, silahsızlanma, sosyal ve ekonomik fayda, şiddetsizlik, sürdürülebilir kalkınma, uluslararası hukuk ve geleneksel barış uygulamaları için bu konularda eğitimler verilmesine yönelik girişimleri tanımlamada kullanılır. Barış eğitiminin metodolojisi, eleştirel düşünme ile derinlemesine düşünme ve bireysel katılım unsurlarını mutlaka içermelidir ki bunlar zaten örgün ve yaygın eğitim programlarındaki tüm öğretim aşamalarına entegre edilmelidir.
- Sömürge geçmişi, iç siyasi krizler, kabileler arası gerilim ve terör gibi sorunlardan ötürü dünyada Barış Eğitimi’ne en çok ihtiyaç duyulan Afrika’ya yönelik olarak TASAM Afrika Enstitüsü tarafından “Afrika Barışı: Birlikte Mümkün“ ana teması ile hazırlanan AFRİKA BARIŞ EĞİTİMİ PROGRAMI; hibrit yaklaşım ve işbirliği geliştirmek için, örnek bir enstrümandır. Afrika’da yükselen bir aktör olarak kalkınma, barış ve istikrarın tesisi için barış kültürünün yaygınlaştırılması adına Türkiye’nin pro-aktif ve önleyici işbirliği mekanizmaları geliştirmesi için Afrika Barış Eğitimi Programı ve çok sayıda benzer enstrümanın planlamaya alınması önerilmiştir.
- Enerji varlığı bakımından zengin kaynaklara sahip Afrika kıtasının en büyük ticari ortağı Çin’dir. Hem Afrika’daki ülkeler ile çeşitli alanlarda ticari ve ekonomik iş birlikleri gerçekleştirmekte hem de askeri ekipman ve silah yardımları yapmaktadır. Çin’in Afrika kıtasındaki varlığı son yıllarda yoğunlaşmamakta, 1955’ten beri alandaki varlığını devam ettirmektedir. Bölgedeki yabancı ülkelerin ağırlığı son yıllarda görece Rusya’ya doğru da kaymaktadır. Fakat Afrika, kendi çıkarlarını gözettiği, ulusal ve Afrika’ya ait politikalar geliştirmeli ve buna göre bir yol haritası takip etmelidir.
- Afrika, bağımsızlık mücadeleleri neticesinde yeni kurumsallaşmaya ve her türlü sömürüden arınmaya uğraştığı bir dönemdedir. Afrikalı ülkelerin yeniden yapılanma sürecinin borç ve kredilere dayanması başka bir sömürü türü olan Neo-kolonyalizmi ortaya çıkartmaktadır.
- Çok büyük bir kıta olan Afrika kıtasından herhangi bir taraf, bölge bildirmeksizin -doğu, batı vs. bahsedilmesi ve yapılan çalışmaların bu açıdan genellemelere dayanması batılı aktörlerin tesis ettiği sömürü sistemine ve zihniyetine hizmet ettiği belirtilmiştir.
- Türkiye’de devam ettirilen Afrika çalışmalarının yetersizliği çeviri metinlerle bilimsel çalışmalara Türkiye’yi mecbur bırakmakta, literatürün ve akademik araştırmaların sömürü geçmişi ile bilinen batıda inşa edilmesi ve geliştirilmesi büyük bir sorun ve anlam darlığı yaratmaktadır.
- Afrika’da iç çatışmalara ve huzursuzluğa neden olan en önemli gruplar, terörist örgütlerdir. Bu örgütler, kabileler arası çatışmalara neden olmakta, fakir ve genç popülasyonu ekonomik vaatlerle kandırmakta ve birçok insanın ölümüne neden olmaktadır. Özellikle sahil şeridi ülkelerde kendini radikal islamcı olarak tanıtan teröristler tarafından öldürülen insan sayısı oldukça artmıştır. Bu gibi durumlar Afrika’nın istikrarlı büyüme ve gelişmesini engelleyen en önemli unsurlar olarak zikredilmiştir.
