- Donald Trump salgın odağını başka yöne mi çekmeye çalışmaktadır?
- ABD’li ve Çin’li politikacıların salgın suçlamalarını besleyen söylemleri nelerdir?
- DSÖ, ABD ve Çin arasında nasıl bir politika yürütmektedir?
GİRİŞ
Mayıs başı itibariyle üç milyonu aşkın kişiyi enfekte eden ve 200 bini aşkın kişinin ölümüne neden olan Kovid-19 salgını karşısında izlediği tavırdan dolayı Çin, gerek Amerika Birleşik Devletleri ABD’nin gerekse diğer ülkelerin tepkisini çekmiştir. Neden olarak; hastalığın Çin’in Vuhan bölgesinde ortaya çıkması ve Çin’in gerekli tedbirleri alma yönünde yavaş davranması gösterilmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın Pekin yönetimini eleştiren ağır sözleri Çin hükümeti tarafından öfke ile karşılanmıştır. Öte yandan ABD, salgının yayılmasında üzerine düşen görevi etkin bir şekilde yürütemediğini iddia ettiği Dünya Sağlık Örgütü DSÖ’nün Çin’e karşı fazla yumuşak davrandığını ve bundan dolayı yapılan maddî katkıların askıya alınacağını duyurmuştur. ABD’nin savunmaya yönelik yaptığı harcamalar ve buna paralel olarak Çin hükümetinin savunmaya yönelik artırımları konularının ele alınması Çin’in, Pasifik ve Atlantik’te ABD için bir tehdit hâline gelebileceği görüşlerini kuvvetlendirmektedir. Hatta önümüzdeki yıllarda Çin’in bu yöndeki yatırımlarının ABD’yi geçeceği dahi öngörülmektedir. Diğer taraftan kamuoyunda, salgının önemli bir küresel ekonomik krize -özellikle petrol ve sanayi sektöründe- yol açacağı türden açıklamalar mevcuttur. Küresel liderlerin, geçmişte yaşadıklarının tecrübesiyle, geleceği inşa etmeye çalışırken aynı zamanda salgın krizini de yönetmeye çabaladıklarını görüyoruz.
ÇİN VE AMERİKA ARASINDAKİ SALGIN GERİLİMİ
Çin’den memnun olmadıklarını dile getiren Trump, salgının nereden ve neden kaynaklandığına yönelik ciddi bir araştırma yürüttüklerini ve Çin’i birçok şekilde sorumlu tutabileceklerini belirtmiştir. Bu süre içerisinde ABD’nin Missouri eyaleti, salgınla ilgili Çin’i suçlayan bir dava dilekçesi ile mahkemeye başvurdu. Bu başvuruyu Çinli yetkililer “saçma“ olarak nitelendirerek somut hukukî bir temel bulunmadığını dile getirdi. Pekin yönetimi, dünya çapından kendilerine yönelik gelen tepkilere sert eleştiriler içeren bir politik kampanya sürdürmektedir. ABD Başkanı Trump’ın pandemi dönemi içerisinde suçlayacak bir profil bulmaya heveslendiği söylenebilir. Çin, başlangıçta ve şimdilerde salgına karşı yavaş tepki vermekle suçlanmaktadır. Analistler, bu suçlama oyununun ABD ve Çin arasındaki rekabetten kaynaklandığı yönünde değerlendirmeler yapmaktadır.
