Hasan CANPOLAT
Vali (E)
Global Savunma Yazarı
Vali (E)
Global Savunma Yazarı
Gorbaçov’un kişiliğinin gizemi, insan Gorbaçov ile devlet adamı Gorbaçov arasındaki ayrıma dayanıyor. Çok farklı iki insandı. Ütopyasının özünde saf bir Leninizm’in olduğu bir Sovyetler Birliği ve Lizbon’dan Vladivostok'a barışçıl bir şekilde uzanan bir Avrupa vardı. O, iktidardaki entelektüelin büyük fikirleri takip etme cazibesiyle kendini yakma noktasına kadar gitmesinin bir vaka çalışmasıdır.
2007 yılında Sovyetler Birliği’nin eski ve son lideri Mihail Gorbaçov, Louis Vuitton ile bir reklam kampanyası çekti. Gorbaçov’un Berlin Duvarı’nı geçen bir arabada Louis Vuitton çantasıyla oturduğu bu fotoğraf garip ve üzücüydü. Artık var olmayan bir yerden, onun yüzünden ortaya çıkan bir tarihten uzaklaşırken, onunla ne yapacağından emin olmadığı bir geleceğe giden kapitalizmin lüksünü temsil eden bir çantaya sahip eski bir komünist lider.
Son SSCB Lideri
Son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, Rus basınının uzun bir hastalık olarak tanımladığı şeyin ardından 30 Ağustos Salı günü Moskova’da 91 yaşında hem kutsanmış hem nefret edilmiş bir lider olarak öldü.
Batı’da Gorbaçov, Soğuk Savaş’ın sona ermesine yardım etmedeki rolü, Sovyet ve Rus geleneklerinden kopma istekliliği ve daha fazlasına yönelik çabalarıyla kutsanıyor. Rusya’da ise Sovyet İmparatorluğu kılığında büyük bir Rus devletinin ölümüne yol açan politikalar sebebiyle lanetlenmiştir. Gorbaçov’un vefatına yönelik muamele, bu anlamda hem Gorbaçov konusundaki farklı yaklaşımların ve aynı zamanda Rusya ve Batı’yı ayıran uçurumun altını çizmektedir.
Stalin’in Rusya’sında köylü bir ailede doğan Gorbaçov gençliğinde radikal bir kişilik değildi. Kariyerine Stalin sonrası “çözülme“ sırasında, bazı gerçekleri yüksek sesle kabul etmenin mümkün olduğu bir sırada başladı. Moskova Devlet Üniversitesi’nde öğrenciyken, en yakın arkadaşlarından biri Zdeněk Mlynář adında bir Çekoslovak öğrenciydi. Her ikisi de yolsuzluk ve şiddet ortadan kaldırılırsa komünizmin reforme edilebileceğine inanıyordu. Mlynář’ın inançları, onu “reforme edilmiş komünizm“ ve “sosyalizm“ çağrısıyla başlayan 1968 hareketi Prag Baharı’nın liderlerinden biri hâline getirdi. Bu hareket Sovyet askerleri tarafından ezildi.
Gorbaçov’un kariyerinin öyküsü, düzgün ve kesintisiz bir reform anlatısı değildir. Gorbaçov şimdi bir reformcu olarak bilinmesine rağmen, aslında o bir “Sovyet reformcusuydu“. Moskova’ya, patronu KGB’nin eski başkanı Genel Sekreter Yuri Andropov’un himayesinde getirildi.
Andropov da bir Sovyet reformcusuydu ve daha yalın bir Sovyetler Birliği, daha ayık Sovyet iş gücü ve daha verimli bir Sovyet devleti ve daha çalışkan bir Sovyet devleti istiyordu. Gorbaçov gibi bu misyonu ilerletecek ve Leonid Brejnev yönetimindeki “durgunluk dönemi“ olarak adlandırdığı şeyden SSCB’yi kurtaracak çıraklar yetiştirmeye çalışıyordu.
Gorbaçov eski meslektaşlarının çoğunun aksine, Sovyet ekonomisinin kötü durumu hakkında kendini kandırmamıştı. Kariyerinin başlangıcında Kremlin’de etrafındaki yaşlı adamları endişelendirecek kadar hırslıydı. Ama artık yaşlı Sovyet liderlerinin devri bitmişti. Andropov 1984’te ve Çernenko 1985’te öldüğünde, en üst düzey Sovyet lideri oldu.
