Son otuz yılda aşırı sağcı partilerin birçok demokraside, özellikle Batı Avrupa’da önemli bir ivme kazanması, tartışma götürmeyecek derecede gözle görülür bir süreçtir. 1984’de Fransız Milli Cephe’nin 1986’da Avusturya Özgürlük Partisi’nin 1989’da Belçika Flaman Bloğu’nun ardarda gelen seçim başarılarından sonra aşırı sağ konusuna olan ilgi büyük ölçüde artmış, ve bu konu özellikle medya tarafından sıkça işlenen bir konu haline gelmiştir. ASP’ler giderek daha sık tartışılmaya başlamıştır ve güncelliğini hala korumaktadır. 1990’larda ASP’ler, demokratik ülkelerde seçmen desteğini yükseltmeye devam etmiştir. 1992’de İtalya Kuzey Ligi’nin, 1993’te Danimarka Halk Partisi’nin ve 1996’da Önce Yeni Zelanda Partisi’nin seçim başarıları, bu yükselme sürecinin devam ettiğini göstermiştir. 1994’te kurulan muhafazakar Berlusconi hükümetinde aşırı sağcı Kuzey Ligi ve Milli İttifak’ın da yer alması İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasi tarihinde bir ilk olarak önem kazanmaktadır. Zira Berlusconi’nin kurduğu koalisyon hükümeti, 1945 sonrası Batı Avrupa’sında aşırı sağın içinde yer aldığı ilk hükümet olmuştur.
1994’te İtalya’da görülen sürecin benzerleri, başka demokratik ülkelerce de deneyimlenmiştir. Altı sene sonra, yani 2000’de merkez sağdaki avurturya Halk Partisi, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi ile koalisyon hükümeti kurmuştur. Bunda Özgürlük Partisi’nin ülke genelindeki oy oranını yaklaşık yüzde 27’ye çıkarmasının büyük etkisi olmuştur. Avusturya’daki merkez sağ aşırı sağ koalisyon hükümeti Avrupa Birliği’nin tepkisini çekmiş, Avurturya hükümetine AB tarafından yaptırım uygulanmış ve hükümet ırkçılık karşıtı gruplarca şiddetle protesto edilmiştir (Cole 2005, 203). İki sene sonra, yani 2002’de aşırı sağ ile ilgili iki önemli gelişme yaşanmıştır. Fransa’daki başkanlık seçimlerinin ilk turunda aşırı sağcı lider Jean-Marie Le Pen ülke genelinde yüzde 16.9’luk oy aranıyla Sosyalist partı adayı Lionel Jospin’in önüne geçmiş ikinci turda Chirac ile birlikte yarışmaya hak kazanmıştır.
Bu durum Fransa’daki demokratik, solcu ve ırkçılık karşıtı sokaklara dökülmesine ve protesto eylemlerine neden olmuştur. Tam bu sıralarda Hollanda’daki göçmen karşıtı ve birçok kereler ırkçılıkla suçlanan siyasetçi Pim Fortuyn 2002 milletvekili seçimlerine dokuz gün kala bir suikast sonucu yaşamını yitirmiş, ancak partisi Pim Fortuyn Listesi (PFL) bu seçimlerde yüzde 17’lik oy oranıyla büyük bir çıkış yapmıştır. Bu çıkış partiye ülke genelinde ikincilik ve 150 sandalyelik İkinci Meclis’te (Tweede Kamer) 26 sandalye kazandırmıştır. Bu başarının sonucunda PFL, iki aylık bir süre içinde iki merkez sağ parti ile koalisyon hükümetinde yer almıştır.
1994’te İtalya’da görülen sürecin benzerleri, başka demokratik ülkelerce de deneyimlenmiştir. Altı sene sonra, yani 2000’de merkez sağdaki avurturya Halk Partisi, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi ile koalisyon hükümeti kurmuştur. Bunda Özgürlük Partisi’nin ülke genelindeki oy oranını yaklaşık yüzde 27’ye çıkarmasının büyük etkisi olmuştur. Avusturya’daki merkez sağ aşırı sağ koalisyon hükümeti Avrupa Birliği’nin tepkisini çekmiş, Avurturya hükümetine AB tarafından yaptırım uygulanmış ve hükümet ırkçılık karşıtı gruplarca şiddetle protesto edilmiştir (Cole 2005, 203). İki sene sonra, yani 2002’de aşırı sağ ile ilgili iki önemli gelişme yaşanmıştır. Fransa’daki başkanlık seçimlerinin ilk turunda aşırı sağcı lider Jean-Marie Le Pen ülke genelinde yüzde 16.9’luk oy aranıyla Sosyalist partı adayı Lionel Jospin’in önüne geçmiş ikinci turda Chirac ile birlikte yarışmaya hak kazanmıştır.
Bu durum Fransa’daki demokratik, solcu ve ırkçılık karşıtı sokaklara dökülmesine ve protesto eylemlerine neden olmuştur. Tam bu sıralarda Hollanda’daki göçmen karşıtı ve birçok kereler ırkçılıkla suçlanan siyasetçi Pim Fortuyn 2002 milletvekili seçimlerine dokuz gün kala bir suikast sonucu yaşamını yitirmiş, ancak partisi Pim Fortuyn Listesi (PFL) bu seçimlerde yüzde 17’lik oy oranıyla büyük bir çıkış yapmıştır. Bu çıkış partiye ülke genelinde ikincilik ve 150 sandalyelik İkinci Meclis’te (Tweede Kamer) 26 sandalye kazandırmıştır. Bu başarının sonucunda PFL, iki aylık bir süre içinde iki merkez sağ parti ile koalisyon hükümetinde yer almıştır.
TASAM Yayınlarının "Aşırı Sağ Ve Demokrasi" isimli kitabından alınmıştır.