ÖZET
Devletlerin dış politikalarını oluşturan durumların çeşitli faktörleri arasında jeopolitika önde gelmektedir. Devletin coğrafi özellikleri nispeten değişmez ve bu süreklilik coğrafi talepler ile bozulmaya çalışılarak, çeşitli çatışma ortamları yaratılabilmektedir. Kısacası coğrafya tüm tarih boyunca ülkelerin yükseliş ve düşüşlerine neden olan çatışmaların sebeplerinin başındadır ama unutulmamalıdır ki bir ülkenin coğrafyası politikası için bir nedenden çok bir araçtır. Bu temel özellik ışığında eşsiz sayılabilecek bir coğrafyada yer alan Türkiye’nin politik eylemlerinde coğrafyasını bir araç olarak kullandığı apaçık ortadır. Dünyanın kalbinin attığı Orta Doğu coğrafyasına ve özellikle son yıllarda keşfedilen hidrokarbon kaynakları ile önemini bir kez daha kanıtlayan Doğu Akdeniz bölgesine kıyısı olan Türkiye izlediği çeşitli politikalarla bölge[1]sel bir güç olma yolunda ilerlemektedir.
Enerji teriminin öneminin gittikçe arttığı günümüz dünyasında, enerji; devletler için bir gelişmişlik standardıdır. Dünya enerji talepleri hızla artmakta, bu nedenle dünyadaki doğalgaz kaynakları bu talepleri karşılamak için önemli bir rol oynamaktadır. Dünya piyasalarındaki enerji ihtiyacına karşılık keşfedilen doğal gaz kaynakları Doğu Akdeniz ülkelerine tüketici pazarlara doğal gazın taşınması güzergâhında yer alma fırsatının önünü açmıştır. Bölgede artan gaz arama faaliyetleri kıyı ülkelerin rekabet gücünü arttırmış, bölgedeki güç dengesinde değişimler meydana gelmektedir. Bölgedeki siyasi ve ekonomik kutuplaşma enerji kaynakları konusundaki işbirliğini zorlaştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Jeopolitik, Enerji Güvenliği, Çatışma ve işbirliği, Deniz Gücü
GİRİŞ
Akdeniz, birçok uygarlığın ve kimliğin buluşma noktası ve bu buluşmanın sonucu olarak farklı medeniyetleri birleştiren hem tarihsel hem mekânsal bir kavşaktır.
Son yıllarda Doğu Akdeniz havzasında birçok doğalgaz sahasının keşfedilmesi hatta bunların yüksek kalitede ve miktarda olmaları, aynı zaman[1]da statüko değiştiren Zohr sahasına benzer rezervleri bulmaya yönelik sondaj çalışmalarının artış göstermesi, bölge ülkelerinin açtıkları uluslararası petrol ve doğal gaz arama ihalelerinin çoğalması ile birleşince Doğu Akdeniz uluslararası siyasetin ilgi odağı haline gelmiştir. Yapılan tüm keşif ve arama faaliyetlerine rağmen Doğu Akdeniz halen dünyanın en az arama yapılmış bölgeleri arasında yer almaktadır. Bölgenin potansiyelinin yüksek olması ve daha fazla rezervin bulunması ihtimali sebebiyle bölgenin stratejik öneminin gittikçe art[1]tığı gözler önündedir.
Doğu Akdeniz’de Tamar, Leviathan ve Dalit bölgelerinin münhasır ekonomik bölgesi dâhilinde olması ile İsrail, Zohr bölgesi ile Mısır, taraf ülkelerdir. Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gaz yataklarının oldukça büyük rezervlerle ifade edilmeye başlanması ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini destekleyen ve Suriye’nin müttefiki Rusya, yine Suriye’nin eski mandater yöneticisi Fransa, gaz arama şirketleri ile İtalya, bölgeye sirayet etmeye çalışan Çin, hegemonyasını devam ettirme uğraşısında olan ABD’de bölgedeki taraf ülkeler arasındadır. Türkiye bölgede en etkili ve kilit ülke durumuna gelmiştir. İzlediği politikalarla elini güçlendiren Türkiye’ye, Kıbrıs sorununu, Kıbrıs Türkleri ve kendi menfaatleri doğrultusunda çözebilme imkânı doğmuştur.1
Alfred Mahan’ın belirttiği üzere denizi yöneten ticareti, ticareti yöneten parayı, parayı yöneten de dünyayı yönetir. Bu özetten yolara çıkarak Doğu Akdeniz’deki sorunların aslında siyasi mi ekonomik mi olduğu üzerine yoğunlaşılmalıdır. Kıyıdaş ülkeler, AB ve ABD için enerji güvenliği ortak bir sorun ve bu sorunu bölgede çatışmaya götürecek olan kıta sahanlığı anlaşmazlığı ve Kıbrıs meselesi söz konusudur. Bu çalışmada bu sorunların analizi yapılacaktır.
DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİĞİ
Akdeniz dünyanın en büyük iç denizidir. Derinliği 4 bin metreyi geçen birçok çukura sahiptir. Stratejik konumu dolayısıyla Doğu ile Batı’nın sentezlendiği yer olan Akdeniz, iki kısma ayrılmaktadır. Doğu Akdeniz havzası Tunus’tan başlayıp İtalya’ya doğru uzanan bir paralel boyunca Batı Akdeniz havzasından ayrılır. Akdeniz havzası bünyesinde önemli boğaz ve körfezlere de ev sahipliği yapmaktadır.2 Bunlardan bazıları Akdeniz’i Atlas Okyanusu’ndan ayıran Cebelitarık Boğazı, Akdeniz’i Kızıldeniz’den ayıran Süveyş Kanalı, Batı ve Doğu Akdeniz’i ayıran Sicilya ve Messina Boğazı, Marmara ve Ege Denizi arasında geçilmez dediğimiz Çanakkale Boğazı’dır.
Doğu Akdeniz, sürdürülebilir ekonomi için gerekli enerjiye bağımlı Çin, AB ve ABD’yi besleyen Rusya, Orta Doğu, Kuzey Afrika çemberinin3 tam ortasında yer almaktadır. Muhalif kuvvetlerin ekonomik ve askeri avantaj sağ[1]lama savaşına tanıklık eden, doğal kaynaklar ve bu kaynakların taşıma rotaları için uğraşı alanı olan bu çember; jeopolitik ile enerji arasındaki bağlantının bu coğrafyadaki göstergesidir.4
Medeniyetin doğuşuna tanıklık eden Akdeniz bölgesini çağlar boyunca birçok devlet egemenliği altında bulundurmuştur. Dünyaya hüküm sürmüş, Osmanlı ve Roma gibi imparatorluklar için Akdeniz her zaman büyük öne[1]me sahip olmuştur.5 Bölge, dünya ekonomisinde merkez konumda yer aldığı için medeniyetler arası çıkar çatışmaları her dönemde hissedilmiştir. Akdeniz jeopolitik konumu gereği her ne kadar yüzyıllarca savaşlara ev sahipliği yapmış olsa da medeniyetler arası etkileşimlere de sahne vermiştir.6 Ayrık deniz7 olarak nitelenen Doğu Akdeniz jeolojik olarak sekiz havzaya bölünmüştür. Bunlar Kıbrıs Havzası, Eratosthenes Yükseltisi, LatakiaHavzası, Levant Havzası, Judea Havzası, Nil Deltası Havzası, Batı Arap Alanı, Zagros Havzası’dır.8 Nil Delta Havzası, Batı Arap Havzası, İran-Irak-Körfez ülkelerinin dâhil olduğu Zagros Havzası’nda zaten hidrokarbon üretimi yapılmak[1]ta olup, günümüzde dikkatler Levant Havzası’na yönelmiştir. Küresel enerji denkleminde son dönemde keşfedilen enerji kaynaklarının dünyadaki talebi karşılamada bölgenin sınırlı bir öneme sahip olduğu görülmekle birlikte siyasi gelişmeler buradaki enerjiyi stratejik bir araca dönüştürmektedir.9
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devletler Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre Akdeniz havzasında bulunan petrol rezervleri hakkında söz sahibidirler.10 Bunun yanı sıra Kıbrıs’taki Akrotiri ve Dikelya üslerinin egemen toprak statüsünde olması dolayısıyla İngiltere’de Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler arasındadır.11
Doğu Akdeniz Bölgesi jeopolitik açıdan yüksek öneme sahiptir. Mackinder’in kara egemenliği kuramında açıkladığı gibi; Doğu Akdeniz, dünya deniz ticaretinin merkez noktasıdır.12 Mahan’ın deniz egemenliği kuramına göre13 göre doğu ile batı arasındaki ticaret yolları arasında bulunan ve Karadeniz ülkelerinin dünyaya açılan tek penceresi konumunda bulunan Doğu Akdeniz, küresel ticarette kayda değer bir öneme sahiptir. Mahan’dan çok önce meşhur Osmanlı denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa da denizleri denetim altında tu[1]tan dünya ticaretini, dünya ticaretini denetimi altına alan dünyayı kontrol eder demiştir“.