Mart 1985’te Sovyet Komünist Partisi’nin lideri olduğunda, Moskova Devlet Üniversitesi’nde üzerinde düşündüğü “reforme edilmiş komünizm“ dilini, yeniden canlandırdı. Ancak O Sovyet ekonomisinin durgun olduğunu ve Sovyet işçilerinin verimsiz olduğunu bilmesine rağmen, bunun nedenini tam olarak bilmiyordu. Sovyetler Birliği’ni dinamik, müreffeh ve güçlü bir sosyalist ülkeye dönüştürmeye kararlı bir şekilde iktidara gelmişti ancak bunu yapmak için tutarlı, somut bir planı yoktu. Liderliği süresince, değişen politik ve ekonomik zemine göre doğaçlama yaptı.
Aslında, ilk yaklaşımları sistemin demokrasiye, hatta serbest piyasalara ihtiyacı olduğu şeklinde değildi. Bunun yerine, Rusların çok fazla içmelerinin bu sonuçlara yol açtığını düşünüyordu. İktidara geldikten sadece iki ay sonra, votka satışını kısıtladı, içme yaşını yükseltti ve üzüm bağlarını kazdırmaya başladı.
Ama bu yapılanların sonuçları, vergi gelirinin kaybedilmesi ve evde içki yapmak için insanların gerekli malzemelere hücum etmesi sonucu ortaya çıkan dramatik kıtlıklar yarattı. Bazı hesaplara göre bu uygulaması, Sovyet ekonomisini son ölüm sarmalına sokan bir etki yaratmıştır.
Nisan 1986’daki Çernobil nükleer felaketine kadar gerçek değişim beklemek zorunda kaldı. Kaza haberi SSCB’de kötü haberlerin her zaman susturulduğu gibi başlangıçta susturuldu. Radyoaktivite şehre sessizce yayılırken bile yüz binlerce Ukraynalının Kiev Mayıs Günü geçit töreninde yürümesine izin verildi. Ancak felaketin ölçeği sonunda Gorbaçov’u ülkesindeki asıl sorunun alkolizm değil, gizlilik takıntısı olduğuna ikna etti.
Onun bu soruna karşı çözümü, başlangıçta ekonomik verimliliği teşvik etmeyi amaçlayan glasnost – açıklık- politikasıydı. Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nin sorunları hakkında açık konuşmanın komünizmi güçlendireceğine inanıyordu. Onun yaklaşımına göre, yöneticiler ve işçiler fabrikalarında ve iş yerlerinde neyin yanlış gittiğini konuşurlarsa çözümler bulur ve sorunu çözerdi. Daha önce bir grup parti ekonomistine söylediği gibi, daha derin reformlara gerek yoktu: “Birçoğunuz sorunların çözümü için doğrudan planlama yerine piyasa mekanizmalarına bir cankurtaran olarak bakıyorsunuz. Ama yoldaşlar, cankurtaranları değil, gemiyi düşünmelisiniz ve gemi sosyalizmdir“.
Ancak glasnost resmî politika hâline geldiğinde ve Sovyet vatandaşları konuşmak istedikleri her şey hakkında konuşabildikleri zaman, fabrika verimliliği ilk tercih ettikleri konu olmadı ve sosyalizmin batmakta olan gemisini de kurtarmak istemediler.
Bunun yerine, kitlesel tutuklamaların ve toplu katliamların tarihî, siyasi hapishaneler, Gulaglar ve Sovyet sistemi hakkında bir tartışma patlaması yaşandı. Gazeteler ekonomide, siyasette, kültürde ve diğer her şeyde kötü yönetim hikâyeleri yayınladılar. Farklı türde bir toplumun, daha demokratik bir toplumun, daha yasalara saygılı bir toplumun yaratılması çağrıları hızla yayıldı.
Gorbaçov’un susturduğu iktisatçılarda, merkezî planlamanın sona ermesi gerektiğinden açıkça bahsetmeye başladılar. Polonyalılar, Çekler, Doğu Almanlar, Ukraynalılar, Baltıklar, Gürcüler ve diğerleri imparatorluğun sonu hakkında da konuşmaya başladı. Varşova Paktı’nda ve Sovyetler Birliği’nin her yerinde tarihî hesaplar bir anda gömüldükleri yerlerden tekrar ortaya çıktı.
Gorbaçov şaşkın görünüyordu. Hayatının çoğunu Sovyet nomenklaturasının tepesinde geçirdiği hâlde Sovyet bürokrasileri içindeki çürümenin boyutlarını tam olarak hiçbir zaman anlamamıştı.
