
Ziyaret öncesi yapılan kimi yorumlarda Putin’in ziyaretinin 1943 yılından beri devlet başkanı düzeyinde ilk ziyaret olduğu belirtildi. Bu bilgi kısmen doğru olmakla birlikte gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. 2. Dünya Savaşı’nın en hengameli zamanında, 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihinde İngiltere ve SSCB’nin işgali altındaki İran’da düzenlenen, savaşın gidişatının ve savaş sonrası durumun değerlendirildiği Tahran Konferansı’na Roosevelt ve Churchill ile birlikte SSCB lideri Stalin de katılmıştı. İşgal altında tuttukları bir ülkede düzenledikleri bir konferansa katılımı pek tabidirki bahsettiğimiz çerçevedeki ziyaretler arasında sayamayız.
İki ülke ilişkileri tarihinde en üst düzeydeki ilk ziyaret olarak Şah’ın Temmuz 1956’da Moskova’ya yaptığı ziyareti görmekteyiz. Şah 1960’lı yıllarda da SSCB’ye resmi ve özel birçok ziyaret gerçekleştirdi. Devrimden önce Şah’ın SSCB’yi son ziyareti 1974 yılında gerçekleşmiştir. Devrimden sonra gerçekleşen en üst düzeydeki ziyaret ise 12-15 Mart 2001 tarihleri arasında İran Cumhurbaşkanı S.M. Hatemi’nin Moskova’ya yaptığı resmi ziyarettir. Buna karşılık, Moskova’dan Tahran’a oldukça uzun bir süre en üst düzeyde hiçbir ziyaret gerçekleştirilmemişti. Diplomatik teamüller gereği iade-i ziyaret kuralı bile bu durumu değiştirememişti. M. Gorbaçev ve B. Yeltsin kendilerine yapılan davetlere rağmen İran’a gitmemişlerdi.
Putin, göreve geldiği günden bu yana İslam dünyasının önde gelen ülkelerinden Mısır’ı, Cezayir’i, Suudi Arabistan’ı, Katar’ı, Ürdün’ü, Türkiye’yi ziyaret etmişti ama henüz İran’a hiçbir resmi ziyaret gerçekleştirmemişti. Son ŞİÖ toplantısında İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın bu yöndeki davetini de kabul etmemişti. Ancak, Rusya Devlet Başkanı görev süresinin bitmesine aylar kala Tahran’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu yüzden, Putin’in 15-16 Ekim 2007 tarihinde Tahran’a gerçekleştirdiği ziyaret, neticeleri itibariyle olmasa bile, yüzlerce yıllık Rusya-İran ilişkileri tarihinde bir ilk olması dolayısıyla “tarihi“ olarak kabul edilebilir. Burada ister istemez şu soru akla geliyor: Putin İran’ı niçin ziyaret etti ve neden bu zamana kadar bekledi?
Putin’in ziyaretinin sebebi Hazar’a komşu olan ülkeler zirvesine katılma olarak açıklandı. Ziyaretin gündem maddeleri arasında öne çıkanlar Hazar’ın statüsü ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi. Ancak, konuyla yakından ilgili herkesin tahmin ettiği gibi ziyaretin asıl gündem maddesi Rusya-İran nükleer ilişkileri ve İran’ın nükleer çalışmaları idi. Bu haliyle bile gizemli bir şekle bürünen sözkonusu ziyaret, suikast söylentileri sebebiyle daha da yakından takip edildi. Hazar’ın statüsü konusu bu zirvede de beklendiği gibi çözüme kavuşturulamadı. Zirve sonrasında yayımlanan bildirideki “Hiçbir koşulda birbirimize saldırmayız ve topraklarımızı aramızdan birine askerî operasyon düzenlenmesi için kullandırtmayız“ ifadeleri İran için zirvenin en önemli sonucu denilebilir. İran ve Rusya özellikle Azerbaycan’ın böyle bir durumda ne yapacağından emin değillerdi. En azından İran, ABD ve müttefiklerinin Hazar’ı kendisine karşı kullanamayacaklarının garantisini almış oldu.
Nükleer programı çerçevesinde İran’ın en fazla ilişki ve işbirliği içerisinde olduğu ülke Rusya Federasyonu’dur. İran’ın nükleer programındaki önemli yerinden ve yakın ilişkilerinden dolayı genelde Batı-İran, özelde ise ABD-İran arasında artan gerginliğin her aşamasında gözler Rusya üzerine çevrilmekte, Rusya’nın sorunun çözümü yönünde ne gibi bir tavır alacağı uluslararası kamuoyu tarafından merakla izlenmekte. Rusya İran ile olan ilişkilerinin barışçıl amaçlı nükleer enerji üretmek üzerine olduğunu ve bunun yasaklanamayacağını her platformda tekrarlamaktadır. Rusya bir taraftan İran’ın nükleer programı yüzünden ABD ve Batı ile ilişkisini bozmak da istememektedir.
