Etnik ve Mezhepsel Çatışmalarda İdeolojik ve Teolojik Arka Plan Etkisi

Makale

“Mezhepler, Etnisite ve Çatışma Çözümü” konulu bu Orta Doğu Kongresi’nde müstakil bir oturumun “İdeolojik ve Teolojik Arkaplan Etkisi”ne tahsis edilmesi son derece isabetli olmuştur. Mezhepler, Etnisite ve Çatışma Çözümü...

“Mezhepler, Etnisite ve Çatışma Çözümü“ konulu bu Orta Doğu Kongresi’nde müstakil bir oturumun “İdeolojik ve Teolojik Arkaplan Etkisi“ne tahsis edilmesi son derece isabetli olmuştur. Zira belirtilen coğrafyada yaşanan etnik ya da mezhepsel gerilim ve çatışmalarda birçok başka sebeple birlikte, dinî anlayış ve yorumların hatırı sayılır yeri olduğu muhakkaktır. Hatta daha açık söylemek gerekirse etnik ve mezhepsel faktörler belirleyici değil, şiddete dayalı çatışmalarda vazgeçilemeyen bir tür “araç“ niteliğindedir. Hiç kuşkusuz asıl belirleyici olan bölgenin kendine has jeo-politiği, uluslararası ilişkilerin çapraşık dinamikleri ve küresel güçlerin siyasi, sosyal ve ekonomik stratejileridir.

Burada, katılımcıların çokluğu ve alanları dikkate alınarak bu genel başlık altında bazı düşünce ve yaklaşımlar şöyle maddeleştirilebilir:

1. Gerek birey olarak insan gerekse toplum salt bir anatomi ya da mekanik bir yapı olmayıp inanç, düşünce ve duyguya dayalı varoluşsal bir gerçekliktir. İnsanların ve kitlelerin her çeşit faaliyet, yöneliş ve haraketliliğin temelinde bu gerçeklik vardır. Bu bağlamda din, dinî bir yorum olan mezhep, dinî anlayış ya da fikir üzerine kurulu olan ideoloji o kadar önemlidir ki bu yolla insanlar büyük fedakarlıklara yönlendirilebileceği gibi şiddete hatta ölümün üzerine de gönderilebilir. Dolayısıyla bugün Orta Doğu’da yaşanan çatışmalarda din ve dinî yorumları irdelemek, sağlıklı analizlerde bulunmak zorunludur.

2. Her hangi bir dinî yorum merkezi almayarak, doğrudan İslam kaynakları üzerinden giderek belirtmek gerekirse, İslam’da etnisite ilahî bir gerçekliktir. Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah açıkça, “insanları bir erkekle bir dişiden yarattığını, aralarında ‘tanışma-bilişme’ (muarefe) olsun diye insanları muhtelifetnik yapılara mensup kıldığını, kimsenin kimseden üstünlüğünün bulunmadığını, üstünlük ölçüsünün “takva“ olduğunu açıkça dile getirmektedir (Hucurat 49/13). Başka bir ayette ise insanların dil ve derilerinin farklılığının O’nun ayeti olduğu (Rum 30/22) ifade edilmektedir.

İslam’ın ana kaynağı Kur’an-ı Kerim’de etnik farklılıkların ilahî iradenin eseri olduğu, hikmetinin de “muarefe“ olduğu ifade olunduğu halde, belirtmek gerekir ki Müslümanlar bu bilinçten uzak görünmektedir. Kimi zaman Orta Doğu’da etnik farklılıklar aşağılama sebebi hatta kavga nedeni sayabilmektedir. Oysa İslamî teoloji açısından ilahî iradeye saygı göstermek Allah’a iman etmenin sonucudur. Zira insanların etnik aidiyetleri tamamıyla ilahî iradeye bağlı olup kulun hiçbir dahli bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir kimsenin başka bir etnik yapıyı küçümsemesi, yadırgaması, ya da giderek çatışma sebebi sayması hiçbir şekilde kabul edilemez.

Bugün Orta Doğu’nun etnik haritasına bakıldığında tam bir çeşitliliğin söz konusu olduğu görülmektedir. Bu coğrafyada başta Araplar, Farslar, Türkler, Kürtler olmakla birlikte daha küçük oranda Ermeniler, Çingeneler, Musaviler gibi muhtelif gruplar yaşamaktadır. Bölgede kalıcı barışın sağlanmasında tüm etnik farklılıkların özgürlük içinde hayatlarını sürdürebileceği demokratik teamüllerin hakim olması şarttır.