Batılılar şimdi Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka politikalarını övüyorlar, ancak yine de bunlar başlangıçta demokratik reformlar olarak planlanmamıştı. Asıl amaç Sovyet ekonomisinde daha iyi iletişimi teşvik etmekti. Perestroyka politikaları ise Brejnev dönemi ahbap-çavuş ilişki düzenini terk etmeyi ve buzullaşmış Sovyet kurumlarını yeniden ihya etmeyi amaçlıyordu.
Ancak Gorbaçov, bu reformları başlatırken aslında neyi harekete geçirdiğini bilmiyordu. Reformu parçalar hâlinde kontrol edebileceğini, istediği zaman hızlandırabileceğini veya yavaşlatabileceğini düşünüyordu.
Komünist Parti’de O ve meslektaşları, özgürlüğün daha az değil, daha fazla düzensizlik anlamına geldiğini yani kendi planlarında yerleşik olan temel çelişkiyi kavrayamadılar. Gorbaçov, başlattığı reformların sonucu olarak ortaya çıkan siyasi hareketler karşısında ne yapacağı konusunda tereddüt etmeye başladığında rejimin üzerindeki kontrolü de hızla kaybetmeye başladı.
1987’deki büyük bir parti toplantısı sırasında, Perestroyka reformlarının Parti içerisinde derin bir sıkıntı yarattığı açık bir şekilde ortaya çıktı. Tutucular, reformcuları ve planlarını etkili bir şekilde geri püskürttüler. Gorbaçov, bunun etkisiyle kendi ülkesindeki muhaliflerine karşı bir kaldıraç arayışına girdi ve Doğu Avrupa’da benzer reformları teşvik etmeye çalıştı. Ancak bu kez de Sovyet imparatorluğunda, anlamadığı ve kontrol edemediği güçleri serbest bıraktı ve Sovyet dünyasında Pandora’nın kutusunun açılmasına yol açtı.
Mihail Gorbaçov, Sosyalizmi yeniden canlandıracağına ve bunu yaparak tüm Sovyet sistemini yeniden meşrulaştırabileceğine inanıyordu. Sovyet sistemine olan bu inancı onu ölümcül bir tuzağa düşürdü; Gorbaçov’a göre eğer sosyalizm kurtarılacaksa, o zaman bu SSCB halkları tarafından yapılmış bir seçim olmalıydı. Fakat sosyalizm kendi halkı tarafından meşru bir seçim olacaksa ve eğer bu haklarını red yönünde kullanırlarsa, Gorbaçov o zaman geri adım atamaz, onlara Sovyet süngülerini dayatamazdı.
1988’de her şey dağılmaya başladığında, Gorbaçov işte böyle bir açmaz içindeydi. Hem Sovyet sisteminin hem de sosyalizmin dayanıklılığı üzerine kumar oynamış ve kaybetmişti. Güç kullanmak sadece nihai başarısızlığı kabul etmek anlamına gelmeyecek, aynı zamanda düzinelerce farklı kökenden yaklaşık 290 milyon insanın yaşadığı ülkesinde iç savaşı tetikleyecekti.
1990’a gelindiğinde, Gorbaçov, sadece Hamlet benzeri kişiliği nedeniyle değil, aynı zamanda kendi yoldaşlarını dahi artık kontrol edemediği için politika konularında ya bocaladı ya da felç oldu. Yeni bir ulusal yasama organı yaratarak işini sürdürmek ve Sovyetler Birliği’ni bir arada tutmak için bir kez daha deneyecekti. Aslında gelinen noktadan sonra aslında her şey anlamsızdı, ama Gorbaçov pes etmedi. Kendi seçtiği liderliği onu bir darbeyle devirmeye çalıştıktan sonra bile, neredeyse acınası bir çabayla Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ni kurtarmaya çalıştı.
Yaptıkları ve yaptıklarının yol açtığı şeyler sadece Sovyetler Birliği’ni yok ettiğini düşünen tutucuları değil, ülkeyi kurtarmak için çok yavaş hareket ettiğinden korkan reformcuları dahi dehşete düşürmüştü.
Ağustos 1991’de Gorbaçov, kendisini ev hapsine alan Sovyet tutucuları tarafından gerçekleştirilen bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı ama komplocuların beceriksizliği darbeyi etkisiz hâle getirdi ve başarısız oldular.
Ancak Reformcular sırada bekliyordu ve Aralık 1991’e gelindiğinde, zayıf düşmüş olan Gorbaçov bu defa Rusya Federasyonu Yüksek Sovyet’i Başkanı Yeltsin tarafından hedef alındı. Piyasa ekonomilerini kucaklayan ve komünistleri küçümseyen Moskova Parti Şefi Yeltsin tarafından yapılan saldırılar sonucunda, Sovyet liderinin ayaklarının altındaki zaten sarsılmış olan zemin tamamen çekildi.