Douchet-Scitaklian’ın hava egemenliği kuramına göre14 göre Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar ile merkez bölgesinin güneydoğu kanadına havadan müdahale etme imkânı vermektedir. Spykman’ın kenar kuşak teorisine15 göre iç kenar hilal hattındaki ülkelerle etkileşim halinde olan Doğu Akdeniz, bu özelliğinden dolayı Kenar-kuşak bölgesini denetim altında tutmaktadır.16
İki kutuplu küresel yapı sonrasında, çok taraflı olarak nitelendirilebilecek yeni dünyanın bölgesel, kıtasal ve küresel seviyedeki güvenlik dengesi iki ana eksen üzerine oturmuştur. Kuzey-Batı ekseni ile Pasifik ekseni olarak betimlenebilecek bu iki yeni eksenin gerilimini üzerinde taşıyan çatışma noktaları ise Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz olarak bir sistem analizi yapılabilir. Doğu Akdeniz son dönemde hidrokarbon keşifleri ile kendine özgü bir yapıyla uluslararası sistemde yeni bir iç dengeye kavuşma çabasındadır. Bu yeni iç dengede ise özellikle Kıbrıs adası merkezi konumdadır. Doğu Akdeniz Havzası jeopolitik açıdan önemli bir ticaret merkezi, siyasi açıdan da her türlü karışıklık, çatışma ve çelişkiyi barındıran bir bölgedir. Akdeniz ülkeleri arasında yüzölçümü, ekonomik yapısı ve kaynakları açısından oldukça büyük farklılıklar vardır. Bu bölgesel yapı yeni hidrokarbon kaynaklarının geleceğini tehlikeye sokmakta, işbirliğini güç kıl[1]maktadır. Yine aynı şekilde bölgedeki yeni dengeyi hızlandıracak olanda yeni keşfedilen hidrokarbon kaynakları olacaktır.17
ENERJİ GÜVENLİĞİ - İŞBİRLİĞİ VE DENİZ GÜCÜ
Esasen Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan anlaşmazlıkların ve gerginliğin temelinde her ne kadar tarihî uyuşmazlıklar ve coğrafi koşullar yatıyor olsa da bölgedeki bazı devletlerin diğer kıyıdaş ülkelerin haklarını göz önünde bulundurmaksızın yaptıkları ikili münhasır ekonomik bölge antlaşmaları temel etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada özellikle GKRY, Yunanistan ve İsrail’in bölgedeki yetki alanlarının ve dolayısıyla enerji kaynaklarının paylaşımı hususunda benimsemiş oldukları tutum ve politikalar çok taraflı bir bölgesel işbirliği sürecini güçleştirmektedir. Bugün Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının ve enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin ihtilaflara sebep olan ilk adım GKRY’nin Avrupa Birliği’nin desteğini alması ve Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bölgedeki haklarını görmezden gelerek 21 Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi olmuştur. Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik dar[1]boğazdan müttefik ülke olarak etkilenen GKRY, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde yürüttüğü işbirlikleri ve çalışmalarla ekonomik kazanım elde etmenin yollarını aramaktadır.18
2004 referandumları ertesinde Türkiye kendini Kıbrıs’la bağlantılı bir uyuşmazlığın içinde bulmuştur. Güney Kıbrıs 2002’den itibaren yaptığı girişimlerin sonucunda Doğu Akdeniz Bölgesinde Mısır, Lübnan, Suriye ve İsrail ile bazı deniz yetki alanları üzerinde anlaşma yapma aşamasına gelmiş ve Şubat 2003’te Mısır ile MEB anlaşması imzalamıştır. Türkiye 2004’ten 2010’a dek farklı zamanlarda BM’ye gönderdiği notalarla bu MEB anlaşmasını tanımadığını ve bu anlaşmayı hayata geçirecek uygulamalara karşı tedbir alacağını bildirmiştir. Belirlenen coğrafi noktaların Kıbrıs’ın batısında kalan bir bölümü Türkiye’nin kıta sahanlığında yer almaktadır. Türkiye bu noktalar bakımından tüm ilgili devletlerin bir araya gelerek hakça ilkelere göre adil paylaşım yapmaları gerektiğini öne sürmektedir. Ayrıca Güney Kıbrıs’ın tüm adayı özellikle Kıbrıslı Türkleri temsil edemeyeceği aşikârdır. Kıbrıslı Türklerin yönetime ortak olmadan bulunan enerji kaynaklarının Rum kesimince kullanımı hukuken uygunsuzdur.19
