4. Uluslararası Orta Doğu Kongresi, “Türk - Arap İlişkileri: Çok Boyutlu Güvenlik İnşası“ ana teması altında Hatay Valiliği, Hatay Büyükşehir Belediyesi, Mustafa Kemal Üniversitesi ve TASAM işbirliği ile Hatay’da başarıyla icra edilmişti.
TASAM Yayınları tarafından e-kitap olarak yayımlanan ve İngilizce-Türkçe tebliğlerin yer aldığı “Türk-Arap İlişkileri: Çok Boyutlu Güvenlik İnşası, Karşılıklı Bağımlılık için Sektörel ve Finansal Derinleşme | Turkish-Arab Relations: Multi-Dimansional Security Building, Sectoral and Financial Deepening for Mutual Interdependence“ isimli e-kitabın editörlüğünü Reyyan AKKAŞ üstlendi.
Dönemin Hatay Valisi Ercan TOPACA’nın önsözü ve TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY’un sunuş yazısı ile başlayan kitap 260 sayfadan oluşuyor ve on dokuz makale içeriyor.
Kitapta yer alan makaleler ve yazarları şunlar:
THE MULTI DIMENSION APPROACH FOR SECURITY BETWEEN GCC AND TURKEY, Major General Sanad Ali AL-NOUMAI
MAIN IMPEDIMENTS IN ESTABLISHING SECURITY, PEACE AND COOPERATION BETWEEN TURKEY AND ITS IMMEDIATE MIDDLE EASTERN ARAB NEIGHBORS, Prof. Dr. Ibrahim G. AOUDÉ
SURİYE KRİZİ, TÜRKİYE- İRAN’IN ÇATIŞAN ÇIKARLARI VE KÜRESEL AKTÖRLERLE İLİŞKİLERİ, Prof. Dr. Özden Zeynep OKTAV
TÜRKİYE, ORTADOĞU ve GÜVENSİZLİK: ORTAK OPERASYON İSLAM GÜCÜ ÖRNEĞİ, Yrd. Doç. Dr. Onur OKYAR
THE WORLD ECONOMY IN TRANSITION AND THE ROLE AND IMPORTANCE OF REGIONAL AND MULTILATERAL COOPERATION, Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
THE NEED FOR A REGIONAL SECURITY REGIME IN THE MIDDLE EAST, Brig. Gen. (Ret.) Shlomo BROM
ORTA DOĞU ÖLÇEĞİNDE TARİHİ BİR DENEYİM ÜZERİNDEN YENİ STRATEJİLERE DOĞRU BİR ADIM “LÜBNAN ÖRNEĞİ“, Yrd. Doç. Dr. Olcay ÖZKAYA DUMAN
ORTADOĞU’DA TERÖRİZMLE MÜCADELE KAPSAMINDA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN ROLÜ, Doç. Dr. Ülkü Halatçı ULUSOY
TURKEY’S ROLE IN THE ISRAELI-PALESTINIAN CONFLICT – A CONTRIBUTION TO REGIONAL SECURITY?, Ralitsa ATAN
BİR GÜVENLİK SORUNU OLARAK SİBER UZAY, Uğur ERMİŞ
CYBER SECURITY COOPERATION (CYBER ARMY COMPETITIONS), Sanjida YEASMİN
ŞAM’IN İNTERNETİ KEŞFİ: SINIRLAMACI-REAKTİF YÖNETİMDEN, MÜDAHALECİ-PROAKTİF SİBER STRATEJİYE GEÇİŞ, Minhaç ÇELİK
SİBER SAVAŞ HUKUKUNDA MEŞRU MÜDAFAA HAKKI VE İSNAT EDİLEBİLİRLİK: STUXNET VE ARAMCO SALDIRILARI, Ahmet GÜMÜŞBAŞ
THE IMPACT OF THE ISLAMIC STATE AND TURKEY’S CIVIL SOCIETY, Prof. Dr Tahir Abbas FRSA
THE COLLAPSE OF MIDDLE EASTERNISM, AND THE REREGIONALIZATION OF THE LEVANT, Walid SALEM
İDEOLOJİK TEMELLİ YUMUŞAK GÜCÜN İKİLEMİ: ORTADOĞU ÖRNEĞİ, Yrd. Doç. Dr. Muharrem Hilmi ÖZEV
ORTADOĞU’DAKİ ÇATIŞMALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE TÜRKİYE’NİN BÖLGE İSTİKRARI İÇİN KATKILARI, Prof. Dr. Ertan EFEGİL
CASABLANCA-ISTANBUL INDIGENOUS EXPRESS RAILWAY: CENTRAL PATH FOR REGIONAL COOPERATION AND INTEGRATION, Massoud EGHBARIEH (Ph.D)
SURİYE KUZEYİNDE YAPILANDIRILAN DEVLET DIŞI TERÖR ÖRGÜTLERİ, TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK VE İSTİKRARINA KARŞI EN BÜYÜK TEHDİTTİR, Doç. Dr. Seyfullah KORKMAZ
SONUÇ YERİNE,
INSTEAD OF CONCLUSION
Not: TASAM Yayınları’nın kitapları https://e-satis.tasam.org/ sitesinden temin edilebilir.
