Tunus gibi, pek de varlıklı ve müreffeh sayılmayacak, buna karşın, çevresiyle kıyaslandığında, aşikar medeni bir toplumun bugün artık infilak etme noktasına gelmiş olması, üzerinde çok düşünülecek bir konu olmak gerekir.
Yumuşak mizaçlı, mütevekkil ve çok uzun yıllar süren mücadele ile bağımsızlığı hazırlayan ve gerçekleştiren milli kahraman Habib BURGİBA döneminin tüm iktisadi ve sosyal zorluklarını yaşamış, böylece kıt kanaat geçinmeyi adeta ‘bağımsızlığın’ bir bedeli olarak içselleştirmiş Tunus halkı acaba sadece Ben Ali yönetiminin olumsuzluklarına mı isyan etti, yoksa çevrenin çok uzun yıllara dayanan ısrarcı endoktrinasyonuna mı dayanamadı ? Medyada yapılan yorumlarda, işin özünden çok, nizam, asayiş ve yağmalama gibi yüzeysel sonuçlar üzerinde durulmakta, fakat olup bitenlere ‘ devrim’ denilecekse, bunun oluşumu ve uzun vadeli hedefleriyle pek ilgilenilmemektedir.
Bilinen özelliklere sahip Arap milliyetçiliğinden çok, Fransız siyasi ve sosyal yaşam biçimini model olarak gören Tunus’un yakın çevresinde başlıca iki önemli ülke vardır; bunlardan birincisi Cezayir, diğeri ise, Libya’dır.
Cezayir, elli yıl geriye giden bağımsızlıktan sonra, bugüne kadar şu veya bu şekilde yönetime gelen iktidarlar tarafından, Tunus’a kıyasla, farklı bir biçimde yönetilmiştir. Zamanın Sovyetler Birliği ile olan dostlukların da etkisiyle, çok geniş yüzölçümündeki ülkenin petrol ve doğal gaz gibi kaynaklarından gelişme yolundaki geniş halk kitlelerinin yararlanmaları için sosyalizan bir politika izlenmiş, Fransa ve Fransız kültürüne yönelim çeşitli yollarla engellenmiş, otokratik yöntemlerle Arapça ve Arap milliyetçiliği ön plana çıkarılmıştır. Ancak bu politika Cezayirde istenilen hedeflere ulaşılmasını kolaylaştırmak bir yana, aksine gün geçtikçe zorlaştırmış, Yönetim, halkın düşük refah düzeyini ve yaşam biçimini adeta istismar eden dinci fanatiklerin giderek artan çaptaki direniş ve mukabil hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu tabloya izleyen Tunus halkı, kendi yönetimleriyle olan tüm anlaşmazlıklarına rağmen, Cezayir olmamaya özen göstermiş ve bir bakıma savunmacı (defensive) bir tutum takınmayı yeğlemiştir. Doğrusu, Cezayirdeki iktidarlar da , Tunus karşısındaki nisbi ekonomi, coğrafya ve nüfus üstünlüklerini kullanmak suretiyle, anılan ülke ve halk üzerinde baskı kurmayı düşünmemişlerdir.
Tunus için Cezayir faktörü böylece ortadan kalkınca, geriye komşu Libya kalmıştır.
Libya, yaklaşık 2 milyon kilometrekare yüz ölçümünde, fakat halen 5-6 milyonu geçemeyen nüfusu ve 1990 lı yıllardaki uzunca sayılacak ambargo dönemi hariç, yıllık 30-40 milyar dolar petrol geliri olan bir ülke ve bu gelirin önemli sayılacak bir kısmı her sene, halkın yararı için, alt yapıya, ulaşıma, eğitim ve sağlığa ayrılmakta.
Vaktiyle, işi ve geliri olmayanlara bile geçinecek maaş bağlanan ve hatta öğrencilere cep harçlığı temin edilen söz konusu ülke, komşu Tunus açısından, bu yönüyle hep gıpta ile izlenegelmiştir. Ancak bu yakınlık, siyasi nitelikli bir entegrasyona dönüşmemiştir. Tunusta Habib Burgiba dönemi dahil, gelmiş geçmiş yönetimler Libya’nın ( overture ) lerini kuşku denmese bile, hep ihtiyatla karşılaşmışlardır. Zaman zaman iki ülke arasında birliğe ( union ) gidilmekte olduğunu ilan eden beyannamelerin bile yayınlandığı olmuştur.
Bununla beraber, Tunus da, tıpkı, bir yandan Mauritius, Komor ve Okyanusyadaki ada ülkeleri ve diğer taraftan, Asya, Afrika ve Avrupadaki bir çok diğer birçok ülkede olduğu gibi, Libya’nın, 1 Eylul 1969 Devriminin bir nev’i manifestosu olan ‘ Yeşil Kitap ‘ tanıtımından beri kalamamıştır. ‘ Yeşil Kitap’ a göre, seçimler sadece çoğunluk denilen belli bir kesimin yönetime el koymasını ve bunu sürdürmesini sözde izah eden bir yöntemden başka bir şey değildir. İdeal olan, her düzeyde teşkil edielecek ‘ halk komiteleri’ marifetiyle, halkın doğrudan yönetime iştirakidir. Bunun siyasi jargondaki adı da ‘ Cemahiriyedir ‘
Ancak Tunus’da yönetim ötedenberi Batılı eğitimle yetişmiş elitlerin uhdesinde olageldiği için, Cemahiriye modelinin, tüm çabalara rağmen, ne derece makes bulabildiğini kestirmek zordur. Netekim Tunus’da halen sokağa dökülmüş bulunan geniş kesimlerin
taşıdıkları bayraklarda, sadece biraz daha maddi refah değil, fakat ayni zamanda, özgürlüklerin de açık ve değişmez simgelerini görüyoruz. Tunus’la ilgili değerlendirmelerde bu temel vakıa gözden uzak tutulmamalıdır.(asula@ttmail.com)