Çin, salgını örtbas etmekle suçlanırken bir yandan da uzmanlar bu sözlü çatışmanın bir sıcak savaşa dönüşebileceği yönünde fikir yürütmektedir. Trump, verdiği röportajlarda salgını “Çin virüsü“ olarak tanımlamakta ısrar etmektedir. Bu yöndeki betimlemelere Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’da destek vermektedir. Öte yandan İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab ortamın normale dönmesinin ardından virüsün nasıl çıktığı, yayıldığı ve arkasındaki sorumluların ortaya çıkarılması adına çalışmalar yürüteceklerini açıklamıştır. Avustralya başbakanı Scott Morrison, kitle imha silahlarını denetlemekle görevlendirilenler gibi, uluslararası olarak tayin edilecek olan bağımsız müfettişler tarafından bu durumun da araştırılması önerisini gündeme getirmiştir. Morrison açıklamalarına; virüsün birçok insanın hayatına mal olduğunu, küresel ekonomiyi kapattığını ve neticede böylesine bir araştırmanın yapılmasının gayet sağduyulu olduğunu eklemiştir. Uzmanlardan bazıları kriz döneminden sonra durumun Vaşington ve Pekin arasında bir hesaplaşmaya doğru evrileceği yönünde fikir öne sürmektedir.[1]
ABD’li ve ÇİNLİ POLİTİKACILARIN SALGINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİ
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Geng Shuang, ABD’li siyasîlerin yalan konuştuğunu söylemektedir. Shuang, Amerikalı yöneticilerin başkalarını karalama politikası üreteceklerine, ülkelerindeki salgını nasıl kontrol altına alınmasına odaklanmaları gerektiğini sözlerine eklemiştir. Öyle ki, bazı ülkelerin Çin’den salgına sebebiyet vermesinden dolayı tazminat talebi dâhi gündeme gelmiştir. Çin uzmanı Richard McGregor, ABD’nin yürüttüğü politikada etkin olamamasından dolayı oluşan küresel boşluğun Çin için bir avantaj olduğu kanısındadır. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, Çin’in uluslararası mahkemede suçlama ile karşılaşabileceği yönünde yaptığı açıklamalar olduğu görülmektedir. ABD, salgınla mücadeleye devam ederken bir yandan da küresel ekonomiye yönelik çalışmalarını sürdürmeye devam edeceklerinin altını çizmiştir.[2]
ABD senatörü Mitt Romney, koronavirüs salgınının ABD'yi, Çin'in ekonomik, askeri ve jeopolitik hâkimiyet için “büyük stratejisine“ uyandırdığını iddia etti ve Ulusal Güvenlik Konseyi'ni Çin hükümetinin koronavirüs hakkındaki açıklamalarına ve uygulamalarına karşı çıkmaya çağırdı. Nisan ayının başında Çin'in hastalığın yayılmasını önlemek için canlı hayvan pazarlarını kapatmasını talep eden bir rapor hazırladı. “Amerika Çin’e Uyanıyor“ adlı yazılar yayımlayarak ülkesinin, ilaçlardan maskelere kadar Pekin’in eline baktığını söyledi. Açıklamalara Çin’in sadece diğer ülkelerden teknoloji çalmakla kalmadığı, aynı zamanda stratejik öneme sahip olduğunu belirlediği endüstrileri de sübvanse ettiği eklendi. Romney, Çin’in basit bir seçimle karşı karşıya olduğunun altını çizerek; “Ya küresel kurallara göre oyna ya da ciddi ekonomik cezalarla karşı karşıya kalırsın“ anlamına gelen sözler sarf etti. Romney, Başkan Trump’ın, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’e yönelik tarife uygulama isteğinin yerinde bir karar olduğunu söyledi. Ayrıca diğer ülkelerle olan ticari anlaşmazlıkları gidererek Çin’in önlenmesine yönelik birleşmeleri gerektiği mesajını verdi.[3]
ABD senatörlerinden Tom Cotton, Çinli öğrencilerin ABD’de bilim okumalarına izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Cotton, Çinli öğrencilerin ABD’de teknoloji ve bilim eğitimi almasının yasaklanması gerektiğini ve Pekin'in Amerika'dan bir koronavirüs aşısı çalmaya çalıştığından da “hiç şüphe duymadığını“ ekledi. Çin’in bu hastalığa karşı bir aşı bulmak istediğini ve bu aşıyı dünyaya satmak fikri olduğu düşüncesini paylaştı. Cotton, ABD’ye gelen ve özellikle bilimsel ve teknolojik alanlarda lisansüstü eğitim alan Çinli öğrencilerin ABD için tehlike arz ettiğini düşünmektedir. Çinli öğrencilerin ABD’ye eğitim amaçlı gelmeleri durumunda, sadece edebiyat ve federalist alanlarda çalışma yapabileceklerini, kuantum hesaplama ya da yapay zekâ gibi eğitimleri alamayacakları yönündeki fikirlerini paylaşmıştır.[4]
ÇİN TARAFINDAN SUÇLAMALARA YÖNELİK TEPKİLER
Dünya üretiminin yarısından fazlasını kontrol etmekte olan Çin, devasa hükümet sübvansiyon yolları ile de önemli pazarları ele geçirmiş bir durumdadır. Çin’in serbest pazarda rakiplerinin izlediği kurallara uymayan bir yırtıcılıkta olduğu ve serbest pazarın artık serbest olmadığı iddia edilebilir. İlk başlarda salgını gizlemeye çalışan Çin’in sonralarda ciddi önlemler aldığı görülmektedir. Öte yandan Çin Dışişleri Bakanı sözcüsü Zhao Lijian aslında salgının Vuhan’dan önce Amerika’da çıktığına yönelik fikir beyan etmiştir. Trump yönetiminin Kovid-19’a yönelik Çin tarafından yapılan açıklamaların ve verilen rakamların doğru olmadığına yönelik yaptığı açıklamalar Çin tarafında büyük tepkiye ve öfkeye neden olmuştur. Bunun üzerine Çin’in ABD büyükelçisi Cui Tiankai, ABD-Çin ilişkilerinin yeniden düşünülmesi gerektiğini söyledi. ABD'deki politikacıların bilim adamlarını görmezden geldiklerini ve asılsız suçlamalar yaptıklarını açıkladı.[5] Başkan Trump aracılığıyla verilmek istenen mesaj virüsün Çin laboratuvarından çıktığı yönündedir. Bu süre içerisinde ABD kendi iç bünyesinde de dinamikler yaşamaktadır. Eyalet yöneticilerinin verdikleri kararları eleştirmekte, sağlık çalışanlarının çağrılarına cevap verememektedir. Hatta bazı sağlık uzmanlarına karşı tezatlık içerek açıklamalarda bulunmaktadır.
