Eva ve Witold ikinci Dünya Savaşının son yıllarında doğmuş, savaş sonrasının çeşitli zorluklarıyla boğuşan Polonya’da büyümüşlerdi. Ülkelerinin nispeten iyi günlerini AB ve NATO üyesi olduğunda görmek, onlar için çekilen acıların mükâfatı gibi olmuştu. Sonra bir gün, 2014 yılının Mart ayında Witold’un henüz genç sayılacak bir yaşta aniden vefat ettiğini öğrendik. Kırım’ın Rusya tarafından ilhakına sadece birkaç gün kala göçüp gittiği için onun ülkesiyle ilgili endişelerini hiç duymak fırsatımız olmadı.
Sınır aşırı bir Başsağlığı Ziyaretinden Geriye Kalan
Gençlik günlerinin dostluğu, olgun yaşların dayanışmasına iyi bir zemindi. Tarihin iki kültüre armağan ettiği karşılıklı vefayı, o kötü günde sıcak bir dokunuşa dönüştürmek isteyince 2014 yılının Kasım ayında acılı Eva ve Witek’e bir başsağlığı ziyaretinde bulunmaya karar verdik. Birlikte birkaç gün geçirmek hepimize iyi geldi. Witold’u andık. Aynı zamanda günlük siyasetin geleceğe nasıl yansıyabileceğini konuştuk. Yakın tarih Varşova’nın her köşesine ve anılara derin izler bırakmıştı. Eva’da ülkesinin tarihini unutmayan bir insanının vatan sevgisini yaşadık.
Tarihi yerlere veya büyüklü-küçüklü anıtlara turist gözü ile bakmak başka, sıradan bir sokak başında, bir zaman kaç kişinin Hitler veya Stalin’in ölüm ekipleri tarafından yok edildiğini, bir yakın dosttan dinlemek bambaşka. Önce Hitler’in SS güçlerinden, sonra da Stalin’in toplama ordusundan çok çekmişti Polonya. Ulusal gururları incinmiş, ümitlerini tank paletleri çiğnemiş, genç-yaşlı, çoluk-çocuk kurşunların hedefi olmuştu. Eva herhâlde hatırlamayacak kadar küçüktü. Savaşın son iki veya üç yılında dehşeti görmüş, ama pek anlamamıştı. Yine de o günleri bize yaşamış ve hala yaşarcasına anlatmıştı. Duyduklarını hafızasına kaydetmiş ve anıların korkusu yaşamını biçimlendirmişti.
Ochota’da Duyduklarım ve İbret Almayan Tarih
Ochota, Varşova’da bir semtin adı. Orada bir öğlen yemeğinde buluştuk. Servis beklerken, Eva şehrin doğusundan kıvrıla kıvrıla akan Vistül nehrini işaret etti ve bak Sema dedi “ nehrin karşı kıyısını görüyor musun? İşte Stalin’in ordusu orada Hitler’in şehri tamamen yakıp yıkmasını bekledi ki, bizi Sovyet ordusu önünde diz çökmüş bir şekilde teslim alsın“. Zaten hüzünlü gözleri iyice buğulanmıştı. İşte tam o anda Kırım’ı ilhakına değinerek Rusya’nın daha neler yapabileceğini ve ülkesinin geleceği ile ilgili endişelerini dile getirmeye başladı. Anılarında kalan izlere göre o gün Eva için Ukrayna da az değildi. Stalin’in ordusuna Macaristan katılmayı reddederken, Ukraynalıların koşarak katıldığını ve Polonya’daki büyük katliama katıldıklarını söyledi. Ama Kırım, Ukrayna’ya bırakılmıştı. Şimdi geri alınması, sadece Ukrayna için değil, tüm Baltık bölgesi için kötü bir geleceğin habercisiydi. Eva gerçekten sıranın Polonya’ya geleceğini düşünüyor ve Rusya’nın bir gün ülkesine saldırabileceğinden korkuyordu. Vistül nehri, geçmişin tanığıydı.
Tehlikeli Sınırlara Ateş Düşerse
Köprülerin altından o günden bugüne çok sular geçti. Ama Baltık sınırları, hala sinir bozacak kadar netameli. Polonya ve Rusya arasında hala 201 kilometrelik bir Kaliningrad koridoru var. Bu koridor, Baltık Denizinde Polonya ve Güney Litvanya arasında sıkışmış kalmış durumda. Zaten Litvanya ve Polonya arasındaki sınır da karadan sadece 104, denizden 440 km uzunluğunda. Estonya ile Rusya arasında sadece 294 km lik bir sınır var. Finlandiya Körfezinden başlayıp Narva nehri boyunca güneye dönen bu sınır da sıkıntılı. İki ülke hala kavga dövüş bir nehir suyu arıtma tesisisin paylaşıyor, paylaşamıyor. Letonya Rusya sınırı ise 214 km uzunluğunda. Bu sınır AB’nin dış sınırı. Yani yangın bir kibrit çakması ile ister Kaliningrad, ister Narva nehri, isterse Letonya başlasın, çalıların tutuşması hemen bir orman yangınına dönebilir. Polonya’nın karşı karşıya bulunduğu tehdit, tüm Baltık ülkeleri için geçerli. Hepsi NATO, hepsi AB üyesi. NATO birlikleri orada. AB nin gözü-kulağı Polonya’da. Ama ateş önce düştüğü yeri yakacak. Ukrayna’nın durumunu an be an görüyoruz. Her yer harabeye dönmüş durumda. Batı her türlü imkânı sağlıyor. Ama can kaybı onların; Sınırların ötesine savrulmak da onların derdi. Kadınlar ve çocuklar önce Polonya’ya sonra gidebildikleri her yöne gitti. Erkekler canlarını dişlerine takmış siperlerde. Kaybolan can da, sızlayan diş de onların. Yani iş sadece silah ve para vermekle bitmiyor.
Putin’in Polonya Tehdidi
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı Şubat 2022 de Eva “gördün mü neler oluyor?“ diye kısa bir mesaj gönderdi. Artık kendisini Ukrayna’dan gelen mültecilere yardıma adamıştı. Geçen hafta ona Putin’in son mesajını üzüntüyle gönderdim. Eva’nın kâbusunun gerçek olması ihtimali ürkütücü. Ama daha da ürkücü olan şey, bir AB ve NATO üyesi olan Polonya’ya sözle sataşmanın ötesinde sınır ihlali ile başlayacak bir saldırının üçüncü dünya savaşına yol açması ihtimali.
Putin son açıklamasında “Batı Polonya’nın ülkesine Stalin’in armağanı“ olduğunu söylerken, gözümün önüne tekrar Ochota’da Vistül nehrinin karşı kıyısında Varşova’nın yanıp kül olmasını bekleyen Stalin’in ordusunun hayali geldi. Bir kâbusun gerçek olma ihtimalini düşünme zamanı geldi mi? Putin’in yaptığı kurusıkı bir tehdit mi? İsveç’in NATO üyeliğini içine sindirmediği için gösterdiği bir sopa mı? Bu defa aklıma Akif’in dizeleri geldi. “Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?“