Hâkim küresel dinamiklere karşı durmaya çalışan Rusya’nın kriz tetikleme kabiliyeti, değer kaybeden Ruble ve ana gelir kaynağı olan petrol fiyatındaki düşüş sonucu elinden alındı. Son beş senenin en kötü iktisadi performansını gösterdi Rusya 2014’te. Son on senedir hızlı büyüme trendi yakalamış olan Çin artık eskisi kadar süratli büyüyemeyecek. Japonya artık resmen iktisadi krizi yaşıyor. Diğer yandan dünya piyasaları daralmıyor tersine genişlemeye devam ediyor. Bu da var olan iktisadi süreçlerin ne kadar karmaşık dinamikler etrafında evirildiğinin göstergesi. Hindistan bu konjonktürün sunduğu fırsatlardan yararlanmak için en hızlı harekete geçen ülke. Rahatlayan bütçesini uzun zamandır beklettiği kamu sektörü reformlarını gerçekleştirmek için kullanmaya başladı.
Dünya ekonomisinin yüzde seksen beşini kapsayan ve Türkiye’nin başkanlığını 2015 senesi için aldığı G20, başta alt-yapı yatırımları olmak üzere ekonomik büyüme vurgusu yapıyor. Tasarrufların, gelirlerin ve harcamaların “kalitesinin“ arttırılması ülkelerin iktisadi politika gündemine alınmış durumda. Enerji, çevre, tarımsal üretim sürdürülebilirlik bağlamında ön planda olan konular. Çalışma koşullarının düzeltilmesi, yolsuzlukla mücadele ve finans sektörünün daha etkin denetimi gündemde.
Küresel krizi ardında bırakmaya başlayan ABD ve AB, iktisadi büyüme çizgisini yakalamışken, Türkiye’nin önündeki fırsatlar ve tehditler neler olabilir?
Yukarıda sıralanan ve G20’nin gündemini oluşturan konular Türkiye’nin de önemle ele alması gereken konular. Petrol fiyatlarının düşüşüne koşut enerji ithali kaynaklı cari açığın azalması Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması için uygulaması gereken politikaları kolaylaştırıcı bir ortam yaratıyor. Bir yandan Türk lirası Amerikan doları karşısında değer kaybediyor. Bir noktada piyasa güçleri TL’yi gerçek değerine doğru çekiyor. Türk lirasının değer kaybı şimdilik kontrol altına alınmış görünüyor ama hala enflasyonist baskı tehdidi olarak karşımızda duruyor. Bugün dünya yüksek enflasyon baskısı altında olan ülkeler ile düşük enflasyonlu ülkeler arasında bölünmüş durumda. Yapısal sorunları olan Türkiye, düşük enflasyon kampında kalmaya özen göstermeli. Buna uygun mali disiplin ve para politikalarını uygulayabilecek esneklikte olmalı.
Bugünkü konjonktür, Türkiye’nin önünde ekonomik alt-yapısını emek-yoğun üretimden sermaye yoğun ve teknoloji merkezli üretime kaydırarak küresel rekabetçi gücünü arttırmak için bir fırsat sunuyor. Burada G20’nin yanı sıra iç içe geçmiş iki dinamik göz önünde bulundurulmalı. Bunlardan birincisi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Programı (TTIP). Türkiye, yeni bir dünya kurmak için yola çıkmış olan ABD (NAFTA) ve AB arasında sürdürülen serbest ticaret ve yatırımları konu alan TTIP’nin dışında kalmamalı. İkinci önemli dinamik Avrasya ekseninde oluşuyor. Çin’in dışında on yedi ülkeyi ilgilendiren Trans Pasifik Ortaklığını da (TPP) dikkate almak zorunda Türkiye. Bu iki dinamik dışında kalmadan ekonomide yapısal düzenlemeleri yapabilmesi ise AB’ye tam üyelik sürecini canlı tutmaktan geçiyor. Eğitimden üretime, hukuki düzenlemelerden alt-yapı yenilemesine, insan haklarından trafiğe ve daha pek çok alana AB standartlarını yansıtmak çabasını tamamlamalı.
Bu konjonktür sanayi, eğitim ve finans sektörünü dikkatli tasarlanmış bir koordinasyon içinde iyi idare ettiği takdirde Türkiye’ye yapmayı arzuladığı sıçramaları yapmak için son derece elverişli bir ortam sunuyor. Rafta bekleyen reformlar süratle uygulanmalı. Yeni yıla girerken oluşan dünya konjonktürü, Türkiye’nin önüne, artık herkesin çok iyi bildiği, yapılması gerekenlerin vakit kaybetmeden yapılacağı bir dönem açıyor.