Avrupa Birliği (AB) ve Birleşik Krallık (BK) arasında 30 Aralık 2020 tarihinde imzalanan “Ticaret ve İşbirliği (TCA) Anlaşması“ 30 Nisan 2021 itibarı ile yürürlüğe girdi. Uzun, zahmetli ve çatışmalı bir ayrılma süreci sonunda BK bohçasını alıp eğreti yuvadan ayrıldıktan sonra bu anlaşma, ilişkilerin geleceği açısından olumlu bir gelişme. Ancak yadsınamayacak bir gerçek var. O da hâlâ bir ticaret bölgesi olarak AB, BK’ın en büyük ticaret ortağı. 2019’da AB, BK’ın toplam ticaretinin yüzde 47’sini ihracatının yüzde 43, ithalatının ise yüzde 52’sini oluşturduğu için böyle bir anlaşmanın hayati olma özelliği var. Kaldı ki çözülmenin hızlandığı 2020 yılında bile, AB, BK’ın toplam ticaretinde yüzde 50 pay sahibi olmuş.
Ayrılsalar da Beraberler
Elbette ayrılık sonrası, bazı ürünler açısından ticaret kayması yaşanacak. Taze sebze ihtiyacının yüzde 45’ini AB’den ithal eden BK, pekâlâ bunu, daha ucuz, daha doğal ve taze bulacağı pazarlardan temin edebilir. Ama nerede acaba o pazarlar? Mesafe yakınlığı, standart güvencesi, kalite, her alanda olduğu gibi özellikle taze sebzede gıda güvenliği ve iş yapma alışkanlıkları, her zaman için eski kıta ile BK arasındaki ilişkileri güçlü tutacak etkenler. Mal ticaretinde olduğu gibi hizmet ticaretinde de AB, BK’ın en önemli ortağı. Yine 2019 yılında BK’ın hizmet ihracatının yüzde 42’si AB’ye olmuş. Bunların başında mali hizmetler gelmekle birlikte, muhasebe, reklam ve pazarlama, araştırma ve geliştirme, mimarlık ve mühendislik, avukatlık ve diğer profesyonel hizmetler, AB ile BK arasında hiçbir kısıtlama olmaksızın rahatlıkla sürmüş. Tabii şimdi bunların tercihli ticaret anlaşması kapsamındaki yeri, mal ticaretinden bazı açılardan farklı olmak zorunda. Lisanslar, diploma denklikleri, oturma ve çalışma izinleri ve istenen seyahat belgelerinin bağlı olacağı kurallar da yeni anlaşma kapsamında. Uzun sözün kısası, taraflar hâlâ birbirinin tercihi. Bu bakımdan üzerinde uzlaşılan anlaşma metninin bazı özellikleri önemli, bazıları sıradan, bazıları ise BK’ın birbiri ardına imzalamak mecburiyetinde kaldığı 60’ı aşkın yeni ticaret anlaşması için örnek niteliğinde. Yeterli mi? Hayır. Şeytan her zamanki gibi ayrıntıda gizli ve zaman içinde her kıvrımın, büklümün arasından yeni bir şeytan çıkabilir.
