İran-Suudi yakınlaşması ile yakalanan ivme Ukrayna ve hatta Suriye ile devam edebilir mi zaman gösterecek. Yemen'deki çatışmalar için de benzer bir beklenti mevcut. Kissinger'ın da Ukrayna krizinin Çin'in sayesinde sona erebileceğine dair bir inancı var.
Küresel güvenlik girişimi'nin doktrine edilmesi ile yakalanan bu ivmenin Çin tarafından önümüzdeki dönemde daha fazla gündeme getirilmesi bekleniyor.
Bu ay dikkat çeken hususlardan bir diğeri ise Pentagon cenahından Çin-Rusya işbirliğine dair yapılan açıklama idi.
ABD Genelkurmay Başkanı'nın Çin-Rusya ittifakının önlenmesi gerektiğine dair kararlı tavrı özellikle dikkat çekiyor. Bu arada ABD'nin Çin'i çevrelemesi Filipinler ile yapılan savunma anlaşması sonrası tahkim edildi.
Filipinler ile yapılan askeri anlaşma ve ABD askerinin bölgede (4) askeri üsse daha erişim sağlaması Çin tarafında endişe yaratırken Filipinler söz konusu askeri üslerin Çin'e karşı kullanılmayacağının altını özellikle çiziyor.
Çin, Ortadoğu ve Afganistan özelinde ilişkilerini derinleştirmeye devam ederken Afganistan'ın Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılması bölgedeki dengeleri değiştirecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda Taliban ve İran arasındaki sınır çatışması ve Hindistan'ın NATO ile yakınlaşmasını da bu resme dahil edebiliriz. Çin'in Ortadoğu'nun kimsenin arka bahçesi olmadığına dair çıkışı bölgede yeni bir diplomatik inşayı deneyeceğinin en önemli göstergesi.
Çin'in Avrupa ülkeleri ile olan ilişkileri ise gerilmeye devam ediyor. Çin dışişleri bakanının gezisi, Çin'in AB büyükelçisinin uluslararası basına verdiği beyanatlar ilişkilerin zorlandığına delalet ediyor. Çinli firmalara yapılacak olası yaptırımların sorunu daha da karmaşık hale getirmesi bekleniyor.
Çin ve Avrupa ülkeleri ticari ilişkiler bakımından önemli bir bağımlılık örneği sergiliyor. ABD ise Avrupa'lı müttefiklerini Çin ile olan rekabetinde kendi yanında görmek istiyor.
Çin'e karşı ortak cephe açma çağrısında bulunan Macron ve Çin'i küresel güvenliğe tehdit olarak tanımlayan Rishi Sunak'ın ABD'nin çağrısına olumlu yanıt verdikleri ve Avrupa'nın stratejik özerklik hayalinin bir başka bahara kaldığını gösteriyor.
Çin ise Avrupa'nın "köle" olmak yerine çok kutuplu bir dünyanın yeni üyesi olabileceğine dair esnek bir söylem geliştiriyor.
Bu arada ABD'nin Çin'e yönelik de-risking (riskten arınma) isimli bir strateji geliştirmesi ve Avrupalı ortaklarını bu zeminde ikna etmeye çabalaması dikkat çekiyor.
Uzmanlar ise bu stratejinin eninde sonunda Çin ile Avrupa ülkelerinin ayrışmasına neden olacağına işaret ediyor.
Öte yandan ABD ve Çin arasında Tayvan boğazında meydana gelen askeri sürtüşmeler küresel güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. ABD seyrüsefer özgürlüğünü savunurken Çin ise bunun bölgede hegemonya inşa etmenin bir aracı olduğunu söylüyor.