Tümgeneral (E) Doç. Dr. Güray ALPAR
Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı
Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı
ÖZET
Soğuk Savaş Dönemi ertesinde dünyada oluşan tek kutuplu düzenin ortadan kalkmaya başladığı ve güvenlik ortamında yeni dengelerin oluştuğunun emareleri görülmeye başlamıştır. Değişimde, ABD’nin Ortadoğu bölgesinde son 20 yılda kaybettiği enerji ve kendi iç sorunlarının ortaya çıkışı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bu dönemde Rusya, askeri bir güç olarak yeniden bu ortamda yerini almış, Çin ise ekonomik olarak gösterdiği gelişmeleri askeri alana da yansıtma eğilimine girmiştir.
Bu anlamda Avrasya Güvenlik Alanı’nda da yeni dengelerin oluştuğu ve bloklaşmaların ortaya çıktığı görülmektedir. Bloklaşmada, ABD ve İngiltere karşısındaki Çin ve Rusya’nın konumu ile ABD’nin yanına alacağı devletler giderek daha belirgin hale gelmektedir. Diğer bir konu ise AB ülkelerinin ne derece işin içinde olacağıdır. ABD’nin böyle bir ortamda daha önce olduğu gibi harekât ortamını şekillendirme yeteneğini yeniden gösterip gösteremeyeceği de merak konusudur.
Diğer taraftan, son dönemde gerek ABD gerekse Rusya ve Çin tarafından icra edilen tatbikatlar yeni dönemin işaretlerini vermektedir. Yine Baltık Denizinden başlayarak, Karadeniz ve Akdeniz’e uzanan “Üç Deniz Hattı“ ile Asya Merkez Bölge ve Güney Çin Denizinin kontrolüne yönelik faaliyetler bu kapsamda incelenmesi gereken bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin Rusya ile “Üç Deniz Hattı“nda Çin ile de Asya-Pasifik bölgesinde güç mücadelesine gireceği ve 1970’li yıllarda yaptığı gibi her iki ülkeyi bir araya getirmeyi önleyecek stratejiler gelişmek isteyeceği öngörülmektedir. Aynı şekilde Çin karşısında Japonya, Kore, Avustralya ve en önemlisi Hindistan gibi ülkeleri yanına almak istediği de anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada, bütün bu emareler analiz edilerek, Avrasya Bölgesinde yeni bloklaşma eğilimleri ve sıklet merkezi bölgeler incelenecek ve askerî açıdan geleceğe ilişkin sonuçlar çıkarılmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Güvenlik, Avrasya, Çin ve Rusya, ABD, Güç Merkezleri
NEW BLOCKING TRENDS AND POWER CENTERS IN EURASIAN SECURITY
SUMMARY
After the Cold War Period, the signs of the unipolar order that emerged in the world began to disappear and new balances were formed in the security environment began to be seen. The energy lost by the USA in the Middle East region in the last 20 years and the emergence of its own internal problems must be taken into consideration. In this period, Russia took its place in this environment as a military power, while China tended to reflect its economic developments in the military field as well.
In this sense, it is seen that new balances and blocks have emerged in the Eurasian Security Area. In the bloc, the position of China and Russia against the USA and England and the states that the USA will take with them are becoming more and more evident. Another issue is to what extent EU countries will be involved. It is also a matter of curiosity whether the US will be able to re-display its ability to shape the operating environment in such an environment as it did before.
On the other hand the exercises carried out by both the USA, Russia and China in the recent period give the signs of the new era. Again, starting from the Baltic Sea and extending to the Black Sea and the Mediterranean, the "Three Seas Line" and the activities for the control of the Asian Central Region and the South China Sea are the regions that should be examined in this context. It is predicted that the USA will enter into a power struggle with Russia in the "Three Sea Line" and with China in the Asia-Pacific region and will want to develop strategies that will prevent the two countries from bringing both countries together, as it did in the 1970s. Likewise, it is understood that he wants to take countries such as Japan, Korea, Australia and most importantly India against China.
In this study, by analyzing all these signs, new blocking tendencies and weight center regions in the Eurasian Region will be examined and military conclusions will be drawn for the future.
Keywords: Security, Eurasia, China and Russia, USA, Power Centers
Giriş
Soğuk Savaş Dönemi ertesinde dünyada oluşan tek kutuplu düzenin ortadan kalkmaya başladığı ve güvenlik ortamında yeni dengelerin oluştuğunun emareleri görülmeye başlamıştır. Oysa bu dönemde silah sistemleri aşağı yukarı aynı kalmıştı (Orwell, 2021:193,194).