- Yabacı savaşçılar ya da yabancı terörist savaşçılar başka bir ülkede süregelen bir savaşa katılan askerleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu tarz hareketler Orta Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Afrika’ya dünyanın hemen hemen her yerinde görülen bir olgudur. Afrika kıtasında ise savaş gönüllüleri diğer örneklerinden farklılıklar göstermektedir. Buna göre, en önemli farklılık Afrika bölgesinde toplumsal veya siyasi hareketliliklere karşı sömürü devletlerine ait paralı askerlerin görevlendirilmiş olmasıdır. Bireysel hareket eden paralı askerlik şirketleşerek kurumsal bir yapıya bürünmüş ve Sierra Leone (1991-2000), Liberya (1992-1995) ve Fil Dişi Sahili (2002-2007) gibi iç savaşlarda çatışan taraflara destek vermişlerdir. Bir diğer durum, savaşa sınır ötesi olan ülkelerde gerçekleşen katılımların da yabancı savaşçılık kategorisinde değerlendirilmesidir. Ve son olarak, aslen gönüllülüğe dayanan ulus aşırı savaş katılımları Afrika’da insanların buna zorlanması ve rızalarının alınmaması şeklinde gerçekleşmiştir.
- Afrika kıtasında son yıllarda hızlanan küresel rekabet, değişen iç dinamikler ve dünya dengeleri, ticaret sahnesinde rol alan tüm önemli aktörleri kıta ile ilgili olarak stratejik kararlar almaya yönlendirmiştir. Afrika’da ilişkilerin sürdürülebilmesi veya yeni ilişkilerin kurulması için karar geliştiren yeni tarafların rekabetiyle farkındalığın arttığı, ‘’Afrika Stratejisi’’ belgelerinden ve uluslararası arenada yetkili kişilerce sarf edilen konuşmalardan gözlemlenmektedir. Afrika kıtası, küresel önem taşıyan jeopolitik konumu, gelişen ekonomisi ve zengin kaynaklarıyla ileriki yıllarda birbirinden farklı öncelikleri ve yaklaşımları olan daha fazla ülkenin büyük bir rekabet içinde olacağı önemli bölgelerden biri olacaktır.
- Türkiye, Afrika ile geniş kapsamlı bir etkileşimde bulunmak amacıyla ekonomik, kültürel, savunma ve kalkınma alanlarını içeren çok yönlü bir yaklaşımı başarıyla benimsemiş ve yeni bağlantılar kurma çabası içindedir. Bu önemli çabaların başarılı bir şekilde bütünleştirilebilmesi için, yoğun diplomatik girişimlerin yanı sıra kıtanın her bir ülkesindeki sosyo-ekonomik gelişmelerin etraflıca takibi ve bölgedeki tüm etkin aktörlerin özenle gözlemlenmesi gerekmektedir.
- Afrika kıtası, 1998 yılında somutlaştırılan Afrika Açılım Eylem Planı’ndan bugüne Türkiye’nin dış politikasında her geçen gün daha çok önem kazanmaya devam etmektedir. Afrika Açılım Eylem Planı’nın hemen ardından 2005 Afrika Yılı’nın ilanı ve 2008 Birinci Türkiye-Afrika Ortaklığı Zirvesiyle Türkiye kıtaya yönelik politik adımlarını daha sistematik bir hale oturtmaya başlamıştır. Afrika’daki diplomatik temsilciliklerin artması, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleriyle bir süre sonra Türkiye’nin bölgeye yönelik geliştirdiği politikalarda ciddi bir dönüşüm yaşanmıştır. Öncesinde daha çok tarihi, insani, ekonomik ve kültürel nedenler üzerinden ilişkiler gelişirken sonralarında askeri ve güvenlik temalı yeni politikalar ön plana çıkmaya başlamıştır.
- 1998 yılında Afrika Eylem Planı'nın açıklanmasından itibaren Türkiye, kıtadaki 30 ülke ile güvenlik ve savunma konularında anlaşmalar yapmıştır. 19 Afrika ülkesinde askeri ataşeleri bulunan Türkiye, 2017 yılında Mogadişu'da Somali Türk Görev Gücü Komutanlığı'nı (Camp TURKSOM) kurarak yurtdışındaki en büyük Türk askeri eğitim merkezini oluşturmuştur. Türkiye, sadece askeri eğitim sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bu ülkelerin güvenlik aygıtları için gerekli ekipmanları temin etmekte, Afrika'daki çeşitli BM barışı koruma operasyonlarına da katkıda bulunmaktadır. Türk savunma sanayisi son yıllar da çok ciddi ve önemli atılımlar yapmakta ve bu atılımlarıyla Afrika’nın güvenliği konusuna da ışık tutmaktadır. Bu gibi bir kazan- kazan durumu savunma sanayisi alanında özellikle kendini göstermektedir.