Kitabın Künyesi
Kitap Adı : Türk-Arap İlişkileri: Çok Boyutlu Güvenlik İnşası, Karşılıklı Bağımlılık için Sektörel ve Finansal Derinleşme - Turkish-Arab Relations : Multi-Dimansional Security Building, Sectoral and Financial Deepening for Mutual Interdependence
Editör : Reyyan AKKAŞ
Sayfa Sayısı : 260
Yayınevi : TASAM Yayınları
Dizisi : Uluslararası İlişkiler Dizisi
ISBN : 978-605-4881-22-2
Yayın Tarihi : 2018
Format : PDF Merchant©
Fiyatı : 19,18 TL (KDV Dâhil)
Kitabın Sunuş Bölümünden
“Türkiye’de “Hint Müslümanları“ olarak geçen ve bugün üç ülkeye dağılmış olan; Hindistan’da 250 milyon, Pakistan’da yaklaşık 200 milyon ve Bangladeş’te yaklaşık 170 milyon, toplamda 600 milyonu aşkın Müslüman bu topraklarda yaşıyor. Fakat bulundukları konum itibariyle önemli ülkeler olsa da, küresel sistemi etkileyecek güce sahip değiller. Diğeri “Malay Müslümanları“; Endonezya ve Malezya’da yerleşik 300 milyon kişiden oluşan bir kitle. Hint Okyanusu’nda ve Pasifik’te oldukları için özellikle siyasi gelişmelere uzak durumdalar. Üçüncüsü “İran Müslümanları“; yani Farslar, eski ismiyle Persler... “Afrika Müslümanları“ ve yaklaşık 300 milyonluk nüfusuyla “Araplar“ ve yine 6 farklı bağımsız devlette yaşayan, çokça farklı diasporada ve farklı özerk cumhuriyetlerde temsil edilen “Türkler“. Baktığımız zaman hiçbir unsuru dışlamamakla birlikte aslında bir buçuk milyarlık İslam dünyası dediğimiz olgunun bu 6 unsurdan oluştuğunu görüyoruz. Burada tarihsel perspektif açısından İran’ın tamamlayıcılığı içerisinde Türk - Arap ilişkilerinin; İslam dünyasının da, Bölge’nin de nereye gideceği konusunda çok belirleyici olacağının altını çizmek gerekiyor. Türk - Arap ilişkilerinin başarılması için - özellikle bu kongrenin amacına ve bizim bulunduğumuz konuma da uygun olarak - sivil diplomasi ve sektörel diplomasi kanallarının çok büyük derinlik kazanması gerekiyor. Jenerik olarak bir sorun yok; “dostluk“, “kardeşlik“ gibi kavramlar güzel fakat bütün bu söylemlerin sektörel ve finansal olarak derinleştirilmesi, karşılıklı bağımlılığının oluşturulması gerekiyor. Karşılıklı bağımlılığı inşa edemezsek bu söylemlerin bir süre sonra fayda değil zarar vereceğini de görmemiz gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’nin olumsuz bir Orta Asya tecrübesi var. Dolayısıyla karşılıklı olarak bağımlılığın artırılması ve bu sektörel kanalların çalıştırılmasının çok önemli olduğunun altını çiziyorum. Çünkü dil, din, tarih, coğrafya çok önemli olmakla birlikte, iyi yönetilemediği zaman bugün bölgemizde olduğu gibi çok büyük karışıklığa ve kaosa neden olabiliyor.
