Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu
ABD’de bu hafta seçim telaşı var. Bu telaş yine uzun bir zaman süreceğe benzer. Ama FED, yani ABD Merkez Bankası yapması gerekeni siyasetin gündeminden bağımsız olarak yapmaya devam ediyor. Günlük siyasetin karmaşası, ince hesapları ve çıkar çarkları FED’in kararlarına yansımıyor. Geçmişinde FED başkanlığı olan Hazine bakanı Janet Yellen FED’in karar mekanizmasına müdahale etmiyor. Eğer içilecek acı ilaç varsa FED onu hazırlayıp piyasaya duyuruyor. Tepkiler geliyor ve yeni dengeler kuruluyor. Konu ABD olduğu zaman FED tarafından alınan her faiz kararı, sadece ABD’yi değil, tüm dünya piyasalarını etkiliyor.
Geçen Haftanın Gösterdiği Yol
FED birbirini izleyen dört faiz artışından sonra 2 Kasım’da tüm beklentileri boşa çıkararak sadece yüzde yarım oranında bir faiz artışına gitti. Oysa bu Aralık ayında yapılacak artışın beklentisiydi. FED’in şifreleri aslında çok basit. Enflasyon, işsizlik, ekonomik büyüme ve tahvil fiyatlarının gidişine bakıyor. Heteredoks yaklaşımın karmaşasını değil, Ortodoks para politikasının sadeliğini tercih ediyor. Piyasa tahminine ve spekülasyona fazla yer kalmayınca tepkiler de yanıltıcı olmuyor. ABD, birçok ülke gibi, Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı enerji konjonktüründen çok önce enflasyonist bir evreye girmişti. Ama bu Covid salgınının yarattığı girdi darboğazlarının yol açması beklenen durgunluktan daha fazla yeğlenen bir durum oldu. Açıkçası bilgili, deneyimli, sağduyu sahibi ve siyasetin pençesine düşmemiş ekonomi bürokrasisi, her zaman bir miktar enflasyonu durgunluğa tercih eder. Enflasyonun istihdam yaratmaya devam ettiği durumlarda ise parasal ve reel büyüme el ele yürüdüğü için para otoritesinin işi zor olmaz. Kaldı ki FED, aynı AMB (Avrupa Merkez Bankası) gibi uzun süren bir parasal genişletmeden sonra sıkılaştırma hamlesine girdi. ABD ekonomisi uzun yıllar para arzı genişlemesinin olumlu istihdam etkisine alışmışken şimdi kemer sıkmaya tepkilerin olduğunu görmek doğal. Konuyu biraz rakamlarla boyutlandıralım. Son istatistiki göstergelere göre, ABD’de enflasyon oranı yüzde 8,2. 2022’nin yüzde 8 ile düzlenmesi bekleniyor. İşsizlik oranı Eylül ayı itibarı ile yüzde 3,5 olduğundan, hem enflasyon, hem üçüncü çeyrekteki yüzde 1,8, hem yıllık bazda son çeyrek itibarı ile kaydedilen yüzde 2,6 oranında ekonomik büyüme, endişeyi gerektirmeyen bir ekonomik tablo. Buna rağmen ABD’li seçmen yüzde 8,2’lik enflasyondan şikâyetçi[1]. Çünkü ekonomiye duyarlılığı yüksek düzeyde. Pompadaki benzin, konuta ödediği kira, sofraya koyduğu etin bütçe yükü ABD’li tüketiciyi iki kutuplu iç siyasetin sınırlı manevra alanında hareketlendiriyor. Yüzde yarım bile artan faizin konut edinme ile ilgili tercihleri ertelettireceği ve konut piyasasında daralmaya neden olacağı iddialarına FED’in kulakları tıkalı. Çünkü FED gerekeni, sadece bugün için değil, önündeki birkaç yılın ekonomik istikrar perspektifini göz önüne alarak yapıyor.
