Çin enerji kaynaklarına kayıtsız kalamaz. Büyüyen ekonomisinin enerji güvenliğini sağlamak zorundadır. Çin petrol ve doğal gaz açısından enerji ihtiyacının büyük bir kısmını İran, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Umman ve Emirlikler’den karşılamaktadır. Ayrıca Körfez, Orta Doğu’ya daha çok nüfuz edebilmek için Çin’in uzun dönemli stratejisine uygun bir bölgedir. Bu bağlamda Xi Jinping’in geçen hafta Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette şaşırtıcı bir durum yok. Ancak sağ gözün, sol göze güvenmediği dünyada bu ziyaretin yankısı pek çok açıdan büyük oldu.
Sınırlarını Zorlayan Genç Prens
İran tehdidini solumaktan bunalan Körfez ülkeleri, sürekli dolaşıma çıkarılan, ABD’nin bölgeden yavaş yavaş çıkacağı yönündeki haberlerden tedirgin. Belki hepsi alternatif arayışında. Ama göbekten bağlı olduğu ABD limanından palamarı çözmeye çalışan Muhammed Bin Salman’ın (MbS) Çin’e göz kırpması ayrıca incelenmesi gereken bir konu. En son Kasım ayında yapılan OPEC toplantısında Rusya ile aynı yönde; petrol üretimini azaltma yönünde oy kullanan Suudi Arabistan, hem ABD, hem de AB’nin tepkisini çekmişti. Suudi Arabistan’ın Arktik kutup bölgesinde, yani Kuzey Buz Denizi’nde Rusya ile birlikte doğal gaz arama projelerine mali katkıda bulunmaktan öte yaptığı bu hamle de unutulmuş değil. Acaba şimdi Suudi Arabistan, ABD ile olan stratejik ilişkilerini yeniden gözden mi geçiriyor? Yoksa genç prens MbS yutamayacağı büyük bir lokmayı mı ağzına aldı? İşte bunun cevabı bir miktar Çin ile geliştirmeye çalıştırdığı yakın ilişkilerde. ABD’ye kafa tutmak MbS’ın pek harcı değil. Sınırları zorlamak için mutlaka desteğe ihtiyacı var. Şu sıralar, Ukrayna-Rusya savaşı ve yaptırımlardan dolayı bunu Rusya ile daha fazla yapamayacağına göre Çin, Suudi Arabistan’a bu iş için biçilmiş kaftan gibi gözüküyor. Ama gerçekten öyle mi?
Çin’in Girdiği Yeni Alanlar Tehdit mi?
Çin’in Körfez’deki varlığı yeni değil. Tüm Körfez ülkeleri için, Çin geniş bir ihracat pazarı ve ithalat kaynağı. Daha 2005 yılında Çin, Arap ülkeleri ile 223 milyar Dolar değerinde inşaat ve taahhüt anlaşmaları imzalamıştı. Bu anlaşmaların yüzde 52’si Körfez ülkelerini kapsıyordu. 2010 yılında daha da hızlanan ilişkiler pandemi döneminde yavaşlasa bile, Çin, Körfez’in tüm ülkelerini birer atlama taşı, yaptığı yatırımları da Orta Doğu’daki yerini tahkim için bir fırsat olarak görmeye devam ediyor. Körfez’deki 8 ülkenin Çin’den olan ithalatı, 2020 yılının sadece ilk çeyreğinde 18 milyar Dolar iken, Çin’e 38 milyar Dolar değerinde ihracat yapılmış. Yani ticaret Körfez lehine. Aynı yılın yine ilk çeyreğinde Körfez’den Çin’e 28 milyar Dolarlık ham petrol ihracatı olmuş. Krizli geçen 2020’de bile Çin’in toplam ithalatının neredeyse yarısı Körfez bölgesinden ve bunun da yüzde 30’unun Suudi Arabistan’dan olması bu ülkenin Çin açısından önemini göstermekte. Geçen yıl yani 2021’de Çin’in petrol ithalatının yüzde 51’i Körfez’den. Bunun yine yarıdan fazlasının Suudi Arabistan’dan[1] olması iki ülke ilişkilerindeki güçlü omurganın işareti.