Dil, din, tarih, coğrafyanın üzerine bina etmemiz gereken; karşılıklı bağımlılık ile sektörel ve finansal derinleşmedir. Güvenlik ve savunma başta olmak üzere Türk - Arap ilişkileri için önümüzde çok büyük bir zihinsel eşik var. Sadece ihtiyaçlarımızın yüzde 20’sini birbirimizden karşılasak bile, karşılıklı olarak birçok sorunu çözmüş oluyoruz.“…
Kitabın Önsöz Bölümünden
…
“Orta Doğu denilince herkesin aklına haklı olarak İslamiyet geliyor. Bizim dinimizin de doğduğu, ilk yeşerdiği ve geliştiği bölge. Peygamber Efendimize (sav) 610 yılında ilk vahiy gelmeye başladıktan çok kısa bir süre sonra İslam Devleti’nin hâkim olduğu coğrafyanın hızla genişlediğini, Hz. Ömer Efendimiz (ra) döneminde bu sınırların; Anadolu’ya kadar, Mısır’a kadar, Orta Doğu’nun neredeyse tamamı dâhil olmak üzere hızlı bir gelişim gösterdiğini görüyoruz. Yüz yıl içerisinde Afrika’nın neredeyse tamamı, İspanya’nın önemli bir kısmı, Anadolu, Akdeniz’in çevresi dâhil olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılmış bir devletten ve bir yönetimden bahsediliyor. Bu hızlı bir ilerleyiş sırasında, dünyada Müslümanlar dışında başka gruplar ve başka devletler var. Bir yarış ve bir rekabet var. Neyin yarışı var? Dünyayı yönetmenin yarışı var, kaynakları kullanmanın yarışı var.
İslami hareketlerde iki temel yön taşı olduğunu görüyoruz. Tarihçi değilim ama okuduğum kadarıyla, bir tanesi ilk duraklama noktası. 732 yılında İspanya bölgesinde Müslümanlar ordularıyla birlikte harekete geçince “Poitiers“ denen noktada, başka devletlerin birleşmiş gücünün ordusuyla karşı karşıya geliyor. O zamana kadar ilerleyen ve girdiği her savaşı kazanan ordu bu savaşta da yenilmiyor fakat ilk defa berabere kalıyor, ilk defa ilerlemesi duruyor. Karşı taraf kendisini “Europeans“ diye adlandırıyor. Bu tabir ilk defa orada geçiyor. Carl MARTIN, Europeans’ın komutanı. Önemli gördüğüm ikinci durma noktası, Osmanlı döneminde 1683 Viyana Kuşatması. Kuşatma neticesinde yine bir duraklama döneminin başladığını görüyoruz. Karşı tarafta yine bir blok var, tek bir devlet yok. Gerçi Osmanlı ordusu da bir bloğu oluşturuyor; İslami blokla beraber kendi içerisindeki diğer dinlere mensup insanlardan da oluşan bir ordu bloğunu oluşturuyor. Bu iki savaş İslamiyet açısından, Müslümanlar açısından, Orta Doğu açısından aralarında neredeyse 900 yıl fark olmasına rağmen duraklamanın, kendi içinde bölünmenin ve savaşların da tohumlarının ekildiği yapıdır. Bu parçalanma, bölünme, iç savaşlar bir anda ortaya çıkmıyor. Uzun bir süreç içerisinde 20. yüzyıl başlarına geldiğimiz zaman bölünme süreci hızlanmış ve zamanla paramparça olmuş, kendi içinde savaşan bir İslam coğrafyasıyla karşı karşıyayız. ‘’Acaba bunun sebebi nedir? Bugün niye bir değil? Neden kendisiyle savaşıyor?’’ diye kendi zihnimde zaman zaman sorarım. Bakan bey bugün şehrimize teşrif edecek, onu karşılamaya gitmem gerekiyor. Kısaca birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Neden bölünüyor? Her şeyden önce Orta Doğu ülkelerinin, İslam ülkeleri dediğimiz ülkelerin, “tehlikeleri algılama“ sensörlerinin yetersiz olduğunu görüyoruz. Bir tehlike hızla geliyor. Bu sosyal, siyasi, ekonomik veya askerî tehlike olabilir. Bu tehlikeleri algılama konusunda ve önceden tespit edip, tedbir alma konusunda İslam ülkelerinin çok başarılı olamadığını görüyoruz“…