Ocak 2007’de Güney Kıbrıs bu kez Lübnan ile bir MEB anlaşması imzalamış ama Türkiye’nin diplomatik girişimleri sayesinde bu anlaşma Lübnan parlamentosundan onay alamamıştır. Güney Kıbrıs, Ocak 2007’de tartışmalı bölgede 13 adet ruhsat sahası ilan etmiştir ve ABD şirketleri bu sahada arama yapmak için teklif vermişlerdir. Şubat 2007’de Türk savaş gemileri Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği sahalarda sismik araştırma yapan bazı gemilere müdahale ederek bölgeyi terk etmelerini sağlamıştır. Ağustos 2007’de Türkiye, Kıbrıs adasının batısında kalan bir bölgede TPAO’ya arama ruhsatı vererek burasını kendi kıta sahanlığının bir parçası olarak gördüğünü zımnen ortaya koymuştur. Kasım 2008’de bu bölgelerde Türkiye, Yunan savaş gemilerine rağmen jeofizik araştırmalar yapmıştır. Bu konuda yapılan karşılıklı açıklamalar giderek gerginlik yaratmış ve 2011’de TPAO, aynı bölgede petrol şirketlerini, imtiyaz dağıtımı ilanı vererek ihaleye davet etmiştir.
“Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası“ kitabından alınmıştır. Makaleyi okumak için lütfen tıklayınız.
Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.
Devletlerin dış politikalarını oluşturan durumların çeşitli faktörleri arasında jeopolitika önde gelmektedir. Devletin coğrafi özellikleri nispeten değişmez ve bu süreklilik coğrafi talepler ile bozulmaya çalışılarak, çeşitli çatışma ortamları yaratılabilmektedir. Kısacası coğrafya tüm tarih boyunca ülkelerin yükseliş ve düşüşlerine neden olan çatışmaların sebeplerinin başındadır ama unutulmamalıdır ki bir ülkenin coğrafyası politikası için bir nedenden çok bir araçtır. Bu temel özellik ışığında eşsiz sayılabilecek bir coğrafyada yer alan Türkiye’nin politik eylemlerinde coğrafyasını bir araç olarak kullandığı apaçık ortadır. Dünyanın kalbinin attığı Orta Doğu coğrafyasına ve özellikle son yıllarda keşfedilen hidrokarbon kaynakları ile önemini bir kez daha kanıtlayan Doğu Akdeniz bölgesine kıyısı olan Türkiye izlediği çeşitli politikalarla bölge[1]sel bir güç olma yolunda ilerlemektedir.
Enerji teriminin öneminin gittikçe arttığı günümüz dünyasında, enerji; devletler için bir gelişmişlik standardıdır. Dünya enerji talepleri hızla artmakta, bu nedenle dünyadaki doğalgaz kaynakları bu talepleri karşılamak için önemli bir rol oynamaktadır. Dünya piyasalarındaki enerji ihtiyacına karşılık keşfedilen doğal gaz kaynakları Doğu Akdeniz ülkelerine tüketici pazarlara doğal gazın taşınması güzergâhında yer alma fırsatının önünü açmıştır. Bölgede artan gaz arama faaliyetleri kıyı ülkelerin rekabet gücünü arttırmış, bölgedeki güç dengesinde değişimler meydana gelmektedir. Bölgedeki siyasi ve ekonomik kutuplaşma enerji kaynakları konusundaki işbirliğini zorlaştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Jeopolitik, Enerji Güvenliği, Çatışma ve işbirliği, Deniz Gücü
GİRİŞ
Akdeniz, birçok uygarlığın ve kimliğin buluşma noktası ve bu buluşmanın sonucu olarak farklı medeniyetleri birleştiren hem tarihsel hem mekânsal bir kavşaktır.