3. İslam’da, diğer dinlerde olduğu gibi fiili bir gerçeklik olarak mezhep olgusu vardır. İlk dönemlerden itibaren dinin inanç ve ibadet alanı ile siyasi konularda ortaya çıkan ihtilaflar zaman içine toplumsal taban bulmuş ve “mezhep“ adı verilen yapılar ortaya çıkmıştır. İnanç ve amelî konularda ortaya çıkan mezhep farklılıkları ve ihtilafları fikri düzeyde kalırken siyasi alanda oraya çıkan mezhepler, öteki etkenlerle birlikte, yer yer sosyal gerilimlere yol açabilmiştir.

Mezhep ihtilafları denildiğinde akla gelmesi gereken iki yapı Ehl-i sünnet ve Şiilik’tir. Ehl-i sünnet, bünyesindeki gerek kelamî ekoller gerekse fıkhî ekoller ile İslam dünyasının genel çoğunluğunu teşkil etmektedir. Şia ise ortalama %8-12 gibi azımsanamayacak bir orana sahiptir. Şiiliğin ayrı bir kolu olan Zeydilik de Yemen’de toplumun yarıya yakınlık bir kesimini oluşturmaktadır.

İfade etmekten kaçınmamak gerekir ki mezhep farklılıkları da belli oranda etnik farklılıklar gibi insanın doğuştan kendini bulduğu çevre ile ilişkilidir. İslam teolojik açıdan insanlara inanç ve anlayışları konusunda “çevreye mahkum olmamalarını, sorgulayıcı bir yol izlemelerini“ talep etmekle birlikte (Maide 5/104), uygulamada pek çok kimse kültürel aidiyetinin bir parçası olarak mezhep kimliğini de muhafaza etme gayreti içinde bulunmaktadır. Bu bir dereceye kadar kabul edilebilir olsa bile mezhep farklılıkları üzerinden şiddet geliştirmenin hiçbir geçerli mazereti olamaz.

4. Mezhepler, bir yönüyle düşünce ekolleridir. Özellikle itikadî alandaki mezhep ayrılıkları genel İslam itikadının fikri bakımdan işlenmesine ciddi katkı yapmıştır. Aynı husus amelî mezhepler için de söz konusudur. Onlar da dinin füruna ait alanda konuların işlenmesine ve geliştirilmesine vesile olmuştur.

Gerek inanç alanındaki mezhepler gerekse amelî mezhepler asla din ile aynileştirilmemelidir. Çünkü din ilahîdir, mezhepler ise beşeridir. Daha açık bir ifadeyle, mezhepler dinin anlaşılma biçimleridir. Her toplum dini kendi geçmişi, tarihsel dokusu ve karakterine uygun olarak anlamış ve yorumlamıştır.
Öte yandan din evrensel, mezhep ise tarihseldir. Nitekim Hz. Peygamber’in her hangi bir mezhebi yoktur, sahabenin mezhebi yoktur. Mezhepler hicri ikinci asırdan itibaren oluşmaya ve kurumsallaşmaya başlamıştır. Bazı mezhepler ise çok daha geç dönemde vücut bulmuştur.

Bütün bunlar dikkate alındığında mezhep üzerinden dışlamacı bir tavrın temelsizliği açıkça ortay çıkmaktadır. Yani bir mezhebin kendisini merkeze koyup yegane “hak“ yorumun kendisi olduğunu iddia etmek suretiyle diğerlerini reddetmesi, dışlaması ya da tekfir eden bir tutum sergilemesi asla sağlıklı bir tutum olmayacaktır.

Günümüzde Orta Doğu mezhep farklılıkları açısından, kelimenin tam anlamıyla bir “mozayik“ niteliği taşımaktadır. İtikadî bakımdan büyük çoğunluk Ehl-i sünnet olmakla birlikte % 8-10’lara yaklaşan oranda Şiî nüfus bulunmaktadır. Ehl-i sünnet kendi içinde Selefilik, Matüridilik ve Eşarilik gibi kollara ayrılırken Şiilik de İsnaaşeriyye, Zeydiyye ve İsmailiyye gibi alt kollara ayrılmıştır. Aynı çeşitlilik fıkhî mezhepler için de söz konusudur.