Rusya, krizin her aşamasında İran yanlısı tutumunu sürdürmesine ve İran’ı UAEA ile işbirliği yapmaya çağırmasına rağmen İran uluslararası baskılara direnerek programını kendi belirlediği çizgide ilerletmeye devam ediyor. İran ile müzakerelerin tıkanma yoluna girmesi, uluslararası işbirliğine yanaşmaması ve İran Cumhurbaşkanı M. Ahmedinecad’ın İsrail karşıtı sert açıklamaları bir süre sonra Rusya’nın da tepkisini çekmeye başlamıştır. İran’ın uzlaşmaz tutumu ve sert açıklamaları en çok Rusya’yı zor durumda bırakıyor. Rusya, krize çözüm için arayışlar yaparken İran krizi tırmandırarak çıkarları için kullanma politikasını başarıyla sürdürüyor.
Bu yönüyle bakıldığında İran’ın Rusya için oldukça zor ve kaprisli bir ortak olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar Rusya ile İran zaman zaman aralarındaki ilişkileri stratejik olarak adlandırsalar da ilişkileri “stratejik ortaklık“tançok “kuşkulu ortaklık“ olarak nitelendirebiliriz. İki ülke ilişkileri stratejik hesapların ve karşılıklı kuşkuların gelgitinde zorla ama ısrarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Her iki ülke de şartların zorlamasıyla karşılıklı ortaklık ilişkisi kurmaya kendilerini mecbur hissetmekte, ama bir taraftan da birbirlerine kuşku dolu olağanüstü bir dikkatle yaklaşmaktadırlar.
Rusya’nın kuşkulanmak için yeterince sebebi de var aslında. Örneğin, 2005 yılı Ocak ayında Moskova’da İran’ın nükleer çalışmalarının tartışıldığı bir seminerde, İran Dışişleri Bakanlığı Bilimsel-Araştırma Enstitüsü’nden bir üst düzey yönetici, “Her zaman İran, kanunî yollardan satın alınması mümkün olan herşeyi bu yollardan satın aldı. Ancak, İran’ın kendi varlığı tehlike altında olduğu zaman İran bazı şeyleri karaborsadan da almıştır“ açıklamasını yaptı. Tecrübeli bir diplomatın sarfettiği bu sözler salonda bulunan RF Dışişleri Bakanlığı temsilcilerini, Buşehr’deki inşaatı sürdüren “Atomstroyeksport“ yöneticilerini ve Rusya’dan yapılan her türlü teknoloji ihracını sıkı kontrol altında tutan Rusya Federal Teknoloji ve İhracat Kontrol Servisi temsilcisini bir anda şaşkınlık ve sessizliğe bürüdü. Hatta, Federal Teknoloji ve İhracat Kontrol Servisi temsilcisi, aslında İranlı diplomatın hatasını düzeltmesi umuduyla, özellikle bu sözleri doğru anlayıp anlamadığını, Frasça’dan tercüme yapan tercümanın bu cümleleri çevirirken hata yapıp yapmadığını sorma ihtiyacı duydu ve tekrarlamasını istedi. İranlı diplomat sözlerini aynen tekrarladı.[1]
Rusya Devlet Başkanı V.V. Putin, ABD önderliğindeki tek kutuplu bir dünya düzenine karşı olduğunu sert ifadelerle dile getirdiği 10 Şubat 2007 tarihli Münih’teki konuşmasından sonraki soru-cevap bölümünde İran ile ilişkileri konusuna da değindi. Putin, Rusya olarak İran’ın kendisini köşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi düşmanca bir çember tarafından sarılmış hissetmemesi, iletişim kanalı ve güvenebileceği dostları olduğunu anlaması için İran ile işbirliği yaptıklarını belirtti. Putin sözlerinin devamında, “İran’ın bizi anlamasını ve sinyallerimizi duymasını çok arzu ediyoruz“ diyerek aslında bir anlamda İran’ı uyarıyordu.[2] Acaba Putin’in bu temennisi ne kadar gerçekleşti? Bu durum İran tarafında ne seviyede anlaşılmaktadır ve karşılık görmektedir? Gelinen durum itibariyle İran, Rusya’yı anlamamakta ve gerek açık gerekse kapalı verilen sinyalleri duymamakta ısrar ediyor. Rusya, 1696, 1737 ve 1747 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarının oylamalarında kabul oyu kullanmakla sabrının bir sınırı olduğunu ve İran ile ilişkilerinde bir takım kırmızı çizgileri olduğunu açıkça gösterdi.