Sadece birkaç ay sonra, Gorbaçov, Yeltsin ve Ukraynalı ve Belaruslu meslektaşları Sovyetler Birliği’ni dağıtmaya başladı. 1991 Noel Günü’nde Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin dağıldığını ilan etti, Sovyet nükleer kodlarını Boris Yeltsin’e verdi ve Kremlin’den ayrıldı. Canlandırmaya çalıştığı SSCB çökerken ve kaos içerisinde bir Rusya ortaya çıkmaya başlamıştı.
1996’da Gorbaçov, Rusya Cumhurbaşkanlığına aday oldu. 74 milyondan fazla oy kullanıldı. Gorbaçov ancak 386.000 tanesini alabildi. Sonraki hayatı, Putin’in Rusya’da, filmi tekrar başa sarmaya çalışmasını izlerken sona erdi. Gorbaçov’un yaptıklarının ve yapmadıklarının günümüze kadar gelen tarihî etkileri çok boyutlu ve kapsamlıdır. Aynı zamanda çok az lider de kendi yarattığı etkiler ve sonuçları hakkında Gorbaçov kadar az fikir sahibi olmuştur.
İyi Adam ama Kötü Politikacı
Gorbaçov’un gizemi ve çelişkileri, insan olarak Gorbaçov ile devlet adamı Gorbaçov arasındaki ayrıma dayanıyor. Gorbaçov’un entelektüel seviyesi ve ütopyaları olağanüstüydü. Ütopyasının özünde saf Leninizm’in parladığı bir Sovyetler Birliği ve Lizbon’dan Vladivostok’a barışçıl bir şekilde uzanan bir Avrupa vardı. Ama sonuç olarak o, kendi büyük fikirlerini takip etme cazibesiyle kendilerini yakma noktasına kadar giden iktidardaki entelektüellerin bir vaka çalışmasıdır.
Gorbaçov'un entelektüel seviyesinin yanı sıra, kitlesel şiddete karşı olması, terbiye, nezaket ve dürüstlük gibi özellikleri bir insan için onu seçkin ve başarılı kılmak için çok olumlu olabilir. Ancak bu özellikler Sovyet sisteminin en tepesinde bulunan ve çok büyük bir coğrafyaya yayılmış son derece karmaşık bir yapının gerçekleriyle yüzleşmek ve onu yönetmek zorunda olan bir kişi için aslında hiç uygun değildi.
Tarihî gelişmeler karşısında bir lider olarak Gorbaçov’un kitlesel şiddeti ve nihilist şiddeti reddetmesi belki de SSCB’nin ve dünyanın tarihini değiştirmiştir. O aslında Sovyet cumhuriyetlerinin ve uydu devletlerinin gitmesine izin vermek istemiyordu.
Ancak O, Sovyet Cumhuriyetlerindeki muhalif veya ayrılıkçı hareketlere karşı haleflerinin uyguladığı yöntemleri kullanmamayı seçti ve bu seçimi ile tarihin akışının yönünü de değiştirdi.
Gorbaçov’un kişiliği ile ilgili diğer dikkat çeken bir unsur kendi iktidarından vazgeçme şeklidir. Gorbaçov zor duruma düştüğünde orduyu çağırmadı, sokaklarda şiddet çağrısı yapmadı ya da KGB içinde kendisini iktidarda tutmak için sadık dostlarını aramadı. İktidarın barışçıl şekilde devredilmesinin hem gerekli hem de mümkün olduğunu gösterdi. Joseph Stalin ve Leonid Brejnev gibi Sovyet liderlerinin aksine - ve muhtemelen Putin’in aksine - Gorbaçov, görevde ölmemenin daha iyi olduğu sonucuna vardı.
Gorbaçov kendine güveni, entelektüel parlaklığı ve onurlu duruşuyla şüphesiz iyi bir insandı ama kötü bir devlet adamıydı. Gorbaçov’un bir devlet adamı olarak, kendi ütopyalarına ve karakterine uygun olarak yaptıkları ve yapmamayı tercih ettiği şeylerin etkileri ve sonuçları hakkında öngörüsü çok sınırlıydı.