İslam teolojisi açısından burada altı çizilmesi gereken husus şudur: Hiçbir mezhep kendini din yerine koymamalı, “mezheb“ vakıasının bir yorum olduğu gözden ırak tutulmamalı, mezhepsel farklılıklar fiili bir gerçeklik olarak kabul edilmeli, asla niza ve şiddet vesilesi yapılmamalı, özgürlükçü bir tutum sergilenmeli, içinde yaşadığımız bilgi çağında en azından eğitim seviyesi uygun olanlar dinin temel konularını ana kaynak olan Kur’an ve sünnetten değerlendirmeli, diğer mezheplere karşı da anlayışlı bir yol izlenmelidir. Mezhepler özellikle birbirlerini küfre nispet etmekten uzak kalmalı, asla “tekfir“ci bir üslup ve tutum içinde bulunmamalıdır.

TASAM Yayınlarının "Mezhepler, Etnisite ve Çatışma Çözümü" isimli kitabından alınmıştır.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2715 ) Etkinlik ( 222 )
Alanlar
Afrika 77 641
Asya 98 1081
Avrupa 22 638
Latin Amerika ve Karayipler 16 67
Kuzey Amerika 9 288
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1381 ) Etkinlik ( 53 )
Alanlar
Balkanlar 24 293
Orta Doğu 23 608
Karadeniz Kafkas 3 296
Akdeniz 3 184
Kimlik Alanları ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1292 ) Etkinlik ( 77 )
Alanlar
İslam Dünyası 58 781
Türk Dünyası 19 511
Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2043 ) Etkinlik ( 82 )
Alanlar
Türkiye 82 2043

Son yıllarda Çin, ekonomik ve askeri gücüyle dünya sahnesinde giderek daha iddialı hale geldi. Çin, kendisini küresel meseleleri şekillendirmede daha büyük bir rolü hak eden yükselen bir güç olarak görüyor. Aynı zamanda Çin, ABD ve diğer Batılı güçlerin etkisine karşı temkinli davranıyor ve uluslara...;

Çin başkanı Xi Jinping’in 22 Mart’ta Moskova’ya yaptığı 3 günlük ziyaret, Batıya karşı bir başkaldırı ve Putin’e büyük bir destek olarak algılandı. Çin uluslararası siyaset sahnesinden dışlanan Rusya’dan ne bekliyor? Beklediğini alınca ne yapar?;

İran coğrafyası uzun yıllardır insanlığın yerleştiği bir bölge olmaktadır. Konum itibariyle Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya ve Orta Asya gibi kadim bölgelerin kesişim noktasıdır. Persler ilk olarak Asur kaynaklarında yer almaktaydılar. Yapılan incelemeler ve çalışmalar sonucunda varılan kanıya göre İ...;

Savaşın başlamasından bir yıl geçtikten sonra, Rusya'nın neden galip gelmediği, hem ABD dış politikasında hem de daha geniş anlamda uluslararası güvenlikte en önemli sorulardan biri haline geldi. Cevabın birçok bileşeni var. ;

İnsanoğlunun doğal yaşam ortamı karalardır. Ancak, dünyanın büyük kısmı denizlerle kaplı olup deniz insanoğluna refah, zenginlik ve güç getirecek özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında insan toplulukları, doğal olarak, sosyolojik gelişmelerinin her aşamasında evvela doğal yaşam ortamları olan ...;

Ukrayna’da Rusya’nın yakın zamanda büyük bir saldırı gerçekleştireceği haberlerinden ABD’nin Ukrayna’yı son ana kadar destekleyeceğini deklare etmesine kadar karmaşık ve belirsiz bir durum söz konusu. Rusya ile “sınırsız dostluğu“ bulunan Çin ise bu karmaşık durum karşısında pozisyon belirlemeye çal...;

Geçen hafta Cuma günü (10 Mart 2023) Suudi Arabistan ve İran arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Buna yeni bir “Kutsal Cuma“ anlaşması denebilir mi? İki ülke arasındaki en büyük fayın mezhep farkının siyasileştirilmesinden kaynaklandığı düşünülür ve mezhep anlaşmazlığının arkasına gizlenen bölgesel...;

Çağımızda, ülkeler arasındaki ilişkilerde konjonktüre bağlı olarak meydana gelen değişimler sonucunda, klasik diplomasi yöntemlerinin yanında yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır. Diğer ülke yönetimlerini ve uluslararası örgütleri etkilemek hedefiyle birlikte, yabancı kamuoyunu da etkilemek ihtiyacı d...;

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

9. İstanbul Güvenlik Konferansı (2023)

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

4. Denizcilik Ve Deniz Güvenliği Forumu 2022

  • 03 Kas 2022 - 03 Kas 2022
  • Ramada Hotel & Suites by Wyndham İstanbul Merter -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.