Önce Siyaset-Sonra Ticaret
AB-BK Ticaret ve İşbirliği anlaşmasında, İrlanda adasındaki barış büyük öneme sahip. Bu konunun önemine özellikle taraflar arasındaki ticari ilişkilerin geleceğini belirleyeceği için değinilmiş. Brüksel Kuzey İrlanda’da çıkabilecek herhangi bir sorunun eski ortaklar arasında kurulmaya çalışılan yeni köprüye zarar vereceğini açıkça ortaya koymuş durumda. Eğer Kraliçe’nin hükumeti, AB’ye Gümrük Birliği ile bağlı olan Kuzey İrlanda ile ilgili olarak tek taraflı bir eyleme başvurursa, bu hem AB’den “çekilme anlaşması“nın ihlali olarak kabul edilecek, hem de yeni anlaşmayla yeniden başlayacak olan normalleşme sürecine zarar verecek. Ayrıca Brexit sürecinin başından beri duyduğumuz “eşit bir zeminde ilişki“ (level playing field) ve AB vatandaşlarının temel haklarına özen gösterme yükümlülüğü, yine ilişkilerin geleceği açısından önemli birer fay hattı. BK bunlara uymazsa sonuçları belki uyarı ile başlayan bir yaptırımlar manzumesine dönüşebilir. Her iki taraf da birbirine kuşku ile bakıyor. Ama eski kıtadaki kuşkuların kökü daha derinde. Öylesine derin ki, daha anlaşma yürürlüğe girmeden, Fransa, eğer BK balıkçılıkla ilgili anlaşma kurallarına uymazsa, BK dan gelecek balık yüklü TIR’ların seyrinin, Fransa’nın en büyük balıkçılık limanı olan Pas-de-Calais’de durdurulacağı tehdidini savurdu bile. Açıkçası balıkçılık konusu şu anda bile AB ile BK arasında hâlâ sorun olmaya devam ediyor. Ayrıca BK’ın beklentisi de boşa çıkmış durumda çünkü şimdi Norveç ile de balıkçılık ve avlanma sorunları çıkıyor.
Yeni Anlaşmanın Farkı Nerede?
Eğer taraflar kurallara uyarsa, dünya çiçeği burnunda bir yeni “tercihli ticaret anlaşması“ daha kazandı demektir. Tercihli ticaret anlaşmaları yeni değil. Ama bunlar da Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarını eğip bükme eğiliminde olan anlaşmalar. Tabii şimdi AB-BK Tercihli ticaret anlaşması, bir taraftan hem BK şemsiyesi altında tüm İngiliz Ülkeler Topluluğu (British Commonwealth) üyeleri için geçerli olacak, hem de AB ile gümrük birliği üyelik ilişkisi olan Türkiye gibi ülkeler için bağlayıcı. Yine de BK Türkiye ile de yeni bir serbest ticaret anlaşması imzaladı ve bu anlaşma 2021 başında yürürlüğe girdi. İngiltere’nin Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında ikinci, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise dokuzuncu sırada yer alması, bu anlaşmanın önemini göstermekte. Avrupa Ekonomik Alanı üyesi olan Norveç ve İzlanda gibi ülkeler için ise yeni anlaşmanın zaten herhangi bir bağlayıcılığı yok. Ama orada da bazı ayrıntılar var ki, bence Brexit ile gelen ayrılık bu ülkelere karşı, BK’ın pazarlık gücünü zayıflatma riski taşıyor. BK, AB’den ayrılarak, AB’nin özellikle Rusya ile ilgili Kuzey Akım doğal gaz sorunlarından kurtuldu. Ama Norveç ile ilgili olan Kuzey Denizi petrol ve doğal gaz arama, çıkarma ve pazarlama konularında artık yapayalnız. AB’nin ve BK’ın üçüncü ülkelerle olan ilişkileri açısından ise değişen bir şey olmaması gerekir. BK-ABD, BK-Rusya, BK-Çin ve BK-Japonya ilişkileri ile AB-ABD, AB-Rusya, AB-Kanada, AB-Çin ve AB-Japonya arasındaki özel anlaşmalarının birbirinden farklı yönlerinin olması kadar benzer yönlerinin olması da normal kabul edilmeli. Ancak konu bütün bu çeşitli ilişkiler ağı açısından bir tek Kuzey İrlanda’da süreçlerin dikkatle izlenmesini gerektiriyor.
Deve Kuşu Gibi Bir Anlaşma
Aslında BK, ne Avro alanındaydı, ne de Schengen üyesiydi. AB Dolayısı ile geçmişteki birlik de tam anlamıyla bir birlik değildi. Ama artık AB ve BK ilişkileri açısından geçmişteki iktisadi bütünleşme düzeyini görmek söz konusu değil. Öte yandan bu anlaşma herhangi bir sıradan Tercihli Ticaret anlaşması da değil. Yani ne deve, ne kuş; devekuşu gibi bir şey. BK için AB hep büyük bir Pazar oldu. Hâlâ da öyle. Şimdi TCA bu pazarı güvence altına alan bir anlaşma. Tabii bir de neredeyse yarım yüzyılın birlikte iş yapma alışkanlıkları var ki, o da tercihlere sinmiş durumda.