Liderliğinin başlangıcında, Sovyetler Birliği’nin gerçek işleyişi üzerinde çok az etkisi olan bir Leninizm biçimini korumak adına, bir dizi eylemde bulundu. Ancak, Sovyetler Birliği’ni kurtarmak uğruna bireylere ve gruplara daha fazla özgürlük verdikten sonrasında, bu özgürlüğün Sovyetler Birliği’ni baltalamak için kullanılmasını izlemek zorunda kaldı. Yönettiği insanların motivasyonlarını, onların milliyetçiliğinin kökenini, baskının Sovyetler Birliği’ni ayakta tutmada oynadığı rolü anlamıyordu.
Gorbaçov’un düşünce dünyasının gelişimini daha iyi anlamak için 1987 yılında Devrim Ve Perestroika başlığı ile yazdığı makale yeterli ipuçları vermektedir; “Ekim Devrimi'nin sosyalist seçeneğinin doğru olduğunu tekrar tekrar görüyoruz. 1930’ların sonunda Sovyetler Birliği, Avrupa’da birinciliğe, endüstriyel üretimde ise dünyada ikinci sıraya yerleşerek gerçekten büyük bir sanayi gücü hâline geldi (…) ve tarihe ayık bir gözle bakıldığında, iç ve dış gerçeklerin toplamı göz önüne alındığında, insan bunun dışında bir ders olup olmadığını sormadan edemiyor. Parti tarafından önerilen bu koşullarda alınabilirdi… Tarihe ve hayatın gerçeğine sadık kalmak istiyorsak, tek bir cevap olabilir: başka hiçbir yol alınamaz…“.
Sosyalizmi ve kendinden önceki uygulamaları bu şekilde değerlendirdikten sonra Perestroykayı şu şekilde açıklıyordu: “Perestroyka, yalnızca önceki dönemin durgunluğunu ve muhafazakârlığını ortadan kaldırmak ve işlenen hataları düzeltmek değil, aynı zamanda tarihsel olarak sınırlı, modası geçmiş olmanın üstesinden gelmek anlamına gelir. Sosyal örgütlenmenin özellikleri ve çalışma yöntemleri… Toplumun gelişiminin iki temel sorunu perestroykanın kaderini belirler. Bunlar tüm toplumsal yaşamın demokratikleşmesi ve radikal bir ekonomik reformdur. Ülkede başlatılan radikal ekonomik reformun amacı, önümüzdeki iki veya üç yıl boyunca, aşırı merkezî bir komuta sisteminden geçişi sağlamaktır“.
Perestroykayı bu şekilde tarif eden Gorbaçov Sovyetler Birliği’ne ilişkin ütopyasını ise şu şekilde açıklıyordu: “Esas olarak ekonomik yöntemlere ve merkeziyetçilik ile özyönetimin optimal bir kombinasyonuna dayanan demokratik bir sisteme dayanan bir yönetim...“. Bu ifadeler Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nde uygulanan modeli anlamakta ne kadar yetersiz ve bu sistemi dönüştürme konusunda ne derece naif olduğunu çok açık olarak gösteriyor.
Gorbaçov aynı makalesinde emperyalizm ve kapitalizmin doğası konusunda düşüncelerini ortaya koymaktadır. Gorbaçov bunu “Kapitalizm militarizmden ve işlevden kurtulabilir ve ekonomik alanda onsuz gelişebilir mi?… Kapitalist sistem, şu anda hayatta kalması için gerekli faktörlerden biri olan yeni sömürgecilik olmadan yapabilir mi?… Başka bir deyişle, soru, kapitalizmin kendisini silahsız nükleersiz bir dünyanın koşullarına, yeni bir dünyanın koşullarına adapte edip edemeyeceğidir.“ şeklinde sorular sorarak yapmaktadır.
Gorbaçov bu sorular karşısında oldukça iyimserdi. Gorbaçov’a göre “… faşizm tehdidinin ortaya çıktığı geçmişti, sosyalist bir ülke ile kapitalist devletler arasında bir ittifakın mümkün olduğu kanıtlandığı için… Nükleer felaket tehdidi ve güvenli nükleer enerji üretimini sağlama ve çevreye yönelik tehlikenin üstesinden gelme ihtiyacı ile karşı karşıya olan günümüz dünyası için bir ders önermez mi?“ demektedir.
Gorbaçov’a göre “İki dünya sisteminin entelektüel ve ahlâki değerlerinin dürüstçe karşılaştırılacağı koşullara dayalı âdil ekonomik düzen kurulması mümkün görünmektedir“. Bu ifadelerden, Gorbaçov’un komünizmin doğasını iyi anlamadığı gibi emperyalizm ve kapitalizmin doğasını da hiç anlayamadığı ve iki sistemin barış içerisinde bir arada yaşayabileceğini düşünebilecek kadar naif olduğu anlaşılmaktadır.