- Türkiye'nin dış politikasındaki zaman zaman yaşanan tutarsızlık, nispeten kısa bir süre içinde pozisyon değiştirmesine neden olan olgular geçmiş on yılda yurtdışında meydana gelen köklü gelişmelerle açıklanabilir. ‘’Geçmiş on yılda ortaya çıkan radikal gelişmelerin Türkiye'nin jeopolitik kör noktalarını artırdığı’’ görüşü dile getirilmiştir. Bu koşullar altında Türkiye'nin liderliği, ne kadar tartışmalı olursa olsun, bölgesel bir anahtar oyuncu olarak tanınma arayışında sürekli bir çaba içine girmiştir. Tam teşekküllü bir stratejik yol haritasının eksikliği nedeniyle Türkiye, bölgesel ve uluslararası alanda kararsız dış politika hamleleriyle mücadele etmektedir.
- Afrika, dünyanın en kalabalık insan nüfusunu barındıran, zengin yer altı kaynaklarına sahip ve tarih boyunca birçok kadim kültüre ev sahipliği yapmış, insanlığın ve medeniyetin kökeni olan bir kıtadır. Ancak günümüzde, Afrika yeni bir hegemonik baskıyla karşı karşıyadır. Güçler arası rekabetin yanı sıra, kıtanın mevcut konumunu sürdürme amacıyla çeşitli iş birlikleri de yapılmaktadır. Bu gelişmeler ışığında yapılan bir tespit şu şekildedir: Ortadoğu, uzun yıllar savaşın ve kaosun merkezi olarak bilinirken, bu ünü yavaş yavaş Afrika'ya kaptırmaktadır. En genel ifadeyle hegemonik güç mücadelesinde Afrika, mevcut yüzyılda öne çıkan aktör konumundadır.
- Afrika açısından doğru yönetilmesi gereken bir uyanış da dikkat çekmektedir. Bu uyanışın en somut örneklerinden birini, Nijer ve halkı sergilemektedir. Nijer halkı, Fransa'ya karşı gerçekleştirdikleri eylemler ve protestolar ile sömürü sistemine karşı ayaklanmakta ve karşı çıkmaktadır. Aynı şekilde, Gabon'da yaşanan son darbe olayları da ülkede Fransa yönetimine ve anlayışına karşı kesin bir isteksizliğin artık mevcut olduğunu göstermektedir.
- Türkiye'nin Afrika politikası, tarihi boyunca hiçbir sömürge geçmişine sahip olmamış bir devletin karakteristiğini taşır ve Batılı aktörlerin politikalarından farklıdır. Ancak Türkiye, Afrika'ya yönelik politikalarına oldukça yeni başlamaktadır. Bu kapsamda, TÜRKSOY, Maarif Teşkilatı'nın okulları ve Türkiye'de eğitim gören Afrikalı öğrencilere sunulan burs imkanları gibi adımlar önemli gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, uranyum gibi savunma ve uzay sanayii için kritik hammaddelerin büyük bir kısmına sahip olan Afrika ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Geleceğe yönelik projelerin oluşturulması ve bu doğrultuda yatırımlar yapılması, Türkiye'nin Afrika ile olan ilişkilerini güçlendirecek ve karşılıklı fayda sağlayacaktır.