TCA kapsamında mal ve hizmet ticareti, dijital ticaret, düşünce mülkiyet hakları, kamu ihaleleri, havacılık, kara yolu ulaşımı, enerji, balıkçılık, sosyal güvenlik işbirliği, sanat, bilim, eğitim alanlarında hâlâ AB programlarına katılma imkânı dikkat çeken ayrıntılar. AB ve BK arasındaki ticarette kota ve ticari tarifeler olmayacak. Ancak bu hem olumlu bir tercih, hem de süresiz bir anlaşmada iki tarafın da rekabet kurallarını da ihlal etmeyeceği konusunda verilen bir güvence. Finans ve bankacılık konularında hâlâ birçok ayrıntının ele alınması gerekiyor. Tüketiciler, hava taşımacılığı, Manş Kanalı (Chunnel) geçişleri ve enerji konuları da ayrıca ince ince değerlendirilmesi gereken konular.
Şimdi Johnson hükumeti, Brüksel, Lüksemburg ve Strasburg sultasından çıkmanın yarattığı psikolojik rahatlıkla aslında TCA’in, oyun kurallarında yeterli ve tatmin edici değişiklik yaptığı kanaatinde. Şimdi BK’da “ey özgürlük“ coşkusunda bir bahar yaşanıyor. Bu özgürlüğün hukuki, özellikle suç ve ceza ile ilgili olduğu ve Lüxemburg’ta yerleşik AB Adalet Divanı’nın boyunduruğundan kurtulmanın asıl farkı yarattığı hususuna sık sık parmak basılıyor. Ancak bu alanlarda da işbirliği özenle sürdürülmek zorunda. Ayrıca özgürlüğün gerçek bedeli, salgından arındırılmış yıllarda ortaya çıkacak. Bir de tabii 26 Mayıs’taki İskoçya seçimlerinin, yeni özgürlük arayışlarını tetikleyip tetiklememesine bağlı olacak. Eğer Edinburgh, BK iskelesinden palamarı çözmek için kolları sıvarsa, AB’den ayrılmanın bedeline bir de muhtemel bir İskoçya özgürlüğü hamlesini eklemek gerekebilir.
Ayrılsalar da Beraberler
Elbette ayrılık sonrası, bazı ürünler açısından ticaret kayması yaşanacak. Taze sebze ihtiyacının yüzde 45’ini AB’den ithal eden BK, pekâlâ bunu, daha ucuz, daha doğal ve taze bulacağı pazarlardan temin edebilir. Ama nerede acaba o pazarlar? Mesafe yakınlığı, standart güvencesi, kalite, her alanda olduğu gibi özellikle taze sebzede gıda güvenliği ve iş yapma alışkanlıkları, her zaman için eski kıta ile BK arasındaki ilişkileri güçlü tutacak etkenler. Mal ticaretinde olduğu gibi hizmet ticaretinde de AB, BK’ın en önemli ortağı. Yine 2019 yılında BK’ın hizmet ihracatının yüzde 42’si AB’ye olmuş. Bunların başında mali hizmetler gelmekle birlikte, muhasebe, reklam ve pazarlama, araştırma ve geliştirme, mimarlık ve mühendislik, avukatlık ve diğer profesyonel hizmetler, AB ile BK arasında hiçbir kısıtlama olmaksızın rahatlıkla sürmüş. Tabii şimdi bunların tercihli ticaret anlaşması kapsamındaki yeri, mal ticaretinden bazı açılardan farklı olmak zorunda. Lisanslar, diploma denklikleri, oturma ve çalışma izinleri ve istenen seyahat belgelerinin bağlı olacağı kurallar da yeni anlaşma kapsamında. Uzun sözün kısası, taraflar hâlâ birbirinin tercihi. Bu bakımdan üzerinde uzlaşılan anlaşma metninin bazı özellikleri önemli, bazıları sıradan, bazıları ise BK’ın birbiri ardına imzalamak mecburiyetinde kaldığı 60’ı aşkın yeni ticaret anlaşması için örnek niteliğinde. Yeterli mi? Hayır. Şeytan her zamanki gibi ayrıntıda gizli ve zaman içinde her kıvrımın, büklümün arasından yeni bir şeytan çıkabilir.
