Doğu Akdeniz, jeopolitik ve jeostratejik açıdan tarih sahnesinde önemi her daim artan bir deniz havzasıdır. Bu coğrafya, büyük medeniyetlerin izlerini taşıyan fay hatlarının enerji biriktirdiği, gerilimi tırmandırdığı ve dünya savaşlarına varan trajik olayların cereyan ettiği bir bölgedir. Dünya deniz ticaretinin ana arterlerinden biri olan Doğu Akdeniz teknolojik sıçramaların meydana geldiği dönemlerde kimi medeniyetlerin güç kaybetmesine, kimi medeniyetlerin ise güç kazanarak bölgeye hâkim olmasına tanıklık etmiştir. Bu yönüyle coğrafya sabit ancak değişim dinamik olmuştur. Bu dinamik değişim, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Kuzey Afrika’da olağanüstü hareketlenmeleri tetikleyebileceğinden “Ganbot Diplomasisi“nin yeniden canlanmasına, “Ana Vatan“ın bekası için “Mavi Vatan“da egemenliğin tesis ve idamesini sürdürecek olan “Donanma Varlığı“nın artmasına neden olacaktır. Bu çalışmanın amacı, teknolojik değişimlerin askeri kapasiteyi nasıl etkilediğini belirlemek ve denizaltı silahının bugün ve gelecekte Doğu Akdeniz’deki askeri hareketlilik karşısındaki rolünü ve önemini ortaya koymaktır. Çalışmada yöntem olarak, tarihsel süreç içerisinde paradigmayı değiştiren teknolojik gelişmeler incelenmiş, Doğu Akdeniz’de jeopolitik ve jeostratejik durumu etkileyen küresel, kıtasal, bölgesel ve milli güç unsurları ile asimetrik etki yaratabilen aktörlerin politik, ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik, çevresel ve yasal çerçevede nasıl bir rol oynadığı yönündeki bulgular tartışılmış ve gelecek teknolojilerin paradigmayı nasıl değiştirebileceği, denizaltı teknolojisinin güvenlik mekanizmalarını nasıl etkileyebileceği değerlendirilmiş ve öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Akdeniz, Denizaltı, Ganbot Diplomasi, Mavi Vatan, Donanma Varlığı
1. Giriş
1.1 Doğu Akdeniz’in Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi Akdeniz tarih boyunca çeşitli isimlerle anılmıştır. Romalılar “Mare Nostrum-Bizim Deniz“, Yahudiler “Yam Godol-Büyük Deniz“, Almanlar “Mittelmeer-Orta Deniz“, bir rivayete göre Mısırlılar “Great Green-Büyük Yeşil“, Türkler ise “Akdeniz“ ismini kullanmıştır.2 Yabancı kaynaklarda “Akdeniz“ kelimesi “White Sea“ olarak tercüme edilmiş olsa da Proto Türklerin, Çinlilerden yaklaşık 200 yıl önce MÖ 7. yüzyıldan itibaren yönleri tarif etmek üzere renk kodları kullandıkları dikkate alındığında, batı yönünü ak (beyaz) rengi ile özleştirdikleri görülmektedir. Dilbilimci Annemarie von Gabain’e göre; Proto Türkler, Doğu için mavi/yeşil, Batı için ak, Güney için kızıl, Kuzey için kara renklerini kullanmışlardır. Zira Karadeniz için kullandıkları “kara“ ön adı kuzey anlamındadır.3
Akdeniz için savaş, ticaret, din, kültür, bilim gibi alanlarda günümüzdeki yazarlar tarafından farklı lakaplar kullanılmıştır. Bunlardan bazıları; “Inner Sea - İç Deniz“, ‘Encircled Sea-Çevrelenmiş Deniz“, “Friendly Sea - Dostluk Denizi“, “Faithful Sea - İnanç Denizi“, “Bitter Sea-Acı Deniz“, “Corrupting Sea-Yozlaşan Deniz“, “Liquid Continent-Sıvı Kıta“ dır. Özellikle ikinci dünya savaşında Akdeniz’in “Acı Deniz“ olarak anılmış olması medeniyetlerin çatışabileceği bir harp sahnesi olarak jeopolitik önemini korumaktadır. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birleştiren merkezi bir konumda olması nedeniyle Akdeniz, stratejik güç mücadelesinde oynanacak tüm satranç oyunlarının tahtası mahiyetindedir. Akdeniz jeopolitik olarak üç ayrı coğrafi ayrıma tabi tutulmaktadır. Cebelitarık-Malta arası Batı Akdeniz, 27° E boylamı Orta Akdeniz, 27° E boylamının doğusunda kalan deniz sahası ise Doğu Akdeniz olarak uluslararası kabul görmektedir. Bu kapsamda, siyasi, askeri, iktisadi, tarihi, kültürel, sosyal ve coğrafi olarak Adriyatik Denizi, Ege Denizi ve hatta Türk Boğazları, Marmara Denizi, Karadeniz ve Kızıldeniz’i de Doğu Akdeniz bağlamında ele almak jeostratejik açıdan zaruri olacaktır. Bununla birlikte, yukarıda bahsi geçen coğrafi sahaların her birinin özellikle Ege Denizi başta olmak üzere hukuki açıdan sui generis (kendine özgü) özelliği göz önüne alınarak mercek altına alınması da ayrı bir zorunluktur.