Suudi Arabistan Farkı
Geçtiğimiz Kasım ayında Sinopec ile Katar arasında imzalanan 27 yıllık doğal gaz (LNG) anlaşması imzalaması dünyanın dikkatini yeterince çekmedi. Çin Emirliklere insansız hava aracı da satmakta. Ama Suudi Arabistan ile kurmaya çalıştığı uzun soluklu ilişki şimdi mercek altında. Aslında Çin-Suudi Arabistan ilişkileri, kırk yıl önce yani 1980 ve 90’lı yıllarda sadece enerji ticareti üzerine kurulmuştu. Çin’den Suudi Arabistan’a 2022’nin ilk yarısında gelen 5,5 Milyar Dolar da bir telaş yaratmadı. Bu parayı Çin’in, Suudilere Kuşak-Yol projesi kapsamında vermesi, coğrafi yayılmasının işareti değil miydi? Umman ve Suudi Arabistan’da başlattığı otel projeleri de belki Çinli turistlerin ve Kuşak-Yol teknik personelinin bu ülkelere yapacakları ziyaretler sırasında konaklayacakları oteller diye düşünüldü. Telekom projelerine de Huawei dışında sempati ile bakıldı. Ama iş savunma ve güvenlik alanlarına yayılınca, hem girdiği alanlar, hem de MbS’ın umursamaz tavrı sıkıntı yaratmaya başladı. Suudilere satılan insansız hava araçlarından öte, Mart ayında bir Suudi firmasının Çin devletine ait bir savunma şirketi ile imzaladığı anlaşma bardağı taşırmaya başladı. Şimdi ABD’nin satmadığı balistik füzeleri Çin’den almak için, gizli anlaşmalar imzaladığı söylenen MbS, her an bazı yaptırımlarla karşılaşabilir. Körfez’e artan Çin ilgisinin savunma, güvenlik ve yapay zekâ alanlarındaki yatırımlarla sürmesi, şimdi ABD için bir endişe.
Çin ne İster de MbS Vermez?
ABD Uygur Türkleri’ne yaptığı insanlık dışı muameleden dolayı, Çin’in belli şirketlerine yaptırım uygulamakta. Sense-Time bunlardan biri. Şimdi Suudi Arabistan’ın geçen Eylül ayında, bu şirketle 207 milyar Dolarlık bir yapay zekâ projesinde iş birliğine gitmesi, dünyanın gözünde, zaten Kaşıkçı cinayetindeki rolü hâlâ sorgulanan MbS’ın, insan hakları ihlallerini bile gözetmeden Çin’e istediği her şeyi verebileceğini düşündürüyor. Oysa Çin’in İran ile bile 25 yıllık Stratejik Ortaklık Anlaşması var. Başta Suudi Arabistan olmak üzere hiçbir Körfez ülkesi bunda bir sakınca görmüyor. Hem Çin, hem de Körfez ülkeleri görece coğrafi yakınlığın avantajını kullanmak peşinde. Hepsi olabildiğince pragmatik. Nitekim Xi Jinping’in 8 Aralık’ta Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette de bu hava hâkimdi. Ancak Çin’in hevesinin ticaretten çok öteye kayması kaçınılmaz. Üstelik genellikle, ticari ilişkilerini askerî üslerle güvence altına almak tercihi biliniyor. Şimdi bu ön bilgi MbS’ın ABD yerine Çin’den silah satın alma tercihi ile birleşince, Çin ile ilgili bir başka sıkıntı daha çıkmış oluyor. Bakalım ABD’nin önümüzdeki aylarda buna tepkisi ne olacak!
Sınırlarını Zorlayan Genç Prens
İran tehdidini solumaktan bunalan Körfez ülkeleri, sürekli dolaşıma çıkarılan, ABD’nin bölgeden yavaş yavaş çıkacağı yönündeki haberlerden tedirgin. Belki hepsi alternatif arayışında. Ama göbekten bağlı olduğu ABD limanından palamarı çözmeye çalışan Muhammed Bin Salman’ın (MbS) Çin’e göz kırpması ayrıca incelenmesi gereken bir konu. En son Kasım ayında yapılan OPEC toplantısında Rusya ile aynı yönde; petrol üretimini azaltma yönünde oy kullanan Suudi Arabistan, hem ABD, hem de AB’nin tepkisini çekmişti. Suudi Arabistan’ın Arktik kutup bölgesinde, yani Kuzey Buz Denizi’nde Rusya ile birlikte doğal gaz arama projelerine mali katkıda bulunmaktan öte yaptığı bu hamle de unutulmuş değil. Acaba şimdi Suudi Arabistan, ABD ile olan stratejik ilişkilerini yeniden gözden mi geçiriyor? Yoksa genç prens MbS yutamayacağı büyük bir lokmayı mı ağzına aldı? İşte bunun cevabı bir miktar Çin ile geliştirmeye çalıştırdığı yakın ilişkilerde. ABD’ye kafa tutmak MbS’ın pek harcı değil. Sınırları zorlamak için mutlaka desteğe ihtiyacı var. Şu sıralar, Ukrayna-Rusya savaşı ve yaptırımlardan dolayı bunu Rusya ile daha fazla yapamayacağına göre Çin, Suudi Arabistan’a bu iş için biçilmiş kaftan gibi gözüküyor. Ama gerçekten öyle mi?
Çin’in Girdiği Yeni Alanlar Tehdit mi?