Faiz Kararlarındaki Üç Boyut
FED’in şifreleri arasında faiz oranlarının ne kadar hızla yükseltileceği, hangi oranda yükseltileceği ve yükseltilen oranda ne kadar süre ile kalınacağı da var. Şimdi yapılan eleştiriler arasında FED’in enflasyonu dizginlemek için faiz yükseltmeye geç başladığı görüşü de var. Neden gecikti de enflasyonun nerede ise iki haneli rakamlara savrulmasına neden oldu? Kısa vadeli borç faizlerinin yüzde 0’dan yüzde 3,75’e yükseltilmesi gibi sert ve atak bir tutuma gireceğine, bunu neden tedricen yapmadı? Cevap açık. Bazen şok tedavinin etkisi, azar azara alıştırmaktan daha çabuk ve istenen biçimde olur. Oran tercihi ise bilindiği gibi, enflasyon, işsizlik, beklentiler, büyüme ve tahvil piyasasının gidişatına bağlı. Bu nedenle Mart 22’deki ilk âni hamleden sonra gerçekleşen faiz artırımlarında hassas bir tartının değerlendirmesini görmeye çalışmak gerek. Yukarıda verdiğim enflasyon ve işsizlik rakamlarına ilaveten 10 yıllık ABD hazine tahvillerindeki faizin yüzde 4 olması, FED’in hesaplarındaki titizliği gösteriyor. Ama şu anda yüzde 3,75-4,00 hedef Aralığında 2008’den beri en yüksek borçlanma faizi oranlarının yaşandığı ABD’de yüksek oranların ne kadar daha devam edeceği belirsiz. Sanırım asıl bu şifrenin çözülmesi önemli. FED ABD ekonomisini gemlemeyi daha ne kadar zaman sürdürecek? Bir uzun dönem hesabı var mı? Evet var. Sanırım bu, yüzde 8 enflasyonun yüzde 2-3 Aralığına hangi hızla gerileyeceği ile ilgili bir konu. FED Başkanı Jerome Powell fütursuz ve tavizsiz. Bu konu sorulduğunda, gerektiği süre ile gerektiği kadar yüksek faiz oranları olacağının işaretini veriyor. Başında bulunduğu kuruma itibar kaybettirmeyecek, ABD ekonomisinin selâmetine çıkmasını tehlikeye atmamaya yeminli bir tavır bu.
FED Faizinde Hedef 2023. 2030 veya 2050 değil
Ekonomide ön ne kadar görülebilirse o kadar hatasız tahmin yapmak mümkün olabilir değil mi? Bu bağlamda 10 veya 30 yıllık ABD tahvillerine yatırım yaparak tasarruflarını değerlendirecek olanların bu kadar uzun süre ile ilgili belirli olumlu beklentileri olması gerekir ki, devlete borç verme faizi karşılığı para bağlasınlar. Tabii bu perspektifte tahvillerin yılı ve faiz oranını ülkeye duyulan güven belirler. Ama devlet veya hazine borçlanmalarındaki 10 veya 30 yıllık perspektif, politika faizi kararlarında olmaz. FED veya bir başka ülkenin Merkez Bankası, çeyreklik verilere bakarak hareket eder. Bu bağlamda Başkan Powell’ın açıklamaları, piyasaların 2023 yılı açısından şifre çözmesine yardımcı. FED 2023 yılının ikinci yarısında faiz indirimlerine yeniden başlayabilir. Şimdiye kadar faiz yükseltmesindeki hız ve oranların, piyasa beklentilerinin üzerinde olması, yatırımcıyı sallantıda tuttuğu sürece tasarrufların ABD tahvillerine kayma teşviki yaratmakta. Düşünsenize yatırımcı, 2023’ün ikinci yarısında ne hızla ve hangi oranda düşeceğini kestiremediği kısa dönemli politika faizine karşılık, parasını 10 yıllık ABD tahvillerine yüzde 4 ile bağlayarak, borçlanmak yerine devlete borç vermeyi tercih ettiği oranda FED parasal istikrarı kısa zamanda tesis etmeyi hesaplamaktadır. İşte bu basit Ortodoks bir hesaplamanın şifresi. Heteredoks karmaşanın puslu ufku değil. Şimdi siz bana söyleyin, enflasyon ve faiz oranları belirsizliğinin sürdüğü, Merkez Bankasının bağımsız olmadığı, politika faizi ile enflasyon beklentisi bağlantısının koptuğu bir ekonomide, 10 yıllık devlet tahvillerine yüzde 11 oranında faiz ile alıcı bulmak kolay mı?