Oysa son 20 yıldır sadece silah sistemleri değişmekle kalmadı, güç merkezleri de gözlemlenebilir bir şekilde değişme gösterdi. ABD’nin “Medeniyetler Çatışması“ gibi birtakım uydurma teorilerin cazibesine kapılarak, Ortadoğu bölgesinde son 20 yılda büyük enerji kaybettiği de görülmektedir. Bu süreç aynı zamanda ABD içinde iç sorunların ve kırılmaların da yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde Rusya askeri bir güç olarak toparlanarak yeniden ortamda yerini almış, Çin ise ekonomik olarak gösterdiği gelişmeleri askeri alana yansıtma eğilimine girmiştir. Çin ekonomisi 1990 yılında dünyanın 11. Büyük ekonomisi iken 20 yıl içinde sırasıyla; Brezilya, Rusya, İspanya, Kanada, İtalya, Fransa, İngiltere ve Almanya ve 2010 yılında Japonya ekonomilerini geçerek, ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmayı başardı (Oktay, 2017:10) ve hızla ilerlemeye devam ediyor. Dünyada yaşanan pandemi ortamında birçok ülke negatif büyüme gösterirken kendini en hızlı toparlayan ülkenin Çin olduğu da bir gerçek. Bu ise Çin’i ekonomik anlamda daha da ileri çıkarıyor. Bu anlamda Avrasya Güvenlik Alanı’nda da yeni dengelerin oluştuğu ve bloklaşmaların başladığı görülmektedir.
Bu denge ve bloklaşma ise olayları tek tek değerlendirmekten ziyade ancak bağlantı kurmak, hatta bunun da ötesine geçerek; Strateji Belgeleri, Zirveler sonucunda yayınlanan bildiriler ve gerçekleştirilen askeri tatbikatların ayrıntılı olarak analiz edilmesi ile anlaşılabilir.
Burada göz önüne alınması gereken bir konu da geleceğe ilişkin öngörülerde “Farazilerin“ ortaya konulmasıdır. Türk Dil Kurumuna göre Faraziye, varsayım demektir. Askerî açıdan yapılan planlamalarda ise yeterli bilgilerin mevcut olmaması halinde, doğru olacağı kabul edilen, bugünkü veya gelecekteki durum hakkında geçerli bir tahmindir (MT 101-5: 5-4). Planlamalarda çoğu zaman farazileri kullanmak zorunludur. Faraziyenin gerçekleşmemesi planın da çökmesi manasına gelir. Bu çalışmada da bazı farazileri kullanmak gerekecektir. Örneğin: Doğu Avrupa’da ve Karadeniz’de meydana gelebilecek bir çatışma ihtimalinde; Fransa ve Almanya’nın tutumu ile ABD-Türkiye ilişkileri önem kazanacaktır. Aynı şekilde Hindistan ve Japonya’nın alacağı taraf ile ABD ve Çin’in kendi içerisindeki olaylar ve her şeyden önemlisi Rusya ve Çin’in bir arada bulunup bulunmayacağı sorularının kesinleştirilmesi gerekecektir. Taraflardan birisinin muharebelerin gidişatına etki eden ve kuvvet çarpanı olabilecek bir silah sistemi geliştirmesi ise apayrı bir konudur. Bundan sonra ise belgeler ve bildiriler ile tatbikatların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekecektir.
Nitekim NATO’ya üye 30 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının bir araya geldiği 2021 yılı NATO Zirvesinde (NATO Zirvesi Sonuç Bildirgesi, 14 Haziran 2021) ana gündem, askeri bir güç olarak ortaya çıkan Çin ve Rusya’ya karşı alınacak önlemler ile 2030 yılına kadar NATO’nun hedeflenen yapısı oldu.
NATO liderleri Brüksel'deki zirvenin ardından yayımladıkları bildiride, Çin'i, Batı ittifakına karşı bir güvenlik riski olarak nitelendirirken, Genel Sekreter Jens Stoltenberg de üye ülkeleri Çin'e karşı birlikte hareket etmeye çağırdı. Çin’in yanına konulan bir diğer ülke ise Rusya idi. Bildiride Çin’in iddialı ve hırslı uygulamalarının mevcut uluslararası sisteme bir meydan okuma olduğu vurgulanırken, ordusunu hızla geliştirdiği ve Rusya ile askeri iş birliği içinde olduğu da ortaya konuluyordu. Bu ABD ve müttefiklerinin karşısına Rusya ve Çin’in konulması demekti.
