Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
Rusya Kırım’ı 2014 de ilhak ettiğinde daha ileri bir tarihte yarımadayı ana karaya bağlayan alanı genişletmek isteyeceği belliydi. Ukrayna’nın doğusundaki etnik farklılık da buna zemin hazırladı ve Don nehrinin doğusunda kalan Zaphorijya’nın bile Rusya’ya geçebileceğine işaret etti. Ama dünya o tarihte Kırım’ın ilhakına sadece göz ucu ile baktı, etkisiz yaptırımlar ve birkaç kınamayla geçiştirilen tepkiler, Putin’in gelecek ile ilgili hesaplarını pekiştirdi. Evet, Kerç boğazına yapılan demir yolu köprüsü ile Kırım’ın ana kara bağlantısı sağlanmıştı. Bu da dünyanın art niyeti hafife almasına neden oldu. Nitekim aradan geçen zaman içinde etnik Rus azınlığın aslında çoğunlukta olduğu Donetsk, Luhansk, Kharkiv ve Zaporijya’daki derin sorunlar, birbirini izleyen Minsk anlaşmaları ile çözülemedi. Rusya’nın açık ve gizli askerî müdahaleleri, Şubat 2022 de Doğu Ukrayna’nın zaten Rus toprağı olduğu gerekçesi ile başlattığı bir saldırıya dönüştü[1]. Ukrayna doğusundan başlayarak harabe haline geldi. O günden beri dünya bir başka insanlık dramına ve büyük göçlere tanık oluyor. Ama Ukraynalı vatanını azimle savunmaya devam ediyor. Putin, geçen hafta yapılan referandum sonuçlarına göre Doğu Ukrayna’nın Rusya’ya katıldığını açıklayan anlaşmalar imzaladı. Ancak statüleri henüz belli değil. Dünya bu anlaşmaları meşru kabul etmiyor. Kan ve motivasyon kaybeden Rus ordusu, birçok yerleşim yerinden çekiliyor. Ama bu kış yine soğuk, karlı ve kanlı geçeceğe benzer. Çünkü Rusya, kısmi seferberlik ilanı ile topladığı acemi askerler yanı sıra yabancı milislerle saldırıyı sürdürmek isteyecek. İran yapımı silahlı insansız hava araçları ve Hazar Denizi kıyısından ateşleyeceği orta menzilli füzelerle, Kiev’i bile vuracağı söyleniyor. Ukrayna ve dünya Doğu Ukrayna’yı Kırım gibi bırakmak niyetinde değil. Putin’i ise durduracak şey, ya çevresinde sağduyunun galip gelmesi veya bir mucize. Yoksa sonunda kaçınılmaz bir yenilgi olsa bile yeni bir “kış savaşına“ hazırlanıyor. “ İlk Kış savaşını“ herhalde en iyi Finlandiya hatırlar. Putin’e tekrar hatırlatmak gerek.
“İlk Kış Savaşının“ Hatırlattıkları ve bir Karşılaştırma
Putin’in 2013’de askerî tarihçilerden “Kış Savaşının“ hatalarını öğrenmek için toplantılar yaptığı dünya kamuoyunun dikkatini çekmemişti. Oysa Stalin’in Sovyet ordusu ile nerelerde hata yaptığını bilmek istemesi, belki Putin’in yeni “Kış Savaşlarına“ daha iyi bir hazırlıkla girmek ve mutlak toprak kazanımı ile çıkmak planlarının işaretiydi. Öğrendiklerini iyi değerlendiremediği kesin. Evet, tarih Sovyetlerin 1939-1940 Finlandiya saldırısını ilk “Kış Savaşı“ olarak kaydediyor. 2. Dünya Savaşı’nı fırsat bilen Stalin, Leningrad’ın güvenliği gerekçesiyle 30 Kasım 1939’da Finlandiya’yı işgal ettiğinde Finlandiya, Fin körfezindeki adalar dâhil topraklarının yüzde dokuzunu Sovyetlere bırakmak zorunda kalmış, buna karşılık ulusal egemenliğini koruyabilmişti. Sovyet ordusunun özellikle tank ve savaş uçaklarındaki donanım üstünlüğüne rağmen, güçlü Fin direnişi ve Milletler Cemiyeti’nin (Cemiyeti Akvam) istilayı kınaması önemliydi. Ama Hitler’in ilerleyişi, Stalin’i 13 Mart 1940 da Finlandiya ile Moskova’da bir barış anlaşması imzalamaya mecbur etmişti. Stalin’in ihtirası şimdi Putin’de, Finlandiya’nın onurlu direnişi de Ukrayna’da. Milletler Cemiyeti’nin yerini NATO almış durumda. Ama bu defa Putin’i durduracak bir dış tehdit yok. Buna karşılık Rusya’nın nükleer silah kullanma tehdidi Batı’ya adımları temkinle attırıyor. Çok soğuk geçen 1939 kışında Sovyet askerî giysilerinin yetersizliği, kutup bölgesine yakın bir savaşta Stalin’in ihmal ettiği bir açmazdı. Buna karşılık Putin Şubat 22’de saldırıyı başlattığında Doğu Ukrayna’da kışın yumuşak geçiyor olması, güçlü Rus tanklarını Dnipro bataklıklarına sapladı. Rus askerleri perişan oldu. Ukrayna askerlerinin vatan savunmasında, Rus ordusunun ise amaçsız olduğunu da Putin ayırt edemedi. İlk “Kış Savaşında“ da uluslararası kamuoyu Sovyet saldırganlığını gayrimeşru kabul ettiği için Finlandiya’yı desteklemişti. Fransa ve İngiltere muharip asker, İsveç, Norveç ve Danimarka ise gönüllü savaşçılar göndermişti. Bu furyaya daha sonra Macar, İtalyan ve Estonya gönüllüleri de katılmıştı. Ayrıca o günkü koşullarda askerî teçhizat ve malzeme gönderilmiş, Finlandiya hükûmetine sivil ve askerî kredi verilmişti. Şimdi durum Finlandiya örneğinde olduğu gibi Ukrayna lehine. Dünya kamuoyu açık açık Ukrayna’yı destekliyor, malzeme, askerî donanım ve mali destekte bulunuluyor. Gönüllü askerler de yine saflarda. Ama en büyük direnişi Ukraynalının kendisi gösteriyor. Neden 2013’de öğrenmek istediği halde tarihten ders almadı Putin? Yoksa tarihçiler mi onu yanlış yönlendirdi?