ABD ve ÇİN ARASINDA KALAN DSÖ
DSÖ ilk salgın uyarısını 5 Ocak’ta yayınladı ve bu raporda salgının insandan insana bulaşmadığı bilgisini verdi. Ayrıca, seyahat ve ticaret kısıtlamaları yönünde önerilerde bulundu. Vaka sayısı artmaya devam ettikçe DSÖ açıklamaları değiştirerek 14 Ocak’ta “salgının insandan insana geçtiği“ yönündeki raporunu açıkladı. Öte yandan aynı günlerde twitter hesabından bu durumun kesin olmadığını öne sürdü.Formun Üstü Ocak ayı boyunca DSÖ, virüs ile ilgili birden fazla bildirim yayınladı. 23 Ocak’ta küresel bir salgın olup olmadığı yönünde acil durum komitesi topladı. Bu aşamada Çin, salgının insandan insana kesin olarak bulaştığı ve sağlık çalışanlarının da enfekte olduğunu doğruladı. Ocak sonuna gelindiğinde DSÖ, küresel acil sağlık durumu ilan etti. Trump, Çin’den gelecek olanlara seyahat yasağı uygulanacağını açıkladı. Bunun üzerine Çin Dışişleri Bakanlığı bu kararı aşırılıkla suçladı ve DSÖ’de Çin’i destekledi. DSÖ Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile bir araya gelerek Çin’e bir uzman ekip göndermek istediğini açıkladı. Ancak uzman ekip Çin’e günler sonra gidebildi. Oluşturulan raporda; Çin’in gerekli bütün önlemleri üst seviyede aldığı yazıldı. Trump, DSÖ’nün Çin ziyaretini geciktirdiğini belirterek raporu eleştirdi.[6]
Trump, DSÖ’nün pandemi yönetimindeki yanlış yönlendirmesi ve Çin merkezli bir politika yürütmesinden dolayı kuruma karşı yapılan fonları durduracağını söylemiştir. Tedros, Trump’ın bu kararını üzüntü ile karşıladıklarını bildirerek pandemi döneminde ABD ve Çin’in koordineli bir şekilde çalışabileceklerini belirtti. Bu söylemi ile bir nevi Pekin yönetimine destek verdiklerini de ima etmiş oldu.
Formun Üstü
DSÖ, 24 Nisan itibariyle yaptığı bildiride, küresel liderlerin salgına yönelik aşı, test ve tedavi konularında bir araya geldiklerini açıklamıştır. Tedros, devlet başkanları ve küresel sağlık liderleri ile yapılan sanal bir toplantıda virüse karşı yapılacak olan aşı çalışmalarına yönelik hız kazandıracak araçları devreye sokacaklarını açıkladı ve bunun önemli bir işbirliği olduğunu belirtti. Dayanışma mesajı veren DSÖ, devletlerin ve özel sektörün birlikte hareket etmesinin önemini vurguladı. Online konferans yöntemiyle yapılan bir küresel toplantıya DSÖ, Fransa Cumhurbaşkanı, Avrupa Komisyonu Başkanı ve Bill Gates Vakfı ev sahipliği yapmıştır.[7]
SONUÇ
ABD Başkanı Trump’ın pandemi dönemi içerisinde suçlayacak bir profil bulmaya heveslendiği söylenebilir. Sağlık krizi geçtiğinde ABD, kendisi ile aynı düşünen ülkeleri bir araya getirmek isteyebilir. Küresel anlamda şu an için hegemon olan ABD’nin etkisizliği söz konusudur. Rızaya bağlı sistemi uluslararası kuruluşlarla belirleyen hegemon, DSÖ açısından da etkin bir politika yürütememiştir. Avrupalı ülkelerin dâhi ABD’ye yönelik güvensizliğinden söz edilebilir. Transatlantik bir yapının Transpasifik’e doğru yönelmesinden bahsedilebilir. Bu, şu demek oluyor ki artık uluslararası örgütler daha etkisiz bir hâl alabilir. Öte yandan, tarihi boyunca küresel anlamda hegemonya oluşturamamış olan Çin’in böylesi bir sorumluluk için siyaseti oldukça otoriter ve kapalıdır. Dolayısıyla böyle bir niyeti var ise dâhi bu kolay olmayacaktır. Her ne kadar komünist bir yapı olduğunu savunsa da en liberal olan sistemi destekleyici ekonomik politikaları mevcuttur. Nasıl bir uluslararası sistem oluşturmak istediği konusunda elle tutulur somut bir fikir bulunmamaktadır.