İç Hat Manevrası, bir savaş esnasında birden çok düşman veya saldırı ile karşı karşıya kalındığında, ilk aşamada daha zayıf olana karşı savunmada kalınırken, öncelikle “güçlü olanı bertaraf etmek“, sonra da “zayıf olana yönelmek“ esasına dayanır. Bunu yaparken, bir yandan müttefik ilişkileri kurularak cephe kuvvetlendirilir; düşmanlar birbirinden ayrı tutulur, aralarında itilaflar oluşturulur ve çelişkilerden yararlanarak hasım taraf zayıflatılır. Bu noktada da ABD’nin, Rusya ve Çin’e karşı “İç Hat Manevrası“ uygulayarak harekete geçtiği görülüyor. Bu konuda ise ilk aşamada hedef, askeri bakımdan daha güçlü gibi görünen Rusya gibi duruyor. Son günlerdeki ABD ve Rusya’nın, Donbas’a askerî yığınak yapması ve Karadeniz üzerindeki krizler nedeniyle karşı karşıya gelmesini ve ABD’nin Doğu Avrupa’dan Akdeniz’e uzanan hattaki tertiplenme ve faaliyetlerini de bu anlamda değerlendirmek gerekir.
Aslında böylesi bir meydan okumanın işaretleri daha öncesinden verilmeye başlanmıştı. Haziran 2021 ayında icra edilen NATO Zirvesinin birkaç öncesinde ABD Başkanı Joe Biden bu yıl şubat ayında icra edilen, Münih Güvenlik Konferansında; “ABD geri döndü!“ mesajı ile Çin ve Rusya’ya gözdağı vermişti (Biden, Münih Güvenlik Konferansı: 19.02.2021). Biden, “Çin ile rekabet çetin geçecek, Çin ile uzun vadeli stratejik bir rekabete beraber hazırlanmalıyız. Bu dönemde en önemli işlerimizden birisi ABD ve Avrupa’nın, Pasifik’teki çıkar ve değerlerini güvence altına almak olacaktır ve ABD bu rekabete hazırdır.“ derken, Çin’in insan hakları ve demokrasiyi ihlal ettiğini ve ekonomide yarattığı haksız rekabetin farkında olduklarını söylemişti. Çin’in ardından Rusya’yı da eleştiren Biden’e göre Moskova, transatlantik ittifakı için Çin’den daha yakın bir tehditti. Öyleyse öncelik Rusya’ya verilecekti. Rusya, Çin’e göre daha az askeri harcama yapmasına rağmen, geçmişten gelen birikimi ve askeri kültürü nedeniyle Çin’e göre günümüzde daha güçlü bir askeri yapıya sahip görünüyor.
Biden, ardından AB ülkeleri liderleri ile yaptığı çevrim içi bir toplantıda da Rusya ve Çin’e karşı birlikte çalışılması teklifinde bulunmuştu.
Konunun analiz edilmesinde bunların da ötesine 2021 yılı başlarında yayınlanan, ABD Geçici Stratejik Güvenlik Belgesine kadar gitmek gerekir. Bunun asıl nedeni ise yapılan faaliyetlerin başlangıç noktasının her zaman bu belgeler olmasıdır. Stratejik dengeleri değiştirebilme yeteneğinde olan devletler planlamalar yapabilir (Murray, 2011:1-5).
Yapılacak askeri değerlendirmelerde belgeleri mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu anlamda, Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri de yapılacak planlamaların kaynağını teşkil etmesi açısından tehdit değerlendirmeleri ile bunlara karşı alınacak tedbirleri genel olarak ortaya koyar ve bütün çalışmalara yön verir. Bu yıl yayınlanan ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi de (ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi: 2021) daha ocak ayında bütün bu zirve ve bildirilerin kaynağını teşkil edecekti. Bu belgeye göre tertiplenmeler ve çalışmalar yapılıyor ve belge iyi analiz edilirse, bundan sonraki gerçekleştirilmeye çalışılacak faaliyetlerin emarelerini veriyor. Zaten belgenin yayılmasından sonra icra edilen faaliyetlerin, genel olarak belgede belirtilen hedefler doğrultusunda gerçekleştirildiği de açıkça ortaya çıkıyor.
Belgede, meydan okumalar vurgulandıktan sonra Rusya ve Çin rakip olarak gösteriliyor ve müttefiklerle yapılacak ittifaklarla, Doğu Avrupa ve Hint-Pasifik bölgeleri sıklet merkezi olarak belirleniyor. Belgedeki şu cümleyi özellikle ortaya koymak gerekir: Hasımlarımızı caydırıp menfaatlerimizi savunurken, en güçlü askeri varlığımız Hint-Pasifik bölgesi ve Avrupa'da olacak.