<<>>
Rusya’nın İran’a olası bir askeri müdahale durumunda yapabilecekleri oldukça sınırlı. Yakın geçmişte kendisine yakın iki ülke Sırbistan ve Irak’a yapılan askeri müdahaleleri engelleyemedi. İran konusunda Rusya’nın en önemli dayanağı BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk çerçevesi içerisinde dünya kamuoyu ile birlikte hareket etmek. Başka bir tavır ve politika için Rusya’nın imkânları sınırlı. Bu yüzden, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Rusya sorumlulukları gereği İran ile ilişkilerinde gerekirse taviz ya da fedakârlığa gidebileceğini sözkonusu kararlarının oylamalarında kabul oyu kullanmakla gösterdi. Putin’in “Burada, güvenlik problemi ile bağlantılı dünya kamuoyunun kaygılarını dikkate alma gerekliliğinin olduğu belirli bir kendine özgünlük var. BM Güvenlik Konseyi ve G-8 ülkeleri üyesi olan bir ülke olarak bu kaygıları dikkate almak zorundayız, ama tekrar ediyorum, kendi ulusal çıkarlarımızı da unutmamalıyız“[3] sözleri aslında bunu çok iyi ortaya koymakta. Rusya’nın bir öncelikler cetveli var ve nükleer silahların, kitle imha silahlarının yayılmazlık rejimi bu cetvelin en başta gelen maddelerinden birisi. Sınırlarının hemen yanı başında yeni bir nükleer gücün ortaya çıkması Rusya’nın da istemediği bir gelişme.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat, Putin’in ziyaretinden önce Rus devlet televizyonuna verdiği röportajda, “Savunma stratejimizde nükleer silahların yeri yok. İdeolojik açıdan bakarsak eğer, İran halkı kitle imha silahlarını kullanmaz… Bizim nükleer çalışmalarımız tamamen barışçıl karakterde. Günümüzde atom bombası kaynakların boşa harcanmasından başka birşey değil“[4] açıklamasını yaptı. Ancak, bu açıklama uluslararası kamuoyunu tatmin edici olmaktan çok uzak. İran çalışmalarını uluslararası denetimden sakladıkça ve uzlaşmaz tavrını sürdürdükçe tepkiler artarak devam ediyor. Bu durum en fazla, İran’da ekonomik, politik ve stratejik bir çok çıkarı olan Rusya’yı etkiliyor.
Genellikle Rusya Devlet Başkanı V.V. Putin, bir ülkeyi ziyaret etmeden önce o ülkenin önemli basın ve yayın organlarından gazeteciler topluluğunu kabul edip kapsamlı röportaj veriyor ve gelen soruları cevaplıyor. İran gezisinden önce de İranlı gazeteciler kendisinden böyle bir istek de bulunmalarına rağmen röportaj isteğini kabul etmedi. Verdiği mesajlar ziyaret sırasında resmi nitelikli açıklamalardan ve basına verilen demeçlerden ibaret kaldı. Kapalı kapılar ardında neler konuşuldu ve nasıl mesajlar verildi? Rusya aslında İran’ın tavrından hiç memnun değil ve oldukça endişeli. Bu yüzden, ilk olmasından dolayı tarihi sayabileceğimiz Putin’in ziyaretini aslında Rusya’nın elindeki son imkânı da kullanması olarak açıklayabiliriz. Ortadoğu’da ortaya çıkan bir kriz durumunda Rusya genellikle bölgeyi çok iyi bilen ve şahsi ilişkileri çok kuvvetli Yevgeniy Primakov gibi tecrübeli diplomatlarını kullanmayı tercih eder. Putin, ülkesinin teamülleri dışına çıkarak bizzat Tahran’a gidip İran’ı ilk elden çok ciddi şekilde uyarma ihtiyacı duydu diyebiliriz.
Rusya bir anlamda, sert açıklamalar ve uzlaşmaz tavırlarla kendisini uçurumun kenarına getiren İran’ı içinde bulunduğu durumdan kurtarmak istiyor. HAMAS konusundaki tavrıyla Batı’da kıskançlık, Ortadoğu’da prestij kazanan Rusya yine bir uluslararası krizde gücünü deniyor. İran, Rusya’nın telkinlerine uyar ve nükleer programını kontrole açarsa Rusya’nın diplomatik başarı hanesine bir yenisi daha eklenecek. Başarılı olursa hem kendisi, hem İran, hem de uluslararası toplum kazançlı çıkacak. Başarılı olamaz, İran konuyu sürüncemede bırakır ve Rusya’yı bu politikasına alet etmek isterse hem Rusya hem İran çok şey kaybedecek. Putin bu ziyaretiyle patlamaya hazır saatli bir bombanın geri sayımını durdurdu ama devam edip etmeyeceği belirsiz. Yeniden başlayıp başlamamasında İran’ın bundan sonraki tavrı etkili olacak.
Dipnotlar:
[1] Anton Hlopkov, Yekaterina Soroka. “Nelegalnıe seti Tegerana: Uroki İstorii“. [Tahran’ın Gayrıresmi Bağları: Tarihten Dersler]. Yadernıy Kontrol, No 1 (79), Tom 12, Vesna 2006, s. 170.
[2] Konuşma metni ve soru-cevaplar için bakınız: http://www.kremlin.ru/text/appears/2007/02/118109.shtml
[3] V.İ. Sajin. “Rossiya-İran: Partnörstvo ili strategiçeskiy soyuz?“. [Rusya-İran: Ortaklık mı Yoksa Stratejik Birliktelik mi?]. Rossiya na bilijnom vostoke: Tseli, zadeçi, vozmojnosti. Materiali Konferentsii. İİİiBV, Moskva, 2001, s. 215.
[4] http://www.izvestia.ru/world/article3109339/index.html