Her çağ kendi toplumsal dinamiklerini yaratmaktadır. Tarihsel diyalektik, bu dinamik süreci ele alır. Toplum bilimin babası olarak görülen tarihçi ve filozof İbn Haldûn’un Mukaddime adlı eserindeki tespitine göre tarih toplum yasalarını keşfeden bir düşünsel etkinliktir. Dolayısıyla, “tarih toplumsal değişimlerin tarihlidir“ tezini öne sürdüğümüzde felsefi ve mantıksal tutarlı bir yaklaşım içerisine girmiş oluruz. Yazılı tarih boyunca toplumsal değişimleri tetikleyen temel unsurlar; savaşlar ve devrimler olagelmiştir. Bu savaşlar ve devrimlerin her biri belli siyasi coğrafyalarda şekillenmiş ve gerçekleşmiştir. İşte bu noktada ise karşımıza bir bilim dalı çıkmaktadır: Jeopolitik.
20. yüzyıla damgasını vuran jeopolitik kavramı, siyasi coğrafyadan doğan bir bilim dalıdır. Dolayısıyla jeopolitik bilimi, siyasi coğrafyanın devletlere sağladığı avantaj ve dezavantajları incelemektedir. Jeopolitik kavramının kuramcısı İsveçli coğrafyacı Rudolf Kjellen, jeo ve politik sözcüklerini birleştirerek bu kavramı oluşturmuştur. Jeo ve politik sözcükleri ayrıştırıldığında Jeopolitik sözcüğü “yer siyaseti“ olgusunu akla getirmektedir. Dolayısıyla jeopolitik; bulunduğu coğrafi bölgenin ve tarih gelişmelerin etkisi altında siyasal olarak sürekli değişen ve yenilenen toplumun ve devletin, üzerinde yaşadığı yer ile ilişkisi olarak da değerlendirilebilir. Nihayetinde Jeopolitik, bir kavram ve bir metafor olarak 20. yüzyılın tamamına ve 21. yüzyılın ilk çeyreğine damga vurmuştur. Ancak, bugüne dek devletler için en temel güvenlik stratejisi kavramı olan jeopolitik kavramı artık tarihe karışmakta ve bunun yerine yeni bir kavram ortaya çıkmaktadır: Astropolitik. Peki, bu yeni kavramı nasıl bir çerçevede ele alacağız?
Esasen, günümüzde oldukça güçlü bir metafor olan siber uzay, hem astropoltik, hem bilgisayar teknolojileri için kavramsal bir çerçeve, hem de bütün ekonomik sistemin büyüyüp geliştiği bilgiye dayalı bir alt katman ve dünya politik arenasında süratle önem kazanan yeni bir içerik anlamını da içerisinde barındırmaktadır. Siber uzayı uluslararası güvenlik disiplini açısından yeni ve hayati bir çalışma haline getiren olgu, çalışmaya konu olan devletlerin ve uluslararası örgütlerin siber uzayı askerî kapasitelerini ve gizli servislerini geliştirmek adına yeni bir fırsat alanı olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Siber uzay aynı zamandan yeni bir mücadele alanını ve konsept değişimini de ifade etmektedir. Dolayısıyla oluşan yeni süreç doğrultusunda yeni post güvenlik stratejilerinin konfigüre edilmesi de zorunlu hale gelmiştir. Bu bağlamda yapılması gerekenleri kısaca özetleyelim:
Türkiye Uzay Ajansı 2018 yılında kurulan henüz yeni ve genç bir kurumdur. Türkiye Uzay Ajansı, Millî Uzay Programı’nın sorumluluğunu ve koordinasyonunu yürütme görevini üstlenmiştir. Bununla beraber Türkiye, kendi uydularını üretecek bilimsel ve teknik altyapıya, insan gücüne erişme doğrultusunda önemli gelişmeler sağlamıştır. Türkiye’ye ait yer gözlem ve telekomünikasyon uyduları yörüngeye konuşlandırılmaktadır. Fakat acil olarak yeni siber uzay ve siber strateji çalışmaları yürütecek yeni kurumların kurulması da elzem hale gelmiştir. Bu bağlamda, Millî Savunma Bakanlığımıza bağlı Siber Savunma ve Uzay Kuvvetleri Komutanlıkları ile bu komutanlıkları da konfigüre ve koordine edebilecek, Millî İstihbarat Teşkilatı’mıza bağlı bir ‘Uzay İstihbaratı Dairesinin’ kurulması gerekmektedir. Zira, 21. yüzyılda dünya dengelerini yöneten büyük güçlerin olduğu kadar, gelişmekte olan bölgesel aktörlerin güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının da yapısal açıdan ve organizasyon açısından “Astropolitika realitesine“ uygun şekilde regüle edilmesi gerekmektedir. Jeopolitik çağının, astropolitika ya evrilerek mutasyon yaşadığı bu yeni evrede, Türkiye’nin post güvenlik stratejisinin ana hatları, Türk ve dünya tarihindeki bazı kırılma noktalarına, siber uzay stratejileri ile bir analoji yapılarak pratik ve somut biçimde belirlenebilir.
umutsen91@outlook.com