Batista’yı devirip, yerine geçen Castro’nun Amerikan petrol şirketlerini millileştirmesi ile başlayan süreç, elbette ABD nin ekonomik çıkarları ile siyasi itibarına bir tehdid olarak algılanmış, Sovyetlerden ithal edilen petrolün, millileştirilen rafinelerde işlenmesi, yaraya basılan tuz etkisi yaratmıştır. Başarısız Domuzlar Körfezi operasyonu, Amerika’nın Küba’ya karşı koyduğu şeker ithalatı ve gıda ilaç ve gibi temel ihtiyaç maddesi ihracatı yasağı ile tırmanmış, ama heyhat bu önlemler de Küba’yı daha fazla Sovyetlerin kucağına itmekten başka bir işe yaramamıştır.
Tehlikenin Daniskası: Küba Füze Krizi
Soğuk savaş soğuk savaş olalı, Sovyetler Birliğinden, ABD ye gelen en yakın tehdit, Küba Füze Krizi’ydi. Bunun nedeni, Küba’da, Castro rejimini ABD saldırısına karşı korumak üzere konuşlanmış Sovyet füzeleri olduğuna göre, 1962 yılı sonbaharı, ABD yi Sovyetler ile soğuk savaşın da ötesinde adeta bir nükleer savaşın eşiğine getirmişti. Neyse ki olay o tarihte ABD nin Küba’yı hiçbir zaman işgal etmeyeceği taahhüdü ile daha fazla büyümeden kapandı. Ama Küba, o günden sonra, SSCB ye ve onun devamı olan Rusya’ya sadakatle bağlı kalmış, bu sadakat bir sosyalist rejim sadakati olarak, soğuk savaşın 1990 larda fiilen sona ermesine rağmen bugüne kadar devam etmiştir.
Küba hala dünyada Sovyet tipi sosyalizmin yaşayan örneğidir. Ekonomik olarak nispeten açılmış, seyahat serbestisi uygulaması başlamış olsa bile Küba’nın yüzünü bugüne kadar Batı’ya tam olarak döndüğü söylenemezdi. Dolayısı ile şimdi yakınlaşmanın zamanlaması ve yön değişimi fevkalade önemli.
Bitmeyen Kuşku ve Erimeyen Buzlar
Bugüne kadar ABD-Küba ilişkileri zaman zaman yumuşama işaretleri verse bile hiç düzelememişti. Hatta 1996 yılında bir ara, Amerikan sivil uçaklarına yapılan Küba müdahalesi nedeni ile bir kez daha tambura teli gibi gerilmişti. Amerika Küba’ya karşı uyguladığı ambargo’yu aniden daha da sıkılaştırmıştı. O tarihte, şimdi olduğu gibi araya Vatikan girmiş ve ABD yi Küba halkına karşı etik ve merhametli olmaya davet etmişti. Belki ambargo Papa’nın istediği gibi kalkmadı. Ama ABD 1999 da Havana’ya bir baseball ekibi yollayarak, 1970 li yıllarda, Çin’e gönderdiği masa tenisi ekibinin yarattığı yumuşatma havasını bekledi. Yine de “Domuzlar Körfezi“ndeki kurdun baseball sopası ile öldüğünü söylemek mümkün değil. Çünkü ABD Küba’ya karşı uyguladığı ambargo’nun sona erdirilmesi için, adada insan hakları ve demokrasi açısından bir ilerleme görmek istediği mesajlarını, hem Clinton, hem de Bush yönetimleri süresince tekrarladı. Hatta Bush, Küba’ya karşı bir saldırı dozu arttırma misyonu olduğunu söylemekten çekinmedi.