- Türkiye'nin doğrudan sınırları olmasa da Afrika kıtasının güvenliği, Türkiye'nin uluslararası güvenlik politikaları açısından hayati bir öneme sahiptir. Örneğin, Doğu Akdeniz'deki enerji paylaşımıyla ilgili yaşanan jeopolitik gerilimlerde, Libya ve Mısır gibi Kuzey Afrika ülkeleriyle kurulan ikili ilişkiler kritik bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, 2000'li yılların başından itibaren uygulanan "Afrika Açılımı" ve eylem planları, tarihsel ve sosyo-kültürel bağları daha da güçlendirmekte; ticari, ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkileri kuvvetlendirmektedir. Bu çabalar, Türkiye'nin Afrika ile olan bağlarını derinleştirerek bölgesel ve küresel güvenliğe yönelik etkileşimini artırmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, Türkiye, Kuzey Afrika ülkeleriyle kurduğu stratejik iş birlikleri aracılığıyla bölgedeki gelişmeleri etkileyebilme ve güvenlik politikalarına etkin bir şekilde katkıda bulunabilme potansiyeline sahiptir.
- Afrika ülkeleri, 20. yüzyılın ortalarında bağımsızlıklarını kazanmış olmalarına rağmen, birçok ülke uzun yıllardır küresel aktörlerin desteklediği başarısız rejimler tarafından yönetilmektedir. Bu durum, siyasi ve ekonomik açıdan bağımlılık ilişkilerinin neden olduğu eski sömürü düzeninin, postkolonyal pratiklerle devam ettiği varsayımıyla örtüşmektedir.
- Günümüzde Afrika kıtası, özellikle İngiltere ve Fransa gibi eski sömürge güçleri ile zaman içinde Rusya, ABD, Çin gibi uluslararası oyuncular arasında geçen bir mücadele sahasına dönüşmüştür. Örneğin, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında, Afrika'daki halklar enerji ve gıda krizleriyle baş etmekte zorlanırken, Rusya bölgedeki jeopolitik etkisini artırmaya çalışmakta, Fransa ise kıtada güç kaybederek Rus etkisini azaltmaya çabalamaktadır. Bu küresel olaylar, Afrika'nın darbeler, etnik gerilimler, istikrarsızlık, siyasi-ekonomik iç çatışmalar, yoksulluk, yolsuzluk ve kaçakçılık gibi boğuştuğu sorunları kronik hale gelmiştir.
- Türk savunma sanayiinin, Doğu Afrika'nın güvenliği üzerinde hem askeri hem de sivil alanda çeşitli etkileri bulunmaktadır. Özellikle Somali ve Etiyopya gibi Doğu Afrika ülkeleri, Türkiye'nin sunduğu savunma sanayii ürünleri ve teknolojileri aracılığıyla savunma kapasitelerini artırma fırsatına sahiptir. Bu sayede, ulusal güvenlik zorluklarına karşı başarıyla mücadele etme potansiyeline erişebilmektedirler.
- Türkiye ve Afrika arasındaki iş birliği, Somali ve Libya'da askeri üslerin kurulması, askeri operasyonlarda kapsamlı danışmanlık sağlanması ve yüksek teknoloji ürünlerini içeren silah sistemlerinin satışı gibi gelişmelerle farklı bir aşamaya ulaşmıştır. Türkiye, kıtadaki artan askeri faaliyetleri ile büyük güçler arasındaki jeopolitik mücadeleye dahil olurken, bu mücadelenin fırsatlarına ve risklerine maruz kalmaktadır.
- Uluslararası anlaşmalara ve normlara aykırı olarak Afrika bağlamında askeri destek kullanımı, ihraç edilen silahların meşru olmayan gruplara yasadışı transfer riski ve BM ambargolarının ihlali ihtimali öncelikli konulardır. Bu bağlamda ön plana çıkan iki husus bulunmaktadır. İlki, silah sapması; ikincisi ise devletlerin güvenlik birimlerinin Afrika ülkelerinde insan hakları ihlallerine yönelik eylemleridir. Bu tür durumlarda, ihraç edilen silahların barış ve güvenliği sağlamak yerine bozucu sonuçlara yol açması beklenmelidir. Yukarıda bahsedilen her iki konu da Türkiye'nin uluslararası hukuk, insan haklarına saygı ve uzun vadeli çıkarlar açısından Afrika politikasında duyarlı olması gereken faktörlerdir. Bu faktörler aynı zamanda Türkiye'nin Afrika'daki güvenlik açılımının sınırlarını göstermektedir. Türkiye'nin Afrika'daki askeri işbirliği kapsamının seçici olması önerilmektedir.