Gorbaçov bu yaklaşımına bağlı olarak silahsızlanma ve dünya barışı konusunda şu ifadeleri kullanmaktadır: “Yeni düşünce tarzımız, silahsızlanma kavramında kapsamlı bir uluslararası güvenlik sisteminin gerekli ve mümkün olduğunu kanıtlamamıza yardımcı oldu. Dış politikamızın genel itici gücünün, Lenin tarafından geliştirilen ve çizilen temel rota ile uyumlu kaldığını söyleyebiliriz. Sosyalizmin doğasıyla, barışa ilkeli bağlılığıyla. Bu anlaşmanın imzalanması kendi başına çok önemlidir: ilk kez, bütün bir nükleer silah sınıfını ortadan kaldıracak, nükleer silah boyunca ilk somut adım olacaktır… Nükleer cephanelikleri hurdaya çıkarma yolu, kimsenin çıkarlarına halel getirmeden bu yönde ilerlemenin aslında mümkün olduğunu gösterecektir. Bu açıkça yeni düşünme biçiminin büyük bir başarısıdır“.
Gorbaçov, bu yaklaşımı doğrultusunda, SSCB’nin uyguladığı Marksist sınıf temelli dış ilişkiler yaklaşımını, ortak insani değerlerin peşinden gitme yaklaşımı lehine terk etti. “Bir ülkeyi sosyalist kampta tutmak için güç de dâhil olmak üzere gerekli tüm araçları kullanmayı Moskova’nın hakkı“ olarak gören Brejnev Doktrini’nden de dolaylı olarak vazgeçti ve ortak normlara dayanan Ortak Bir Avrupa Evi fikrini destekledi.
ABD ile Soğuk Savaş gerilimlerini azaltmak için Sovyet (ve Rus) geleneğinden koptu, Askerî üstünlük arayışını reddetti ve anlaşmazlıkların barışçıl çözümüne kendini adadı. Bu adımlar Gorbaçov’un ABD ile ortak bir zemin bulmasını sağladı. Başkan Ronald Reagan ve George H.W. Bush ve 1989’da Soğuk Savaş’ın barışçıl bir şekilde sona ermesini müzakere etti.
Çünkü o dönemde, GSYİH’sının yaklaşık yüzde 15’ini savunmaya harcayan SSCB’de, bu düzeyde bir harcama, ülkenin zaten sıkıntılı olan tüketim ürünleri üreten endüstrilerini zorluyordu. Gorbaçov silahsızlanma müzakerelerini yaparken bir yandan dünya barışına hizmet ettiğine inanıyor diğer yandan da Sovyet ekonomisini zorlayan savunma harcamalarını azaltarak endüstriyel yeniden yapılanmaya daha çok pay ayırmayı amaçlıyordu.
Ancak Gorbaçov, Reagan ile ilişkisinin ikinci kısmında, silahlanma yarışını yavaşlatmak için Batı ile bir anlaşma yapmak konusunda giderek daha umutsuz ve kızgın bir hâle geldi. Bu aşamada kızgınlığı, Batı'yı kendi tarafına çekerek savunma harcamalarını azaltmayı kabul ettirme ve programının başarılı olması için önemli finansal destek sağlamak konusunda aldatılmış olduğu düşüncesinden kaynaklanıyordu.
Gorbaçov, komünizmin Sovyet toplumu üzerindeki boğuculuğuna son verdi, ancak asıl niyeti bu değildi. Gerçekten de iktidara geldiğinde, orijinal Leninist ruhu canlandırabileceğini, planlı ekonomiye verimlilik getirebileceğini ve Sovyetler Birliği’nin gelecek yüzyıla bir süper güç olarak girmesini sağlayacağını düşünen kararlı bir komünistti.
Reformlar ilerledikçe, Gorbaçov komünizmin kendisinin sorunun kökeninde olduğunu anladı ve sonunda Marksizm-Leninizm’i terk etmeye ve daha açık bir siyasi sistem lehine Komünist Parti’nin gücünü parçalamaya başladı. Ama sistemin özüne yönelik olarak attığı bu adımlar hem kendisinin hem SSCB’nin sonunu getirdi. Halefi Boris Yeltsin 1991’de şunları söyledi: “İmkânsızı birleştirmeyi düşündü: komünizmi piyasayla, kamu mülkiyetini özel mülkiyetle, siyasi çoğulculuğu Komünist Partisi ile... Bunlar uyumsuz çiftler, ama o ısrar etti ve temel stratejik hatası burada yatıyordu“.
