5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu; “21. Yüzyıl Deniz Jeoekonomisi ve Türkiye“ ana teması ile TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından, 23 Kasım 2023’te İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü’nde yapılan 9. İstanbul Güvenlik Konferansı eş-etkinliği olarak birlikte icra edilmiştir.
Denizciliği ilgilendiren her alanda bölgesel, kıtasal ve küresel gelişmeleri inceleyerek uluslararası ilişkiler, savunma, güvenlik, ekonomi, hukuk ve sosyo-kültürel politikalara yön verecek akademik telkinlerde bulunma gayesi ile bu yıl 5. kez gerçekleştirilen Forum’a devlet adamlarından, bürokratlara, askerlerden, akademisyenlere, özel sektör temsilcilerinden, savunma sanayii yetkililerine kadar geniş bir katılım sağlanmıştır.
Forum’da Türkiye, ve Bölge’nin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Deniz Körlüğü ve Türk Uluslararası İlişkiler Literatüründe Denizcilik Çalışmaları“, “Deniz Kapasiteleri İnşasına Dair Güncel Konseptler ve Konular“, “Türk Navalizminin Gelişimi“, “Denizcilik Jeoekonomisinde Yeni Fırsatlar ve Türkiye“, “Küresel Denizcilikte Dijitalleşme Çağı ve Yeni Doğan Tehditler“, “Afetle Mücadelede Denizlerin Kullanımı ve Deniz Köprüsü Stratejileri“, “Deniz Jeokültürü“, “Okyanus Politikaları“, “Denizcilik Çalışmalarında Çevre Güvenliği“, “Deniz Kapasiteleri İnşasına Dair Güncel Konseptler ve Konular“, “Türk Donanma Diplomasisinin Kullanımına Dair Güncel Trendler“, “Türk Deniz Güvenliğinde Güncel Tehditler ve Mavi Suçlar“ ve “Deniz Jeopolitiğinde Yeni Perspektifler ve Bölgesel Çalışmalar; Akdeniz, Ege Denizi, Karadeniz, Okyanuslar ve Kutuplar“.
Forum kapsamında gerçekleştirilen ve aşağıda yer alan tespit ve önerilerin bugün ve geleceğin inşasına katkı için ilgili otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
Denizciliği ilgilendiren her alanda bölgesel, kıtasal ve küresel gelişmeleri inceleyerek uluslararası ilişkiler, savunma, güvenlik, ekonomi, hukuk ve sosyo-kültürel politikalara yön verecek akademik telkinlerde bulunma gayesi ile bu yıl 5. kez gerçekleştirilen Forum’a devlet adamlarından, bürokratlara, askerlerden, akademisyenlere, özel sektör temsilcilerinden, savunma sanayii yetkililerine kadar geniş bir katılım sağlanmıştır.
Forum’da Türkiye, ve Bölge’nin günümüz ve geleceğinde hayati önem taşıyan şu konular ele alınmıştır; “Deniz Körlüğü ve Türk Uluslararası İlişkiler Literatüründe Denizcilik Çalışmaları“, “Deniz Kapasiteleri İnşasına Dair Güncel Konseptler ve Konular“, “Türk Navalizminin Gelişimi“, “Denizcilik Jeoekonomisinde Yeni Fırsatlar ve Türkiye“, “Küresel Denizcilikte Dijitalleşme Çağı ve Yeni Doğan Tehditler“, “Afetle Mücadelede Denizlerin Kullanımı ve Deniz Köprüsü Stratejileri“, “Deniz Jeokültürü“, “Okyanus Politikaları“, “Denizcilik Çalışmalarında Çevre Güvenliği“, “Deniz Kapasiteleri İnşasına Dair Güncel Konseptler ve Konular“, “Türk Donanma Diplomasisinin Kullanımına Dair Güncel Trendler“, “Türk Deniz Güvenliğinde Güncel Tehditler ve Mavi Suçlar“ ve “Deniz Jeopolitiğinde Yeni Perspektifler ve Bölgesel Çalışmalar; Akdeniz, Ege Denizi, Karadeniz, Okyanuslar ve Kutuplar“.