Son yıllarda Doğu Akdeniz havzasında birçok doğalgaz sahasının keşfedilmesi hatta bunların yüksek kalitede ve miktarda olmaları, aynı zaman[1]da statüko değiştiren Zohr sahasına benzer rezervleri bulmaya yönelik sondaj çalışmalarının artış göstermesi, bölge ülkelerinin açtıkları uluslararası petrol ve doğal gaz arama ihalelerinin çoğalması ile birleşince Doğu Akdeniz uluslararası siyasetin ilgi odağı haline gelmiştir. Yapılan tüm keşif ve arama faaliyetlerine rağmen Doğu Akdeniz halen dünyanın en az arama yapılmış bölgeleri arasında yer almaktadır. Bölgenin potansiyelinin yüksek olması ve daha fazla rezervin bulunması ihtimali sebebiyle bölgenin stratejik öneminin gittikçe art[1]tığı gözler önündedir.
Doğu Akdeniz’de Tamar, Leviathan ve Dalit bölgelerinin münhasır ekonomik bölgesi dâhilinde olması ile İsrail, Zohr bölgesi ile Mısır, taraf ülkelerdir. Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gaz yataklarının oldukça büyük rezervlerle ifade edilmeye başlanması ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini destekleyen ve Suriye’nin müttefiki Rusya, yine Suriye’nin eski mandater yöneticisi Fransa, gaz arama şirketleri ile İtalya, bölgeye sirayet etmeye çalışan Çin, hegemonyasını devam ettirme uğraşısında olan ABD’de bölgedeki taraf ülkeler arasındadır. Türkiye bölgede en etkili ve kilit ülke durumuna gelmiştir. İzlediği politikalarla elini güçlendiren Türkiye’ye, Kıbrıs sorununu, Kıbrıs Türkleri ve kendi menfaatleri doğrultusunda çözebilme imkânı doğmuştur.1
Alfred Mahan’ın belirttiği üzere denizi yöneten ticareti, ticareti yöneten parayı, parayı yöneten de dünyayı yönetir. Bu özetten yolara çıkarak Doğu Akdeniz’deki sorunların aslında siyasi mi ekonomik mi olduğu üzerine yoğunlaşılmalıdır. Kıyıdaş ülkeler, AB ve ABD için enerji güvenliği ortak bir sorun ve bu sorunu bölgede çatışmaya götürecek olan kıta sahanlığı anlaşmazlığı ve Kıbrıs meselesi söz konusudur. Bu çalışmada bu sorunların analizi yapılacaktır.
DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİĞİ
Akdeniz dünyanın en büyük iç denizidir. Derinliği 4 bin metreyi geçen birçok çukura sahiptir. Stratejik konumu dolayısıyla Doğu ile Batı’nın sentezlendiği yer olan Akdeniz, iki kısma ayrılmaktadır. Doğu Akdeniz havzası Tunus’tan başlayıp İtalya’ya doğru uzanan bir paralel boyunca Batı Akdeniz havzasından ayrılır. Akdeniz havzası bünyesinde önemli boğaz ve körfezlere de ev sahipliği yapmaktadır.2 Bunlardan bazıları Akdeniz’i Atlas Okyanusu’ndan ayıran Cebelitarık Boğazı, Akdeniz’i Kızıldeniz’den ayıran Süveyş Kanalı, Batı ve Doğu Akdeniz’i ayıran Sicilya ve Messina Boğazı, Marmara ve Ege Denizi arasında geçilmez dediğimiz Çanakkale Boğazı’dır.