Önce Siyaset-Sonra Ticaret
AB-BK Ticaret ve İşbirliği anlaşmasında, İrlanda adasındaki barış büyük öneme sahip. Bu konunun önemine özellikle taraflar arasındaki ticari ilişkilerin geleceğini belirleyeceği için değinilmiş. Brüksel Kuzey İrlanda’da çıkabilecek herhangi bir sorunun eski ortaklar arasında kurulmaya çalışılan yeni köprüye zarar vereceğini açıkça ortaya koymuş durumda. Eğer Kraliçe’nin hükumeti, AB’ye Gümrük Birliği ile bağlı olan Kuzey İrlanda ile ilgili olarak tek taraflı bir eyleme başvurursa, bu hem AB’den “çekilme anlaşması“nın ihlali olarak kabul edilecek, hem de yeni anlaşmayla yeniden başlayacak olan normalleşme sürecine zarar verecek. Ayrıca Brexit sürecinin başından beri duyduğumuz “eşit bir zeminde ilişki“ (level playing field) ve AB vatandaşlarının temel haklarına özen gösterme yükümlülüğü, yine ilişkilerin geleceği açısından önemli birer fay hattı. BK bunlara uymazsa sonuçları belki uyarı ile başlayan bir yaptırımlar manzumesine dönüşebilir. Her iki taraf da birbirine kuşku ile bakıyor. Ama eski kıtadaki kuşkuların kökü daha derinde. Öylesine derin ki, daha anlaşma yürürlüğe girmeden, Fransa, eğer BK balıkçılıkla ilgili anlaşma kurallarına uymazsa, BK dan gelecek balık yüklü TIR’ların seyrinin, Fransa’nın en büyük balıkçılık limanı olan Pas-de-Calais’de durdurulacağı tehdidini savurdu bile. Açıkçası balıkçılık konusu şu anda bile AB ile BK arasında hâlâ sorun olmaya devam ediyor. Ayrıca BK’ın beklentisi de boşa çıkmış durumda çünkü şimdi Norveç ile de balıkçılık ve avlanma sorunları çıkıyor.
Yeni Anlaşmanın Farkı Nerede?
Eğer taraflar kurallara uyarsa, dünya çiçeği burnunda bir yeni “tercihli ticaret anlaşması“ daha kazandı demektir. Tercihli ticaret anlaşmaları yeni değil. Ama bunlar da Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarını eğip bükme eğiliminde olan anlaşmalar. Tabii şimdi AB-BK Tercihli ticaret anlaşması, bir taraftan hem BK şemsiyesi altında tüm İngiliz Ülkeler Topluluğu (British Commonwealth) üyeleri için geçerli olacak, hem de AB ile gümrük birliği üyelik ilişkisi olan Türkiye gibi ülkeler için bağlayıcı. Yine de BK Türkiye ile de yeni bir serbest ticaret anlaşması imzaladı ve bu anlaşma 2021 başında yürürlüğe girdi. İngiltere’nin Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında ikinci, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise dokuzuncu sırada yer alması, bu anlaşmanın önemini göstermekte. Avrupa Ekonomik Alanı üyesi olan Norveç ve İzlanda gibi ülkeler için ise yeni anlaşmanın zaten herhangi bir bağlayıcılığı yok. Ama orada da bazı ayrıntılar var ki, bence Brexit ile gelen ayrılık bu ülkelere karşı, BK’ın pazarlık gücünü zayıflatma riski taşıyor. BK, AB’den ayrılarak, AB’nin özellikle Rusya ile ilgili Kuzey Akım doğal gaz sorunlarından kurtuldu. Ama Norveç ile ilgili olan Kuzey Denizi petrol ve doğal gaz arama, çıkarma ve pazarlama konularında artık yapayalnız. AB’nin ve BK’ın üçüncü ülkelerle olan ilişkileri açısından ise değişen bir şey olmaması gerekir. BK-ABD, BK-Rusya, BK-Çin ve BK-Japonya ilişkileri ile AB-ABD, AB-Rusya, AB-Kanada, AB-Çin ve AB-Japonya arasındaki özel anlaşmalarının birbirinden farklı yönlerinin olması kadar benzer yönlerinin olması da normal kabul edilmeli. Ancak konu bütün bu çeşitli ilişkiler ağı açısından bir tek Kuzey İrlanda’da süreçlerin dikkatle izlenmesini gerektiriyor.