Gorbaçov, yurttaşlarını kendi kafasındaki büyük siyasi ve ekonomik değişime hazırlamadı. Demokratik kurumların ortaya çıkmasını sağlayamadı ve düzenli bir ekonomik reformun temellerini atamadı. Eski sistemi kaldırdı ancak yerine hiçbir şey koyamadı ve sonrasında tüm Sovyet coğrafyasında ortaya çıkan kaos karşısında ise çok şaşırmış görünüyordu.
Gorbaçov Geniş Sovyet alanı boyunca titreşen milliyetçiliğin gücünü de asla anlamadı. Naif bir şekilde, Doğu Avrupa’daki reformların, ulusal bir duygudan ziyade, gerçek sosyalizme duyulan sevgiye dayanacağını düşünüyordu. Ama 1989 devrimi sırasında, Sovyet federasyonunu oluşturan cumhuriyetlerde, eski, sert Komünist liderlerin yerini kendisi gibi reform yanlısı figürler değil, anti-komünist milliyetçiler almaya başlamıştı. Milliyetçiliği ve onun serbest bıraktığı siyasi güçleri anlamaması ve küçümsemesi, nihayetinde hem Doğu Bloku’nun hem de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açtı. Bu olay Avrupa güvenlik mimarisinin dengelerini tamamen değiştirdi ve günümüze kadar hâlen doldurulamayan muazzam bir boşluğun ortaya çıkmasına neden oldu.
Gorbaçov’un Yarattığı Boşluğun Ölümcül Sonuçları
Avrupa güvenlik mimarisinde SSCB’nin dağılması sonucunda ortaya çıkan ve hâlen doldurulamayan boşluğun sorumluluğu Ruslara göre liderliği sürecinde yaptığı ve yapmadıkları ile Gorbaçov’dur.
Bu boşluğu Rusya’nın kaybı olarak gören Putin, iktidara geldiği günden beri giderek yükselen bir sesle Rusya’nın kaybettiği şeyi, gerekirse askerî güç yoluyla geri kazanması gerektiğini savunuyor. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, 2008’de Gürcistan’da ve ardından 2014’te Ukrayna’da ortaya çıkan savaşlar aslında bu düşüncenin hayata geçirilmesine yöneliktir.
Batı dünyası başlangıçta SSCB’nin dağılmasını zafer duygusu ile coşarak seyretti. Ocak 1992’de, Sovyetler Birliği’nin resmen dağılmasından yaklaşık bir ay sonra, ABD Başkanı George H. W. Bush Birliğin Durumu konuşmasında bu çoşkunun etkisi ile şöyle söyledi: “Tanrı'nın lütfuyla, Amerika Soğuk Savaşı kazandı“. Bu sözler sadece ABD’nin değil genel olarak Batı dünyasının Soğuk Savaş ve SSCB hakkındaki yaklaşımını yansıtmaktadır.
Bu yaklaşım Gorbaçov’a verilen NATO’nun “bir santim dahi genişlemeyeceği“ sözlerinin niçin tutulmadığını, Gorbaçov’un Batı dünyası ile barışçı bir ilişki kurma ve Batı’dan siyasi ekonomik destek alabilme çabalarında niçin yalnız bırakıldığını da çok iyi açıklıyor.
Batı dünyası bu zafer duygusunun etkisi ile Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı güvenlik mimarisi yeniden oluşturulurken sonuçları günümüze kadar gelen iki büyük hata yapmıştır. İlki Gorbaçov’un naifliğini ve ütopist yaklaşımını kötüye kullanarak, SSCB’nin dağılması sürecini onun üzerinden hızlandırmasıdır. Eğer Batı Gorbaçov’un çabalarına samimiyet ve iyi niyetle yaklaşarak, onu SSCB’ni dönüştürme çabalarında yalnız bırakmasaydı günümüzde Avrupa ve Dünya tarihi çok başka olabilirdi.
Fakat Batılı güçler Rusya’yı da tatmin edecek ve sürdürülebilir bir güvenlik mimarisi oluşturmak yerine, Rusya’nın net bir taahhüdünün veya hissesinin olmadığı bir Avrupa güvenlik düzeni tasarladılar.