Belgenin giriş bölümünde dünya güvenlik ortamı tanımlanırken; Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle büyüyen rekabet ortamının, zorluklar yanında fırsatları da beraberinde getirdiğinden ve bunların yaratıcı yaklaşımlar ve geniş bir anlayışla çözülebileceğinden bahsediliyor. Bu kapsamda ABD’nin Ortadoğu’da menfaatlerini korumak için yeterli gücü bırakarak; Çin ve Rusya’ya karşı Avrupa ve Pasifik bölgelerinde askeri varlığını artırması öngörülüyor. Buna göre de askerî açıdan ABD’nin, öncelikle Avrupa’da müttefikleri ile Rusya’yı etkisiz hale getirdikten sonra, Transatlantik İttifakı ile Hindistan, G. Kore, Japonya ile birlikte Çin’i alt etmeyi planladığı tahmin edilebilir. Kaldı ki, muhtemelen bu ittifaka, Çin’in bu bölgedeki genişlemesinden rahatsızlık duyan; Avustralya, Yeni Zelanda, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Malezya ve Singapur gibi devletlerin de destek vereceği de düşünülmektedir.
Günümüzde Çin’in artan ekonomik ve askeri gücü, ABD’yi bölgede yeni ittifaklar oluşturmaya yöneltiyor. Bu anlamda ABD, Çin’in karşısına Japonya, Güney Kore, Hindistan yanında İngiltere ile birlikte Avustralya’yı da almak ve bölgede yeni bir denge oluşturmak istiyor. Diğer taraftan Soğuk Savaş Döneminde “Kenar Kuşak Teorisi“ ile çöküşe götürdüğü Sovyetler Birliğinde olduğu gibi, yeni bir kuşatma ile yeni rakibi Rusya’yı etkisiz hale getirme peşinde gözüküyor. Son dönemde bu bölgelerde icra edilen faaliyetler de bunu doğruluyor. Bir anlamda Ulusal Strateji Belgesinde belirtilen hedeflerin bütün ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından alındığı, analiz edildiği ve uygulanmaya başladığı görülüyor. Buna ilişkin emareler ve icra edilen çalışmalar şu şekilde görülebilir.
Rusya’ya Karşı Üç Deniz Hattı Projesi
Strateji bir anlamda olaylar arasındaki bağlantıları bulup bundan gelecek için sonuçlar çıkarabilme sanatıdır. Çoğu zaman tek başına incelendiğinde bir anlam ifade etmeyecek olaylar bir araya getirilip değerlendirildiğinde bizlere anlamlı ip uçlarını verebilmektedir. Bu anlamda, Baltık Denizinden başlayarak Akdeniz’e ulaşan hat üzerindeki askeri tertiplenmeler, tatbikatlar ve hepsinden önemlisi enerji nakil hatlarının bir arada değerlendirilmesi de bizlere bu bölgenin geleceğine dair emareleri veriyor (Alpar, 22 Eylül 2020).
ABD’de karar alıcılar dışında da Avrasya bölgesinin geleceğine ilişkin değerlendirmeler hep yapılıyor. Örneğin Brzezinski’nin, “Stratejik Vizyon“ isimli çalışmasının başında; Çin’in 2025 yılından önce ABD gücünü üzerine almaya hazır olup olmadığı ve ABD’nin Avrupalı geleneksel müttefikleri ile birlikte Türkiye ve Rusya’yı bölgesinde nasıl meşgul edebileceğinin cevaplarını aradığını ifade ederken, tam olarak kastettiği bu konu gibi görünüyor (Brzezinski: 2012: 1,2). Baltık Denizinden Akdeniz’e uzanan hattı ABD tertiplenmesinin buna ilişkin bir çalışma olup olmadığı elbette tartışılabilir ama ABD’nin bu bölgenin geleceğini dizaynına yönelik planlamalarının emareleri bünyesinde taşıdığı kesin.
Nitekim bir süreden beri ABD buna yönelik yığınaklanma ve düzenlemeler yapıyor. Özellikle Polonya üzerindeki tertiplenmesi ile Yunanistan üzerinden Bulgaristan ve Romanya bağlantısı buna dair işaretleri gösteriyor. Yunanistan ülkesinde birçok üssü ABD’nin askeri birliklerine tahsis etmiş durumda ve böylece ülkesinin savunmasını tamamen ABD’ye teslim ederek kendi güvenliğini sağlayacağını ve bu durumdan fayda sağlayacağını düşünüyor.
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.
Not: Bu makale “Post-Güvenlik Jeopolitik: Çin, Rusya, Hindistan, Japonya ve NATO“ ana temasıyla TASAM tarafından 04 Kas 2021 - 05 Kas 2021 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen 7. İstanbul Güvenlik Konferansı’nda (2021) tebliğ olarak sunulmuştur. Konferans’ın yayımlanacak olan kitabında yer alacaktır.