Kriz döneminden sonra durum, Vaşington ve Pekin arasında bir hesaplaşmaya doğru evrilebilir. ABD senatörü Romney, Koronavirüs salgınının ABD'yi, Çin'in ekonomik, askeri ve jeopolitik hâkimiyet için “büyük stratejisine“ uyandırdığını iddia etmektedir. Avustralya başbakanı Scott Morrison, kitle imha silahlarını denetlemekle görevlendirilenler gibi, uluslararası olarak tayin edilecek olan bağımsız müfettişler tarafından bu durumun da araştırılması önerisinde bulunmuştur. Uzmanlar tarafından paylaşılmakta olan bu tür söylemler diğer ülkeleri; virüsün birçok insanın hayatına mal olduğu, küresel ekonomiyi kapattığı ve dolayısıyla böylesine bir araştırmanın yapılmasının gayet normal olduğu konusunda ikna edebilir.
Çin küresel pazarda yükseldikçe, Batı, uluslararası ticaret kurallarına özgürlük ve bağlılık yolunda ilerleyeceğini umdu fakat bu durum sanayi politikalarını zorladı. Bu hoşgörü Batı’ya pahalıya mal oldu denilebilir. Çin, tekel ve para manipülasyonu gibi gelişmiş ülkeler tarafından uzun zamandır yasaklanan uygulamaları kullanmaya devam etmektedir. Çin’in rekabet piyasası kurallarına uymadığı takdirde diğer ekonomilere ücretsiz ve sınırsız erişebilme olanağına artık sahip olamayacağı söylemleri daha fazla destek bulabilir. Uluslararası uzmanlar bir yandan ABD’yi eleştirirken bir yandan da Çin’i ve DSÖ’yü yermeye devam etmektedir. DSÖ’nün, gerekli önlemlerin alınmasında pasif kaldığı yönündeki görüşler ağır basmaktadır, dolayısıyla bu durum, uluslararası örgütlere olan güvenin azalması yönünde rol oynamaktadır.
1.Sarah Zheng, “Coronavirus Blame Game“, South China Morning Post, 18 Nisan 2020.
2.Handan Kazancı, “Latest on Coronavirus Outbreak“, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/en/latest-on-coronavirus-outbreak/us-china-virus-clash-could-escalate-into-hot-war-expert-warns/1809536 , (Erişim tarihi: 28 Nisan 2020).
2.Handan Kazancı, “Latest on Coronavirus Outbreak“, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/en/latest-on-coronavirus-outbreak/us-china-virus-clash-could-escalate-into-hot-war-expert-warns/1809536 , (Erişim tarihi: 28 Nisan 2020).
3. Dennis Romboy, “Donald Trump Fair Trade“, Deseret News, 24 Nisan 2020.
4. Mark Moore, NY Post, https://nypost.com/2020/04/26/sen-cotton-says-chinese-students-shouldnt-learn-science-in-us/ , (Erişim tarihi: 30 Nisan 2020).
5. The Guardian, “Coronavirus Outbreak“, https://www.theguardian.com/world/2020/apr/23/china-coronavirus-cases-might-have-been-four-times-official-figure-says-study, Erişim tarihi: 28 Nisan 2020).
6. Nature News, “Articles“, https://www.nature.com/articles/d41586-020-00154-w, (Erişim tarihi: 30 Nisan 2020).
7. DSÖ, “Global Leaders“, https://www.who.int/news-room/detail/24-04-2020-global-leaders-unite-to-ensure-everyone-everywhere-can-access-new-vaccines-tests-and-treatments-for-covid-19, (Erişim tarihi: 28 Nisan 2020).
7. DSÖ, “Global Leaders“, https://www.who.int/news-room/detail/24-04-2020-global-leaders-unite-to-ensure-everyone-everywhere-can-access-new-vaccines-tests-and-treatments-for-covid-19, (Erişim tarihi: 28 Nisan 2020).