Yayından Çıkan Oklar ve Askıdaki NATO üyelikleri
Şimdi Rusya’nın parçası haline gelen dört bölgeden, dişi ve tırnağı, görünür ve görünmez NATO desteği ile ufak parçalar koparmayı başaran Ukrayna, Fin-Sovyet Kış Savaşı’ndaki gibi yüzde on toprak kaybına razı olsa, üç ay içinde savaş durur mu? Bu kuşkulu. Ancak belli olan bir şey varsa, Ukrayna artık tüm Donetz, Lukansk, Kharkiv ve Zaporijya’yı geri almayı başarsa bile, bu bölgelerin huzursuzluğunun devam edeceği. Çünkü bölünme oku, birliği tutan yaydan bir kere çıkmış durumda. Bu nedenle, her iki taraf ta tükenecek hale gelince, Kharkiv ve Zaporijya’daki bazı yerleşim yerleri dışında, Donetsk ve Luhansk Rusya içinde yarı özerk statüde kalacak şekilde bir anlaşmaya varılacak diye düşünürüm. Ancak şimdi Zaporijya nükleer santralinin Rusya’ya bırakılıp, bırakılmayacağı konusu gündeme girmiş bulunuyor. Herhalde bunu güvence altına almak için Putin 5 Ekim açıklamalarında bu konuya önemle değindi. Bununla beraber Rusya Putin’in, geçen kış başlattığı “Kış Savaşından“ henüz bir türlü çıkamadı. Ele geçirip, ilhak ettiği dört bölgeye yapılacak saldırılara, bundan böyle Rusya’nın toprak bütünlüğüne yapılan saldırı gözü ile bakacağı kesin. Ama ilk “Kış Savaşını“ yeniden değerlendirmeli ve bir yenisine tevessül etmemeli. Biden’ın bugün yaptığı “Armageddon“[2] açıklaması, Putin için önemli olmayabilir. Ama dikkat etmeli.
Şimdi yine takvimi geri saralım. 1930’lu yılların sonunda Finlandiya, İsveç, Norveç ve Danimarka, Sovyetler Birliği karşında tarafsız üç ülkeydi. NATO’nun kurulması ile Norveç ve Danimarka Kuzey Atlantik ittifakının doğal bir parçası haline gelirken, Finlandiya ve İsveç saldırmazlık anlaşmalarının güvencesiyle tarafsız statülerini korudu. Öte yandan Baltık Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği döneminde, onun parçası ve askerî birliklerinin bulunduğu topraklardı. Estonya, Letonya ve Litvanya’nın diğer dört eski demir perde ülkesi ile birlikte Mart 2014’den beri NATO üyesi olması, zaten Rusya’yı bir hayli kızdırmıştı. Şimdi Finlandiya ve İsveç bu keşmekeşte Rusya saldırganlığından nasip alabileceklerini hesapladıkları için bir an önce NATO üyesi olmak istiyor. Bu durum bu iki ülkenin tarafsızlık okunu yaydan çıkarmış olduğu için üyeliklerinin bir an önce tamamlanması önem kazanmakta. Bakalım önümüzdeki günler hem bu yeni üyelikler, hem de Ukrayna direnişi açısından nelere gebe? Türkiye kilit rolünü, kilidi yalama etmeden nasıl oynamaya devam edebilir? Koşul koyarak ayak diremesi nereye kadar sürecek? Bunların hepsini önümüzdeki aylarda göreceğiz.
[1] Ukrayna 1991’de bir referandum ile bağımsız olduğunda, tüm bölgeleri bunu istemiş. Ama Batı Ukrayna nerede ise %95-100 istemiş. Ülkenin Doğu’su ise hep daha düşük bir bağımsızlık talebi beyan etmiş. Hele Kırım için bağımsızlık talebi sadece geçerli oyların %54’ünde kalmıştı. Rusya buralarda, 1991’de zor vazgeçilen bir ortaktı. Şimdi ise fırsat bir vuslat olarak algılandı. Bu algıyı Rusya uzun süre iyi yönetti. Ukrayna ise yönetemedi. Sonuç Avrupa’nın göbeğinde bir savaş oldu.