Doğu Akdeniz, sürdürülebilir ekonomi için gerekli enerjiye bağımlı Çin, AB ve ABD’yi besleyen Rusya, Orta Doğu, Kuzey Afrika çemberinin3 tam ortasında yer almaktadır. Muhalif kuvvetlerin ekonomik ve askeri avantaj sağ[1]lama savaşına tanıklık eden, doğal kaynaklar ve bu kaynakların taşıma rotaları için uğraşı alanı olan bu çember; jeopolitik ile enerji arasındaki bağlantının bu coğrafyadaki göstergesidir.4
Medeniyetin doğuşuna tanıklık eden Akdeniz bölgesini çağlar boyunca birçok devlet egemenliği altında bulundurmuştur. Dünyaya hüküm sürmüş, Osmanlı ve Roma gibi imparatorluklar için Akdeniz her zaman büyük öne[1]me sahip olmuştur.5 Bölge, dünya ekonomisinde merkez konumda yer aldığı için medeniyetler arası çıkar çatışmaları her dönemde hissedilmiştir. Akdeniz jeopolitik konumu gereği her ne kadar yüzyıllarca savaşlara ev sahipliği yapmış olsa da medeniyetler arası etkileşimlere de sahne vermiştir.6 Ayrık deniz7 olarak nitelenen Doğu Akdeniz jeolojik olarak sekiz havzaya bölünmüştür. Bunlar Kıbrıs Havzası, Eratosthenes Yükseltisi, LatakiaHavzası, Levant Havzası, Judea Havzası, Nil Deltası Havzası, Batı Arap Alanı, Zagros Havzası’dır.8 Nil Delta Havzası, Batı Arap Havzası, İran-Irak-Körfez ülkelerinin dâhil olduğu Zagros Havzası’nda zaten hidrokarbon üretimi yapılmak[1]ta olup, günümüzde dikkatler Levant Havzası’na yönelmiştir. Küresel enerji denkleminde son dönemde keşfedilen enerji kaynaklarının dünyadaki talebi karşılamada bölgenin sınırlı bir öneme sahip olduğu görülmekle birlikte siyasi gelişmeler buradaki enerjiyi stratejik bir araca dönüştürmektedir.9
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devletler Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre Akdeniz havzasında bulunan petrol rezervleri hakkında söz sahibidirler.10 Bunun yanı sıra Kıbrıs’taki Akrotiri ve Dikelya üslerinin egemen toprak statüsünde olması dolayısıyla İngiltere’de Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler arasındadır.11
Doğu Akdeniz Bölgesi jeopolitik açıdan yüksek öneme sahiptir. Mackinder’in kara egemenliği kuramında açıkladığı gibi; Doğu Akdeniz, dünya deniz ticaretinin merkez noktasıdır.12 Mahan’ın deniz egemenliği kuramına göre13 göre doğu ile batı arasındaki ticaret yolları arasında bulunan ve Karadeniz ülkelerinin dünyaya açılan tek penceresi konumunda bulunan Doğu Akdeniz, küresel ticarette kayda değer bir öneme sahiptir. Mahan’dan çok önce meşhur Osmanlı denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa da denizleri denetim altında tu[1]tan dünya ticaretini, dünya ticaretini denetimi altına alan dünyayı kontrol eder demiştir“.
Douchet-Scitaklian’ın hava egemenliği kuramına göre14 göre Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar ile merkez bölgesinin güneydoğu kanadına havadan müdahale etme imkânı vermektedir. Spykman’ın kenar kuşak teorisine15 göre iç kenar hilal hattındaki ülkelerle etkileşim halinde olan Doğu Akdeniz, bu özelliğinden dolayı Kenar-kuşak bölgesini denetim altında tutmaktadır.16
İki kutuplu küresel yapı sonrasında, çok taraflı olarak nitelendirilebilecek yeni dünyanın bölgesel, kıtasal ve küresel seviyedeki güvenlik dengesi iki ana eksen üzerine oturmuştur. Kuzey-Batı ekseni ile Pasifik ekseni olarak betimlenebilecek bu iki yeni eksenin gerilimini üzerinde taşıyan çatışma noktaları ise Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz olarak bir sistem analizi yapılabilir. Doğu Akdeniz son dönemde hidrokarbon keşifleri ile kendine özgü bir yapıyla uluslararası sistemde yeni bir iç dengeye kavuşma çabasındadır. Bu yeni iç dengede ise özellikle Kıbrıs adası merkezi konumdadır. Doğu Akdeniz Havzası jeopolitik açıdan önemli bir ticaret merkezi, siyasi açıdan da her türlü karışıklık, çatışma ve çelişkiyi barındıran bir bölgedir. Akdeniz ülkeleri arasında yüzölçümü, ekonomik yapısı ve kaynakları açısından oldukça büyük farklılıklar vardır. Bu bölgesel yapı yeni hidrokarbon kaynaklarının geleceğini tehlikeye sokmakta, işbirliğini güç kıl[1]maktadır. Yine aynı şekilde bölgedeki yeni dengeyi hızlandıracak olanda yeni keşfedilen hidrokarbon kaynakları olacaktır.17