Forum kapsamında gerçekleştirilen ve aşağıda yer alan tespit ve önerilerin bugün ve geleceğin inşasına katkı için ilgili otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
- Dünya ticaretinin %90’ının denizler üzerinden yürütüldüğü gerçeği göz önünde bulundurularak Türk denizciliğinin mevcut durumu değerlendirilmiştir. Sayısal verilere göre deniz ticaretinde Türkiye 32. sırada yer almakta, Akdeniz ticaretinde ise 3. sırada bulunmaktadır. Bu rakamların iyileştirilmesine yönelik sunulan öneri ise sürdürülebilir ve atılgan politikaların geliştirilmesi gerekliliğidir. Deniz ticareti etkenleri subjektif ve objektif olmak üzere iki başlıkta incelenebilmektedir. Objektif deniz ticareti, ülkenin yapmış olduğu ticaretleri, askeri gücü ve donanmasını ele almaktadır. Subjektif deniz ticareti ise toplumun ve karar vericilerin denizciliğe yatkınlığı, tarihi mirası ve toplumda denizciliğin konumuyla ilgilidir. Türkiye’de denizcilik sektörüne 2053 yılına kadar 21,6 milyar dolar yatırım yapılacağı tahmin edilmektedir ki potansiyele göre çok mütevazı bir hedeftir.
- İklim değişiklikleri neticesinde yaşanan olumsuz durumlardan biri de su seviyelerinin ve denizlerin yükselmesidir. Bu bağlamda yok olma tehdidi altında bulunan birçok yer bulunmaktadır. Tudavor ve Krivadi adalarının 2030 yılına kadar sular atına gömüleceği düşünülmektedir. Bu adanın yöneticileri her ne kadar Yeni Zelanda ve Avusturya ile antlaşma yapmaya çalışsa da başarılı olamamaktadır.
- İklim şartlarındaki gelişmeler uluslararası hukukta iltica sebebi olarak sayılmadığı için sular altında kalması beklenen bölgelerdeki yerlilerin gelecekleri belirsizlik teşkil etmektedir. Bu nedenle bu bölgeler halklarını korumak için başka çözüm yolları aramaktadır. Olası çözüm yollarına ayrıntılı bir şekilde değinilse de neticesinde hiçbir yöntemin tam anlamıyla bir çözüm olamayacağı, bu nedenle daha etkili ve köklü bir değişim için adımlar atılması gerektiği dile getirilmiştir.
- Ekonomi ve deniz ticaretinin birbirine paralel olduğu, eğer deniz ticareti iyi ve gelişmişse ekonominin de benzer şekilde seyredeceği grafikler yardımıyla ortaya konmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin yeni istihdam alanlarına duyduğu ihtiyaca binaen Türkiye’de gemi ve denizcilik alanlarında uzman ve yetkin insanların yetiştirilmesi gerekliliği ve önemi vurgulanmıştır.
- Doğu Akdeniz’de enerjinin rolüne dikkat çekilerek bu bölgenin stratejik ve jeopolitik önemi vurgulanmıştır. Doğu Akdeniz’den çıkacak olan petrol ve gaz Türkiye için oldukça büyük bir önem arz etmektedir. Deniz ticaretini etkileyen ve bazı açılardan belirleyen birçok dış etken bulunmaktadır. Buna göre bazı uluslararası organizasyonlar ve kuruluşlar kilit rol oynamaktadır. Bu organizasyonlar arasında Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) gibi kuruluşlar yer almaktadır.