ABD ve müttefikleri, yeni düzeni hayata geçirmek için Gorbaçov’a ve Ruslara verilen sözleri çiğneyerek Sovyetler döneminde Rusya çevresinde bir tampon bölge oluşturan ülkelere doğru genişlemeye başladılar. Ama bu politika sonuç olarak günümüzde Avrupa’da ortaya çıkan kaos ortamının altyapısını oluşturdu. Batılı güçler 1990’larda açgözlülük ve fırsatçılık yapmayarak, Avrupa için Rusya’yı da içine alacak ve onların da taleplerini karşılayacak bir güvenlik mimarisi oluşturmuş olsaydı, bugün Ukrayna’da savaş olmayabilirdi.
Rusya ve Ukrayna arasındaki mevcut kriz bu anlamda Ukrayna Krizi Rusya ve Batılı güçler arasında 30 yıldır devam eden bir hesaplaşmanın günümüze yansıması ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Batılı güçler tarafından dar görüşlülükle ve açgözlülükle kurulan Avrupa düzeninin geleceğiyle ilgilidir. Tek taraflı olarak inşa edilen ve böyle olduğu için de yerine oturtulamayan düzen artık yerinden oynadı..
1940’ların sonundan bu yana Avrupa-Atlantik güvenliği iki kere yeniden düzenlendi. İlki, Yalta sisteminin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki iki rakip bloğa ayrılmasıyla geldi. İkincisi Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve ardından Batı’nın “birleşik ve özgür“ bir Avrupa yaratma güdüsüyle ortaya çıktı. Mevcut kriz nihayetinde Rusya’nın Soğuk Savaş sonrasında oluşan bu düzene doğrudan meydan okuması ve Avrupa üzerindeki kaybettiği nüfuzunu yeniden kurmak istemesiyle ilgilidir.
Gorbaçov’la ortaya çıkan fırsatı tepen ve onu kurtlar sofrasında yalnız bırakan Batılı güçler şimdi Putin’le baş etmek zorundalar. İktidara geldiğinden beri gücünü aşama aşama pekiştiren Putin, şimdi Rusya dışlanarak kurulan Soğuk Savaş sonrası oluşan küresel düzene meydan okuyor. Ukrayna savaşında kriz Putin’in istediği gibi sonuçlanırsa bu sonuç nihayetinde, Avrupa-Atlantik güvenliğinin üçüncü kere yeniden düzenlenmesi sonucunu getirebilir.
Gorbaçov’un Mirası
Gorbaçov’un en önemli kararları, vermediği kararlardı. Doğu Almanlara Duvar’ı geçen insanlara ateş etmelerini emretmedi. Polonyalı komünistlere ekonomileri çöktüğü için bir kurtarma paketi teklif etmedi. Baltık devletlerinin ayrılmasını önlemek ya da Ukraynalıların bağımsızlık ilan etmesini engellemek için ya da Rusya’nın da kendi liderliğini seçmesini engellemek için güç kullanmadı. İşleri yavaşlatmak için Vilnius ve Tiflis’te bazı gerici girişimlerde bulundu ve bu süreçte insanlar öldü. Ancak seleflerinin ve haleflerinin bazıları kadar acımasız değildi ve imparatorluğu bir arada tutmak için kitlesel şiddet kullanmadığı gibi kendisi de iktidarda kalmak için şiddet kullanmadı. Gorbaçov’un yerine başka birisi olsaydı Sovyet Komünizminin sonu çok daha kanlı, çok daha şiddetli olabilirdi.
Onun büyüklüğü, başarmak istediği şeyde yatıyor: kariyerinin büyük bir bölümünde en ahlâki siyasi sistem olduğunu düşündüğü şeye, gerçek sosyalizme ulaşmak istiyordu. Bu, işçi sınıfının ve onlarla ittifak kuranların hüküm süreceği son büyük küresel uygarlık, tarihin gerçek sonu olacaktı.
Dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ile yaptığı uzun oturumlarda savunduğu şey buydu. Ancak bu naif ve ütopist lider, içeriden ve dışarıdan gelen saldırı ve ihanetler karşısında kendi ütopyalarının kendisinden başka ne Sovyet coğrafyasında ne de dünyada kimse tarafından paylaşmadığını acı biçimde gördü.
Devlet adamı Gorbaçov’un eleştirilmesi, Gorbaçov’a yönelik hayranlığı gölgelememelidir. O Sovyetler Birliği’ni parçalamak için yola çıkmamıştı. Gorbaçov birçok Rus’un onun için hissettiği küçümsemeye rağmen, kötü bir adam değildi. Prens Hamlet’in ölen kral babası için söylediği gibi: “O bir insandı, onu her şeye rağmen kabul edin“.