Deve Kuşu Gibi Bir Anlaşma
Aslında BK, ne Avro alanındaydı, ne de Schengen üyesiydi. AB Dolayısı ile geçmişteki birlik de tam anlamıyla bir birlik değildi. Ama artık AB ve BK ilişkileri açısından geçmişteki iktisadi bütünleşme düzeyini görmek söz konusu değil. Öte yandan bu anlaşma herhangi bir sıradan Tercihli Ticaret anlaşması da değil. Yani ne deve, ne kuş; devekuşu gibi bir şey. BK için AB hep büyük bir Pazar oldu. Hâlâ da öyle. Şimdi TCA bu pazarı güvence altına alan bir anlaşma. Tabii bir de neredeyse yarım yüzyılın birlikte iş yapma alışkanlıkları var ki, o da tercihlere sinmiş durumda.
TCA kapsamında mal ve hizmet ticareti, dijital ticaret, düşünce mülkiyet hakları, kamu ihaleleri, havacılık, kara yolu ulaşımı, enerji, balıkçılık, sosyal güvenlik işbirliği, sanat, bilim, eğitim alanlarında hâlâ AB programlarına katılma imkânı dikkat çeken ayrıntılar. AB ve BK arasındaki ticarette kota ve ticari tarifeler olmayacak. Ancak bu hem olumlu bir tercih, hem de süresiz bir anlaşmada iki tarafın da rekabet kurallarını da ihlal etmeyeceği konusunda verilen bir güvence. Finans ve bankacılık konularında hâlâ birçok ayrıntının ele alınması gerekiyor. Tüketiciler, hava taşımacılığı, Manş Kanalı (Chunnel) geçişleri ve enerji konuları da ayrıca ince ince değerlendirilmesi gereken konular.
Şimdi Johnson hükumeti, Brüksel, Lüksemburg ve Strasburg sultasından çıkmanın yarattığı psikolojik rahatlıkla aslında TCA’in, oyun kurallarında yeterli ve tatmin edici değişiklik yaptığı kanaatinde. Şimdi BK’da “ey özgürlük“ coşkusunda bir bahar yaşanıyor. Bu özgürlüğün hukuki, özellikle suç ve ceza ile ilgili olduğu ve Lüxemburg’ta yerleşik AB Adalet Divanı’nın boyunduruğundan kurtulmanın asıl farkı yarattığı hususuna sık sık parmak basılıyor. Ancak bu alanlarda da işbirliği özenle sürdürülmek zorunda. Ayrıca özgürlüğün gerçek bedeli, salgından arındırılmış yıllarda ortaya çıkacak. Bir de tabii 26 Mayıs’taki İskoçya seçimlerinin, yeni özgürlük arayışlarını tetikleyip tetiklememesine bağlı olacak. Eğer Edinburgh, BK iskelesinden palamarı çözmek için kolları sıvarsa, AB’den ayrılmanın bedeline bir de muhtemel bir İskoçya özgürlüğü hamlesini eklemek gerekebilir.