- Rusya ve Ukrayna savaşının deniz ticaretine birçok açıdan olumsuz etkisi olmuştur. Karadeniz çevresinde bulunan bölgeler ve küresel çapta ise ticaret oldukça etkilenmiştir. Buna göre tedarik zincirinde bozulmalar meydana gelmiş, piyasalardaki geçerli fiyatlar bozulmuş, liman ve altyapı hasarlarına neden olmuştur. Fiyatların tetiklenmesinin bir nedeni de gıda tedariğinin yapılmamasıdır. Çünkü ürünlerin deniz ticareti ile taşınmaması durumunda ihracattan bahsetmek pek mümkün değildir.
- Uluslararası ilişkiler teorilerinin çoğulcu bir yapıya kavuşmasıyla önemi artan ‘’medeniyet çalışmaları’’, literatürde ‘’Akdeniz Uygarlığı’’ teriminin doğmasına, neorealist akım ile de denizcilik stratejilerinin gelişmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, Türk denizciliğinin hangi ideolojik temellendirmelerle ihmal edildiği tartışılmış, Akdeniz Uygarlığı kuramı literatüründeki boşluk doldurulmuştur.
- Piri Reis, Barbaros Hayrettin gibi önemli aktörlere ve köklü denizcilik tarihine sahip olan Türklerin, denizcilik sektöründe tekrar öncü rolü alması için sağlam bir politika izlemesi gerektiği vurgulanmıştır. Türkiye’yi kuşatan denizler; son yıllarda artan ihtiyaçlar, yoğunlaşan enerji diplomasisi ve potansiyel hidrokarbon sahalarını kontrol altında tutma çabaları önemi hızla artan denizler arasında öne çıkmaktadırlar. Özellikle uluslararası anlaşmalar kapsamında hakimiyet ilişkilerinin yanı sıra enerji kaynaklarına sahip olma açısından da paydaşların daha çok bileşenli ve daha agresif bir görüntü sergilemelerine sebep olmuştur. Bu süreçte Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Libya ile yaptığı anlaşmaların yanı sıra deniz komşusu olduğu diğer ülkelerle yoğunlaşan diplomasi trafiğinin de etkisiyle bölgedeki en önemli aktör olma konumunu sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.
- Hidrokarbon istihsali için olmazsa olmaz şartlardan biri rezervuar sahası, yani hidrokarbonların toplanabileceği yapısal kabuk birimleridir. Böylesi birimlerin tespiti, sondajlar için ön çalışmaların doğru ve daraltılmış sahalara odaklanması imkânı sağlayacaktır. Bu verilere göre, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge sınırları içerisinde yer alan sahalardan Akdeniz, Karadeniz ve Marmara Denizinde bulunan oluşumlar başlıca jeomorfolojik yapılar olarak ön plana çıkmaktadır.
- 2023 yılında Türkiye’de şiddeti 7,7 ve 7,6 olmak üzere iki adet büyük deprem meydana gelmiştir. Bu depremler neticesinde İskenderun Limanı çökmüş ve uzun süre kullanılamamış, otoyollar ve havalimanlarında ciddi hasarlar oluşmuş ve bu nedenle ulaşımda ciddi aksamalar meydana gelmiştir. Deprem riski olasılıkları İstanbul’da %70, İzmir ve İskenderun’da ise %15’tir. Bu veriler ışığında, deprem riski taşıyan ve afet bölgesinde olan yerlere limanların inşa edilmemesi, oluşabilecek hasarların önüne geçilebilmesi açısından oldukça önemlidir.
- İklimlerin ve su döngülerini oluşmasında en önemli etken denizdir. İklimde meydana gelen değişmeler denizlerin ısınmasına, buzulların erimesine, biyoçeşitliliğin azalmasına ve akıntı sisteminin değişmesine neden olmaktadır. 19 adet balık türünün tamamının kaybı, 2021’de yaşanan müsilaj nedeniyle 130 civarında mercan alanının yok olması ve her 4 deniz canlısından birinin yok olması riski ile karşı karşıya kalınmıştır. Akıntı sisteminin değişmesi canlıların göç etme sorunu yaşamasına neden olmakta ve bu durum da neslin devamlılığını riske atmaktadır. Özellikle Pina gibi organizmaların korunmasına dikkat çekilmiş, deniz politikalarının değişmesi gerektiğine bu açıdan vurgu yapılmıştır.
- Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte Sovyet filosunun Akdeniz'den çekilmesinin ardından diğer küresel güçlerin deniz varlığı da ilk on yılda nispeten azalmıştır. Soğuk Savaş dönemindeki görevleri sona eren bölgesel aktörler, siyasi faaliyetleri ve hedefleri için Doğu Akdeniz havzasında daha etkin bir donanma ve gambot diplomasisine başvurmaya yönelmiştir. Deniz taşımacılığının bölgedeki önemi devam ederken Hazar petrolü ve Leviathan’da keşfedilen hidrokarbon yatakları güç dengelerine yeni bir dinamizm kazandırmıştır. Bu gibi gelişmeler neticesinde ülkeler arası iş birlikleri, diplomatik ilişkiler gelişmiş, ülkeler deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirmek için önemli atılımlarda bulunmuşlardır. Yakın gelecekte de bu ve buna benzer olayların yaşanacağı bölgesel aktörlerin modernizasyon programlarından yola çıkılarak tahmin edilmektedir. Aktörlerin donanma yapılanması tarafların enerji mücadelesindeki hamlelerini ve politikalarını etkileme potansiyeline sahiptir.
- Deniz gücünün; ekonomik, kültürel ve askeri önemine dikkat çekerek Türk donanmasının etkin ve caydırıcı gücünün planlanarak başta hedef ülkeler olmak üzere tüm taraflara gösterme gerekliliği vurgulanmıştır. Aynı zamanda Türkiye’yi savaşın yıkıcı etkilerinden korumak, derinlemesine bir savunma mekanizması geliştirmek adına sert güç unsurlarını Gunbot diplomasisi içinde kullanmak ve buna uygun daha gelişmiş bir donanma tesis etmenin karar vericilerin öncelikleri arasında yer alması gerektiği belirtilmiştir.
- Arktik bölgesi, ilkim değişiklikleriyle eriyen buzulların ve bu nedenle daha elverişli hale gelen ticaret yolları ve zengin yeraltı kaynaklarıyla tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu ilgi genel kanının aksine yeni oluşmaya başlamış değildir. 1912 yılında milletvekilimiz Celal Nuri İleri ilk defa Arktik bölgesini ziyaret ederek bu bölgeye ziyaret düzenleyen ilk milletvekilimiz olmuştur. Buna ek olarak 1932 – 1933 yılları arasında düzenlenen 2. Uluslararası Kutup Yılı’nda Türkiye oldukça aktif bir rol oynamıştır ve Türk Deniz Kuvvetleri’nde görev yapan Ahmet Rasim Barkınay katılımlarıyla önemli bir katkıda bulunmuştur. Haritacılık alanında önde gelen isimlerden Barkınay’ın 1934 yılında yaptığı çalışmalarda Arktik Okyanusunu görmek mümkündür. Atatürk döneminde Türk Deniz Kuvvetleri öncülüğünde başlayan denizcilik çalışmalarının bu denli eski tarihlere dayanması dönemin önde gelen isimlerinin ne kadar vizyonlu olduğunu göstermektedir.
- İklim değişiklikleri buzulların erimesi, denizlerin ısınması ve hava durumlarının değişmesi gibi sonuçlarının yanı sıra bir güvenlik meselesi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi gelişmeler ekonomik savaşları da beraberinde getirmektedirler. İklim değişikliğinin en çok olumsuzluk yaratacağı yerlerden biri Akdeniz havzasıdır. Doğu Akdeniz bölgesinde iklim değişiklikleri neticesinde deniz faaliyetlerinin değiştiğine dair çalışmalar ortaya konmaktadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan siyasi çatışmalar iklim değişikliği literatürüne girmiş, Doğu Akdeniz’de enerji savaşları hız kazanmıştır. Bölgesel araştırmalara ek olarak Asya- Pasifik bölgesinde de çalışmaların hız kazandığı görülmektedir.