Çin’in Körfez’deki varlığı yeni değil. Tüm Körfez ülkeleri için, Çin geniş bir ihracat pazarı ve ithalat kaynağı. Daha 2005 yılında Çin, Arap ülkeleri ile 223 milyar Dolar değerinde inşaat ve taahhüt anlaşmaları imzalamıştı. Bu anlaşmaların yüzde 52’si Körfez ülkelerini kapsıyordu. 2010 yılında daha da hızlanan ilişkiler pandemi döneminde yavaşlasa bile, Çin, Körfez’in tüm ülkelerini birer atlama taşı, yaptığı yatırımları da Orta Doğu’daki yerini tahkim için bir fırsat olarak görmeye devam ediyor. Körfez’deki 8 ülkenin Çin’den olan ithalatı, 2020 yılının sadece ilk çeyreğinde 18 milyar Dolar iken, Çin’e 38 milyar Dolar değerinde ihracat yapılmış. Yani ticaret Körfez lehine. Aynı yılın yine ilk çeyreğinde Körfez’den Çin’e 28 milyar Dolarlık ham petrol ihracatı olmuş. Krizli geçen 2020’de bile Çin’in toplam ithalatının neredeyse yarısı Körfez bölgesinden ve bunun da yüzde 30’unun Suudi Arabistan’dan olması bu ülkenin Çin açısından önemini göstermekte. Geçen yıl yani 2021’de Çin’in petrol ithalatının yüzde 51’i Körfez’den. Bunun yine yarıdan fazlasının Suudi Arabistan’dan[1] olması iki ülke ilişkilerindeki güçlü omurganın işareti.
Suudi Arabistan Farkı
Geçtiğimiz Kasım ayında Sinopec ile Katar arasında imzalanan 27 yıllık doğal gaz (LNG) anlaşması imzalaması dünyanın dikkatini yeterince çekmedi. Çin Emirliklere insansız hava aracı da satmakta. Ama Suudi Arabistan ile kurmaya çalıştığı uzun soluklu ilişki şimdi mercek altında. Aslında Çin-Suudi Arabistan ilişkileri, kırk yıl önce yani 1980 ve 90’lı yıllarda sadece enerji ticareti üzerine kurulmuştu. Çin’den Suudi Arabistan’a 2022’nin ilk yarısında gelen 5,5 Milyar Dolar da bir telaş yaratmadı. Bu parayı Çin’in, Suudilere Kuşak-Yol projesi kapsamında vermesi, coğrafi yayılmasının işareti değil miydi? Umman ve Suudi Arabistan’da başlattığı otel projeleri de belki Çinli turistlerin ve Kuşak-Yol teknik personelinin bu ülkelere yapacakları ziyaretler sırasında konaklayacakları oteller diye düşünüldü. Telekom projelerine de Huawei dışında sempati ile bakıldı. Ama iş savunma ve güvenlik alanlarına yayılınca, hem girdiği alanlar, hem de MbS’ın umursamaz tavrı sıkıntı yaratmaya başladı. Suudilere satılan insansız hava araçlarından öte, Mart ayında bir Suudi firmasının Çin devletine ait bir savunma şirketi ile imzaladığı anlaşma bardağı taşırmaya başladı. Şimdi ABD’nin satmadığı balistik füzeleri Çin’den almak için, gizli anlaşmalar imzaladığı söylenen MbS, her an bazı yaptırımlarla karşılaşabilir. Körfez’e artan Çin ilgisinin savunma, güvenlik ve yapay zekâ alanlarındaki yatırımlarla sürmesi, şimdi ABD için bir endişe.
Çin ne İster de MbS Vermez?
ABD Uygur Türkleri’ne yaptığı insanlık dışı muameleden dolayı, Çin’in belli şirketlerine yaptırım uygulamakta. Sense-Time bunlardan biri. Şimdi Suudi Arabistan’ın geçen Eylül ayında, bu şirketle 207 milyar Dolarlık bir yapay zekâ projesinde iş birliğine gitmesi, dünyanın gözünde, zaten Kaşıkçı cinayetindeki rolü hâlâ sorgulanan MbS’ın, insan hakları ihlallerini bile gözetmeden Çin’e istediği her şeyi verebileceğini düşündürüyor. Oysa Çin’in İran ile bile 25 yıllık Stratejik Ortaklık Anlaşması var. Başta Suudi Arabistan olmak üzere hiçbir Körfez ülkesi bunda bir sakınca görmüyor. Hem Çin, hem de Körfez ülkeleri görece coğrafi yakınlığın avantajını kullanmak peşinde. Hepsi olabildiğince pragmatik. Nitekim Xi Jinping’in 8 Aralık’ta Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette de bu hava hâkimdi. Ancak Çin’in hevesinin ticaretten çok öteye kayması kaçınılmaz. Üstelik genellikle, ticari ilişkilerini askerî üslerle güvence altına almak tercihi biliniyor. Şimdi bu ön bilgi MbS’ın ABD yerine Çin’den silah satın alma tercihi ile birleşince, Çin ile ilgili bir başka sıkıntı daha çıkmış oluyor. Bakalım ABD’nin önümüzdeki aylarda buna tepkisi ne olacak!