Fidel’in son İncisi “Bush: Açlık ve Ölüm“ ve Raul Castro
Fidel Castro 2007 yılında “Bush: Açlık ve Ölüm“("Bush, Hunger and Death") adlı bir makale yazarak,doğrudan Bush’u ve onun Küba’ya karşı devam eden sert ve acımasız politikalarını hedef almıştı. Ama Fidel sadece bununla kalmamış, Bush’un temel bir gıda maddesi olan mısırı bile yakıta çevirerek dünyayı nasıl açlığa makkum edebileceğini anlatmıştı. Castro’ya göre Bush dünya için bir 3. Dünya Savaşı tehdidiydi. Obama ise bir umut.
Nitekim 2008 yılında ağabeyi Fidel’in yerine Başkan olan Raul Castro, aslında 2009 da yani kendisinden bir yıl sonra ABD Başkanı olan Barack Obama’yı, Küba için bir fırsat olarak görmüştür. Belki de 2009 dan bu yana siyasi yaşamında, ABD ile ilişkileri düzeltmeye önemli bir mesai harcamıştır.
Şimdi Hangi Dağda Kurt Öldü?
Raul Castro, uzun yaşamında ülkesinin pek çok sıkıntıyı gögüslediğine tanık olmuş bir Başkan. Ama Küba dimdik ayakta kaldı. Sefaletin üstesinden kıtlıklara rağmen gelmeyi de başardı. Arkasında önce SSCB, sonra hep Rusya oldu. Ama şimdi belki 2. Dönemini tamamlamasına sadece 2 yıl kalan Obama yönetimi ile bazı şeyleri değiştirmek mümkün olacak. Bu değişim onun Küba’ya bırakacağı iyi bir miras.
Öte yandan Obama’nın dünyaya Amerikan yönetimi olarak bırakmak istediği bir barış misyonu olduğunu da biliyoruz. Şimdi siyasi mahkumların karşılıklı olarak iadesi ile başlayacak olan süreç, Küba’yı Rusya’nın da patronajından kurtarabilirse, ABD köşeye sıkıştığını düşündüğü Rusya’nın Karaip’lerdeki kalesini de çökerterek, dünyadaki aşınmış siyasi itibarını arttırabilir.
Bu arada Katolik Komünist Küba, bir kez daha Vatikan’ın ruhani desteğini almış durumda. Vaktiyle Polonya asıllı Papa 2. Jean Paul’un Kübadan esirgemediği desteği, Arjantin’li Latin Papa 1'inci Francis, seve seve verdi. Bir sonuç ta aldı. Şimdi Küba hem ona, hem de Kanada’ya teşekkür ediyor.
Beklenen Sonuç Nedir?
Aradaki buz dağlarının yavaş yavaş erimesi ümid ediliyor. 2009 dan bu yana başlayan mali işlemlerin daha da kolaylaşması isteniyor. Birleşmiş Milletler’ce de defalarca kınanan ambargo hemen sona erer mi? Bu konuya Obama yönetimi mutlaka bir kez daha yakından bakacak, yapılabileceği yapacaktır. Bu suretle bundan sonraki seçimde, Demokrat partinin Küba asıllı ABD lilerin oyunu garantilemeye çalışacaktır.
Amerika’lı yatırımcının Küba’ya hızla gitmesi beklenmemeli. Hala belirsizlik ve zorluklar var. Ama örneğin mebzul ABD petrolü artık Küba’da da rahat bir pazar bulabilir.Taa Rusya’dan getirmeye ne gerek var?
İlişkilerin yumuşamasına katkıda bulunan Kanada ve İtalya gibi ülkelerin de Küba’ya daha hızla ulaşması, hem Küba’ya, hem de adı geçen ülkelere iyi gelecektir.
ABD verdiği komşu ile dostluk mesajı açısından da Rusya’nın tepkilerini dikkatle değerlendirecek midir? Bunu beklemek gerçekçi olmaz. Ama bence Obama’nın bundan sonraki aşama olarak, önümüzdeki 2 yıl içinde İran - ABD ilişkilerini normalleştirmesi girişimi beklenmelidir.