ENERJİ GÜVENLİĞİ - İŞBİRLİĞİ VE DENİZ GÜCÜ
Esasen Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan anlaşmazlıkların ve gerginliğin temelinde her ne kadar tarihî uyuşmazlıklar ve coğrafi koşullar yatıyor olsa da bölgedeki bazı devletlerin diğer kıyıdaş ülkelerin haklarını göz önünde bulundurmaksızın yaptıkları ikili münhasır ekonomik bölge antlaşmaları temel etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada özellikle GKRY, Yunanistan ve İsrail’in bölgedeki yetki alanlarının ve dolayısıyla enerji kaynaklarının paylaşımı hususunda benimsemiş oldukları tutum ve politikalar çok taraflı bir bölgesel işbirliği sürecini güçleştirmektedir. Bugün Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının ve enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin ihtilaflara sebep olan ilk adım GKRY’nin Avrupa Birliği’nin desteğini alması ve Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bölgedeki haklarını görmezden gelerek 21 Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi olmuştur. Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik dar[1]boğazdan müttefik ülke olarak etkilenen GKRY, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde yürüttüğü işbirlikleri ve çalışmalarla ekonomik kazanım elde etmenin yollarını aramaktadır.18
2004 referandumları ertesinde Türkiye kendini Kıbrıs’la bağlantılı bir uyuşmazlığın içinde bulmuştur. Güney Kıbrıs 2002’den itibaren yaptığı girişimlerin sonucunda Doğu Akdeniz Bölgesinde Mısır, Lübnan, Suriye ve İsrail ile bazı deniz yetki alanları üzerinde anlaşma yapma aşamasına gelmiş ve Şubat 2003’te Mısır ile MEB anlaşması imzalamıştır. Türkiye 2004’ten 2010’a dek farklı zamanlarda BM’ye gönderdiği notalarla bu MEB anlaşmasını tanımadığını ve bu anlaşmayı hayata geçirecek uygulamalara karşı tedbir alacağını bildirmiştir. Belirlenen coğrafi noktaların Kıbrıs’ın batısında kalan bir bölümü Türkiye’nin kıta sahanlığında yer almaktadır. Türkiye bu noktalar bakımından tüm ilgili devletlerin bir araya gelerek hakça ilkelere göre adil paylaşım yapmaları gerektiğini öne sürmektedir. Ayrıca Güney Kıbrıs’ın tüm adayı özellikle Kıbrıslı Türkleri temsil edemeyeceği aşikârdır. Kıbrıslı Türklerin yönetime ortak olmadan bulunan enerji kaynaklarının Rum kesimince kullanımı hukuken uygunsuzdur.19
Ocak 2007’de Güney Kıbrıs bu kez Lübnan ile bir MEB anlaşması imzalamış ama Türkiye’nin diplomatik girişimleri sayesinde bu anlaşma Lübnan parlamentosundan onay alamamıştır. Güney Kıbrıs, Ocak 2007’de tartışmalı bölgede 13 adet ruhsat sahası ilan etmiştir ve ABD şirketleri bu sahada arama yapmak için teklif vermişlerdir. Şubat 2007’de Türk savaş gemileri Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği sahalarda sismik araştırma yapan bazı gemilere müdahale ederek bölgeyi terk etmelerini sağlamıştır. Ağustos 2007’de Türkiye, Kıbrıs adasının batısında kalan bir bölgede TPAO’ya arama ruhsatı vererek burasını kendi kıta sahanlığının bir parçası olarak gördüğünü zımnen ortaya koymuştur. Kasım 2008’de bu bölgelerde Türkiye, Yunan savaş gemilerine rağmen jeofizik araştırmalar yapmıştır. Bu konuda yapılan karşılıklı açıklamalar giderek gerginlik yaratmış ve 2011’de TPAO, aynı bölgede petrol şirketlerini, imtiyaz dağıtımı ilanı vererek ihaleye davet etmiştir.
“Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası“ kitabından alınmıştır. Makaleyi okumak için lütfen tıklayınız.
Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.