Stratejik fay hatları birbirini tetiklediğinden Doğu Akdeniz havzasının hinterlandı içerisinde bulunan Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler, Güney ve Doğu Avrupa ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Kızıldeniz’e kıyıdaş ülkelerin biri veya birkaçında meydana gelen siyasi ve/veya askeri bir hareketlenme tüm bölgeyi etkisi altına almaktadır. Son dönemde meydana gelen Suriye Krizi ise buna en güzel örnektir. Dolayısıyla, Doğu Akdeniz denildiği zaman sadece deniz havzası ve bu deniz havzasına kıyıdaş ülkeler olarak coğrafyaya bakmanın stratejik karar süreçleri açısından geri dönüşü olmayan hatalara sebebiyet verebileceği düşünülmektedir.
Jeopolitik kelimesi içerisinde coğrafya ve politika olduğundan, ilk bakışta birbirine komşu olan güçlerin politik mücadele alanı gibi algılansa da işin içine deniz ve okyanus gibi su alanları girince deniz aşırı ülkelerin de politik hedefleri uğruna belirli bir coğrafyaya nüfuz edebileceği ve böylece bahse konu ülkelerin karmaşık bir güç mücadelesi alanı oluşturabileceği dikkate alındığında coğrafya ve politika ilişkisi çok daha karmaşık bir hale gelmektedir. Tarih boyunca dünya savaşlarına varan jeopolitik müdahaleler özellikle Doğu Akdeniz gibi bir su havzasında büyük çatışmalara sahne olmuş ve etrafındaki tüm stratejik fay hatlarını tetiklemiştir.
Akdeniz dar anlamda yirmi civarında ülkenin jeopolitik alanı olarak gözükmektedir. Ancak, ABD, Avrupa Birliği, Rusya Federasyonu, Çin ve Hindistan gibi süper güçlerle çevrili bir kara ve deniz havzasında dünyanın jeopolitik olarak en gerilimli bölgesi olan Doğu Akdeniz’in etki alanı 7000 kilometrekarelik bir coğrafyayı gerilim altında bırakmaktadır. Gerek ticaret hatlarının gerekse yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yoğunlaştığı Doğu Akdeniz havzası özellikle enerji, su, gıda, ulaştırma ve lojistik gibi stratejik çıkarların çatışmaya dönüşebileceği bir düğüm noktasıdır. Doğu Akdeniz’de kriz ve savaşa neden olan/olabilecek faktörler aşağıda olduğu gibidir;
• Hidrokarbon yataklarının zenginliği,
• Fosil yakıtların mevcudiyeti,
• Teknolojik sıçrama yaratabilecek nitelikli ve genç nüfusun varlığı,
• Uyuşturucu, insan kaçakçılığı,
• Organize suçlar,
• Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yayılması dahil olmak üzere illegal faaliyetler,
• Terör gibi asimetrik tehditlerin her geçen gün şiddetini artırması,
• Bölge ülkelerinin barış endeksinin dibe vurması,
• Etnik ve mezhep çatışmalarının körüklenmesi,
• Kirli ittifakların sürekli boyut değiştiren çıkar çatışmalarına dönüşmesi,
• Başlangıçta suni olarak yaratılan ve mesnedi olmayan medeniyetler çatışması projesinin bir şekilde hayata geçirilerek Arap Baharı ve türevi kalkışmalara sebebiyet vermesi.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, Doğu Akdeniz üzerinden büyük göç hareketliliği oluşmuş ve bölgede çözülmesi çok zor olan siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, askeri, teknik ve diğer problem sahaları ortaya çıkmıştır.
TASAM Yayınlarının "Yeni Deniz Güvenliği Ekosistemi ve Doğu Akdeniz" isimli kitabından alınmıştır.
“Yeni Deniz Güvenliği Ekosistemi ve Doğu Akdeniz“ e-kitabı için Tıklayınız