- 1982 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (“BMDHS“), deniz alanlarının belirlenmesini ve kaynaklarının kullanımını bütün yönleriyle ele alan ilk metin olma özelliğine sahiptir. Türkiye’nin taraf olmadığı bu Sözleşme, yürürlükteki birçok teamül kuralını yazılı hâle getirmiştir. Türkiye’nin de bu minvalde, Türk deniz yetki alanlarını düzenleyen ve uluslararası hukukla uyumlu müstakil bir kanuna ihtiyacı vardır. Her ne kadar 2006 yılında Türk Denizcilik kanunu hazırlanmış olsa da kabul edilememiştir. En son 2023 yılında tekrar bir kanun hazırlama girişiminde bulunulmuş fakat henüz bir sonuç alınamamıştır. Böyle bir kanunun kabulünün denizlerdeki hak ve menfaatlerimizin korunmasına ve ekonomik kalkınmaya büyük bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
- Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin deniz güvenliği birçok farklı açıdan önem arz etmektedir. Deniz haydutluğu, silahlı soygun, deniz yoluyla yasa dışı mal ve insan kaçakçılığı, terörizm, yasa dışı, kayıt dışı ve düzenlenmemiş balıkçılık, deniz çevresine verilen kasıtlı zararlar ile ülkeler arasındaki deniz yetki alanları uyuşmazlığına ilave olarak, gelişen teknoloji ile artan siber suçlar da deniz güvenliğine yönelik tehditler arasına girmiştir. Savaş ve krizler de bu tehditlerin en başında gelen durumlardır. Rusya- Ukrayna savaşı sonrasında Karadeniz’deki deniz güvenliği ile gıda ve enerji güvenliği arasında çok önemli bir ilişki olduğu anlaşılmıştır. Aynı zamanda Yunanistan ile yaşanan ve Ege ve Doğu Akdeniz güvenliğini gündeme getiren 1996 tarihli Kardak Krizi ile 2020 yılında yaşanan kriz ise deniz güvenliğinin önemini vurgular niteliktedir. Bütün bu durumları literatüre yeni giren ve “denizdeki iki veya daha fazla devleti kapsayan organize suçlar“ anlamına gelen ‘’mavi suçlar’’ terimi açıklamaktadır.
- ‘’Mavi vatan’’ kavramı 2006 yılı sonrasında Türkiye’nin kurumları ve halkıyla denizcilik kültürüne sahip olması hedefiyle ortaya çıkmıştır. Bu hedef denizlerin siyasi ve ekonomik önemini vurgulamaktadır. Bu nedenle sadece siyasetçilerin söylemleri değil toplumun düşünsel yapısı ve bu kavramları nasıl anladıkları da aynı derecede önemlidir.
- FONOP, SLOC ve UNCLOS gibi oluşumlar kapsamında ele alınan Arktik bölge konuları, blockchain, değerli madenler, kaçakçılık, kazalar, korsanlık, kirlilik, siber tehditler ve ülkelerarası çatışmalar deniz ve deniz güvenliğini etkileyen başlıca unsurlar olarak sayılmıştır.
- Denizler taşımacılık, balıkçılık ya da askeri alanlarda kullanıldığı kadar teknolojik ve bilimsel gelişmelerin de bir kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu gelişmelere bir örnek olarak deniz genetik kaynakları verilmiştir. Deniz genetik kaynakları, kanser hastalığının tedavisinde, enerji eldesinde, çevreyi temizleyecek uygulamalarda ve yeni gıda kaynaklarının üretilmesinde kullanılabileceği düşünülmektedir. Fakat bu kaynakların işletilebilmesi ve aynı zamanda doğaya zarar gelmemesi için hukuki bir dayanağa ihtiyaç vardır. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS), bu kaynakların o dönemde bilinmemesi nedeniyle konu ile ilgili herhangi bir düzenleme getirememiştir.
- Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) altında hukuki bağlayıcılığı olan ‘’Ulusal Yetki Alanları Dışında Kalan Denizlerdeki Biyoçeşitliliğin Koruması ve Sürdürülebilir Kullanımına dair Sözleşme’’ – kısaca Okyanus Antlaşması, ulusal deniz yetki alanlarının ötesindeki denizlerin korunması ve deniz genetik kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını düzenlemek amacıyla görüşülmüştür. Türkiye’nin de bu anlaşmanın görüşmelerine katılması ‘’mavi vatan’’ doktrininin sağlamlaşması, Türkiye’nin katılımcı pozisyonu elde etmesi ve denizcilik ülküsünün gerçekleştirilebilmesi açısından oldukça önemli bir durum olarak değerlendirilmektedir.
- Tarih boyunca okyanusa açılan ve deniz ticaretinde etkili olan milletlerin, diğer aktörlerle kıyaslandığında dış politikada daha etkin bir konuma yükseldiği gözlemlenmektedir. Özellikle Batı'da, Endüstri Devrimi'nin gerçekleşmesindeki sermaye birikiminin, Büyük Britanya'nın kıtalar arası deniz ticareti sayesinde elde edildiği bilinmektedir. Bu nedenle, dünya tarihini etkileyen faktörler arasında deniz ticaretiyle ilişkilendirilebilecek kapitalizm, modernite ve emperyalizm gibi kavramların rolü büyük önem taşımaktadır.
- Türkiye, özellikle depremlerle sıkça karşılaşılan bir coğrafyada bulunmaktadır. Jeopolitik konumu nedeniyle insan kaynaklı afetlerle de yüzleşme potansiyeli taşımaktadır. Küresel Risk Yönetimi Endeksi tarafından hazırlanan bir rapora göre, 2019 yılı itibariyle Türkiye, insani krizler ve doğal afetler açısından 5,0 endeks puanıyla "yüksek riskli" ülkeler kategorisinde yer almakta ve 191 ülke arasında 45. sırada bulunmaktadır. Endeksin tehlike ve maruziyet skoru alt bileşenine göre ise Türkiye, en riskli 10 ülke arasında yer almaktadır.
- İklim değişikliğine bağlı olarak deniz yüzeyi sıcaklıklarının artış eğiliminde olduğu göz önüne alındığında, müsilaj ve benzeri ekolojik olayların ortaya çıkmasını engellemeye yönelik çabaların artması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, Marmara Denizi'nin orijinal oşinografik yapısı da göz önünde bulundurularak, denizle kurulan beşeri ilişkilerin de değişmesinin kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
- Soğuk Savaş döneminin bilinen ittifak yapılarının dışında çok sayıda ittifak bloklarının oluştuğu görülmektedir. AUKUS, QUAD gibi ittifakların yanında ABD’nin Pasifik ülkeleriyle 2’li 3’lü ittifaklar oluşturduğu gözlemlenmektedir. Bu ittifakların katılımcı ülkelerin özellikle deniz kuvvetleri üzerinden somutlaştığı, bu da donanmaların hem ülkelerin dış politikalarında önemli bir araca dönüştüğünü hem de deniz jeopolitiğinin 21. Yüzyılın en önemli uygulama alanı olduğuna ve bu şekilde devam edeceğine işaret etmektedir. Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin dahil olmadığı herhangi bir enerji transit veya güvenlik ve/veya enerji arzının mümkün olmadığı görüşü ayrıca dile getirilmiştir. 21. yüzyılda; Doğu Akdeniz'de keşfedilen enerjinin, bölge ülkeleri yanı sıra Avrupa devletlerinin geleceğini belirleyecek önemli jeoekonomik, jeostratejik ve jeopolitik bir güç olacağı vurgulanmıştır. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından, enerji güvenliği konusundaki rekabet alanlarının, enerji nakil hatları üzerinden ilerletilmesi önemli bir öncelik haline gelmiştir.
23 Kasım 2023, İstanbul